Puşt Alan Tr Şiiri - İbrahim Şahin 2

İbrahim Şahin 2
532

ŞİİR


24

TAKİPÇİ

Puşt Alan Tr

EFEKT

‘’ Bela vardır bela savar cinsten… Hayrı şer vardır belaya davetiye çıkartan.
Üç kafadar, nerde akşam orda sabah… Varsa yoksa hayalleri… Hani etliye sütlüye karışmayan derler ya’’ Yerdeki karıncayı bile incitmeyen cinsten.’’
Üç kafadarın yolu o gün bara düşmüştü…’’

SAHNE 1 (BAR SAHNESİ)

(Barda nameler inliyor, yürekler hopluyor… Dansöz inciler saçıyor. Üç kafadarın keyfine diyecek yok… Kadehler tokuşuyor, bakışlarda dansöz yakın merceğe alınıyor…)
ÜÇ KAFADARDAN REŞO:
- Bir zengin olem var ya…
FİKO:
- Ee? Ne Yapiysen?
REŞO:
-Bar açaceem. Bar! Dansözler boy boy… İçki beleş.
SÜLO:
- Hayal beleş anglarem de işki çeşmeden agmiy. Anliysen degel mi?
FİKO:
- Açecagım deyemsa açecagım arkedeş. Sen anliy misen?
(Bar ağırdan ağırdan boşalır…
Barda kalan işletmeci, üç kafadar. Üçkafadarın birinin kafa masada, ikisinin kafa masaya düştü düşecek…)
TETİKÇİ:
(İçeri elinde silahla biri girer. Direk işletmecinin masasına yönelir.)
- Bak arkadaş! Bu benim üçüncü gelişim bunda da elim boş dönersem kafana üç kurşun sıkarım. Bunu beynine yer et.
İŞLETMECİ:
- Yeter be! ‘’Sıkarım, sıkarım.’’ Senin sıkacağın kurşunu sikerim. Sık da sen de kurtul ben de kurtulayım!
(Üç el silah sesi.. İşletmeci kanlar içinde yerde… (Tetikçi masadan zıplar, işletmecinin nabzını yoklar. Geri döner bakar üç kafadara. Üç kafadar yok yerinde. Kapıda birinin ayağını görür, düşer peşine.) Silah sesi ile üç kafadar biri fare, ikisi kedi.. Kaşla göz arası masa altlarından sürünerek kendilerini dışarı atar.)
ETİKÇİ:
(Tetikçi eline silah, fırlar dışarı. O köşe bu köşe, o sokak bu sokak koşar. Son sokakta gözler kesişir. Üç kafadar sokağı döner dönmez sokak girişinde atlıyorlar çöp konteynerine. Tetikçi soluk soluğa koşar. Nefesi kesilir. Yaslanır çöp konteynerine. Başlar konuşmaya.)
- Bu üç salağı nasıl elimden kaçırdım? 0nlara da birer kurşun bağışlamazsam demir kapılar beni bekler. Neyse bugünün yarını da var. Can onların bedenindeyse ecelleri benim elimde.’’
(Tetikçi sıkışmış. Kıvranır. Tetikçi sağ elinde silah, sol elinde su. Suyu içer. Pete boşaltır idrarını. Atar çöpe. İdrar Fiko’nun yüzünden aşağı. Pet Fiko’nun suratında. Reşo da tiksinti, Fiko’da acı... Fiko sesini çıkarmama çabasında... Dişler sıktıkça keletlenir bir birine…
Fiko yüzünü yıkar… Sıçrayan damlalar, sıçrar, Sülo’nun, Reşo’nun yüzüne… Reşo, tiksinerek eli ile yüzünü siler, Sülo yüzünü siler.…
(Tetikçi, cebinden mendilini çıkarır, silahını siler, öper… Silahını beline yerleştirir. Sokağı geri döner, başlar adımlamaya.)
(Üç kafadar çöp konteynerinden çıkar. Fiko pantolan ardı sanırsın macun yama…)
REŞO: (Fiko’yatakılır)
- Fiko kemeri açmag aklına gelmemiş miydir?
Fiko:
- Elma çürüğünün üstüne oturmişem.
(Reşo dereden geçmişçesine, paçalar sırıl sıklam.)
FİKO:
- Sen paçalara bagiysen pacalara…
(Sülo kendi üzerine bakar. Pantolon önü ‘’Ben de’’ diyor.)
REŞO:
- Biz şimcik ayni çöpde degil miydig?
SÜLO:
- He
REŞO:
- Niye deygişig deygişig renga boyanmişek?
REŞO:
- Onu songra konuşurug. Bu adam peşimizdedir. İzimizi gaybedeceg bi çara bulmaliyeg
PUŞT GAZETECİ
(Puşt gazeteci çekim yeri özelliğine göre, ağacın tepesi, çatı baca deliği. Balkon demir arası kafa çıkık, ayaklarında ip bağlamış binanın tepesinden binanın ortasına kadar baş aşağı sarkmış kamera elinde elektrik direği tepesinde… Üç kafadarın resmini çeker.)
(Üç kafadar, hem konuşurlar hem yürürler...)
PUŞT GAZETECİ:
(Puşt gazetesi, kamerasını poşete gizlemiş üçlünün peşinden yürür, Reşo’nun ardına yaklaşır. Reşo’nun götüne parmak atar.)

(Reşo Puşt gazeteciye tepki gösterir... Yumrukları sıkar üzerine yürür. Puşt gazeteci geri adım atar, parmağındaki boku gösterir.)
PUŞT GAZETECİ:
- Pasta sanmıştım da canım çekti. Bok olduğunu bilsem tadına bakar mıydım?
(Bok sözünü duyan Fiko, yumruklarını indirir. Başını eğer… Puşt gazeteci çoktan gitmiştir.)
(Üç kafadar yürümeye devam eder…)

SAHNE 2 (ÇORBACI)

(Üç kafadarın gözlerine çorbacı takılır.)
SÜLO:
- Bag hele! Çorbacı. Bir çorba içeg. Aglimiz başimiza geliy. He..
REŞO:
- İçeg, içeg.
(Çorbacıya girerler. Çorbacı elinde kumanda kanal aramaktadır.
Bir haber kanalı açar. Üç kafadarla ilgilenir. Üç kafadar çorba ister. Çorbalar gelir. Başlarlar içmeye…)
TV
‘’ Sayın seyirciler, bir son dakika haberi veriyoruz.
Serbar’a giren bir silahlı saldırgan, bar işletmecisinin kafasına üç kurşun sıkarak kaçtı... Hastaneye kaldırılan işletmeci C…. A…’nın hayatını kaybettiği öğrenildi.
Serbar cinayetini yapılan kamera kayıtlarının aydınlatacağı belirtildi. İncelenen kamera görüntüsünde cinayet anını sadece barda bulunan üç kişinin gördüğü görenlerin görüntülerinden kimlik tespitine çalışıldığı bildirildi. (Kamera görüntüsü)
Evet, Sayın Seyirciler, polis üç görgü tanığının peşinde…
Yapılan kamera görüntü tespitlerinde tetikçinin de üç görgü tanığının peşinde olduğu tespit edildi. (Kamera görüntüsü)
Evet, Sayın seyirciler,
Tetikçi de üç kişinin pesinde.’’
(Üç kafadarın ikisinin sırtı çorbacıya dönük üçüncü Fiko görünmemek için kafasını eğdikçe eğer, nerdeyse çorba tasına sokacak. Lokmalar boğazlarında düğümlenir… Çorbacı ile göz göze gelmemek için parayı masaya bırakırlar. İşaretleşerek kalkarlar. Kafalar eğik…)
ÜÇ KAFADAR.(Çorbacıya)
- Bizim acil bir işimiz çıgmişdir. Çorbalar güzeldi içmeg gısmet degilmiş. Parasını Masaya bırakmişeg.
(Apar topar arkalarına bakmadan çorbacıdan çıkarlar.)

SAHNE 3 (ÇARŞAFLI)
REŞO:
- İstanbul’u terg ederig. Bu gılıkla tanirrez. Bu gece saklanireg. Güneşin ilk işiginde ilk iş birer çarşaf bulmag, geyinmeg. İlk otobüsle Kuşadası’na gidiyirig. Kuşadası’na evelden getmişligim vardir, bilirem Kuşadası’ni.
FİKO:
- Dogri söylüyersen. Şimdig nirede saklanireg?
REŞO:
- Otele gidemeyig, cadde sokag heç olmiy.
SÜLO:
- Aha şu sokagın sonunda yıkıg bir inşaat vardir. Orada sabahlarag. Sabah ver elini mağazaya. Alireg çarşaf. Sonracıgım terminal…
REŞO:
- Düş o zaman öne. Gediyorug inşaata.
Vardıkları inşaat tek kat. Kapı pencere sökülmüş… Girerler bir odasına. Yerde ne buldularsa (Karton, gazete, taş…) Yastık yaparlar, döşek yaparlar. Yorgan yaparlar. Dalarlar uykuya…)

SAHNE 4 (ÇARŞAF)

(Sabahın ilk horoz sesi... İlk köpek havlaması… Üç kafadar kalkıyor. Çıkıyorlar sokağa, düşüyorlar yola. Bir iş hanının önünde duruyorlar. Çay ocakları açık… Lokantalar açık.. Mağazalar kapalı. Caddeden gelen giden… Sanki hepsi üç kafadarın peşinde. Üç kafadarın sırtları caddeye, yüzleri iş hanının duvarına dönük.. Başlıyorlar beklemeye… Arada yan gözlerle açılacak mağazalar gözetleniyor…

Bir kepenk açılıyor. Üç kafadarın gözü dikildikçe dikiliyor. Kepenk tam açıldı. Açılan mağaza. Vitrinde kıyafetler. Üç kafadarın yüzüne bir sevinç yansır. Üçü aynı anda fırlar. Mağaza sahibi kapı anahtarını çevirir. Üçlü sabırsız. Mağaza sahibinin koltuğunda bir gazete. Üç kafadar mağaza sahibi ile aynı anda içeri girer.)
MAĞAZA SAHİBİ:
- Hayırdır Beyler, bu ne telaş, daha kargalar bokunu yemedi.
REŞO:
- Cenazemiz vardir. Geyeceg aliceg bir koşu köye gedeceg.
(Mağaza sahibi gazeteyi masaya bırakır.)
- Başınız sağolsun. Ne tür bir elbise istersiniz?
REŞO:
- Bize üç poşi, Köydegi avratlara üç çarşaf ver yetiy.
(Mağazacı kıyafet hazırlamak için mağazanın arka bölümüne geçer. Üç kafadarın gözü gazetede…)
GAZETE

‘’ Manşet:
Serbar Cinayetinin görgü tanıkları ölümden kurtulmayı çöp konteynırında böyle kutladı
(Resim)
(Birden bir şaşkınlık bir telaş... Hemen gazeteyi ters çevirirler.)
(Kıyafetler gelir. Para ödemelerini yaparlar. Aynı telaşla çıkarlar. Mağazanın köşesini dönene kadar başlar inik. Sokak dönüşü yaptıkları ilk iş poşu ile kafalarını sarmak olur.)
REŞO:
- Akşamgi kaldigimiz inşaata gidireg.
FİKO:
- Hani Kuşadası’na gidiydig?
REŞO:
- Gazeteyi görmiy misen? Ora gidirig, çarşaflari giyireg. Songra terminal, ilk otobüs Kuşadası.
(İnşaata giderler. Çarşafları giyeler. Sülo, Reşo’ya bakar güler. Reşo, Fikoya… Fiko, Sülo’ya..)
REŞO:
- Çarşafa poşiye sarilmiyseg kurşun popomuzun yanina (Eli ile deliği göstererek) aha böle delik aççag. Yörün şimcig terminale gidireg.

SAHNE 5 (MÜNİBÜS)

(Üç kafadar yeni kostümleri ile caddeye kadar yürürler. Caddede minibüse el ederler. Minibüs durur.)
(Minibüste ikinci koltukta bir kişi(Puşt AJAN) yanı boş. Reşo oturur, yanına Fiko.. Sülo arka koltuğa oturur. Puşt Ajan Reşo’nun ardından elini uzatır. Reşo’nun götüne dokunur. Reşo götünü kaydırır. El uzar. Reşo Fikoyu iter. Fiko koltuktan düştü düşecek. El okşamayı sürdürür.)
REŞO: (Sabredemez şoföre)
- Şöfer gardaş, hemen duriysen, bizi indiriyseng.
ŞOFÖR:
- Siz terminal gitmiyor musunuz? Terminale daha çok var.
REŞO: (Sinirli eli ile ağzının önünü kapatarak bayan ses taklitliyle)
- Götim gidiyi! ,Biz gidmiyeg.
ŞOFÖR:
(Sinirlenir, minibüsü sağa çeker acı bir fren… Yolcular kafa kafaya... Kafalar koltuğa… Ayaktakiler yere serilir…)
- Arkadaş bir gün de şu arabaya akıllı birinin bindiğini görsem yemin ederim, bir şakının yüzünü güldüreceğim.

SAHNE 6 (TEMİNAL)
(Üç Kafadar terminal girişi büfede sigara alır. Gazetedeki manşetle göz göze gelirler. Gazetede çarşaflı resimleri…)
MANŞET
‘’ Üç çarşaflıya dikkat. Polis bu üç çarşaflının peşinde.’’

(Üçlü terminal yönü koşar. Peşinden iki genç. Fiko bakar ardına, peşlerinden koşar iki genç…)

FİKO: (Başlar kıvırtarak yürümeye)
- Çarşi Pazarda vermiyig, arabada beş, evde onbeş. Saksu de beleş.
ARKADAKİ GEÇLERDEN BİRİ:
- Otobüse geç kalmasam sana saksuyu gösteririm.
(Gençler, koşuda üçlüyü geçer. Üçlü durur. Üçlü kafa kafaya verir konuşur.)
(Üçlü Bayan wc’de Aynı tuvalet kapı kapalı)
FERO: (İkilinin kulağına fısıldar)
- Ben gelene gadar çigmiysengiz.
(Reşo, çarşafı çıkartır, kafayı poşu ile sarar, çıkar.
İkili tuvalette.. Her ayak sesinde irkiliş.
Kapı çalınır. Çalan Reşo elinde poşetler. (Fısıltıyla)
- Benemdir, kapiyi açiysengiz.
(Fero içeri girer. Poşetlerden peruklar tek tek çıkar. Takan aynaya bakar.
Etekler çıkar. Pantolonlar çıkartılır, etekler giyilir. Ten çorapları giyilir.Bluzlar giyilir. Göğüslere patates, soğan yerleştirilir.. Dudaklar boyanır… Yanaklar boyanır... Dudaklar, yanaklar birinci sınıf yağlı boya çalışması…)
(Üçlü bekleyen İzmir- Kuşadası otobüsüne ilk binen.)
MAVİN: (Üçlüye takılır)
- Güzeller tatile mi?
FİKO:
- İş aramaya:
MUAVİN:
- İstanbul’da pezevenk kalmadı mı?
FİKO:
- Pezo Babandir ule! Açtiymeyesen kutiyi
MUVANİN:
- Açarsan ben de görmiş olurum kutunu.
- FERO: (Fiko’nun ağzını kapar. Muavine)
- Sen de susmiysen ‘’Polis! ’’ deyi bagiriyem.
MUAVİN:
- Sustum.
(Muavin kendi kendine konuşur.)
Sen üç kuruşa hizmet et. Bunlar bile bulmuş kolay para kazanma yolunu.
(Otobüsün kalkış saati yaklaşır. Yolcular yerini alır. Otobüs hareket eder. Otobüs terminalden çıkar.)
(Puşt gazeteci elinde kamera koşarak gelir. Otobüs kalkmış. Otobüsün ardından bakınır kalır.)
(Puşt gazeteci sinirli. Yumruklarını sıkar... Sigarasını çıkarır, yakar, çeker iki nefes, atar yere, ezer. Yeni bir sigara yakar, sağa sola, ileri geri yürür…
Gazeteci Hareket etmekte olan İzmir Kuşadası otobüsüne biner.)

