Ruhlar Ceminde Rabbe Secde Edenler…
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilal uğruna Ya Rab ne güneşler batıyor.
... Mart’ın da bir duman bulutu vardı ülkenin üstünde. Beşevler, Tandoğan, Kurtuluş Parkı, Site Yurdu, Piyangotepe, Yenimahalle, Gazi Eğitim, Yüksek Öğretmen, Hacettepe, Erkek Teknik, Ziraat Fakültesi, Keçiören’de Çatışma, Emek Mahallesinde pusu, Kızılay’da kanlı kaldırımlar, Ankara Kalesine kızıl bayrak, Cebecide ülkü erlerinin sloganlarıyla sallanan yüksek binalar, Bornova’da is kokan günde vahşi saldırılar, İstanbul’da kalkan sağ yumruklar, ülkemizde toprağa giden şehitlerimizin için yükselen tekbir sesleri… Dursun Önkuzular, Süleyman Özmenler, Suat Kürşatlar ve nice ülkü çiçeği, ülkü sevdaları, ülkü kavgaları…
Ülkücü gençliğin körpecik filizlerden oluştuğu yıllarda, bir ufuktu, bir babacan yüreklerdi onlarda. Ülkü filizlerinin üstüne öyle bir titreyişi vardı ki.. Savaş erlerinin omuzlarına öyle bir dokunuşu, öyle bir dava sadakati, öyle bir fedakarlık duygusu vardı ki.. Hele o nurani yüzlerindeki bakışlar, hani öğle güneşinde çırpılmış yünün o yumuşak sıcaklığı, hani o Şeyh Edebali’nin Osmangazi’ye verdiği güven, hani o Alparslan’ın Malazgirt Ovasında askerine verdiği cesaret? ..
Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da ve nizamı âlem davasını güden büyük ülkü erleri… Ne idi suçları, tertemiz, pak yürekleri ile şehadetin şerbetini tattılar.
Seyit Onbaşılar, Mehmet Çavuşlar, Yahya Çavuşlar ve onlar gibi kahraman Türk Mehmetçikleri ve ülkü devlerinin bize bıraktığı bu vatanı; peşkeş çekmeye çalışanlar, hainler size sesleniyorum. Unutmayın ki gemi battığında gemiyi ilk terk eden farelerdir.
Şunu herkes bilmelidir ki.
Yüce Türk milletinin gemisi batmaz! ! !
Bu gemiyi batırmayı düşünme gafletinde bulunanlar bilsinler ki;
Bu sular; İngilizleri, Fransızları, Yunanlıları Yuttu…
Bugünde bunun aynısı yaşanacağından kimsenin şüphesi olmasın!
Bizler Tanrı Dağında Kür Şad
Roma’da Atilla
Türkistan’da Ahmet Yesevi
Malazgirt’te Alparslan
Sina’da Yavuz
İstanbul’da Fatih
Çanakkale’de Mustafa Kemal ve son olarak
Başbuğ Alparslan Türkeş olarak görünen “ Yüce Türk Milletinin evlatlarıyız”
Peki, büyük ülkü devleri, kutsal bayrak için, bölünmez bütünlüğümüz için, savaşan ülkücü şehitlerimiz.
Kılıçkıran ile başlayan ülkü devlerini hatırlayalım ve de ahde vefa örneği göstererek, zihinlerimiz de pekiştirilmesini sağlayalım.
22 yaşında şahadetin şerbetini tatmıştı. Öğrenci idi Ankara’da; yetim bir öğrenciydi 4 Ocak 1968 kendisinin, arkadaşlarının, yakınlarının ve de Türk- İslam Ülküsü’nü benliğinde yaşayanların kara günüydü bu tarih. Ankara Site Öğrenci Yurdu kantininde iftardan sonra şehit edilmişti.
17 Mart 1978 tarihinde 5 Giresunlu ülkücü işçinin Ümraniye’de Dev-Yol militanları tarafından hunharca katledildiğini unutmayalım.
18 Eylül 1979 tarihinde, Adana’da 6 ülkücü öğretmenin arkalarından ateş açılmak suretiyle ateş edilip öldürüldüğünü unutmayalım.
8 Haziran 1970 tarihinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bahçesinde şehit edilen Yusuf İMAMOĞLU’nun yapılan otopsi sonucu ölümünden önce 36 saattir yemek yemediğini unutmayalım.
23 Kasım 1970 tarihinde Ankara Gazi Yüksek Teknik Öğretmen Okulunda komünist militanlar tarafından ağır işkenceler yapılarak, kırılmadık kemiğini bırakmayarak, ciğerlerine bisiklet pompası ile hava basılarak üçüncü kattan atılan Ertuğrul Dursun ÖNKUZU‘yu unutmayalım.
12 Eylül idaresi tarafından idam hükümleri verilen ve de bu hüküm uygulanırken görevli imamın Selçuk DURACIK ve Halil ESENDAĞ için; “ Hiç evliya gördünüz mü? Diyenlere evet... Halil ile Selçuk’u gördüm diyeceğim.” Dediğini unutmayalım.
