Kapağı solmuş hatıra defterim
Küllenecek bir ocaktan farksız anılarım
Kara kış hüküm sürüyordu ruhlarda
Umuda susamıştı hayatlar
Nisan yağmurundan farksızdı anılar
Akşam indi mi şehrin üstüne
Tenhalaşır kenar mahalleler
Daracıktır sokakları
Işıkları azdır lambalarının
Rengarenktir sardunyalar yağ tenekelerinde
Canlarım, benim görkemli oyuncaklarım olmadı hiç
Bezden bebeğimi annem dikmişti kadife kumaştan
Sokakta oynardık mahalle arkadaşlarımızla
Anne olarak benim payıma düşen
Sizlere güzel bir yaşam tarzı sunmaktı
Ah babacığım
Dizinin dibine oturup seninle sohbet ederdik
Hayat bir okuldur kızım, derdin
İnsanlar mezun olur gider bir gün
Tuhaf gelirdi o zaman bu sözler
Yaşlar akıyordu yanağından
Kırgındı gönlü.
Ağladığını gördü annesi
Her şey geçer,unutursun dedi
Oysa geçen tek şey zamandı
Yüreginde küllendi hatıralar
Yılmaz Güney için
Acılarla beslenen yüreği nazenin bir çiçekti
Ülkenin yarasından kan süzülürken yüreğine
Susmak özgürlük müdür
Çocukluğu ezilen bir tohum gibiydi
Ah geri dönmez gençliğim
Gökyüzünün bilmem hangi katında
Saman yolunun içinde kayboldum
Bahara aldanan badem ağaçları soldu
Kuşlar aşk şiirini taşır kanatlarında
Bense hayallerimi
Dağ çiçeğinin kokusudur
Yürekler de çiçeklenir.
Zirvede sisli bir dumandır kaybolur.
Yaralı ceylandır kaçamaz.
Sahiplenmezsen bıraktığın yerde ölür.
Dörtyol ağzından gelince
Tepe bağ mahallesinin girişi
Tam köşe başındaki kar gir,
Badanası solmuş ev
Bizim baba ocağı,
Dört kardeş burada büyüdük biz.
Hüzünlü bir şarkıdır sonbahar
Uzak diyarlara kanat çırpar turnalar
Yaz kanatlı güvercinler derin uykuda
Ağustos böceklerinin sesi duyulmaz artık
Turuncuya bürünür ağaçlar
Sararır ayvalar dalları yerde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!