SAHNE 7 (KUŞADASI TUVALET SAHNESİ)
(Üç kafadar Kuşadası’nda otobüsten inerler. Çevreye bakınırlar.
Üç kafadarın ilk yaptığı iş ayaküstü köşe başında dürüm yemek olur. Döner yiyişlerinden uzun sure aç kaldıkları anlaşılmaktadır.)
REŞO:
- İlk işimiz bir motel bulup yerleşmeg.
FİKO:
- Ne diye duriyig. Ariyag.
REŞO:
- Böle motele gedemeyig. Önce etegden arınag, gelin benle.
(Reşo önde, Fiko, Sülo arkada yürürler. Vardıkları yer tuvalet.)
Tek tek gacilar tuvaletine giriyseniz. Suyunip giyiniysinginiz.
(Önce Sülo girer, giyinir çıkar. Sonra Reşo giyinir. Reşo çıkarken bir kadın gelir.)
KADIN:
- Kadın tuvaletinde erkek! Sapık! Sapık!
FİKO:
- Eze, hele bi susuyiysen. Görgmiyiysen. Arkadaş (eli ile gösterir.) böledir. Herif tuvaletine giremiy. Götinin deliginden gorgiy.
KADIN:
- Töbe, töbe..
(Kadın gider, arada bir döner bakar üçlüye…)
REŞO:
- Dua ediysen garı vardi. Götine goyacagdim, seng göriydin dönmeyi. Goydirme götine çabug giriysen. Bi gari daha geliyse yakayi ele veriyig.
(Üçlü yeni kostümleriyle… Üçlünün pantolon gömlek kırış kırış. Fiko’nun pantolon paçası topuktan bir karış yukarda…)

SAHNE8 (PANSİYON)

(Üç kafadar sokak sokak dolaşır. Gözleri pansiyonlarda…)
(Pansiyon önü)
REŞO:
- Burası işlegdir. Girişimiş, çikişimiz diggad çekiy.
(Dolaşırlar.)
(Pansiyon önü)
REŞO:
- Bu da çog bahalidir.
(Üçüncü pansiyon)
REŞO:
- Bu pansiyon ev gibin görüniy. Manzarasi da hoşdir. Giripde bi gonuşag.
(Üç Kafadar pansiyondan içeri girer.)
KADIN:
(Yaşlı başı başörtülü, koltuğa oturmuş örgü örüyor. Kafasını kaldırır.)
- Kalıcı mısınız? Gidici mi?
REŞO:
- Hemi galici, hemi gedici.
KADIN:
- Karar verince söylersiniz benim şurda bir sıram kaldı, ben de onu tamamlarım. (Örgüye devam eder.)
REŞO:
- Ezecigim, biz gararimiz vermişig aha buraya gelmişeg. Sen ne deyiysen?
KADIN:
- Pansiyonda kalıyor musunuz, gidiyor musunuz? ’ diyorum.
REŞO:
- Galmiyseg nedeyipdir gelireg. Galacag deyirg da.
KADIN:
- Kaç gün kalacaksınız? Bir günse hiç konuşmayalım. Fazla kalacaksanız size uygun bir ücret belirleyeceğim.
REŞO:
- Allah’ım biliydir Ezecigim..
KADIN:
- Anladığım kadarı ile gidici değilsiniz. Ben de sizin üçünüzden bir adam parası alacağım.
FİKO:(Reşo’nun kulağına)
- Üçünüz bir adam ediysiniz mi deyiy?
REŞO: (Bir an düşünür. Bozulur. Kendi kendine)
- Demişse biley Fiko’yu çıg galdi iki, Sülo buccug buccugu da sigdir ed. Geriye ne galiy tabi ki ben. Ben de bir. Valla Gadin dogri söyliy ulan.
SÜLO: (Kendi kendine konuşur.)
- Fiko’yu geç, Reşo buccug. Buccugu da sidir ed. Galdi bir. O da tabi ki ben oliyem. Helal olsun gaciya. Bi bagişda şıp angladi valla.
FİKO: (Reşo’nun konuşmasını duyar. Duyduklarına kızar Kadına)
- Eze, sen kulagından çıgani işidiy misen?
KADIN:
- Evet. (Eli ile Kafadarları gösterir.) Üç işareti yapar. Sonra işaret parmağını havaya kaldırarak bir işareti yapar.)
FİKO: (Fiko sinirden yerinde duramaz.)
- Ben sana üçün birini gösderiyem amma.
REŞO: (Hemen Fiko’nun ağzını kapar. Kadına döner.)
- Ben onun defterini dürirem siz gusura bagmiyin. (Fiko’ya döner) Özir diliysen ezedeng, elini öpiysen.
FİKO: (Mecburiyet karşısında kadının elini öper. Sinirli hali devam etmektedir. Üç adım geri gelir kadına sırtını döner. Kendi kendine)
- Ben senin nereni öpecegimi biliyem biliyem amma öpemiyem.
KADIN: (REŞO’ya)
- Ben neler gördüm neler. Merak etmeyin üçün birini de gördüm. Sululuk istemem. Odanızı göstereyim. Dilediğiniz kadar kalın. Ayda bir ödeme alırım. Yanlışınızı görürsem kapı dışarı… Anlaşıldı mı?
REŞO:
- Allamışag. Yanlış yapanin boynuni ben kesiyem. Yanliş yogdir…
KADIN:
- Kalkın gelin o zaman odanızı göstereyim.
(Kadın önde, üç kafadar arkada. Üst kata çıkarlar. Üç yataklı bir oda.)
KADIN:
- Odanız burası. Bu da anahtarınız.
(Kadın çıkar çıkmaz üç kafadar, çantalarını yere atar. Kendilerini elbiselerini çıkartmadan yatağa atar. Atış, o atış… Sabaha kadar deliksiz uyurlar.)
(Sabah olur. Dışarı çarlar.)
ÜÇ KAFADAR: (Kadına)
- Sabagınız hıyırlı oliy.
KADIN:
- Sizin de hayırlı olsun. Nereye böyle?
REŞO:
- Köpek gibin acıg. Çorba işmeye gidiyeg.
KADIN:
- Afiyetler olsun.
REŞO:
- Sağoliysen.
(Üç kafadarın gitmesi ile gelmesi bir olur. Kadın şaşırır.)
KADIN:
- Ne çabuk geldiniz?
REŞO:
- Camış mi yemişeg. İçdigimiz bi gebçe çorbadir da.
(Üç kafadar koltuğa oturur. Tv izlemeye başlar. Kadın örgü örer. Üç kafadar Tv izler. Kadın örgü örer üç kafadar Tv izler. Kadın sıkılır. Üç kafadara sırtını döner. Kendi kendine)
- Ben bunlara bir çay verirsem bakarsın odalarına çıkar.
ÜÇ KAFADAR:
(Kadın çay getirir. Üç kafadarın her biri şekerin birini kadına verir.)
- Biz gırlama içiyig de.
KADIN:
(Çaylar içilir. Değişiklik yok. Üç kafadar Tv izler. Kadın örgü örer üç kafadar Tv izler. Kadın arada bir dışarı çıkar. Değişiklik yok. Kadın paspas alır. Temizliğe başlar. Değişiklik yok.)
- Ayağağınızı kaldırır mısınız, yerleri paspaslayacağım da. ‘’ (Ayaklar amuda kalkar.)
KADIN:
- Koltuktan kalkar mısınız, tozunu alacağım da.
(Koltuktan kalkılır. Üçlü aynı hızla hazırol vaziyeti ayakta... Koltuğun tozu alınır. Üçlü komut almışçasına koltuğa oturur… Başlarlar Tv izlemeye, kadın örgü örmeye. Kadın örgüyü bitirir. Odaları dolaşmaya çıkar. Dolaşır gelir. Üçlü de değişiklik yok. Saat ilerler. Üç beş.. Değişiklik yok. Saat 24.00. Değişiklik yok.)
KADIN: (TV’yi kapatır.)
- Erken yatanlar var. Rahatsız olurlar.
ÜÇ KAFADAR:
(Üçlü üç beş dakika bir birine bakar…)
- Ne edeg,biz de yatag.
(Üçlü bu defa çantalarını yerleştirir. Üslerini değiştirerek yatar.)
(Üçlü sabah uyanır. Giyinir Çorba içmeye giderken)
KADIN:
- Çorba içmeye mi?
FİKO:
- He valla. Sen nerden bilirsen Teyze?
KADIN:
- Siz başka türlü dışarı çıkmazsınız da..
FİKO:
- Dogri söyliysen Teyze.
KADIN:
- Beklemeyin, çorbalar soğur.
(Üç Kafadarın pansiyondan çorbacıya çıkmaları ile geri dönüşleri yine anlık. Kadında aynı şaşkınlık…
Üç Kafadar Tv izlemeye başlar. Kadın tedirgin, kadın arayışta.)
- Bu böyle olmayacak. Adamların niyetini öğrenmenin bir yolu olmalı.(Düşünür. Mutfağa geçer, bakınır. Birden)
- Kahve yaparsam sohbete başlatabilirim, konuşa konuşa bir açık yakalarım.
(Hemen kahveleri yapar. Üçlüye getirir.)
- Size kahve yaptım, buyurun. Kahve içerken konuşuruz. Boş boş oturmaktan ben de sıkıldım.
REŞO:
- İyi düşinmişeng eze.
KADIN:
- Anlatın bakayım. Kimsiniz. Nerden geldiniz, niye geldiniz?
REŞO:
- Benim adım Reşo’dir, aha bu Sülo, bu da Fiko. Biz İstanbul’dan gelmişeg. Bulduğumuz parayı nerde akşam orda sabah yemişeg. Paramız bitmişdir. Bura gelmişeg gara gara düşinirig.
KADIN:
- Desenize iki gündür sessizliğiniz ondandır. Bakın size ne diyeceğim. Şöyle sağınıza solunuza iş bakın. Kafanıza göre iş bulamazsanız. Ben yaşlandım. Kırk yıldır bu işi yapıyorum. Bura ile ilgilenirsiniz. Konaklamanızdan ücret almam. Müşterinin durumuna göre size de bir pay veririm. Yalnız bura üç bilemedin dört ay yoğun olur. Onun harici sizin gibi yolunu şaşıran gelir.
REŞO:
- Biz bura ile ilgileniyeg. Sonra iş bakig. Hem buralari tanirig golay iş buliyig.
KADIN:
- Kahveler içilmiş ben sizin bir falınıza bakayım (Önce Reşo’nun fincanını alır.)
Bir kulübe çıktı. Üç kişisiniz yanınızda bir de cüce var. Evden on adım atıyor. Ölçüyorsunuz. Elinizde kazma, kazmaya başlıyorsunuz. Karşınıza yüklü bir deve var. Deve kaçıyor siz kovalıyorsunuz. (Kadın başını kaldırır Reşo’nun gözüne bakar.’’ Bana bakın, deve servet demek. Yoksa yüklü servetiniz var da saklıyor musunuz?
REŞO:
- Yüklü servetimiz, vardir, yogdir, çogdir biz bilmiyeg.
KADIN:
- İnsan servetini bilmez mi?
REŞO:
- Biz servetimizin nirde oldigini bilmiyeg amma bulacag elbet.
KADIN:
- Anladım, siz bir şeyler peşindesiniz. Kendi kenine ‘’ Kokusu çıkar elbet.’’
REŞO:
- Biz bir odaya gidiyeg, gonişip geliyeg.
KADIN:
- Anlaşıldı, siz sır saklayacaksınız. Korkmayın ben sır taşımasını bilirim.
REŞO:
- Vallah sır degildir, aglima bir şey gelmişdir.
(Üçlü odaya çıkar. Kapı sıkıca kapanır.)
REŞO:
- Kadın define diyiy. Ben çok yapmişem. Gömü bulmişligim vardir. Hatta buralara da çog gelmişligim vardir. Dışari çikiyiz bakiysin birine rastlarıg. Bir dedegdöre ehtiyacimiz vardir. Ya, ya dedögdör parasi …
FİKO:
- Ben gelmiyem.
REŞO:
- Ne deyi gelmiysen?
FİKO:
- Ben denize gidiyem.
REŞO:
- Sening gelmemeng gelmengden yeğdir. Dikgat ediysin, bogilmiyisen.
(Üçlü aşağı iner. KADINA)
REŞO:
- Bugün bizim canimiz gezmeg isdiy. Çarşıya gidireg. Yarin işe başlirag.
KADIN:
- Geç olsun yanlış olmasın. Gezin eğlenin.

SAHNE 9 (SAPIK)

(Üçlü motelden çıkar. Reşo, Sülo çarşıya. Fiko kumsala yol alır.)
(FİKO, kumsalda yürür. Gözler kumsalda güneşleyen kızlarda… Birden güneş kremi süren birinin yanında durur. Gözler çakmak taşı…)
- Bulmişem! ’’ (Koşmaya başlar. Hem koşar hem haykırır)
‘’Bulmişem! ’’
….
(Fiko, kumsalda aheste adımlarla dolaşır. Boynunda bir karton asılı kartonda)

‘’ MASAGGE 5 ’’

TURİST: (Yazıyı göstererek) Masaj (anladığı işareti yapar)
- Yes.
What is dürtmek?

What what?
FİKO: (Şaşkın şaşkın bakar…)
- Ördegmiysen, vag vagliysen, vag vag degildir? Fag, fag dır da.
TURİST:(Şaşkın)
- Fak Wahat?
FİKO: (Turistin arkasına geçer kalçasından tutar, kendine çeker.)
- Aha böle.
TURİST:
- My God!
FİKO:
- Gay ya. Irısbı hoşuna gedende nahıl da anliysen. Burda gayamirem gören neyim oliy.
TURİST:
- Siz Türkish What,What?
FİKO:
- Garıya bak yahu daha vag vag diyi.
TURİST:
- Ben buldi. Sen var sapık. (Çantasını vurmaya çalışır.)
(Reşo, Sülo gelir.)
Reşo:
- Sen ne yapiysen gazatalara çikacag. Adamlar peşimize düşeceg. Gendingini de yakacang bize de. Yüriysen motele. Sanga dışarı çıkmag yasag.(Fiko’yu döver gibi yapar. Fiko tepki verir. Fiko’nun kulağina’’ Çaktirmiysen’’ Turisti etkisiz hale getirmeliyig. Fiko’ya her vuruşta turist memnuniyet ifadesi gösterir. (Reşo Sülo’ya da vurması için işaret eder.) Sülo da vurmaya başlar. Reşo, turiste biz dersini verdik, tamadır işareti çeker. Turist Reşo’ya sarılır öper.)
FİKO:
- Gızı ben bulmişem sen öpiysen şimdi ben de seni döviyem.
REŞO:
- Susmiysen haggat döviyem.
(Ertesi gün FİKO gazetede manşet.)
‘’ CİNSİ SAPIK TURİSTİ BÖYLE TACİZ ETTİ! ’’

(Resim arkadan çekilmiş, pozisyon muhteşem… Cinsi sapığın yüz hatları, kimlik bilgisi yok.)
FİKO:
- Biz etegi boşine giymişeg.
SÜLO:
- Etegi giymiydik, göt elden gidiydi.
FİKO:
- İbne gazataci peşimizdedir.
REŞO:
- Sanmirem Bizim ibneyi İstanbul’da atlatmişeg, o bizi çarşafli biliy.Bu başka gazataci oliy. Bu hepimize bir ders oliy. Addıgımiz her adıma dikgat ediyig.