12 Eylül idaresi tarafından idam edilen Mustafa PEHLİVANOĞLU’ nun ailesine yazdığı son mektubundaki sözleri; ” Şunu hiçbir zaman unutmasınlar ki Mustafalar ölür Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah’a inananlarındır.” Dediğini unutmayalım.
13 Mart 1977 de 18 yaşındaki lise öğrencisi Metin ÖZTÜRK’ ün Ankara’nın Etlik semtinde, CHP lideri Deniz Baykal’ın koruma polislerinin biri tarafından öldürüldüğünü unutmayalım.
Yine 12 Eylül idaresi tarafından idam edilen Cevdet KARAKAŞ’ı, hiçbir avukatın savunmak istememesi üzerine, kendi savunmasını kendi yaparak idama gittiğini unutmayalım.
17 Nisan 1978 tarihinde Malatya Belediye Başkanı Hamit FENDOĞLU’ nun evine gönderilen bomba sonucu; kızı ile biri 2 buçuk yaşında olan iki torununla birlikte şehit edildiğini unutmayalım.
12 Eylül idaresi tarafından asılarak şehit edilen Cengiz BAKTEMUR’ un korkusuzca idam sehpasına yürüyüşüne şahit olan cezaevi personelinin; ” Bizce şehittir o. Şehitlik mertebesine ermemiş birinin karı değildir sevinerek ve koşarak ilmiği boynuna geçirmek...” dediğini unutmayalım.
5 Eylül 1979 tarihinde şehit olan Adem PEKMEZCİ’nin henüz 15 yaşında olduğunu unutmayalım.
14 yaşında iken şahadetin şerbetini içen Mustafa TAŞTANGİL’ in kitap ve defterlerinin her sayfasında büyük ülkü devi Dursun ÖNKUZU’ nun ismini yazdığını ve de şehit olunca Dursun ÖNKUZU’ nun yanına defnedildiğini unutmayalım.
Uşak’ta dokuma işçiliği yapan Alaattin GÜNDÜZ’ ün doğum yapmak üzere olan eşinin yanına giderken, 27 kurşunla şehit edildiğini unutmayalım.
Artvin’in Şavşat ilçesinden olan Fuat MEYDAN ’ın kahvehanede otururken içeri giren ve de arkasına oturan bir komünist tarafından şehit edildiğini unutmayalım.
Ali Osman DEVECİOĞLU isimli ülkücü şehidimizin, yaşlı annesini emekli maaşını almaya götürürken, komünist militanlar tarafından kafasına isabet eden tek kurşun ile annesinin kollarında şehit olduğunu unutmayalım.
25 Haziran 1980 tarihinde İstanbul Gaziosmanpaşa MHP ilçe başkanlığı görevini yürüten Ali Rıza ALTINOK’ un, Rami’deki evine silahlı saldırı düzenleyen komünist militanlar tarafından kızı ve karısı ile birlikte vurularak şehit edildiğini unutmayalım.
Tunceli’nin Çemişkezek kazasından 24 yaşındaki Alper Tunga UYTUN’ un, Cuma namazı kılmak için gittikleri okul yakınındaki bir camiden çıkarlarken, cami önünde bekleyen bir gurup komünist militanın saldırısına uğradığında üç yerinden bıçaklanarak ağır yaralandığını. Yaralandıktan sonra camiden çıkan ve olayı tepkisiz cemaate hitaben söylediği; “ Bir Müslüman’a saldırılıyor, hiç biriniz müdahale etmiyorsunuz! Bu böyle giderse korkarım, sizlerde aynı akıbete uğrarsınız.” Dediğini unutmayalım.
Balıkesirli ülkücü şehit; Atalay ÇAKIR’ ın 20 yaşındayken ramazan ayında evleri yakınındaki camiye giderken şehit edildiğini. Ölümünün ertesi günüde üniversite imtihanında hukuk fakültesini kazandığını unutmayalım.
11 Ocak 1980 tarihinde şehit edilen Ayhan YAZICI’ nın. 17 yaşında bir lise öğrencisi olup, 14 kurşunla şehit edildiğini unutmayalım.
Balıkesir’in Havran kazsından olan şehit Hasan TEZER’ in askerden geldiğinde CHP Gençlik Kolları başkanı tarafından önce dövülerek daha sonrada kurşunlanarak şehit edildiğini ve de şehadetiniden altı ay sonra mahkeme kararı ile mezarı açıldığında, cenazesinin hiç bozulmamış olduğunu unutmayalım.
3 Mart 1980 tarihinde henüz 2 yaşında olan Bilge ÖZSOY’ un, Tarih öğretmeni olan annesi ile birlikte komünist militanlar tarafından ailece dövüldükleri sırada başına isabet eden tekmeler neticesinde olay yerinde şehit edildiğini unutmayalım.
