Pususuz Gelsin Ölüm... Şiiri - İsmail Ka ...

İsmail Karaçam
9

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Pususuz Gelsin Ölüm...

Kaldırımlardaki tüm serserilerin bayramı bugün,
Abanoz Sokağı fahişeleri yine etleri kadar saygın…
İstiklal Caddesi’ni boyluboyuna arşınlıyorlar
Tahran’da Aşk Makinası Leyla, bir vincin ucunda sallanıyor
Ortaköy’de bir cinsi latifin kolunda kalıyor morfin şırıngası
Karadeniz ilk defa hırçınlığına isyan ediyor
Bu gece binlerce ölübebek ana rahminden yere düşüyor
Anlayacağın, aslında hiçir şey değişmiyor
Herşey tastamam, asayiş berkemal dünyada adamım..
….
Tarlabaşı’na yağmur yağıyor, yerleri ıslatmadan…
Hemde kupkuru düşüyor yere taneler…
Her zamanki gibi yine güneş doğacak…
Bu lanetli dünyanın şehirlerine
Okyanusun ortasından yükselecek hemde bu büyük ateş kütlesi..
Ama çıplak bu güneş, hemde sırılsıklam ıslak…
Tokat’ta…
Yani doğduğum şehirdeki Yeşilırmak…
Bugün suları buhar olmuş… uçmuş…
Kartanelerini eritmeden akıyor… Tokat Ovasına doğru…
Bugün… İsa çarmıhta… son nefesinde hem de…
Nasıra’da yas havası var hala..
Filistin’de Ramallah’ta bir çocuğun ellerinde kalıyor Yahudi şarapnelleri…
O cennetlik vücudu paramparça… Babasının kucağında…
Ölümden bihaber.. lime lime yere düşüyor şehadetteki parmakları..
Ak Libaslı Uygur bebeleri…
Kaleşnikof namlusundandan çıkan bir mermiyle.. toprağa düşüyor…
Urumçide..
Çeçenistan’da Şamil.. kalleşin pususuna düşüyor..
Allahüekber… Şehadet şerbetini içiyorlar hep birlikte kana kana …
Dubai’de, Hindistan’lı, Bombay’lı genç bir kız…
Hem de “Pazarlama” okumuş… bedenini satıyor.. Burjel Arap’ta..
Sermayesi “eti” olan çekikgözlü Li…
Şanghay’da beş yıldızlı otele canhıraş koşuyor… ederi beş amerikan doları..

(Çeçenistan da elleri kana bulanmış AKGÜVERCİN’ler… fueoil, barut, lastik, leş kokan ayaklarıyla Grozni’den havalanıyorlar… Hazar’ın serin kıyılarına uçuyor… Bakü’de zeytin ağaçlarının, petrol kirliliğinin… Elbruz dağlarının arka tarafından, rota değiştirip… kafkasların eteğine doğru yol alıyorlar… Kelleri bedenlerinden yanına düşmüş Azeri namusunun, Azeri yavrularının Rus kurşunlarıyla delik deşik bedenlerinin üstüne konuyor… Kıbrıs’ta bir Moskova’lı yosmanın kahkahaları, ay ışığında Akdeniz’in sularında yankılanıyor… Bilmem kaçıncı kucakta sabahı edecek Kiev’in arka sokaklarında Mühendislik okumuş Nataşa…Kadınlığını Bundesrepublik Deutschland’ın Köln kentinde kaybeden Helga hangi erkeğe devredecek doğurganlığını… Büyük bir cümbüş içinde… İstanbul’un en güzel sesli imam hatibi… Teşvikiye camiinde.. hoparlörün sesini sonuna kadar açıyor…

Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Rasulallah!
Ey Allah'ın Resûlu Salat-u Selam Senin üzerine olsun!

Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Habiballah!
Ey Allah'ın Habibi Salat-u Selam Senin üzerine olsun!

Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Nûre Arşillah!
Ey Allah'ın Arşının Nuru Salat-u Selam Senin üzerine olsun

Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Hayra Halgillah!
Ey Allah'ın Mahlukatının Hayırlısı Salat-u Selam Senin üzerine olsun! !

Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Seyyidel Evveline Vel Ahirin!
Ey Öncekilerin ve Sonrakilerin Efendisi Salat-u Selam Senin üzerine olsun!

Vel Hamdü Lillahi Rabbil Alemin!
Hamd Alemlerin Rabbi Olan Allah İçindir!

Sala okunduğunda ürperirim ve de hüzünlenirim....
ne de olsa biri göçmüştür dünyadan....
ve o göçtüğü an nice bebekler doğmuştur aynı zamanda...
….
Yine hangi zengin ölmüşki… Teşvikiye Camii’nin avlusunda bekleşiyorlar..
Herzamanki gibi yine.. cenaze merasimini bir “halkla ilişkiler şirketi”ne vermişler… Zincirlikuyu mezarlığına yolcu edilecek… Yüzlerce çelenk Musalla taşının yanında..
Hem de…Ömrü hayatında secdeye gitmemiş “ladino” birisi içindir çoğu zaman bu…


Beşiktaş’ta… Vapur iskelesinde… hangi tinerci yine… bir Türk Lirası için.. cep delik cepken delik bir garibanın vücudunu ve boğazını kesip katledecek…
..
Anladınmı adamım… şimdilik… yazılmamak kaydıyla “record-off” hala değişen bir şey yok… yinede şanslı sayılır hala İstanbul’da ölümün zincirlerini kıranlar….)