SAHNE 10 (UYANIK KÖYLÜ) Ege Şivesi
(YAŞLI, beyaz sakallı bir adam. Bir kulübe, kulübenin önünde boş bir bahçe. Yaşlı kazmaya çalışmakta.)
BÜCÜR:
- Veli Dede kolay gelsin. Ne yapıyorsun?
YAŞLI:
- Oğul ev dökülüyor. Yenileyebilirsem yenileyeceğim. Temel kazarım.
BÜCÜR:
- Sen yaşlısın Dede.
YAŞLI:
- Oğul yokluk, yaşlı mısın genç misin sormuyor.
BÜCÜR:
- Dede bak gör, ben sana para vermeden burayı kazdıracak üç beş salak bulup getireceğim.
DEDE:
- Parasız kim kime ne verir. Koynundaki avrat bile sırtını döner.
BÜCÜR:
- Merak etme Dede salaktan çok ne var?
YAŞLI:
- Bul da göreyim.
BÜCÜR:
- Göreceksin. Sen kendini yorma. İki bilemedin üç gün bekle, söz bulamazsam ben kazacağım.
,,,,,
SAHNE 11(RÜYA)
(Akşam olmuştur. Üç kafadar yatar.)
REŞO:
(Reşo, rüya görmeye başlar. Rüyasında yüklü bir deve. Deve kaçar, Reşo, kovalar… Reşo kan ter içerisinde….Deve çöker… Reşo sevinir. Reşo deveye koşar. Deve, Reşo yakalayacağı an, ayağa kalkar, koşar... Reşo, peşinde… Reşo, kan ter içinde… Reşo, nefes nefese kalır… Deve çöker… Reşo koşar. Deve kalkar, koşar… Reşo koşar… Deve koşar, koşar… Altınlar uçuşur… Reşo altınları toplar, havaya savurur… Deve altın saçarak koşar. Reşo, toplar savurur. Reşo, çığlık atar. ‘’Zengin olmişem! Zengin olmişem! ’’ Reşo uyanır çığlık atmaya devam eder’’
- Zengin olmişem! Zengin olmişem!
Sülo uyanır. Fiko uyanır. Fiko Reşo’nun ağzını kapatmaya çalışır. Reşo çığlık atmaya çalışır. Sülo Reşo’nun şokta olduğunu sanır, bir tokat atar. Fiko, bir kova su getirir Reşo’nun başından aşağı döker.
Reşo’nun çığlığı değişir.)
- Siz ne ediyseniz?
SÜLO:
- Biz seni ayıkdirig, sen niye avaz avaz bagiriysen?
REŞO:
- Ben rüya görmüşem, bir deve yükü altın. Altın dökiliy, ben topliyem. Topliyem, topliyem, savuriyem.
FİKO:
- Bir avucini bana veriysen. (Götünü döner, pantolonunu yarı indirir, yırtık donunu gösterir.) Donum yirtigdir, bir don aliyem.
REŞO:
- Sogirem donine de götine de. Rüya diyirem. Anlamiy misen.
FİKO:
- Altin diyiysen bir an gözüm altin görmüştür.
REŞO:
- Sen bir an göriysen, ben hep göriyem. Göriyem. Sayikliyem ‘’ Altın, altın! ’’
(Reşo, Sülo’yu oturtur, Fiko’yu oturtur. Ortalarına kendisi oturur. Bir eli birinin omuzunda bir eli birinin omuzunda.)
Altini buliycek. Buliyig. Önce Dedegdör bulig. Şimcik yatirig. Yarin ilk işimiz dedegdör bulmagdir.

(Üç kafadar yatar. Reşo rüyasına gördüğü yerden devam eder. Bu defa deve iki. Reşo’nun yanında Sülo var, Fiko var. Develer peş peşe koşar. Peşinde FİKO, REŞO, SÜLO… Develer ayrılır, biri sağa biri sola koşar. Birinin peşinde Fiko… Birinin peşinde Sülo.)
REŞO: (Taktik verir.)
- Peşini bırak önünü kes!
(Sülo devenin önünü keser. Deve geri döner. Deve koşar, peşinde Sülo… Deve Reşo’nun üstüne üstüne gelir.)
SÜLO: ‘’ Bağırır.)
- Yakala Reşo!
(Deve Reşo’nun üstünden atlar.)
REŞO: (Bağırır)
- Yetiş Sülo!
SÜLO: (Bağırır.)
- Yetişemiyem tazi gibin koşiy.
REŞO:
- Beni ezmiş miydir?
SÜLO:
- Ezmemiştir, götüne basip gedmişdir.
(Ayakla basma, üzerine abanma tercihi)
REŞO: (Götünü gösterir
- İzi kalmiş midir?
SÜLO: (Bakar)
- İzi kalmamiştir, girdirip çıkarmiştir.
REŞ0:
- Şükür edirem, can bedendedir, göt donimde
(İki eli ile yüzünü sıvazlar) Yaşirem, ölmemişem. ‘’Ölmemişem, yaşirem! ’Ölmemişem, yaşirem!
(Fiko uyanır.)
SÜLO:
- Sen gafayi yemiysen.
REŞO:
- Rüya görmişem çog gorgmişem.
SÜLO:
- Anlatiysen?
REŞO:
- Anladigim rüya gibin.
FİKO:
- Ben anlamişem
REŞO: (Şaşırır)
- Ayni rüyayi gördüm demiysin. Gördiysen de demiysin!
FİKO:
- Görmemişem amma tahmin edebilirem.
REŞO: (Kendi kendine)
- Ya dogri tahmin ediyse yanirem.(Fiko’ya)
Tahmin neyim de etmiysen.
FİKO:
- Ediyim, ediyim.
REŞO:
- Tahmin ediysen ben seni edirem. Susuysen.
FİKO:
- Altinlari çaldiriysen, söylemeye utaniysen degel mider?
REŞO: (Rahatlar. Hoş bir edayla)
- He, çaldirmişem, utanmirem gene bulirem.
FİKO:
- Diggat ediysen yine çaldirmiyesen.
REŞO:
- He diggad ediyem çaldirmirem. Şimcig yatireg.
(Reşo, yine rüyaya dalar. Bu defa develer boş. Tek tek sıra olmuşlar, ağızları köpük köpük… Reşo kaçıyor, develer peşinde. Reşo kan ter içinde…
Sabah ilk uyanan Reşo, rüyanın şokunda. Kendi kendine Develer, develer… (Köşe bucak bakınır, develer yok.)
FİKO:
- Bildim bu defa develeri çaldirmişsen
REŞO:
- He, çaldirmişem.
FİKO:
- Üzülmiyesen yeni develer alirag.
REŞO:
- Sigdirmeyesen deveyi. Deve almireg. Deve de demiysen.

SAHNE 12 (KAHVALTI)

KADIN:
(Üç kafadar resepsiyona inerken merdivende)
- Bugün çorba içmeye gitmiyorsunuz, size kahvaltı hazırladım. Kahvaltıdan sonra yapacağınız işleri göstereyim. Siz işe başlarsınız ben de altın(Altın sözcüğünde Reşo’nun gözü fal taşı gibi açılır bir an dalar) günümüz var, ora giderim. Yarın da bir hastaneye gideceğim. Malum yaşlılık romatizmam var, ağrılar iyice arttı. Sonra sayenizde evimde oturup dinleneceğim. Haydi, buyurun kahvaltıya.
(Üç kafadar da cevap yok. Reşo şokta... Sülo Reşo’nun gözünün içine bakar. Fiko Reşo’nun gözünün içine bakar. Fiko, sülo’ya, Sülo Fiko’ya bakar… Bakışlarda çaresizlik… Mutfağa geçerler.
Mutfak masasında; haşlanmış yumurta, peynir zeytin, salam. Sucuklu yumurta, kızarmış patates, tereyağı, bal reçel. Doğranmış domates, dilimlenmiş salatalık,.. Maydanoz, marul, biber…
Üç kafadar Masada yerlerine oturur. Üç kafadarda sessizlik. Üç kafadarın bakışları aynı anda kahvaltılara odaklı. Bakışlardan uzun süredir böylesi bir kahvaltı sunumu görmedikleri anlaşılmakta…
Üç kafadarda sessizlik. Bakışlarda keskinlik.)
Kahvaltılık yemeyene çorbam da vardır.
FİKO:
- Ben ıscag çorba içiyem.
KADIN:
- Başka isteyeniniz var mı?
FİKO:
- Yogdir.
REŞO:
- Yogdir.
KADIN:
- Yoksa siz başlayın. Ben arkadaşınızın çorbasını hemen veriyorum.
REŞO:
- Başliyag.
SÜLO:
- Başlıyag.
(Sülo ekmeğin ortasını açar, içine peynir, salam, kızarmış patates, domates, biber, marul koyabildiği kadar koyar. Başlar ısırmaya. Her ısırık yumruk büyüklüğü ekmek parçası…
Reşo, yumurtalı sucuğu önüne çeker. Eli ile ekmeği böler. Ekmek dört parça. Dört parça ekmekte sucuk tavası boşalır. Tavanın dibi ekmek parçası ile iyice sıyrılır. Ardından, yumurta, bal, tereyağı... Çayın biri boşalır, biri dolar… Fiko, çorbayı bitirmiştir. İkinci bir tabak ister. İkinci tabak da boşalır, ardından çay. Cayın ardından bir çay daha…)
KADIN:
- Buyurun resepsiyona geçelim. Ben yeni çay demledim, demini alsın çayları içmeye orda devam ederiz.
(Resepsiyonda kadın masasına oturur. Bir defter açar. Reşo’yu yakınına çağırır. Başlar anlatmaya)
Bak, bu tuttuğumuz defter. Buraya müşterinin adını, buraya girdiği tarihi, buraya ayrıldığı tarihi yazarsın
(Reşo, tavana bakar. Gözünün önünden koşuşan develer geçer. (Rüyasından geçişler.)
Kadın durumu farkeder tekrar anlatmaya başlar)
- Buraya müşterinin adını, buraya girdiği tarihi, buraya ayrıldığı tarihi yazarsın.
Bu ikinci defterimiz oda numaraları. Bak, bu, bu, bu oda dolu. Bu bugün boşalıyor. Bu yarın… Bunlar boş odalar. Yeni gelen müşterileri bu odalara kaydedeceksin.
(Reşo’bun bakışlar yine tavanda.. Kadın tekrar eder..)
- Bak, bu, bu, bu oda dolu. Bu bugün boşalıyor. Bu yarın. Bunlar boş odalar… Yeni gelen müşterileri bu odalara kaydedeceksin.
REŞO:
- Oriya gaydediyem.
(Yaşlı biri TV izlemekte.)
KADIN (Yaşlıya)
- Günaydın öğretmenim.
ÖĞRETMEN:
- Günaydın Hafize Hanım.
KADIN:
- Taze çay yaptım hemen size bir çay getireyim.
ÖĞRETRMEN:
(Kadın mutfağa geçer. Öğretmene, kendine, üç kafadara çay doldurur. Çayı önce öğretmene verir.)
- Teşekkür ederim, niye zahmet ettiniz?
KADIN:
- Aman Efendim, bir çayın zahmeti mi olur. Siz her yıl bizim hatırımızı sayıp geliyorsunuz. Sizi memnun etmek bizim vazifemiz.
ÖĞRETMEN:
- Eksik olmayın, fazlası ile memnun ediyorsunuz ki her yıl geliyorum. Ömrüm yettikçe de geleceğim.
KADIN:
- Allah uzun ömürler versin.
ÖĞRETMEN:
- Hepimize uzun ömürler versin. Önce sağlık, huzur. Para pul gelip geçiciymiş. Sağlık huzur yoksa hiç kıymeti yok.
KADIN:
- Onu doğru söylediniz, her gelen yıl geçen yılı aratıyor. Romatizmalarım bu yıl iyiden iyiye azıttı.
ÖĞRETMEN:
- Zor, kalan ömrümüzü ahlaya vahlaya geçireceğiz. Allah beterinden saklasın.
KADIN:
- Amin.

(Kadın Reşo’nun yanına gelir.)
- Bu adam emekli bir öğretmen. Yazar çizer. Kitapları var.

(FLASHBEAC (Yazarın kitapları, imza töreni yazı masası)

Öğretmen kendi kendine mutlu olmayı beceren cinsten. Dışarı pek çıkmaz. Kalabalıktan hoşlanmaz. Her yıl gelir. Kitaplarının son şeklini burada verir. Şimdide bir Film senaryosu yazıyormuş. Filmin adını sır gibi saklıyor. Her adamla da konuşmaz. Konuşursa da sohbetine doyum olmaz. Bilmediğiniz, beklemediğiniz bir şey olursa ona sorun. Burayı benden iyi bilir. Şimdi ben çıkıyorum. Size kolay gelsin.
(Kadın çıkar. Reşo’nun yüzü gülümsemeye başlar. Gözleri öğretmende. Öğretmen bakışların farkında. Görmezden gelir…)
(İlk müşteri gelir. Boş oda sorar.)
REŞO:
- Boş oda çogdir.
MÜŞTERİ:
- Bana üç günlük bir kişilik bir oda…
REŞO: (Kendi kendine)
- Bir gişilig, üç gişilig, Beş gişilig oda., Oda… Ben ne bilem gangisi bi gişilig boş oda.
MÜŞTERİ:
- Acele ederseniz sevinirim. Uzun yoldan geldim.
REŞO:
- Anlamişam. Sene 5 nomarali odayi ayirmişem. Hoş oda, hemi de manzaralı. Geliysen çıgag.
MÜŞTERİ:
- Çıkalım.
(Beş NO’lu odanın önüne varırlar. Kapı hafif aralık. Reşo birden kapıyı açar. İçerde bir kadın üzerini değiştirmekte. Elinde tişört. Üzerinde sadece sutyen. Kadın el çabukluğu ile nevresimi alır, Önüne tutar. Var gücü ile bağırır.)
KONAK KADIN:
- Sizde kapı çalmak yok mu? Görüyorsunuz giyiniyorum. Çabuk defolun! Yoksa polis çağıracağım.
( Reşo koşar adım resepsiyonda. Peşinde sinirli tavırlarla müşteri…)
MÜŞTERİ:
- Sizden boş oda istedim! Manzaralı oda değil.
REŞO:
- Ben amanetciyem, doli, oda, boş oda garişdirmişem. Ariyip buluyem.

ÖĞRETMEN:
(Öğretmen olaya çoktan müdahale eder. Müşteriye)
- Sakin olun hemen yardımcı oluyorum. (Hemen defteri açar) 23 Numaralı oda boş, buyurun birlikte çıkalım.
MÜŞTERİ:
(Öğretmen, müşteri 23 Numaralı odaya çıkarlar. Oda boş. Deniz manzaralı oluşu, ikinci bir tartışmayı önlemiş oldu. MÜŞTERİ: (Öğretmene)
- Teşekkür ederim, siz olmasaydınız moteli terk edecektim, böyle rezalet görmedim.
ÖĞRETMEN:
- Sizin suçunuz yok. Hepsi o arkadaşın hatası. Oda işe bugün başladı. Hoş görmek gerekir. İnsanlar hata yapa yapa pişiyor.
MÜŞTERİ:
- Siz de haklısınız.
ÖĞRETMEN:
- Bir sorun olursa bana gelin. Ben 18 Numara’lı odadayım. Odada yoksam girişteyim.
MÜŞTERİ:
- İlginize teşekkürler.
ÖĞRETMEN:
- İyi istirahatler.
MÜŞTERİ:
- Sağ olun Bey Amca.
ÖĞRETMEN.
- Sen de sağ ol evlat.
(Öğretmen aşağıya iner gazete okumaya başlar.
REŞO: (Kendi kendine)
- Dışari çikmaliyem. Masaya Fiko’yu otirdiysem, Fiko, odada bi çıbıldak kadin görende üzerine abanir, S………meye galgir. Sülo, nikâh dairesine gödiriy. Olmaz bıragimiyem. Şu ögretmen…
(Öğretmenle göz göze gelmeye çalışır. Ne zaman göz göze gelse öğretmen sırt çevirir. Öğretmen ne zaman Reşo’ya dönse, Reşo fırlar yerinden. Öğretmen, hemen döner. Reşo, yerine oturur... Reşo yerinden fırlar, Reşo yerine oturur… Reşo tüm cesaretini toplar, Öğretmenin yanına kadar gelir.)
- Bey Amca!
ÖĞRETMEN:
(Ayağa kalkar, ezilir büzülür, apış arasını tutar.)
- Prostatım var acele tuvalete gitmem gerekir.
(Öğretmen tuvalete gider. Reşo resepsiyon masına…
REŞO:
(Öğretmen gelir, yerine oturur. Kalemi Çıkarır. Reşo fırlar yerinden. Öğretmene :)
- Bey Amca!
ÖĞRETMEN:
- İlham geldi not almalıyım.
REŞO:
- Sikem İlhan’i de senin ilhamini de.
(Reşo, sinirli, döner oturur yerine… Başlar öğretmeni izlemeye.. Öğretmen kalemi bırakır, Reşo fırlar yerinden.)
- Bey Amca.
ÖĞRETMEN:
- (Öğretmen hemen gazeteyi alır, gözü gazetede.) Hükümetle ilgili önemli bir haber var, onu okuyorum.
REŞO:(Reşo sinirlenir.)
- Ay Ben senin, senin hükümetinin…
(Reşo, yerine geri döner. Siniri telaşı şahitsiz…)
(Öğretmen, gazeteyi bırakır... Reşo koşar… Öğretmene)
- Bey Amca!
ÖĞRETMEN(Ayağa kalkar)
- Prostat..
(Öğretmen, tuvalete; Reşo, yerine...
REŞO:
(Öğretmen, gelir. Reşo, koşar.Öğretmene)
- Bey Amca!
ÖĞRETMEN(Ayağa kalkar)
- Uykum geldi. O dama çıkıp biraz kestireceğim.
(Öğretmen odasına çıkar. Reşo sinir telaş… Patladı patlayacak…)

