Rabia Belgin Şiirleri - Şair Rabia Belgin

İzmirde büyümüş bir Anadolu çocuğuyum.

Rabia Belgin

Aslında doğduğu gün belliydi bir aksaklık olduğu. Babannesi anasına kız doğurduğu için herhalde hastaneye bir puro sabunu alıp geleceğine,koca bir arap sabunu alıp getirmişti. Altmışbir’li yıllarda bir kış günü Sivas’ın pek revaçta olan bir hastanesinde minyon tipli,hoş bir kadının ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Kız çocuğunun pek rağbet görmediği bir aileye, sanki çok lazım gibi,fukara doğduğu zaman kara kuru birşeydi ama bir kaç ay sonra ’ Ne güzel kız bu ’ dediler. Siyah, kıvırcık saçlı, ceylan gibi bir bebekti artık o.

Anası giydirdi süsledi, insan içine çıkardı. Konu komşu, akraba çatlaya patlaya ’ Aman ne tatlı çocuk bu ’ dediler. Büyüdü... Bakmayan, rahatsız etmeyen adam, kıskanmayan akraba, kadın kız kalmadı. Babası ’ Göz koyarlar başıma sorun olur ’ diye kızcağızı kazandığı koleje de göndermedi. Ne çare dışarıdan okumak zorunda kaldı. Garibin çektiği bu kadarla da bitmedi. Heryere erkek kardeşleri ve anasıyla giderdi. Onu tek başına hiç dışarı salmadılar. Fukara bir toplumda yemek yiyemez,sıkılırdı. Kitaplar ışte onlardı dostu arkadaşı... Kemallettin Tuğcu’lar, Ömer Seyfettin’ler okurdu okurdu, hiç bıkmazdı aynı öyküleri, tekrar tekrar aynı hazzı alarak,ve sık sık...

Evde de yüzü gülmedi. Babası dengesiz acımasız,kadın düşmanı denilecek tarzda bir adamdı. Zavallı kız kapıda bacada ağlayan zırlayan birine inandı. Herkesi kendi gibi saf ve masum sanmanın bedelini fena ödedi. Aşk sevgi adına ’ Buna verin beni ’ diye tepindi. Aman Allah’ım o da ne kazın ayağı bir başka türlü... Yemediği tekme sopa kalmadı romantik kızın,sonunda dört çocuğuyla üstüne kadın getirilip sokağa atıldığında onu kıskanan sahiplenen ailesi kimse hiç kimse yanında yoktu. Sanırsınız orta yerde dumdızlak kalmıştı. İşteeee nazarla,ferasetle allengeyle edeceklerini etmişlerdi insanlar. Çalıştı süründü büyüttü çocuklarını. Bu arada panik atak mı ne işte ondan olmuştu. Kedilerin,köpeklerin sadece ısırabileceklerini, ama insanların kuru canına bile göz dıkebileceklerini öğrenmesi çok zamanını aldı. Bunun için dünyada bir Elli yıl yaşaması gerekiyordu en azından, oda yaşadı. Yaratıcısı böyle istemişti. Dar günlerinde,ne bir zekat veren nede elini tutan oldu. Belki yardım etmek isteyenler olmuştu ama, adamlar kadınlarının hışmına uğramaktan korkmuş, el uzatmamışlardı. Suçu güzel olmaktı. Kendine sorulsa belki kendini o kadar güzel bulmazdı,ama bu laf bazılarının ağzına pelesenk olmuştu. Zavallı garip epey yol almıştı bu sağ gösterip sol vuran avanak dünyada. Bir zamanlar elli yaşındaklileri çok yaşlı görürdü ya işte ağız kenarları kırışarak oda yaşını başını alıyordu birşey anlamadığı şu dönek dünyada. Sesizliğin içindeki asaletin farkına vardı.

Devamını Oku