27 Temmuz 2009… Rüzgarsız bir yaz akşamı… sırtını Karacaahmete vermiş bir İstanbul… Şark Kahvesi’nde ki salaş bir meyhaneden ağzı anason kokan, bedeninden esrar parçacıkları saçılan bir sarhoş… Anadolu Kahvesi’nin öününde altına pisliyor ve yere düşüyor…
Meyhaneci Aksak Kirkor yine her zamanki gibi… ayyaş paralarına dikmiş gözünü… Elinde bir tabak, içinde bir dilim kavun, iki zeytin… bir parça peynir.. Onyedilik bir Rakı ikram ediyor müdavim sarhoşa… Nevizade’de iki kişiden hasıl bir çingene orkestrası… hüzzam bir şarkının canına okuyorlar.. dudaklarında can çekişiyor.. Gazi Giray Han’a inat.. “Hayat budur sevgilim…” şarkısını akortsuz kemanının tellerine dolamış boğuyor…
Ve alaca karanlıkta…
Loş ışıkların altında…
Kan akıyor Onsekizini yeni tamamlamış masum kız çocuğunun eteklerinin ucundan…
Ağır ağır göz kapakları kapanıyor… belli ki ağlamaktan…
Belki kabul edemiyordur bekaretini bir şişe “Papaz Karası Şarap” karşılığı teslim etmeyi…
Bugün değişen bir şey yok yine…
Hiçbir şey de değişmek istemiyor.. adamımmmmm….
Herkes kendi rolünü oynuyor…
Oynasın..
Oynasın tamamda… küçücük jestler… büyük ihanetleri barındırıyor adamım…
Nikahların dinmeyen mutsuzluğu sarıyor.. yalnız gecelerde evlileri…
Havva anaya atıyorlar suçu… Cennetten kovulmak ağır geliyor bize …
Hadi be… bak sana son teklifimi yapıyorum her gece… benimle evlenirmisin…
Bak ölüm bütün puştluğuyla peşimizde…