SÜLO: (Çarşıdan gelir.Reşo’nun yanına yaklaşır.)
- Dogriyi söyliyesen, develere mi üziliyen, altinlara midir?
REŞO:
- Sigdiymiyesen deveyi, deve diyeni de!
Benim dedegdör bulmam geregdir.
SÜLO:
- Buliysen de bulmayasen mi diyireg, bul.
REŞO:
- Bulmam için dişariya gedmeliyem.
SÜLO:
- Gediyiysen.
REŞO:
- Gedesen, gedesen. Moteli kime biragiyem?
SÜLO:
- Ben varem, Fiko vardir. Biz bagireg motele.
REŞO:
- Nah bageysinginiz! Siz anceg (göstererek) buna bagiyseniz.
SÜLO:
- Moteli kim bakiceg o zamen?
REŞO:
- Öğretmen. Öğretmen.
SÜLO:
- He dogri söylirsen, örgetmen bagiy.
REŞO:
- Bagiy mi bagmiy mi bi örgenebilseg.
ÖĞRETMEN: (Masaya yaklaşır. Reşo’ya)
- Bir sorun mu var?
REŞO:
- Sorun neyim yogdur?
ÖĞRETMEN:
- Yoksa telaşınız nedir?
REŞO: (Sakinleşir. Yerinden kalkar. Öğretmene)
- Bey Amca, gel goltuğa oturag. Ben mazaradımı sene anlatiyem.
(Koltuklara otururlar. Reşo Başlar konuşmaya)
Bey Amca, ben çok para bulmayi biliyem, para nerede gömülü nahal çikarili biliyim. Çarşida bulicaglarim, alacaglarim vardir. Çarşiya gedmeliyem. Diyirem ki (Fiko, Sülo’yu gösterir) burayi bunlara amanet edemiyem, sen bagiy misin? Ben çarşiya gideyem, geleyem.
ÖĞRETMEN:
- Ben, senin niyetini ilk bakışta anladım. Prostat murostat bahaneydi. Oyalarsam belki hayallerin söner diye düşündüm. Gördüm ki gittikçe alevleniyorsun. Böyle giderse moteli yakacaksın. Yol yakınken ateşini söndüreyim istedim.
(Reşo, şaşkın… Öğretmenden duyduğu alışık olmadığı sözler. Bekliyordu ki ‘’ Evet’’ diye. ‘’Hayır’’ diye. Öğretmen, ne evet diyor, ne de hayır. Öğretmen konuşmaya devam eder.)
Akan su, damla damla aksa bile… Kova dolar. Kova dolar, kova taşar… Gürleyen, çağlayan fırtınayla gelen suda da kova dolar. Dolar dolmasına… Boşalır, dolduğu sure içerisinde. Göz açıp kapayana dolar, boşalır… Dolar, boşalır.
Sen de dolu kovaların hayalini kurarsın. Rüyalarına girer, uykuların bölünür. Ayda, yılda, bulursun bir defa. Ama unutma ömründe bir defa. Bulursun, devlet el koyar, alır elinden. Uyanığın biri çarpar alır elinden. Biri silahı dayar, alır elinden. Anlayacağın kova boşaldı. Sen başlarsın hayallerle doldurmaya, rüyalarında boşaltmaya.
REŞO: (Kendi kendine)
- Kitaplarda benim gördüğüm rüyada mi yaziy. Adam gördigim rüyadan bahsediyi.’
ÖĞRETMEN: (Konuşmasına devam eder.)
- Gel vaz geç, fırtınalı hayallerinden. Engin sularda yüz. Korkulu rüyalarda bölünmesin uykuların
REŞO:
(Reşo’nun gözünün önünden rüyasındaki develerin kovalama sahnesi geçer. (Develerin ağızları köpük köpük… Reşo kaçıyor, develer peşinde. Reşo kan ter içinde…)

Reşo, kendi kendine)
- Adam rüyamda gorgdigimi de bilmişdir, uykumin bölindigini de bilmişdir. Bu nasil işdir, anlamamişem. ‘’

ÖĞRETMEN: (Konuşmasını sürdürür.)
- Deliksiz uykular uyu sabahlara kadar. Yüreğin korkular mayalamasın. Sabahların güzelliğine uyan. Duy, kuşların cıvıltısını; duy, yeni gelen günün sesini, ufuklar sana eğilsin, sen ufuklara eğil. Yeni gelen güne, merhaba deyişte.
REŞO: (Kendi klendine)
- Anglamişem adam bana nasihat veriy.(Öğretmene döner.)
Bag Amca, bu yaşima gelmişim, önine gelen nasihat veriy, bir kişiy bi lira vermiy. Ben de paranin gömüsünü buliyim bunin hangısi hayal? Sen sadece motele üç saat, beş saat bakiveriysen başka heç bişey istemiyem, ne deyi anlamiysen?
ÖĞRETMEN:
- Benim işim doğruları söylemek. Ömrümü öğretmeye adadım. Öğretemediğimler de oldu. Anlamayan sensin. Anlaşılan anlamaya niyetin yok. Motele bakıvereyim. Sen koş bakalım hayallerinin peşinde.
(Reşo’nun sevinci yüzünden okunur. Reşo, öğretmenin elini öpmek ister, öğretmen öptürmez.)
REŞO:
- Sağ oliysen. Ben bi koşi gidip geliyem. Kuş olirem uçuyem.

SAHNE 13(malzemeci)
( Reşo, malzemecide. Malzeme dükkânı cadde üstü. Malzemeci dükkân önü Tabürede oturur, gelene gidene satış hünerlerini sunar. Malzemecide yok yok… Av malzemeleri, giyim, antika… İnşaat malzemeleri…)
MALZEMECİ:
- (Testereyi gösterir) adam kesine satmirem. (Kazmayı gösterir) İnsana kuyu kazana satmirem. Küpe takana, kıvırtana, garidan korkana, gari parası yiyene, Cevat’a, gavata satmirem ülen!
( Çevreden geçenler durup izlemeye başlar. Gelen durur, gelen durur... Dinleyicilerden Reşo, farklıdır. Bir de Reşo’nun farkında olmadığı peşindeki Bücür.
Reşo, malzemeciye yaklaşır. Bücür Reşo’ya..)
(MalzemeciReşo’ya)
- Gözümün içine giriyegn. Söyle, alici misen dinleyici misen?
REŞO:
- Aliciyem.
MAlZEMECi:
- Söyle bakiyem gavat misen?
REŞO:
- Dadaşem.
MALZEMECİ:
- Garin var midir?
REŞO:
- Garim neyim yokdur.
MALZEMECİ:
-- Kazmasin anlamişem. Kazma mi istiyirsen, sapini mi?
REŞO:
- Kazmayi, sapini, ipini, ucuni, bucuni songra istiyem. Önce başka şey isdiyem.
MALZAMECİ:
- (SİNİRLENİR, AYAĞA FIRLAR.) Dadaş misen, Gavat misen? (Sütyen, blucin gösterir) Ucuni. Bucini satirem başka şey satmirem. Seni sigdir edirem gavat!
REŞO:
(Malzemecinin kulağına) Dedegdör var midir?
MALZEMECİ:
- Bir deg vardir. Gel gösteriyem.
( Reşo -malzemeci,içeri girer. Malzemeci detektörü gösterir. (Fiko’da sevinç; define bulmuş sevinci..)
REŞO:
- Ben bir gömü bulmişem ben diyem beş çuval sen deyisen on çuval. Sen dedegdörü bana veriysen, ben de sene bir çuval altin veriyem.
MALZEMECİ:
- Bol keseden atane vermiyem. Sigdir olup gidiysen.
REŞO: (cebini ters çevirip çıkartır.)
- Göriysen dar kese boşdir, atacag metelik neyim yogdir, ben ne edem. Dedegdör vermiysen, bari akil veriysen.
MALZEMECİ:
- Bedave satirem, var midir diyecegin?
REŞO:
- Çog vardir.
MALZEMECİ:
- Param yok diyirsen, bedeve veriyem, daha konişiy misin?
REŞO:
- Konişmirim bildiğim bütin dualari okurem. (Ellerini dua eder gibi açar. Okur Malzemecinin yüzüne tükürür.) Allah razi oliy, bol bol gazançlar nasip eyleyi.

MALZEMECİ:

- Herkeş nasibini yiyir, nasibim var ise yiyem, yok ise geberem.
( Malzemeci detektörü karton kutuya yerleştirir. Reşo’nun eline tutuşturur.)

SAHNE 14 (GÖZ TESTİ)
BÜCÜR:
( Reşo, dükkândan çıkar. Yürüyen, gelirken yürüyen Reşo değil... Reşo’da hız bakım görmüş motor hızı. Hızına iki üç kat hız katmış… Cadde göz açıp yummadan bitiverir… Sokak dönüşleri saniyelik. Bücür peşinde... Bücür yetişmek için var gücüyle koşar… Koşu da zorlanır. İkinci sokak dönüşü ara açığı kapatır. Sokağın boşluğunu fırsat bilip, tüm cesaretini toplayarak Reşo’ya)
- Bey Abi, bakar mısın?
REŞO: ( Durur, Şaşkın)
- Bagmişem.
BÜCÜR: ( Reşo’nun gözünün içine bakar. )
- Sizi gözünüzden tanıdım. Siz definecisiniz.
REŞO:
- (Dedektör paketini gösterir.) Bundan saniysen bu ‘’UFO’’’dur.
BÜCÜR: (İşaret parmağını gözünün üstünden geçirir)
- Pışt! Külahıma anlat. Senin bulduğun altın kadar benim tanıdğım defineci var. Defineciyi ben gözünden tanırım.
REŞO: (Bücür’ün konuşmasına inanır)
- Defineciyimdir, (Detektör paketini gösterir.) Bu da dedegdördir.
BÜCÜR:
- Şurda bir çay bahçesi var, orda oturup bir çay içelim sizinle konuşacaklarım var.
REŞO:
- İçeg, gonişeg.
BÜCÜR:
(Çay bahçesine varırlar. Çay bahçesi boş. Bücür Fero’yu bahçenin dip köşesinde bulunan Masaya götürür. Fiko’yu oturtur sandalyeye, karşısına kendisi de geçerek oturur. Başlar konuşmaya)
- Ben, definecilere çok harita verdim. Haritanın hiç biri boş çıkmadı. Duymuşsundur bu yörede define piyasasında ‘’Ferat’’ dedin mi akan sular durur. Ben hep onunla çalıştım. Artık asla.
REŞO:
- Niçindir?
BÜCÜR:
- Bana yamuk yaptı şerefsiz. Verdiğim haritadan on milyon kaldırdı. Bana ‘’Yakalattım’’ dedi.
REŞO:
Belkim dogridir.
BÜCÜR:
- Definecilikte eksiksin anlaşılan. On milyonun bir milyonunu verdin mi devletin bütün kapıları açılır. ‘’On lira’’ demiyorum. ‘’On milyon’’ diyorum, anlamıyor musun?
(Reşo’nun gözünün önünde on milyon canlanır. Deste deste yığılmış demetler…)

(Bücür konuşmasını sürdürür.)
Seni sevdim, iyi birine benziyorsun. Dürüstlüğün gözünden okunuyor. Senin o detektör aldığın adam var ya…
REŞO:
- Ee?
BÜCÜR:
- İnsan sarrafı. Gözü tutmadığı adama milyon da verse detektör satmaz. Dur, bakıyım gözlerine iyice. (Reşo’nun gözlerine bakar.) Yemin ederim, bu adam, bu detektörü sana bedava satmıştır.
REŞO: (Reşo iyiden iyiye şaşırır.)
- Bedave satmişdir, nahıl bilmişen?
BÜCÜR:
- Malzemeci uyanık adam. Dürüst adamı gözünden tanır demiştim. Tanımış seni. Ben de dürüst olduğuna öyle inanmışım ki anlatamam. Artık lafı uzatmıyorum. Elimde bir harita var. Bu haritayı Ferhat Şerefsizine kaptırmak istemiyorum.
( Cebinden bir harita çıkartır. Haritada bir köşesinde bir kulübe resmi, önünde bir ayağı önde bir insan figürü, figürden sonra ok işareti. Eski yazı 10 rakamı. Bir kolu yarım, bir kolu tam açık insan figürü eski yazı15, ok işareti. Ortada Koltukta oturan kral. Sol el yanda, beş parmak açık. Sağ el aşağıda, İşaret parmağı ile yeri göstermekte. Alt alta beş ok.
Bücür haritayı göstererek anlatır.)
- Gördüğün ‘’Ferikya Kralı’’dır. Burda yıllar önce Ferikyalılar yaşamış. Ferikya kralının sarayını dedemden çok duydum. Dedem dedesinden, dedesi dedesinden duymuş. Sarayın yerine bu kulübe yapılmış. Kralın sarayını, Almanya’dan mı dersin, İngiltere’den mi dersin aramaya gelen gelene bulamadılar. Ben sarayın yerini biliyordum da altının yerini bilmiyordum. Bu haritayı turistin birinin elinden çarptım. Bu haritada altının yeri belli.
Detektör kullanmayacağız. Yaşlı bir dede var, kuşkulanır jandarmayı arar. Ne diyor harita. Kulübeden 10 adım at 15 kulaç ölç. Sonra sol ele bak, sol el sağ el farklı. Niye? Sol el bir karış. Sağ el aşağıya. 5 ok. 5 ok beş karış aşağı kaz diyor. Ben binlerce harita gördüm. Bu kadar netini görmedim.
Yaşlı adama gelince; ben diyeceğim ki ‘’ Kaymakamla konuştum, evini yenileyecek, önce temeli açın, ben gelip göreceğim diyor. Bu arkadaşların yöymeğesini kaymakam ödeyecek.’’diyeceğim, sen çaktırma.
REŞO:
- Anlamişem. Ne zaman gidireg?
BÜCÜR:
- İşçiymiş gibi saat 8.30’da varmalıyız. Saat 17.00’dan önce de gitmemeliyiz ki kuşku yaratmayalım. Yani anlayacağın akşama kadar kazacağız.
REŞO:
- Gazireg, ondan goley ne vardir?
BÜCÜR:
- Baştan peşin konuşuyum, bende bel fıtığı var, ben kazamam.
REŞO:
- Olsin biz üç Gişiyeg, biz gazireg.
BÜCÜR:
- Bak, biz kazdık, biz üç kişiyiz anlamam. Çıkan altının yarısı sizing, yarısı benim.
REŞO:
- Gabildir. Nerede buluşag.
BÜCÜR:
- Ben size arabayla alırım. Sizi alacağım yeri söyle.
REŞO:
- …………. motelde galiyag.
BüCÜR:
- Ben moteli iyi bilirim. Ben motele girmeyeyim. Anlarsın kuşku.. 7.30’ ‘Siz sokağın başına çıkın.
REŞO:
- 7.30 sokağa çıgiyig.
BÜCÜR:
- Kazma kürek ben ayarlarım. Çarşıda alacaklarım var. Sen motele, ben çarşıya. ( El sıkışırlar.)

