PUŞT AJAn Şiiri - İbrahim Şahin 2

İbrahim Şahin 2
532

ŞİİR


24

TAKİPÇİ

PUŞT AJAn

EFEKT
Bela vardır bela savar cinsten… Hayrı şer vardır belaya davatiye çıkartan.
Üç kafadar, nerde akşam orda sabah… Varsa yoksa hayalleri… Hani etliye sütlüye karışmayan derler ya’’ Yerdeki karıncayı bile incitmeyen cinsten.’’
Üç kadadarın yolu o gün bara düşmüştü…
SAHNE 1 (BAR SAHNESİ)
Barda nameler inliyor, yürekler hopluyor… Dansöz inciler saçıyor. Üç kafadarın keyfine diyecek yok… Kadehler tokuşuyor, bakışlarda dansöz yakın merceğe alınıyor… Üç kafadardan Reşo:
- Bir zengin olem var ya..
FİKO:
- Ee? Ne Yapiysen?
REŞO:
-Bar açaceem. Bar! Dansözler boy boy… İçki beleş.
SÜLO: Hayal beleş anglarem de işki çeşmeden agmiy. Anliysen degel mi?
FİKO:
- Agacag deyemsa akacak arkedeş. Sen anliy misen?
Bar ağırdan ağırdan boşalıyor…
Barda kalan işletmeci, üç kafadar. Üçkafadarın birinin kafa masada, ikisinin kafa masaya düştü düşecek…
İçeri elinde silah biri giriyor. Direk işletmecinin masasında:
- Bak arkadaş! Bu benim üçüncü gelişim bunda da elim boş dönersem kafana üç kurşun sıkarım. Bunu beynine yer et.
İŞLETMECİ:
- Yeter be! ‘’Sıkarım, sıkarım.’’ Senin sıkacağın kurşunu sikerim. Sık da sen de kurtul ben de kurtuluyum!
Üç el silah sesi.. İşletmeci kanlar içinde yerde… (Tetikçi masadan zıplar, işletmecinin nabzını yoklar. Geri döner bakar üç kafadara.Üç kafadar yok yerinde. Kapıda birinin ayağını görür, düşer peşine.) Silah sesi ile üç kafadar biri fare, ikisi kedi.. Kaşla göz arasası masa altlarından sürünerek kendilerini dışarı atıyor.
Tetikçi eline silah, fırlıyor dışarı. O köşe bu köşe, o sokak bu sokak koşuyor. Son sokakta gözler kesişiyor. Üç kafadar sokağı döner dönmez sokak girişinde atlıyorlar çöp konteynerına. Tetetikçi soluk soluğuğa koşuyor. Nefes kesiliyor. Yaslanıyor çöp konteynerına. Başlıyor konuşmaya. ‘’ Bu üç salağı nasıl elimden kaçırdım? 0nlara da birer kurşun bağışlamassam demir kapılar beni bekler. Neyse bugünün yarını da var. Can onların bedenindeyse ecelleri benim elimde.’’
Tetikçi sıkışmış. Kıvranıyor. Tetikçi sağ elinde silah, sol elinde su. Suyu içiyor. Pete boşaltıyor idrarını. Atıyor cöpe. İdrar Fiko’nun yüzünden aşağı. Pet Fiko’nun suratında. Reşo da tiksinti, Fiko’da acı.. Fikoo sesini çıkarmama çabasında.. Dişler sıktıkça keletlenir bir birine..
Fiko yüzünü yıkıyor.. Sıçrayan damlalar, sıçrıyor, Sülo’nun, Reşo’nun yüzüne… Reşo,Reşo tiksinerek eli ile yüzünü siler, Reşo yüzünü siler.…
Tetikçi, cebinden mendilini çıkarır, silahını siler, öper… Silahını beline yerleştirir. Sokağı geri döner, başlar adımlamaya.
Üç kafadar çöp konyeynerından çıkar. Fiko pantolan ardı sanırsın macun yama… Reşo takılır:
- Fiko kemeri açmag aklına gelmemiş miydir?
Fiko:
Elma çürüğünün üstüne oturmişem.
Reşo dereden geçmişçesine, paçalar sırıl sıklam. Fiko:
- Sen paçalara bagiysen pacalara…
Sülo kendi üzerine bakar. Pantolon önü ‘’Ben de’’ diyor.
Reşo:
Biz şimcik ayni çöpde degil miydig?
- He
- Niye deygişig deygişig renga boyanmişez?
Reşo:
- Onu songra konuşurug. Bu adam peşimizdedir. İzimizi gaybedeceg bi çara bulmaliyeg
PUŞT GAZETECİ
(Puşt gazeteci çekim yeri özelliğine göre, ağacın tepesi, çatı baca deliği. Balkon demir arası kafa çıkık, ayaklarında ip bağlamış binanın tepesinden binanın ortasına kadar baş aşağı sarkmış kamera elinde elekrtrik direği tepesinde..)
Üç kafadar, hem konuşurlar hem yürürler...