Ederi yirmi liralık bir yosma…
Harbiye’de… sallana sallana yürüyor arnavut kaldıımlarında…
Neşeli desem değil…..
Kederli desem değil….
Haplanmış galiba yine…
Üzerindeki koku birbirine karışmış…
Beş erkek kokusu.. bir cümbüş olmuş… Osmanbey’e boylu boyunca rüzgarla dağılıyor.. zengin vitrinlerin önünden geçerek… İnsanların burunlarında avradın hatunluk kokusu..
Kadın kıyafetli bir “Çeyrek Erkek”… polis coplarının önünde koşuyor… Küçükparmakkapı Sokağına doğru… Bir şey düşüyor çantasından… yere… Korkunç cam kırıkları saçılıyor asfaltın ortasına… Sanki Beyoğlu bu yere düşen… Civciv olmuş… erkeklik Bizans kokan dar sokaklarda yitirilmiş…
Hadi be iki gözüm….
Anlasana.. orospuluk ediyor bu hayat sana…
Bak sakalım tam tamına bir aylık…
Kafam kıyak…
İstanbul’u filan düşünmüyorum.. kürek mahkumu evimdeyim…
Hiçmi acımıyorsun kendine…
Gencecik bedenin… yara bere, çürük içinde…
Kulaklarında delinecek boş bir yer bile kalmamış….
Sokağın başında yeni yetme.. tüyü bitmemiş bir genç….
Elinde buruşuk bir kağıt….
Hem de yirmi yaşlarında bıyığı terlememiş…..
Senin adresini soruyor… Takaüd bakkala…
Bu kadar kolaymı be… Bu kadar kolaymı herşey….
Adın sende saklı… (Belkide unuttun) … Kod adın her gece değişen kahpe…
Bir tevekkül… bir asi geçer şu ömrüm…
Bir toy SevişMEN’in kollarındasın yine…
Kadınlığınını bile tattıramayan bir hoyratın altındasın… Ne anlarsın bilmem ki?
Her gece onlarca ölü bebekler düşürürsün rahmine…
Düşer düşmez de… Haliç’in sularına gönderirsin.. hemde ağlama sesini duymadan…
Kurşun can derdine düşer.. imansızlığından….
Söylesene…
Kirli bedenini…
Paslı yüreğini… kim silecek.. kim temizleyecek senin…
Hangi yağmur yıkayabilirki… bunca rezaletini…
Bak adamım…
Yine dudaklarımda bir acı tütün…
Nefesim kokar… nikotin solurum…
Her gece karabasanla yatar.. karabasanla uykularımı bölerim…
…..
Aklıma eski alemler gelir….
Lanetli Babil tapınaklarında Kutsal Fahişe İanna tam bu gün bu saatte… Kıral’dan doğan nesepsiz piç bebeğini boğar…. Harut-Marut melekliğini unutur Zühre’nin karşısında… cezası fena… Yevmilkıyamete kadar.. başaşağı sallandırılma cezası alır… Habil Kardeşini öldürür… Süleyman Peygamber… ayrı dinlere mensup yediyüz kadını için… Kutsal Jaruselam’da tapınaklar yaptırır emrindekilere… Meryem Tapınak’ta babasız coçuk doğurur… İbrahim Peygamber elindeki kocaman bir bıçakla İsmail Peygamberi kurban etmeye hazırlanır….
Eyyyy adamım yüzyıllar mı geçti yine…
Hala değişen bir şey yok buralarda…
Dünyada mekansızlık, ahirete imansızlık tüm şiddetiyle devam ediyor…
Hala kadınların bacaklarının arasında illegal aşk…
Kollarında damga olanlarda var hala…
Ve Tapusuz dullar… sokak başlarında günah için bekliyorlar…
Bekaret yeminini hiçe sayan aşiret kızları… bir bir öldürülüyorlar..
Ellerinde saklı… babalarının ellerinde ferman.. hayatın hükmü katiller…
Asmalı Mescit’te sessiz bir cinayet işliyor bir afişte…
Daha dün öldürmüş bebeğini.. bir jinekolog masasında…
Hemde tıbbın tüm imkanlarını kullanarak doktor marifetiyle…
Göğüsleri ağrıyor…
Süt basmış… şırıl şırıl akıyor… Lanetler okuyor…
Sütyenini dolduruyor.. ıslak ıslak… isimsiz yavrunun istihkakı…
Ellerine doğmamış bir bebenin hakkı bu…
Daha yüzünü bile göremeden..
Bir Çöp Kutusu’nun içine bırakmışlır.. gecenin karanlığında kimse görmeden… masum bedenini yavrusunun…
Erkek mi, dişimi.. ne farkederki.. ne önemi varki onun için… Üzüntüsü kazanç kaybı..
Sanki cinayet işleyen değilde, cinayete kurban giden suçlu.. o kahpe de masumiyet….. cebine giren parası eksilmiş… Pezevengi fena öfkelenmiş… Cam, bardak, tabak.. hepsi üç metrekarelik evin yerlerine saçılmış…
Kıblesini şaşırıyor sarhoş imam…
Bağdat’ta bedenler parçalanıyor…
Urumçi’den, Hotan’dan, Kaşgar’dan trenler kalkıyor.. masum uygur kızları.. Pekin’e peşkeş edilmeye götürülüyor… Başını kaldıranın tam şakağına bir kurşun giriyor.. paramparça ediyor.. uyuşturulmuş beynini… Afrika’da… zenginliğin ve bereketin içinde bebekler ölüyor…
Basübadelmevt… Basübadelmevt… Basübadelmevt….
Adamım hala değişen bir şey yok buralarda…
Sağır ve dilsiz… nerden bilecek şarkı söylemesini… Şiir yazmasını…
Sende anladın ya… görmek yetmiyor… hiçbir şey de değişmiyor…
İnsanoğlu birbirinin üzerinden ellerini çekmeyecek… artık inandım…
Kadınlığın ve toy erkekliğin üzerinden düşmüyor sırtlanlar… çakallar…
Onbeş yaşında bir genç kızın,. Genç erkeğin bedenine “Sermaye” diyorlar artık…
Hayallerine…
Düşlerine..
Rüyalarına… Vicdansızlıklarını döküyorlar… kamyon kamyon hemde…
Körpe’nin kadınlığının kanı bir avuç doların üstüne akıyor yine…
Baharlara, yazlara, kışlara baksana… hepsi gayrimeşru…
Gayri meşru olmuş… ana karnına düşen döllerin çoğu…
Çürük gülücüklere teslim olmuş… insanlık…
Kendimi öldürmekten korkuyorum… Ölümden kormuyorum artık…
Ademin oğulları, Havvanın kızları… helak olun…
gece gündüz dileğim…
pususuz gelsin ölüm size…

27 Temmuz 2009 saat… 05.35….
İsmail KARAÇAM

İsmail Karaçam
Kayıt Tarihi : 17.2.2010 00:08:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Saliha Yavaş
    Saliha Yavaş

    Uzun uzun okudum hocam.Yolun açık olsun.Saygılar..

    Cevap Yaz
  • Siyah İnci
    Siyah İnci

    nesir-nazım karışık ve bir hayli uzun bir anlatım biçimi
    ama hem gönlü hem beyni zonklatan ifadeler
    kaleminiz daim olsun efendim

    Cevap Yaz
  • Erdal Ceyhan
    Erdal Ceyhan

    Ne bu şiir mi,destan mı,deneme mi..! Ne dersen de..Artık işler karışık..Bence bir İstanbul hikayesi,şiirleştirilmiş yanıyla..Fakat , yazarı içten duymuş, çok içten şeyler söylüyor.Ve dinletiyor. Kulak vermek lazım. Teşekkürler.(ERCEY)

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

İsmail Karaçam