SAHNE 15 (RÜYA 1)
ÜÇ KAFADAR:
( Fero motelde. Öğretmenden görevi devralır. Öğretmene teşekkür eder. Öğretmene yalvarır yakarır ertesi gün motele bakması için söz alır. Öğretmen odasına çıkmaktadır. Reşo, Fiko ve Süloyu yakınına çağırır. Kafa kafaya verirler. Reşo,Sülo’nun kulağına; Reşo, Fiko’nun kulağına, birinin kulağına)
- Zengin oliyceg, zengin oliyceg.
ÖĞRETMEN:
( Öğretmen son adımda geri dönüp bakar. Üçlünün kafa kafaya verip hararetli konuştuklarını görür, konuşulanları duymaz fakat tahmin eder. Kendi kendine)
- Yine hayal denizinde yüzüyorlar, dilerim boğulmazlar.)
( Öğretmen odasına çekilir.)
FERO:
- Gidiyseniz, yatirseniz. Sabah erken galgireg. Ben koltugda kestiriyem. Burayi boş bıragmag olmaz.
( Fiko ve Sülo yatmak için odaya gider.)
( Fero koltukta oturur. Hayallerini süslemeye başlar. Saatler ilerler, 19.00… 24.00…
Saat 01.00 Fero koltukta kafa öne bir gelir bir gider, düştü düşecek. Fero kafayı arkaya yaslayıp koltuğa sabitler. Saat 03.00 Reşo uykunun en derininde, rüyanın en heyecanlı yerinde…
Kral koltuğunda oturmaktadır. Reşo kralın elini öper. Kral bir kese altın verir Reşo’ya, peşinden Sülo gelir, kralın elini öper, kral Sülo’ya bir kese altın verir, ardından Fiko….
Sat 07.00. Sülo, Fiko Reşo’yu uyandırmaya çalışır, Reşo uyanmaz. Reşo kesesini açmış altınlarını saymakta. (99’uncu altında) Sülo Reşo’ya bir tokat vurur bir tokat Fiko. Reşo uyanır. Şakın…)
- Altınlarım, altınlarım!
FİKO :
- Ben sana demişem altinlari çaldirmeyesin, gör yine çaldirmişeng.
( Sülo’da bir kahkaka…)
(Reşo anlamıştır rüya gördüğünü.)
REŞO:
- Gülmenin sirasi degildir. Hemen koşireg. (Üçlü koşar sokağın başına.. Başlarlar beklemeye... Dakikalar geçmez. Fero her duran arabaya koşar. Arabalar, ekmek arabası, servis, özel… Arabaların camı açılır.)
SERVİS ARABASI:
- Yolcu almıyoruz, servis özel. Burası durak değil.
EKMEK ARABASI:
- Arabada ekmek satmıyorum. Görmüyor musun market değil, dağıtım aracı…
( Nihayet bir Murat marka taksi yanaşır. Taksi, tampon düştü düşecek, kaporta çocuk oyun hamuru.. Düz nokta aramak için mercek lazım. Taksi üzerlerine üzerlerine gelir. Üçlü kaçmaya kalkışır. Taksinin camı açılır.)
BÜCÜR: (Camdan kafasını çıkarır.)
- Kaçmayın, benim, ben.
( Üçlü durur, taksi durur)
Geçin arkaya.
( Üçlü geçer arkaya. Taksi devam eder. İçerde bir sessizlik bir sessizlik. Sessizliği bücür bozar.)
BÜCÜR:
- Her şey konuştuğumuz gibi…
FERO:
- Her şey gonişdigimiz gibiy. Ben seninle gonişmişem, tamamdir, bunlar benim argadaşlarim, sözümden çikmiyler, çikani vuriyem.
BÜCÜR:
(Taksi şehrin dışına çıkmıştır, tarlalardan aralardan geçer. Tarlaların içinde tek bir kulübe... Önünde çitlerle çevrilmiş boş bir bahçe.)
- Her şey konuştuğumuz gibi. Siz arkadan kazma kürekleri alın, ben dedeyi çağırıyorum ve sizin yanınızda dedeyi kafaya alıyorum, ‘’Kafaya alıyorum ki rahat olasınız.’’

BÜCÜR:
(Bücür, dedeyi çağırır başlar konuşmaya)
- Dede, senin için belediyeye gittim, kaymakama gittim. Belediye, kaymakam bir olup senin evini yaptıracak. Temeli kazalım, belediye başkanı da, kaymakam da gelip fiyat belirleyecekler. Bu arkadaşlar temel kazacak, göymeyenlerini de kaymakam verecek. Sen arkadaşlara yiyecek bir şeyler ayarla, arkadaşlar çalışmaya başlasın.
(Dede denileni yapar, kulübesine çekilir.
BÜCÜR: ( Üçlüye döner)
- Moruğu nasıl kafaya aldım ama... ‘Evim yenilenecek’’ diye bir gün de olsa avunacak, ona o sevinç fazla bile, biz işimize bakalım.(Cebinden haritayı çıkarır.)
Harita ne diyor kulübeden 10 adım.( Adımlanır, kazık çakılır. Ne diyor 15 kulaç (kulaç ölçüsü alınan bir ağaç dalı) (15 kulaç ölçülür kazık çakılır.)
BÜCÜR:
- Bu ölçtüğümüz Alana iki taraflı ip çekiyoruz, temel görünümü...
(İp çekilir.)
( Dede yufka ekmeğe peynir domates koyarak dört sıkmaç bir sürahide ayran getirir.)
BÜCÜR: (dedenin elinden alır, her birine birer sıkmaç verir.)
- Yiyecekleriniz de geldi, yiyorsunuz, hemen başlıyorsunuz.
(Sıkmaçlar yenir ayran içilir. Üç kafadar başlar kazmaya.
- Siz kazın ben moruğa ‘’Kaymakama gidiyorum.’’ diyorum. Diyorum ki uyanmasın.
( Bücür bahçeden ayrılır, arabasına biner, Puşt gazeteciye telefon açar telefonunu açar .)
- Salaklar iş başında
( Üç kafadar temel kazmaya başlar.)
PUŞT GAZETECİ:
(Bir kız çocuğu çalının dibinde işemede.. Puşt gazeteci diğer çalının içinden başını çıkarmış, kızın işemesini çekmekte…
Üçlü ip çekili alanı kurallara uygun kazar. Kazı metre metre uzar. Her kazı ölçülür ve mırıltılar aynı ’’ kaldı beş kulaç, dört kulaç üç kulaç, iki kulaç, bir kulaç ve son kulaç.. Son kulaç son kazmada Bücür görünür.)
REŞO:
- Yogdir.
BÜCÜR: (Haritayı çıkarır)
- Bak, (Cebinden bir kalem çıkarır, haritaya bir ok ekler.)
Biz şu oku görmemişiz on adımdan sonra 15 kulaç, ok yünü kaz diyor. Demek ki tam karşıyı kazacağız. Daha iyi. Temele benzesin ‘’Temel kazıyoruz.’’ demedik mi? Altını ilk kazmada bulsak da temeli kazacaktık ki inandırıcı olsun.
(Ertesi gün karşı istikamet, 15 kulaç kazı, tam. Son kazmada manzara aynı. Soru aynı)
REŞO:
- Yogdir.
BÜCÜR:
- Bak karşı ok.. Karşı oktan sonra dönen ok. Ne diyor, 15 kulaçtan sora, ok istikameti 15. Başladık bitireceğiz, yarın ok istikametini kazarız. Karışan var mı? Yok. Daha ne?
( Ertesi gün karşı istikamet 15 kulaç kazı tam. Son kazmada manzara aynı. Soru aynı...)
REŞO:
- Yogdir.
BÜCÜR:
- Ok ne diyor, dön. Dönecek neresi kaldı? Karşı. Kesin karşıda, yarın altınlar cepte. Bak her şey başta konuştuğumuz gibi.
REŞO:
- Yanlış yogtur,gazmag vardir.
( Ertesi gün karşı istikamet 15 kulaç kazı tam. Son kazmada manzara aynı. Soru aynı…)
REŞO:
- Yogdir.
BÜCÜR:
- Nasıl olur da olmaz, yoksa içinizde cenabet biri mi var?
FİKO:
- Vardir?
BÜCÜR:
- Hanginiz?
FİKO: (Reşoy’u gösterir) Ahanda budir.
REŞO:
- (Fiko’ya) susmiysen şimdi cenabet ediysen beni.
BÜCÜR:
- Bu altınlar burda bir yere kaçmıyor. Ünlü bir hoca var ona buldururuz. Ben size başka temiz bir iş ayarladım, önce onu pay edelim?
REŞO:
- Oyuna getirmiyesen, soni köti olir, bag burnima kötü kokular geliy.
BÜCÜR:
- Bu temiz iş, arabada anlatırım, binin arabaya. Ben dedeyi kafalayıp geleyim.
( Kafadarlar arabada.
Bücür kulübede. Dedeye)
- Dede temel tamamdır.
DEDE: (Cüzdanını çıkartır. )
- Fazla param yok, olanı paylaşalım. (Bir miktar para verir.)

SAHNE 16 (İNEK)
BÜCÜR: (Arabada)
- Definecilikle tokat atan atana. Aylarca koşarsın bulamazsın. Bulursun, Baron ‘’Sahte’’ der, ucuza kapatır. Bulursun, birlikte adım atığının biri yamuk çıkar enseletir. Şimdi, biz de kolay yoldan birine, ufaktan bir tokat atıp yolumuzu bulacağız.
REŞO:
- Kimi togatliyereg, gaç para aliyeg?
BÜCÜR:
- Sende detektör var?
REŞO:
- Var.
BÜCÜR:
- Bir tane heykelcik alıyoruz. Altın rengi boyayla iyicene boyuyoruz. Oldu altın heykel. Bir küpe yerleştiriyoruz, içine hakiki bir sikke. Gömdük toprağa. Senin detektör öter mi ötmez mi?
REŞO:
- Ötir de öten de ne oliy?
BÜCÜR:
- Ötende biz zengin oluyoruz.
REŞO:
- Nahıl?
BÜCÜR:
- Köylünün birinin tarlasına geceden gömüyoruz. Sen gidiyorsun. Köylüye ‘’Tarlayı bana sat.’’ Köylü satar mı satmaz. Tek tarlası. Sen diyorsun ki ‘’ Bey amca senin tarlada çok altın var, biz yerini tespit ettik. Tarla senin, altını bulmak bize ait. Altını bulalım paylaşalım.’’ Köylü Kabul eder mi? Seve seve..
Sen detektörü tutuyorsun, biz başlıyoruz kazmaya. Bir küp heykel. Öyle bir seviniyoruz, öyle bir seviniyoruz köylünün ağzı açık. Sen diyorsun ‘’ Bu beş milyon dolar eder. Bunu üzerimizde taşıyamayız. Biz İstanbul’a gidip yer ayarlayalım, gelir altını alıyoruz.’’ Biz itiraz ediyoruz. Sen o zaman amcadan ufak bir reyin parası alalım. Köylüden ineğini alalım. Cebindeki tüm parayı alalım. İnek benim, paralar sizin. Siz pansiyonda ineği barındıramazsınız. Ben sizi düşünürüm. Kabul ederseniz, ben heykeli küpü ayarlarım.
REŞO:
- Gabul ediyig.
BÜCÜR:
(7.30, Aynı sokak
BÜCÜR, taksiye biner. (Telefonunu çıkartır, Puşt gazeteciye mesaj) Telefondaki söylediği cümle, ‘’ 7.30, Aynı sokak’’
( Ertesi gün, sokak aynı saat aynı. Bücür’ün elinde bir gazete. Bücür heybetli. Ağzını bıçak açmıyor. Üçlü taksiye biner. Ses seda yok. Taksi bir müddet yol alır. Bücür arabayı zula bir yere çeker. Durur. Bir heybet bir heybet… (Elinde rule gazete) Üçlüye)
- Hanginiz ajan?
( Üçlü şaşkın... Bir birine bakar. Cevap yok.
Bücür: (Gazete rulesini, yumruğunu sallar.)
- Hanginiz ajan?
REŞO:
- Ajan ne oliy, sen ne deyi?
BÜCÜR: (Gazeteyi açar gösterir.)
MANŞET
‘’ YAŞLI UYANIK ÜÇ SALAĞA TARLAMDA ALTIN VAR DİYEREK EVİNİN TEMELİNİ BEDAVAYA BÖYLE KAZDIRDI!’’
BÜCÜR:
(Üç kafadar şaşkın… Çıt yok. Bücür esip gürler.)
- Ben size nasıl güveneyim. Tertemiz iş ayarlamıştım. Anlaşılan sizin paraya ihtiyacınız yok.
(Üçlü yeminler eder. Bücür’ün elini ayağını öper… Bücür’ün keyfine diyecek yok…)
REŞO:
- Ölümizi öpirsen gazatacinin puşligidir. Ajan neyim de odir, puşdir. Puşdin oglidir.(Eli g. işareti gösterir) . Aha böledir.
FİKO:
- Esgig söylemişen, puşdin oglidir, ırısbınin çoçigi.
BÜCÜR:
- Benden size tavsiye o gazeteciden uzak durun, benim başımı da yakmayın.
Ben sizden hep ayrı gezeceğim. Açıkçası korkuyorum. Şimdi binin arabaya başladığımız işi bitiriyoruz.
( Şehrin çıkışında bahçeli tek kat ev. Bahçenin köşesinde inek ahırı. Arabanın gelişini ilk
karşılayan köpeğin havlaması, ineğin ‘’ Möö..’’ sesi…)
BÜCÜR: (Reşo’ya)
- Top sende. Bütün hünerini sergile.
(Evin sahibi çağırılır. Evin sahibi 70- 80 yaş beyaz sakallı, nur yüzlü biri)
( Reşo ustaca rolleri ile adamı altın aramaya ikna eder. Dededöktörle tarla taranır. Dedektör tarlanın yola çıkış doğu cepe köşesinde ötmeye başlar. Evin sahibi çağrılır. Dedektör sesi defalarca dinletilir.)
BÜCÜR:
- Yemin ederim, burda büyük bir kütle altın var. Ben iyi bilirim bu sesi.
( Gömü kazılır. Küpün ağzı gözükür. Sevinç çığlıkları yankılanır. Sarılmalar öpüşmeler…
küp çıkartılır. Reşo küpten heykeli çıkartır. Reşo’nun heykele hayran hayran bakma çabasını, tarla sahibine gösterme çabasını fırsat bilen Fiko, küpün dibine elini atar, sikkeyi alır. Bir çırpıda ağzına atar. Yutkunmağa çalışırken Reşo ile göz göze gelir. Reşo bir eli ile heykeli tutar, bir eli ile küpün dibini karıştırır. Sikke yok.)
REŞO: ( Vurucu rolünü sergiler)
- Bu heykel beş milyon dolar ediyiy. Elde taşiyemiyeg.. (Köylüye döner) Amca sen güveniliy nur yüzlü biriysen. Bu heykeli sana teslim ediyek, biz ver elini İstanbul. Bir yer bulip, geleg alag.
SÜLO:
- Olir mi rehin parasi alag.
REŞO:
- Amicanin o gadar parasi oliy mi?
SÜLO:
- İnegini alag, cebindeki paralari alag.
( Amca razı edilir. İneği getirir. Sıra paraya gelince, cüzdanı çıkarır. Cüzdanda iki beşlik, bir onluk.
REŞO:
- Para azdir, bizi İstanbul’e götörüp getirmiye yetiy mi?
BÜCÜR:
( Devreye girer Reşo’nun kulağına)
- Çekip gidersek, kuşkulanır, jandarmayı arar.
KÖYLÜ:
( Reşo’nun sessizliğini gören köylü)
- Durun evdeki paraları da getireyim.’’ Köylü eve gider. Reşo, Sülo, Fiko sevinmeye başlar. Köylü gelir. Bir avuç dolusu bozuk para. Bücür alması için göz eder.)
(Bücür ineği çeker tarladan çıkarlar. Tarla çıkışı tartışma başlar.)
REŞO:
- Bizim payimiz bu midir?
BÜCÜR:
- Ee, anlaşmamız böyle. Nasip meselesi.
FİKO:
- İneg tomafile nahil biniy?
BÜCÜR:
- Merak etme inek yolları senden benden iyi bilir.
( Üçlü arabaya biner. Bücür ineği bırakır, direksiyona geçer. Basar gaza.)
FİKO:
- İneg galmişdir?
BÜCÜR:
- İnek yolu bilir dedim, duymadın mı?
( Taksi gider, Fiko taksinin ardından ineğe bakmaktadır. İnek taksinin peşinden gelmektedir. Tabi ineğin peşinden Bücür’ün pay ortağı…)
( İneğin öküz ağırlama tesisinin yakın çekim görüntüsü.. Ardında sürünerek çekim yapan Puşt Gazeteci…)

SAHNE 17(ÜÇ SALAK UYANIYOR)
( Ertesi gün üçlü dışarı çıkmaya çalışırken öğretmen dikilir karşılarına. Gazeteyi gösterir.)
MANŞET
‘’ ÜÇ SALAK UYANIYOR!
Üç salak babası yaşındaki adamın tek geçim kaynağı ineğini böyle elinden aldı. (Görsel Reşo’nun bir eli heykeli verir, bir eli ineği çeker.)
ÖĞRETMEN:
- Ben motelden ayrılıyorum. Ben bu yaşa kadar alnıma leke sürmedim. Görünen o ki sizden bok sıçrayacak. (Öğretmen valizini alır motelden çıkar.)