Tokat Gaziosmanpaşa Lisesi 2. Sınıfta okurken şehit edilen Cengiz ASLAN’ ın, 17 yaşında ve okuldan çıkıp Cuma namazını kılmak için camiye giderken komünistler tarafından ateş edilerek şehit edildiğini unutmayalım.
Adana’nın Karataş ilçesine bağlı Yemişli köyünden 20 yaşındaki Figen ÇÖKTÜ’ nün akşam geç saatlerde evlerine giren biri amcasının oğlu iki komünist militan tarafından şehit edildiğini unutmayalım.
Samsun’da ülkücü şehit Hasan GÜVEN’in 18 yaşındayken bakkalda komünist militanlar tarafından şehit edildiğini. 11 gün öncede kardeşinin şehit düştüğünü unutmayalım.
Adana’da Karşıyaka Lisesi’nin müdürlüğünü yapan 32 yaşındaki İlhan DEMİR’ in Ramazan ayında okulu basılarak şehit edildiğini, Demir’in de birkaç aylık bir kız çocuğuna sahip olduğunu unutmayalım.
Uşak MHP merkez ilçe başkanlığı görevini sürdüren İsmail BAHADIR’ın, akşamüzeri komünist militanlar tarafından saldırıya uğrayarak ağı yaralandığını ve de bunun sonucunda Uşak Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığını, burada gerekli tıbbi müdahalenin yapılmadığı ile birlikte kimliği anlaşılınca, serumu çekilerek şehit edildiğini unutmayalım.
Ülkücü şehitlerden İsmail TOMAÇ’ın, Bursa’nın Çınar Mahallesindeki kırtasiyeci dükkânında Kuran okurken, şehit edildiğini unutmayalım.
Kamil SUNCAK isimli ülkücü şehidimizin, daha önce kendisine dergi satmak isteyen komünist militanlar tarafından, eşinin gözü önünde sırtından vurularak şehit edildiğini unutmayalım.
İstanbul Teknik Üniversitesinde okuyan, Levent ERKENEZ’in kaldığı eve baskın yapan komünistler, yatağından kaldırıp; babası, kardeşi ve amcasının oğlunun gözleri önünde şehit edildiğini unutmayalım.
22 Kasım 1979 tarihinde 7 çocuk babası, Meriç DİKİCİ’nin, komünist militanlar tarafından şehit edildiğini unutmayalım.
28 Mayıs 1979 tarihinde, 17 yaşında olan Adanalı şehit Murat NAME’nin, başına taş vurularak şehit edildiğini unutmayalım.
Ankara’nın Keskin İlçesinden Mustafa BALCI’nın, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi olduğunu ve ağabeyi ile birlikte iftar açarlarken birlikte şehit edildiğini unutmayalım.
24 Ağustos 1979 tarihinde şehit edilen Osman GÜÇLÜ’ nün, Ramazan bayramın ilk günü şehit edildiğini unutmayalım.
8 Şubat 1980 tarihinde, 19 yaşındayken Cuma namazı sonrası şehit edilen Resul ŞAHİN’ in, annesi evlat acısına dayanamayarak önce felç daha sonra ise hakkın rahmetine kavuştuğunu unutmayalım.
30 Aralık 1970’de, Trabzon’da, Kalbine aldığı tek kurşun ile şehit olan 16 yaşındaki Ümit BEYAZÇAVDAR’ın, henüz ortaokul öğrencisi olduğunu unutmayalım.
22 Mart 1977 Suat KÜRŞAT; Vanlı olup 27 yaşındaydı. Van Ülkü Ocağı Derneği'nin kurucularındandı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nde okurken ka¬zandığı İzmir Fen Fakültesi'ne kayıt yaptırdıysa da komü¬nistlerin işgali altındaki bu okula devam etme imkânı bula¬mayarak Buca Eğitim Enstitüsü'ne girdi. Aynı zamanda Bornova Büyük Ülkü Derneği'nin başkanlığını yapıyordu. Olay günü, dernek binasının arka bahçesinde abdest alır¬ken, elektriklerin kesilmesini fırsat bilerek derneği tarayan komünist militanların açtıkları yaylım ateşi neticesi sırtın¬dan vurularak şehit düştü. Cenazesi, memleketinde toprağa verildi.
Bu acı olaylarla bağırlarımıza taş bastık, hiçbir şey onları geri getiremezdi ama onların umutlarını, yarınlardan beklentilerini, savundukları idealizmi, biz gençlerin bu ülkü devlerini unutmayarak, ideallerimize koşarak onlara en büyük mutluluğu vereceğiz. Onların gücünü arkamızda hissederek yarınlara daha umutlu koşacağız. Fikriyatımızın savunucuları olacağız ve de bu fikriyata sahip neferler yetiştireceğiz.
Unutmadık, unutturmayacağız...
Özhan BenderlioğluKayıt Tarihi : 8.1.2009 05:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!