REŞO: ( Sinirden sağa sola koşturur… Fiko’yu tutar yaka paça odaya götürür. Fikoyu yatırır, sırtına dedektörü tutar. Dedektör öter.Fiko’ya)
- Aha, bu legene sıçiysin. Son umudumuz boguna galmişdir. Hemen sıçıyiysen.
FİKO : ( Dömelir.
- Çıgmiy.
REŞO:
- Ikiniysin.
FİKO:
- Ikiniyem çigmiy.
( Fiko, Reşo resepsiyona iner. Reşo, yumruklar sıkılı… Dişler çatır çatır etmekte... Yerinde duramıyor. İki ileri bir geri…)
FİKO:
- Gelmişdir?
REŞO:
- Kim, ney, gelmişdir?
FİKO: (Poposunu tutar.)
- Bogum gelmişdir.
( Fiko, önden; Reşo, ardından koşar, odaya. Odada leğen hazır. Fiko sıçar. İkisi aynı an bakar boka.)
FİKO:

- Ahanda çıkmişdir.
( Reşo kapar yarı bok sikkeyi. Koşar lavaboda yıkar. Hiç bir şey demeden sikke elinde koşar, motelden çıkar.)

SAHNE18 (KAZIĞIN UCU)
FERO:
( Fero, baronda. Gördüğü manzara, dudak uçuklatan cinsten. Masada boyunu aşan para demetleri. Bir kişi poşetlere dolduruyor. Bücür’e veriyor demet demet. Bücür çıkar dışarı.
Fero yapışır yakasına.)
- Ajanı bulmişem, ölümün benim elimden oliy.
BÜCÜR:
- Ne ajanı, ne ölümü? İş yaptım paramı almışım.
REŞO:
- Bu ne işdir anlamiyem, bize gelende gazigin uci, başgasine paranin çuvali.
BÜCÜR:
- Yakamı bırakırsan paranın çuvalını sana da veririm.
REŞO:
- (G. işareti gösterir.) Vermiyen böle olsun mu? .
BÜCÜR:
- (G. işareti gösterir.) Vermeyen böyle olsun. Verdim gitti. Al şu haritayı. Bu defa çuvalın hepsi senin.
REŞO:
- Çuval boş çıkiyse, çuvali başine geçiriyem geçiyem ardina.
BÜCÜR:
- Bu çuval dolu.
REŞO:
- (Para taşıyan Ferhat’ı gösterir.) Çuvali nirede doldiriyler?

SAHNE 19 BASKIN
BÜCÜR: (Reşo’ya anlatır.)
- Çuvalı doldurmadılar. Başkaları doldurdu getirip Ferhat’a kendi eliyle teslim etti.
REŞO:
- Nahıl?
BÜCÜR:
- Şöyle:
FLASH BEACK
(Bücür, Ferhat konuşması. (Barda bir köylüde altın olduğunu anlatır.)
ERTESİ GÜN FERHAT KÖYDE
( Köy, Yaşlı bir köylü, Ferhat, yanında üç arkadaşı. Köylü altını gösterir. Ferhat inceler. (Altın gerçek.)
Ferhat parayı verip malı almak ister.)
KÖYLÜ:
- Siz, beş kişisiniz. Polis misiniz, dolandırıcı mı? Yarın vereceğim adrese tek kişi gelin, parayı teslim edin, malı alın. İki kişi gelmeye kalkarsanız, mal da yok olur, ben de…
GEÇİŞ (GECE- SABAH GÖRÜNTÜ)
VAKKAS:
( Ferhat, yanında şoför, Ökkeş, Abbas, Ökkeş. Paralar çantada. Şoför paralı çantaya koyar Şoför tek gidecek. Vakkas kuşkulanır Ferhat’a)
- Ya adam paraları alıp kaçarsa? ..
FERHAT:
- Geç arabanın ardına, sakın adama görünme.
(Vakkas arabanın ardına yatar. Araba yola çıkar. Ormanlık, dağın tepesi. Köylü beklemekte. Arabaya yaklaşır. Şoför iner tokalaşır. Köylü arabanın sağına soluna bakınır. Gider çalıların arasından bir çuval getirir, arabanın ardına koyar, ikinci üçüncü çuval… (Şoför arabanın önüne ayaklarını uzatmış yatmakta. Köylü arabanın kapısını açar, Vakkas, sırtı dönük, kıvrılmış yatmakta, Kemere takılı silah gözükmekte. Köylü silahı görür görmez(0rmandan avcıların silah sesi gelir, var gücü ile tepeden aşağı kaçar.
Patırtıyı, silah sesini duyan Vakkas, dağın arka yamacından kaçar. Köylü var gücü ile koşar… Çalılar, şalvarını, gömleğini yırtar. Gömleğin parçası dallarda takılı kalır…
Vakkas var gücü ile koşar… Çalılar kaşını, gözünü çizer.. Surat kan içinde.
Beş avcı dürbün elde dağı tepeden aşağı tarar.)
AVCI:
- Çalıyı görüyor musun? Sallandı, bak bak, aşağı doğru kaçıyor, domuzun ta kendisi. (Ateş. Silahlar peş peşe ateşlenir…)
VAKKAS:
(Köylü koşmayı bırakır. Yuvarlanır, tepe aşağı…)
( Silah sesleri ile çalıların arasından bir domuz çıkar… Domuz avcıların altıdan koşarak geçer.
Domuz dağın tersine… Domuz koşar, koşar... Abbas’a on metre. Avcılarda yaylım ateşi… Abbas bir delik bulmuştur fare gibi girer deliğe.)
- Oğlum Vakkas, baba sesi dinlemezsin, hak ettin sen. Baban dememiş miydi, Soğan ekmek ye, alnının teri değmemiş paradan uzak dur, kan kokar.( Elini yüzüne sürer, eli kan, koklar.) Kokladın mı şimdi kanı?’
( Köylü silah sesi dinler yok. Sağa sola iyice bakınır yok. Başlar koşmaya.. Düşer... Kalkar koşar. Derman biter, sürünür.
Köylü evinin kapısından girer. Kan ter, çamur suratı belirsiz kılmış, şalvarda tutar tek parça uşkur… Gömlek dantel; bir kol, baştan aşağı sarkan bir kaç parça toz bezi… Hanımı şakın)
KÖYLÜNÜN AHANIMI:
- Herif, ne oldu sana böyle?
KÖYLÜ:
- Sorma hanım, altınları teslim ettim, parayı alacaktım. Silahlı olanın ilkini gördüm, tabanları yağladım. Silahlılar peşimde, ben diyeyim elli; sen de yüz. Silah sesleri yaylım… Dağ taş inledi silah sesinden. Nasıl sağ çıktım anlamış değilim.
HANIM:
- Şükür Rabbime, seni bana bağışladı. Boş ver altını, dünya malı dünyada kalır. Bu yaştan sonra boynuz kulak mı bağlayacağız.
-
( Görsel köy dağ)
………..
ŞOFÖR:
( Vakkas’ı arar çalıların diplerinde... Vakkas yok. Arabasında beklemeye devam eder...)
( Gök yüzü aydınlık, yıldızlar parlıyor. Baykuş sesi, çakal sesi, domuz sesi bir birine karışır. Sesler susar, sessizliği deredeki kurbağalar bozar. Vakkas’ın sabaha çıkacağı şüpheli. Kalp atışları otomatiğe bağlanmış, sesi sahibini korkutuyor. Vakkas korkudan delikten dışarı çıkamıyor.
Kalp atışları normal seyrinde… Vakkas uykuda. Vakkas rüyada. Vakkas’a kelepçe takılır. Vakkas nezarete atılır, kapı kitlenir.
Güneş yüzünü gösterir. Vakkas uyandı. Vakkas koşuyor. Vakkas’ın paçasından bok dökülür. Vakkas çıkarıyor pantolanu, Çırpıyor. Donu çıkartıp atıyor. Giyor pantolanu. Koşuyor tepe aşağı.)
……………………….
( Dağdaki şoför ümidi keser, çalıştırır arabayı düşer yola.
Vakkas yolda köyün minibüsü duruyor. Vakkas dalıyor içeri…
ŞOFÖR:
- Hayırdır, bilader? Bu ne hal? Cezaevi kaçkını desem, değil.
VAKKAS:
- Ecel kaçkını? Yolumu kaybetmişim, ormana düştüm.
ŞOFÖR:
- Belli ayının kucağına düşmüşsün de ayı fazla hırpalamış. (Yolcular, şoför tiksinir.) Senin üstün de kokuyor.
ABBAS:
- Ter kokusu. Sen bas gaza.
…………………
( Altın yüklü minibüs ilk hareket ettiği yerde. Ferhat beklemede. Şoför iner arabadan.
FERHAT:
- Mal nerde?
ŞÖFÖR:
- Arabada.
FERHAT
- Vakkas?
- O yok. Onun yerine para var.
FERHAT:
- O ne demek?
ŞOFÖR:
- Köylü bagajda Vakkas’ı gördü, malı bıraktı kaçtı. Vakkas köylüyü gördü, parayı bıraktı kaçtı.
FERHAT:
( Ferhat, Vakkas’ın telefonunu çaldırır, gelen ses)
- ’ Aradığınız kişiye ulaşılamamaktadır, dilerseniz sinyal sesinden sonra mesaj atabilirsiniz, mesajınız kendi tarifenizden ücretlendirilecektir.
VAKKAS
(Vakkas Terminalde.. Hareket etmekte olan Kuşadası- Mardin otobüsüne kapıdan binmeye çalışmakta.)
BÜCÜR:
- İşte, durum bu... Definecilikte kimin kimi çarpacağı belli olmaz demiştim sana. Tefeci Süleyman başka bir âlem. Sana bir şey söyleyim mi bunların her biri bir film olur aslında.
FİKO:
- Kuşadası’nde herkiş defineci midiy?
BÜCÜR:
- Niye sordun?
FİKO:
- Film yapimci neyim yog miydir?
BÜCÜR:
Yapımcı Neco vardır.
FİKO:
- Neco Puşt miydir?
BÜCÜR:
- Puşt değildir, saygılı, dürüst bir iş adamdır.
FİKO:
- Gurbanin olem puşt diyiysen?
BÜCÜR:
- Desem ne olacak.
- Bizi çekmişdiy, biz meşhur oliy.
( Bücür bir an düşünür. Gözünün önünde filmin şimşekleri çakar.)
FLASHBEAC
( Film çekim seti; yönetmen, kameraman, elinde dosyalar yapımcı Neco. Neco, yönetmene anlatıyor, kameramana anlatıyor, yerinde durmuyor, ordan ora koşuyor…)
Büçür’ün yüzünde sevinç yansıması… Gözünün önünde canlanan film afişi…
FLASHBEAC
‘’ PUŞT AJAN’’
FLİM AFİŞİ
BÜCÜR:
(Parmakları ile para sayma işareti gösterir)
- Lazım.
FİKO:
- Para bulag.
BÜCÜR:
- Siz parayı bulun, ben Neco’yu sizin ayağınıza getiririm.
( NECO Bücür, üçlü heyecanla anlatır. Neco filmin hayalini kurar kendi kendine’’ Sis basmadan çekmek lazım. Sis dağılınca film gösterime girmeli.)
PUŞT AJAN

SAHNE2O (PARA DOLU KAMYON)
FERHAT
( Ferhat, para poşetleri ile eve girer. Hanımına)
- Para, para... Al sana para.
( Paraları demet demet savurur. Beş yaşındaki oğlu, oyuncak kamyonunu getirir, paraları doldurur. Kamyon dolu paralar odada savrulur.)
- Ben demiştim. ‘’ Bir kamyon dolusu para getireceğim. Gördünüz mü kamyon da yetmedi.’’
( Kapı çalınır. Kapıyı Ferhat açar. Kapıda iki jandarma)
- Hakkınızda ihbar var.( Ferhat’a kelepçe takılır.)
( Ferhat nezarethanede.)
……………….
(FEHAT DURUŞMA SALONUNDA.)

HÂKİM:
- Müzeden çalınan heykeli sizin satın aldığınız tespit edilmiş. Heykel nerede, niçin satın aldın?
FERHAT:
- Heykel evde.
- HÂKİM:
- Heykelin evde ne işi var.
FERHAT:
- Heykeli müzeye teslim etmek için satın aldım. Polisler peşime takılınca teslim edemedim eve sakladım.
HÂKİM:
- Ben polislere söylerim peşini bırakırlar. Sen de çıkışta müzeye bırakıver.
FEHAT:
- Siz beni bırakırsınız da ben heykeli bırakmaz mıyım?
( Ferhat adliyeden elini kolunu sallaya sallaya çıkar.)

SAHNE 21 (AYI DÖRTLEDİ)

ÜÇ SALAK
( Üç salak elinde harita dağın eteğinde.)
REŞO: (Haritaya bakar)
- Ulu ağaç, taş dibiy. Her taref ağaç, her taraf taş. Puşt bizi yine gandiriy. Yürü gidireg.
SÜLO:
- Biz ordan degil buriden geldig.
REŞO:
- Buridan geldig.
SÜLO:
(Yere bakar, yerde bir ayak izi)
- İizi tagip ediyig, iz bizi götiriy.
( İzi takip ederler.
Taşları, çalıları, ağaçları döne döne izi takip ederler.)

ÜÇLÜ:
( Üçlü dağın tepesinde. Tepeden aşağı bakarlar.)
- Biz dagin tepesinge çigmişeg, yol aşagide galmişdir.’
(Üçlü aşağı yürümeye başlar. Bir taşın çevresini geçerken dedektör ötmeye başlar. Taşı dolanırlar, dedökter susmaz.
FERO:
- Altın taşın altındadır.
SÜLO:
- Taşi kazabimiyeg?
FİKO:
- aşi yuvarlayag.
( Taşı yuvarlarlar. Taşın altı boş. Dedektörü tutarlar, dedektör yerinde durmuyor. Toprağı parmakları ile kazırlar. Küpler sıra sıra...)
Sevinç çığlıkları)
ÜÇLÜ:
- Zengin oliyig, zengin oliyig.’’
( PUŞT gazeteci, Üç salağı görmez) çalıların arasında çiftleşen köpekleri çekmekte.)

(ÜÇ SALAK ZENGİN OLDU)

BARON
( Üç kafadar baronda... Üç kafadar demet demet paraları poşetlere doldurmaktadır. İçeri Bücür girer. Bücür şaşkın. Üç kafadar para poşetleri elinde dışarı çıkarlar... Peşlerinden Bücür)
BÜCÜR:
- Bana pay yok mu?
FİKO:
- Anglaşmamız böle. Sen bizim ilen gelmemişen.
BÜCÜR:
- Ben payımı elbet alacağım. Sonra…
FİKO:
- Songre ne oliy?
BÜCÜR:
- Sonra sis kaplıyor.
FİKO:
- (Üçün bir işareti) Senin payine bu düşmişdir.
( Üçlü barondan çıkar caddede yürürken gazete bayisinin vitrininde gazete manşetini görür.

GAZETE MANŞETİ
‘’ ÜÇ SALAK YANLARINA AYIYI DA ALARAK DÖRTLEDİ
Ormanda yolu kaybeden üç salak, ayı izini takip ederek dağın tepesindeki ayı inine çıktılar. Arkalarındaki ayının farkında değiller.’’
( Resimde önde Fiko, Reşo, Sülo arkada ayı…)
REŞO:
- Puşdin döli, ırısbınin çocigi peşimizdedir. Paralari göstermiyeg.
(Paraları gömleğin, pantolonun içine yerleştirirler.) Var güçleri ile koşmaya başlarlar. Motele gelirler. Paraları döşeğin altına saklarlar. Paralardan bir kısmını alırlar. Acele acele çıkarlar.)
FiKO:
- Niriye gidireg?
REŞO:
- Bara gidiyig. Hani diyirdin, zengin olanda bar açiyem. Zengin oldig. Bar açmiyig. Bar bize hizmet ediyi. Biz coşiyig.

SAHNE21 (SÜLEYMAN)
Süleyman, evde oğlundan para ister. Oğlu, cüzdanı gösterir. (Bir yirmilik bir beşlik)
OĞUL:
- Baba, akşam anlattım ya sevgilimle buluşacağım. Parayı veremem.
SÜLEYMAN:
- Beş, sana yeter, sevgilini tut elinden parka götür, saçını okşa, göz göze bakış. Bunlar parayla değil. Bak, az kaldı. Çok para bulacağız. Söz sana villa alacağım. Kırk gün, kırk gece düğün yapmazsam şerefsizim
OĞUL:
- Söz mü?
SÜLEYMAN:
- Namus sözü.
OĞUL:
- Sözünü tutmayan (İşaret parmak ucu başparmak ucu bitişik, diğer parmaklar kapalı, babasına gösterir) böyle olsun mu?
SÜLEYMAN:
- Oğlum baba ile öyle konuşulmaz.
ANNE: ( Devreye girer)
- Babaymış. Kırk yıldır ne babalığını gördük. Çocuğun maaşına el koydun, utanmadan cebindeki harçlığına. Sen de hiç mi şeref yok. Yeter artık! Çocuğu da kendine benzetme. Düş yakasından. Çocuk ayaklarının üstünde dursun.
SÜLEYMAN:
- Oğlum, aldırma anana. Kadın milleti. Dır, dır, dır… Varsa yoksa dırdır. Paraya boğacağım sizi, göreceksiniz. Biz çıkalım, dırlasın dursun.
(Baba oğul evden çıkar...)
(Oğul (Şefki) parkta. Yanda sevgilisi. Şefki fır dönüyor çevresinde... Saçını okşuyor. Elini tutuyor. Elini kalbinin üstüne koyuyor.’’ Bak, kalbim nasıl kütlüyor.’’ Seni gördüm mü yerinde duramıyor.)

SEVGİLİ:
- Sen beni sevmiyorsun.
ŞEVKİ:
- Yüz defa, bin defa, milyon defa yemin ederim ki seni seviyorum.
( Çevrelerindeki insanlar sevgilileri izler, sevgilileri dinler. Sevgiler farkında değil, farkında, umursamazlar.)
SEVGİLİ:
- Yalan, sevseydin, beni istetirdin.
ŞEVKİ:
- Sana, villa alacağım. Söz villayı alayım hemen isteteceğim. Kırk gün düğün yapacağım.
SEVGİLİ:
- Beni kandırmıyorsun değil mi?
ŞEVKİ:
- Yüz defa, bin defa yemin ederim, kandırmıyorum.
SEVGİLİ (Çantasını Şevkinin başına vurur.)
- Hangi parayla villa alacaksın?
ŞEFKİ:
- Babam, namus sözü verdi. Babam verecek. Allah’ıma, babam namuslu adamdır. Bu yaşıma geldim, hiç namussuzluğunu görmedim. Az bekle. Bekle. Bak seni nasıl seveceğim.
SEVGİLİ:
- Nasıl seveceksin?
ŞEVKİ: (Sevgilisine sarılır)
- İşte böyle.

SAHNE 23 (BAR SAHNESİ)
( Üçlü bara girer.)
( Barda hareketli bir parça çalmakta... Dansöz kıvırmakta… Ferhat para takmakta, para savurmakta.)
( Fiko, para takmaya, para savurmaya başlar… Sülo da, Reşo da para takmaya para savurmaya..
FERHAT:(Arkadaşına)
- Vakkas’ın telefonunu bir çaldır.
( Arkadaşı telefondan Vakkas’ın numarasını bulur arama tuşuna basar gelen ses; ‘’ Aradığınız kişiye ulaşılamamaktadır, dilerseniz sinyal sesinden sonra mesaj atabilirsiniz, mesajınız kendi tarifenizden ücretlendirilecektir.’’)

(Süleyman dip köşede tek. Süleyman sessiz… Süleyman efkârlı…)
Sahnede Mustafa, çalıp söylüyor. Çalıp coşturuyor.
MUSTAFA:
- Bu parça Aramızda bulunan Altınlıköy’ün muhtarına, aynı zamanda aramızda bulunan definecilerin ünü, şanı Ferhat’a gelsin.
( Muhtar, Reşat teşekkür gösterisi yapar. Süleyman Masaya kapanır.)
( Mustafa çaldığı parçayı bitirir. Sahneden iner, Süleyman’ın masasına. Kadeh tokuşturur. Süleyman’a)
- Seni üzgün gördüm. Dur seni eğlendiriyim. Bak, ne diyeceğim? Bir başbakan vardı, onun
adı da Süleyman. O da senin gibi kırk yıl vaat vermişti. Vaatlerinin hiç biri çıkmadı. Aynı sen. Bak, gör nasıl beste yapmışım. Mustafa sahnede yerini alır. Bir yandan çalar, bir yandan söyler:
‘’ Süleyman, Süleyman
Süleyman hep başbakan
Süleyman, Süleyman
Süleyman hep başbakan’’

SAHNE 24 (ALTINLIKÖY)
ALTINLI KÖY
( Muhtar kahvede. Muhtar, anlatıyor köylü dinliyor.)

- Arkadaş, millet dağın, bayırın köşesinde kamyon yükü altın buluyor, biz altının üzerinde oturuyoruz. Bu nasıl iştir anlamadım.
KÖYÜN GENCİ:
- Muhtar, altın var da haberimiz mi yok?
MUHTAR:
- Bak, anlatayım da dinle!
Ferikya kralının sarayı bu köydeymiş. Ferikya kralı halkını sever, kral halkını. Kral bir vasiyet yazmış. ‘’ Öldükten sonra servetimin yarısı halka dağıtılacak. Arşüdük’ ü yanına çağırmış
‘’ Bak, Arşüdük bu altınları bir yere gömüyorsun. Altınları gömdüğün yeri ben dahi bilmeyeceğim. Bir kişi duyarsa kellen gider. Altınlar ben öldükten sonra vasiyetim için kullanılacak.
Öyle de yapmış Arşüdük. Altınları gömmüş, yerini kimseye söylememiş. Ne var ki Arşüdük yıldırım çarpması sonucu kraldan önce ölmüş. Kral ferman çıkartmış altınlar buluna. Dağı taşı kazdırmış altınlar yok. O gündür bu gündür köyümüzün adı ‘’Altınlıköy’’ diye anılır olmuş. Altınlar köyde olmasına köyde de bulan yok.
KÖYÜN DELİSİ:
- Altınları ben bulacağım.
KÖYLÜLER:
- Sikdir git! İşimiz yok da delinin aklına mı uyacağız.
MUHTAR:
- Durun! Yüz yıllarca yıl akıllı geçinenleri dinledik de ne oldu. Bir kez de deliyi dinlesek ne kaybederiz? (Deliye döner.) Bul nasıl bulacaksan da görelim.
DELİ:
- Bekleyin! Geleceğim. (Deli koşarak dışarı çıkar.)
( Deli çok geçmeden şalvarlı, sarıklı, cübbeli elinde 99’luk tespihi ile sakallı biriyle gelir. Köylüye)
- Bu Cinci Hoca’dır. Köyümüzün altınlarını bulacak. Yalnız şartları vardır.
MUHTAR:
- Söylesin şartları neymiş bilelim.
CİNCİ HOCA:
- Altınları bulurum. Hepinizin ahırdaki ineğini alırım. (Köylü bir birine bakışır.) Kümesteki tavuğunu alırım. Köpekler size kalsın, ben köpekten korkarım. Köylüler (Bir birine bakışır)
KÖYLÜLER:
- Bulsun alırız, yerine yenisini alırız.’’
CİNCİ HOCA:

- Verdikleriniz yetmez.
KÖYLÜ:
- Canımızı da mı alacaksın?
CiNCİ HOCA:
- Haşa! Veren canı ancak Allah alır. Ben cepteki paralarınızı alırım. Deli, elinde şapka paraları toplar. Atılan, paralar, kuruş kuruş lira lira… ( Muhtar hariç. Muhtar beş lira tar.)
CİNCİ HOCA:
- (Ellerini duaya açar, davudi bir sesle) Ey cin, Ey cin! Sesimi duyuyor musun? Altınlar nerededir? (Elleri ile yüzlerini sıvazlar. Köylüye döner.) Altınlar köyün çeşmesinin altında bir kazandaymış.
( Köylü toplanır çeşmeyi yıkar. Çeşmenin altını kazar, bir kazan çıkar. Köylü toplanır, bakar, kazan boş.)
MUHTAR:
- Altın yok.
CİNCİ HOCA:
- Kimin aldığını da sen bul. Köyün muhtarı geçinirsin.
MUHTAR:
( Muhtar sinirlenir, yerden taşı alır üzerine yürür.)
- Bilsem seni çağırır mıydık?
CİNCİ HOCA:
(Cinci Hoca, bakar, durum tehlike, muhtarı yatıştırır.)
- Ey cin, altınları nerdeyse bul getir, kazana koy. Yoksa birimiz çarpılacağız.
( Cinci Hoca, zaman kazanmak için ateş yaktırır, başlar tespih çekmeye. Cinci Hoca elini duaya açar.)
- Kurban mı istiyorsun? Tamam, neyi kurban edek? Kurban izi çıkacak. Anladım. Kendi kendine’’ Bebek mi dedin? , bebek, bebek.’’
Köylüye döner:
- Ateş sönecek, ateş sönünce kurbanın izi çıkacak. İzi çıkanı kurban ederseniz altınlar kazanda. Köylü ateşin sönmesini bekler, hoca çare arar kendi kendine ‘’ Bebek, bebek! Bebek izini ben nereden bulacağım? ’’ Köyün delisi ardında. Köyün
DELİ: ( Hocanın kulağına)
- Elini götüne sok. (Hoca elini götüne sokar.)
DELİ:
- Elinle yokla, eline değdi mi?
(Hoca zıplar.)
MUHTAR:
- Hayrola?
CİNCİ HOCA:
- Altınların üstüne oturmuşum, cinim götüme tepik attı. (Elleri duada) Ey Cin, Ey Cin! Altınları aldıysan oturacağım.
DELİ:
(Hoca, oturur. Deli kulağına)
- Bebeğin ayağını götünden çıkar küle bas, bebeği yerine koy.
CİNCİ HOCA:
- Hem küle hem götüme nasıl koyarım?
DELİ:
- Sen küle koy, ben bebeği götüne koyarım.
( Hoca, dikkatleri dağıtır, götünden bebeğin ayağını çıkarır, elinin altında el çabukluğu yerde sürükleyerek küle basar. El çabukluğu bebeği ardına iter. Başlar bağırmaya)
CİNCİ HOCA:
- Ey cin, ey cin! ’’ Bebek yerine konmaz. ‘’Ey Cin, Ey Cin! (Deli sertçe bebeği yerleştirir.) Hoca fırlar yerinden ‘’ Ey Cin, Ey Cin! Senin götüne koyacağım!
( Köylü şaşkın… Köylünün bir gözü hocada bir gözü külde… Külde bebek izi…)
CİNCİ HOCA:
- Cin, bir bebeği kurban etmenizi ister.
KÖYLÜ:
(Köylü isyanda.)
- Biz değil bebeğimizi, bebeğimizin kılını altına kurban etmeyiz.
CİNCİ HOCA:
- O zaman altınları unutacaksınız.
( Cinci Hoca delisiyle köyü terk eder. Köyün çıkışında otururlar.
CİNCİ HOCA:
- Götüme, parmak attığını kimseye söylemeyesin.
DELİ:
- Deli, göte parmak atmaz, koyar.
HOCA:
- (Delinin üstüne yürür.) Bir çarparım cin çarpmışa dönersin. Koydurma götüne.
DELİ: (KAÇARKEN)
- Deli, götüne koymasa, köylü götüne altından kazık çakacaktı, cinlerin de çıkartmayacaktı..

SAHNE 25 (GÖT DELİĞİ)

VAKKAS:
( Ferhat, evden çıkar, telefon çalar. Arayan Vakkas, kahvenin dip köşesinde.)
- Çıkmış miseniz?
FERHAT:
- Şimdi çıktım, adliyeye gidiyorum.
VAKKAS:
- Kurbanin neyim olem, beş çocigim vardir, beni söylemiysen.
FERHAT:
- Sen ne söylüyorsun, nerdesin sen?
VAKKAS:
- Söylebilmirim, telifon dinleniy, sen agziNdan gaçiring. Sen beni unutiysen, öldi biliysen.
FERHAT:
- Biz çoktan unutmuştuk, öldü sandık. Senin payını da barlarda yedik.
VAKKAS:
- Ne diyiysen, mapusanede bar mi vardir?
FERHAT:
- Ne hapisanesi, her gün gittiğimiz barlar.
VAKKAS:
- Diyirsen ben mapus yatmamişem, dogri midir?
FERHAT:
- Doğrudur?
VAKKAS:
- Paralar?
FERHAT:
- Paraları da, altınları da yedik bitirdik dedim ya.
VAKKAS:
- Heç miy kalmamişdir?
FERHAT:
- Kuruş kalmamıştır.
VAKAS:
- Ben şimcik ölmişem, bir mezar parasi neyim de mi yokdur?
FERHAT:
- Yokdur, sen ölmeden kendini köye at muhtara selamımı söyle bir mezar kazdırsın.
( Vakas, cebinden bir sigara çıkarır yakar iki nefes çeker, küllüğe kor, cebinden bir sigara daha çıkarır, kulağına yerleştirir. Cebinden bir sigara daha çıkarır öbür kulağına yerleştirir. Cebinden bir sigara daha çıkarır yakar. Küllüğe koyar. Cebinden sigara çıkarmaktadır.)
GARSON:
- Abi bu kaçıncı sigara? Biri bir kulağında, biri bir kulağında. Biri küllüğün bir yanında biri öbür yanında, biri bir elinde, yetmedi bir sigara daha çıkarıyorsun.
VAKKAS:
( Ayağa kalkar. Yorgun bitkin. Damarlarda kan çekilmiş yüzü kül rengi… Garsonu yakasından tutar kendisine çeker. Gözüne dikkatlice bakar. Garsona)
- Gözimin içine iyicene bakiysin, benim yedigim gazigi sen yiyiseng, sigaranin birini de götünün deligine sogiyding.

SAHNE 26(FERHAT ADLİYEDE)

SAVCI:
( Ferhat, adliye koridorunda yürür. Nöbetçi savcının odasının önünden geçer. Nöbetçi savcının kapısı açık. Nöbetçi savcı, Ferhat’ı gördüğü an, yerinden kalkar, kapıya kadar gelir. Ferhat’ın ardından bakınır. Ferhat izlendiğinin farkında değildir. Savcı odasına girer, masasına oturur, telefonun avizesini kaldırır, telefonunun tuşlarını çevirir.)
- Ferhat, adliyeyi kolaçan ediyor. Malum kokusunu almadığı çöplükte eşelenmez. Hemen, kelepçeleyin, odama getirin.
( Ferhat, eli kelepçeli iki polisin arasında savcı odasına getirilir.)
SAVCI:
- Ferhat, seni iyi tanırım. Koku almadığın yere asla uğramazsın. Kokuyu nereden aldın, kazıya ne zaman başlayacaksın?
FERHAT:
- Sayın Savcım, ne kokusu, ne kazısı? . Öyle bir şey olsa söylemez miyim? Siz benim bu güne kadar hiç yalan söylediğime tanık oldunuz mu?
SAVCI:
- Hukuk olaylara kuşku kapısından bakar. Her olayda mutlak aralık bir kuşku kapısı vardır. Ben de bu olaya kuşku ile bakıyorum, müsaadenle. Savcı Telefonun avizesini tekrar kaldırır.
- Sayın Müdürüm, Ferhat’ı adliyede kuşkulu hal ve davranışlar sergilerken gözlemledim. Malum, Ferhat adliyeye güvenlik gücü ile zor getirdiğimiz şahıs. Siz her ihtimale karşı bir ekip yollayın adliye iç, dış; köşe, bucak keşif yapılsın. Bir ipucu bir iz aransın. Keşif sonuna kadar siz kendisini nezarette konuk edin.
( İki polis, Ferhat’ı savcı odasından alır.)

( Ferhat, nezarette.)
( Bir süre sonra nezaretin kapısı açılır.)
POLİS:
- Serbestsiniz, Ferhat Bey.
EMNİYET MÜDÜRÜ:
- F erhat, Savcının selamı var,’’ Bir dahaki gelişinde haberim olsun.’’ der.
FERHAT:
- Selamımı söyleyin, ‘’Ağır Ceza Hâkimi’’nin çayını içmeye geliyorum.
…………….
( Ferhat Ağır Ceza Hâkim’inin odasında. Ferhat iki demet parayı çıkarır hâkimin masasına koyar. Hâkim çantasına…)
HÂKİM:
- İnan, ne kadar teşekkür etsem az. Sıkışınca ilksen aklıma geldin. Bu kadar parayı kim borç verir?
FERHAT:
- Para sorun değil başıma gelenler sorun.

FLASHBEAC
(Savcı odası nezaret)

HÂKİM:
- Savcının işgüzarlığı.
( Ferhat Hâkimle tokalaşır, odadan çıkışta, savcı ile göz göze gelir. Ferhat, şaşkın… Savcı, şaşkın… Ne Ferhat konuşur, ne savcı.. Ferhat, yürür yoluna… Savcı, ardından bakınır kalır...)

SAHNE 27 (GENÇ AŞIKLAR)
GENÇ AŞIKLARIN TELEFON KONUŞMASI
SEVGLİ:
- Ben sana küstüm, bugün niye aramadın?
ŞEVKİ:
- Gız, zengin olduk, zengin. Ben villa aradım. Bir tane buldum, yarın alacağım söz.
SEVGİLİ:
- Yalan.
ŞEVKİ:
- Gız yemin ederim sana. Zengin olduk. Gız, beni seviyong mu?
SEVGİLİSİ:
- Seviyorum?
ŞEVKİ:
- Ben seni yerim, yerim. Gız, beni seviyong mu?
SEVGİLİSİ:
- Seviyorum.
ŞEVKİ:
- Valla de.
SEVGİLİSİ:
- Valla seviyorum
ŞEFKİ:
- Gız,, ben seni yerim, yerim.
SEVGİLİSİ:
- Sen beni seviyor mun?
ŞEVKİ:
- Gız öyle çok seviyorum, anlatamam, hiç aklından çıkmıyorsun.
SEVGİLİSİ:
- Ne kadar seviyorsun?
ŞEVKİ:
- On sekiz sat seviyorum.
SEVGİLİSİ:
- Hani hiç aklından çıkarmıyordum?
ŞEVKİ:
- Çay da mı içmeyeyim, dur da bir çay içeyim da.
SEVGLİSİ:
- Babam geldi kapat, ben seni sonra ararım.
ŞEFKİ:
- Yemin et, söz mü?
SEVGİLİSİ:
- Yemin ederim, söz.
ŞEFKİ:
- Gız, ben seni yerim, yerim.
SAHNE 28 (SIÇTIĞIMIZ AYNI)

FERHAT KÖYLÜNÜN EVİNDE

( Köylü, madeni para getirmiş, Ferhat inceler. Paralar sahte Ferhat bozuntuya vermez.)
FERHAT:
- Amca, daha önce sen malı kime verirdin?
KÖYLÜ:
- Ferhat diye biri var ona verirdim. Bu aralar işi bozulmuş. Gelmez oldu. Ferhat’tı tanıyor mun?
FERHAT:
- Ferhat’ı iyi tanırım, hem de öyle iyi tanırım ki yediğimiz içtiğimiz hatta sıçtığımız bile ayrı gitmez.
KÖYLÜ:
- Konuştuklarımızı Ferhat duymasın, ayıp olur.
FERHAT:
- Duymaz merak etme, ben alırsam da Ferhat’a ayıp olur. Bekle, para bulunca gelir Ferhat.

SAHNE 29 (SÜLO)
DEFİNECİ SÜLEYMAN BARDA
SÜLEYMAN:
( Süleyman, yan koltukta. Arkadaşı şoför koltuğunda. Süleyman, arkadaşına barın önünde durmasını söyler. Arkadaşı, minibüsü durdurur. Süleyman, koşar bara… Barda, Mustafa, çalıp söylemekte. Süleyman, hiç bir şey söylemeden Mustafa’yı kolundan çeker, dışarı çıkarır. Mustafa, olan biteni anlamaya çalışır. Süleyman, bagajı açar gösterir. Bagaj define ile dolu.
Yan kapıları açar... Minibüsün içi dolu. Süleyman Mustafa’ya)
- Hatırladın mı bana param yok deyi bir beste yapmıştın? Aklınca kafa bulmuştun. Erkeksen, şimdi de beste yapsana.
MUSTAFA:
Bu defa Mustafa, Süleyman’ın kolundan tutar, alır içeri. Masaya Süleyman’ı oturtur. Geçer sahneye. Sazın perdelerinde bir iki, üç gezinir. Süleyman’a)

Soğan ekmek, ekmek yavan
Yedin kırk yıl Sülo Sülo
Bu lokma büyük lokma
Yutamazsın Sülo Sülo
Sonra demedi deme Sülo
Bu lokma büyük lokma
Sonra demedi deme Sülo
Sülö Sülö aman sülo canım sülo
Bu sözüm kulağına küpe olsun Sülo
SÜLEYMAN:
(Süleyman, biranın kapağını açar kapak sağ elde, ayağa kalkar sol el işaret parmak başparmak arası sağ eldeki kapağı vurarak sahneye fırlatır)
- Bu da sana kapak olsun Mustafa’m
Buda sana kapak olsun…
( Tutar arkadaşını kolundan)
- Yürü gidiyoruz. Kapağı içtiğimiz biralara saysın.
(Minibüse binerler, yollarına devam ederler.)

( Yolda trafik denetim. (Jandarma))
( Araçlar sağa çekilmiş durdurulmuş. Sıra Süleymanların içinde bulunduğu araca gelir. Çavuş yaklaşır. Süleyman’a dikkatli dikkatli bakar. Süleyman’a)
- Az gelir misinin?
( Süleyman araçtan iner. Çavuşun peşi sıra Jandarma otosuna otosuna gider.)

ŞOFÖR:
(Şoför arabada başını yumruklar)
- Gördün mü oğlum başına gelenleri? Şimdi ekmek teknemi bağlarlar, beni de hapse atarlar. ( Gözünün önüne çocukları gelir... Demir parmaklıklar gelir…)
ÇAVUŞ:
(Çavuş, dikkatlice elindeki eşkâle bakar… Süleyman’a bakar… Süleyman’a)
- Sana benzeyen bir akraban var mı? Süleyman Süllüce adlı bir kaçakçı varmış. İhbar aldık. İsim benziyor. Eşkâl benziyor.
SÜLEYMAN:
- Memur Bey, kaçakçılıkla ne işimiz olur? Siz işinizi, biz işimizi yapıyoruz.
( Çavuş, eşkâle tekrar bakar, Süleyman’a bakar.)
- Eşkâldeki Süleyman’ın yüzü soluk, gözü fersiz. Senin gözler fıldır fıldır. Yüzünden de kan damlıyor. Seni beklettik özür dileriz. Gidebilirsiniz.
SÜLEYMAN:
- Arabaya bakmayacak mısınız?
ÇAVUŞ:
- Arabada mal var mı da bakayım.
SÜLEYMAN.
- Arabada mal ağzına kadar dolu, inanmazsan gel bak.
ÇAVUŞ:
- Kaçakçıya benzediğin kadar şakacısın, sana iyi yolculuklar.
( Süleyman kendine güler... Çavuşa güler… Arabasına biner. Şoföre)
- Bas gaza, gidiyoruz.
ŞOFÖR:
- Nasıl oldu? Hiç bir işlem yapmadılar.
SÜLEYMAN: (Uzun uzun anlatmak istemez, eli ile yüzünü sıvazlar.)
- Kökten bağladım.
(Şoför rahat, gaza bir farklı basar. Minibüs yolda süzülür.
Trafik çevirme..(jandarma)
( Süleyman araçları sollar. Süleyman araçları sağlar. Bariyerlere vurup aşar.. Trafik çevirme aşılır… Yola devam… )
SÜLEYMAN:
- Oğlum sen ne yaptın?
ŞOFÖR:
- Nasıl olsa kökten bağlamışsın. Niye uzun uzun bekleyelim, bastım gaza...
SÜLEYMAN:
- Oğlum, şimdi yandık, bağ çözülmüş.

YOL KESME (Polis)

( Polis otoları yolu kesmiş. Polis, etten çember. Gaza basma şansı yok. Bariyerleri aşma şansı yok... Şoför duruyor. Şoför rahat.. Süleyman kan ter içinde. Polis yaklaşır. İlk kelepçe Şoföre takılır. Şoför şaşkın…)

SAHNE 30 (MORALİM SIFIR)
SÜLEYMAN’NIN EVİ

( Tv açık haber programı. Şevki sevgilisi ile görüşüyor.
ŞEVKİ:
- Gız, seni yerim yerim.
TV.
‘’ Sayın seyirciler, bir son dakika haberi sunuyoruz. Son yüz yılın en büyük kaçakçılık vurgunu. Kaçakçılar birinci denetimi atlattı. İkinciyi bariyerleri aşarak atlattı. Üçüncü çevirmede böyle yakalandı.’’
(FLASHBEAC)
ŞEVKİ:
- Moralim sıfir, sıfir, sıfir, sıfiiir…
SÜLEYMAN DEMİR PARMAKLIKŞLAR ARDINDA
( Süleyman demir parmaklıklar arasında. Gözünün önünden Mustafa’nın bestesi geçer, kulaklarında Mustafa’nın bestesi, Dudaklarında mırıldadığı Mustafa’nın bestesi..
Soğan ekmek, ekmek yavan
Yedin kırk yıl Sülo Sülo
Bu lokma büyük lokma
Yutamazsın Sülo Sülo
Sonra demedi deme Sülo
Bu lokma büyük lokma
Sonra demedi deme Sülo
Sülö Sülö aman sülo canım sülo
Bu sözüm kulağına küpe olsun Sülo

SAHNE 31(SİS KAPANMADAN)
SİS KAPANMADAN
( Bücür’ün elinde bir harita. Bücür sinirli. Bücür yerinde duramıyor.)
REŞO:
- Hele bir sakin olip anlatasin. Sen ni diyi sinirleniyeng?
(Bücün elindeki haritayı gösterir)
- Ben, on yıldır bu haritanın peşindeyim. Bu Kuşadası’nın haznedarının konağı. Bütün hazine, bu konağın altında.
FİKO:
- Gidip aliyeg, pay ediyeg
BÜCÜR:
- Alamayız. İbne belediyeciler, konağı yıkıp yol açmış.
FİKO:
- Yoli gaziyig.
SÜLO:
- Yoli gaziyig.
BÜCÜR:
- Yol ana cadde. Gelen giden(iki elini yakınlaştırır parmaklarını oynatır.)
FERO:
- Bir yoli yog midir?
BÜCÜR:
- Bir çaresi var da, ipne çok para istiyor. İpne kazacağımız yeri okuyor, kazarken kimse görmüyor.
FERO:
- Kaç para istiyi?
BÜCÜR:
- İki milyon.
FERO:
- Biz veriyeg iki milyon.
BÜCÜR:
- İbneyi hallettik diyelim, bir de gazeteci var peşinizde.
FERO:
- O ibneyi de bütün sokag girişlerine silahlı adam bırakiyem, hangi sogagtan çikiyser vurdiriyem. İki milyon sana, galan tüm parami de o puşdi öldürmige veriyom. Buldigimiz parayi pay edirig.
BÜCÜR:
- Sis kapanmadan bu işi bitirmeliyiz.
FİKO:
- Sis kapanınca ne oliy?
BÜCÜR:
- Ben sis kapanmadan paramı alıyorum.
FİKO:
- Biz?
BÜCÜR:
- Siz, sis kapanınca alacaksınız.
FİKO:
- Anlamişem sis gapanacag, parayi kimse görmiy, Hoca okiy.
BÜCÜR: (Kendi kendine)
- Sis kapanınca size ananızın A.. nı göstereceğim size de (Üçün biri işareti) bunu vereceğim.
BÜYÜCÜ HOCA
( Sakallı, cübbeli, şalvarlı) yolu Dört yol ağzı bir alanda yolun bir bölümünü şeritle çevirmiş. Çevirdiği Alana okuyor su serpiyor, okuyor, su serpiyor. Kazmayı veriyor Fiko’ya. Fiko başlıyor kazmaya. Sülo yoldan gelip geçeni çevirir, çevrili alanda ne olduğunu sorar. Sordukları hiç bir şey olmadığını söyler. Reşo, yoldan geçenleri çevirir... Reşo’nun aldığı cevap:
- Manyak mısın? Bom boş yol.
TEST BİTTİ
BÜCÜR:
- Gördünüz ben caddeyi bağladım. Siz de gazeteciyi engelleyebilirseniz bu iş tamam.
REŞO:
- Orasini bana biragiysen.
BÜCÜR:
- Anlaştık o zaman yarın güneş batmadan, sis kapanmadan bu iş bitecek.

SAHNE 32 (SİS BASMADAN 2)
( Caddeye açılan bütün sokak başlarında ikişerli üçerli eli silahlı nişanşör… İmam şeritleri çeker ve kaybolur. Reşo kazmayı aldı şeritli Alana girer. Fiko gök yüzüne bakar:
Sis kaplıyor, bulut. Buluttan bir altın düşer. Altını alıp bakarlar. ‘’ Bulut altın damlıyor! ’’ çığlığı ile buluta bakıyorlar. Bir helikopter. Helikopterden gazeteci el sallıyor. (Kol, üçün biri)
REŞO:
- Ülen puş ogli puş! Yine göstermişen puşligini.
REŞO : (Kendi kendine)
- Bari adamların yöymeğisinden zarar itmiyem.( Silahşörlere.) Gazataci gelmiy, havadadir, size yarim yöymiye veriyem. (Silahşörler tam ister, Reşo, baş edemez verir.)
SİLAHŞÖRLER:
- Hani bahşişimiz?
- REŞO:(Üçün birini gösterir.) alin bahşiş, öldirmirsengde bagşiş istirsinginiz?
Helikopter tepelerinde. Helikopter dolanır. Helikopterden gazeteler saçılır.

SERBAR CİNAYETİ GÖRGÜ TANIKLARI TUTUKLANDI
( Görsel Reşo, Fiko; Süleyman eli kelepçeli polis eşliğinde götürülüşü…)
Haber metni: ‘’Üç görgü tanığı hükümet binasına giden yolu kazarak hükümet binasının işleyişini durdurma eyleminde, polisin erken müdahalesi ile eylem önlendi. Eylemciler eylemleri sonucu kendilerini ele verdi.
Helikopterden Puşt gazeteci el hareketi yapar. Fero silahla peş peşe ateş eder. Helikopter döner uzaklaşır... Helikopter kaybolur.
( Reşo,Fiko, Sülo, helikopterin ardından bakınır kalır…).

SON

İbrahim Şahin 2
Kayıt Tarihi : 1.10.2019 13:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İbrahim Şahin 2