PUŞT GAZETECİ:
(Puş gazetesi, kamerasını poşete gizlemiş üçlünün peşinden yürür, Reşo’nun ardına yaklaşır. Reşo’nun götüne parmak atar.)
REŞO: (Tepki.. Yumrukları sıkar üzerine yürür. Puş gazeteçi geri adım atar, parmağındaki boku gösterir.)
- Pasta sanmıştım da canım çekti. Bok olduğunu bilsem tadına bakar mıydım?
Bok sözünü duyan Fiko, yumruklarını indirir. Başını eğer… Puşt gazeteci çoktan gitmiştir.
Üç kafadar yürümeye devam eder..
SAHNE 2 (ÇORBACI)
Üç kafadarın gözlerine çorbacı takılır.
SÜLO:
- Bag hele! Çorbacı. Bir çorba içeg. Aglimiz başimiza geliy. He..
REŞO:
- İçeg, içeg.
Çorbacıya girerler. Çorbacı elinde kumanda kanal aramaktadır.
Bir haber kanalı açar. Üç kafadarla ilgilenir. Üç kafadar çorba ister. Çorbalar gelir. Başlarlar içmeye…
TV
Sayın seyirciler, bir son dakika haberi veriyoruz.
Serbar’a giren bir silahlı saldırgan, bar işletmecisinin kafasına üç kurşun sıkarak kaçtı.. Hastahaneye kaldırılan işletmeci C…. A…’nın hayatını kaybettiği öğrenildi.
Serbar cinayetini yapılan kamera kayıtlarının aydınlatacağı belirtildi. İncelenen kamera görüntüsünde cinayet anını sadece barda bulunan üç kişinin gördüğü görenlerin görüntülerinden kimlik tespitine çalışıldığı bildirildi. (Kamera görüntüsü)
Evet, Sayın Seyirciler, polis üç görgü tanığının peşinde…
Yapılan kamarera görüntü tespitlerinde tetikçinin de üç görgü tanığının peşinde olduğutesspit edildi. (Kamera görüntüsü)
Evet, Sayın seyirciler,
Tetikçi de üç kişinin pesinde.
Üç kafadarın ikisinin sırtı çorbacıya dönük üçüncü Fiko görünmemek için kafasını eğdikçe eğiyor, nerdeyse çorba tasına sokacakk. L okmalar boğazlarında düğümlenir… Çorbacı ile göz göze gelmemek için para Masaya bırakılıyor. İşaretleşerek kalkıyorlar. Kafalar eğik çorbacıya:
- Bizim acil bir işimiz çıgmişdir. Çorbalar güzeldi içmeg gısmet degilmişdir. Parasını Masaya bırakmişeg.
Apar topar arkalarına bakmadan çorbacıdan çıkarlar.
SAHNE 3 (ÇARŞAFLI)
Reşo:
- İstanbul’u terg ederig. Bu gılıkla tanirrriez. Bu gece salanireg. Güneşin ilk işiginde ilk iş birer çarşaf bulmag, geyinmeg. İlk otobüsle Kuşadası’na gidiyirig. Kuşadası’na evelden getmişligim vardir, bilirem Kuşadası’ni.
FİKO:
- Dogri söylüyersen. Şimdig nirede saklanireg?
REŞO:
- Otele gidemeyig, cadde sokag heç olmiy.
SÜLO:
- Aha şu sokagın sonunda yıkıg bir inşeat vardir. Orada sabahlarag. Sabah ver elini magazaya. Alireg çarşaf. Sonracıgım terminal…
REŞO:
- Düş o zaman öne. Gediyorug inşeaata.
Vardıkları inşeat tek kat. Kapı pencere sökülmüş… Giriyorlar bir odasına. Yerde ne buldularsa (Karton, gazette, taş…) Yastık yapıyorlar, döşek yapıyorlar. Yorgan yapıyorlar. Dalıyorlar uykuya…
SAHNE 4 (ÇARŞAF)

Sabahın ilk horoz sesi.. İlk köpek havlaması… Üç kafadar kalkıyor. Çıkıyorlar sokağa, düşüyorlar yola. Bir iş hanının önünde duruyorlar. Çay ocakları açık… Lokantalar açık.. Mağazalar kapalı. Caddeden gelen giden… Sanki hepsi üç kafadarın peşinde. Üç kafadarın sırtları caddeye,yüzleri işhanının duvarına dönük.. Başlıyorlar beklemeye… Arada yan gözlerle açılacak magazalar gözetleniyor…

Bir kepenk açılıyor. Üç kafadarın gözü dikildikçe dikiliyor. Kepenk tam açıldı. Açılan mağaza. Vitrinde kıyafetler. Üç kafadarın yüzüne bir sevinç yansır. Üçü aynı anda fırlar. Mağaza sahibi kapı anahtarını çeviriyor. Üçlü sabırsız. Magaza sahibinin koltuğunda bir gazete. Üç kafadar magaza sahibi ile aynı anda içeri girer. Magaza sahibi:
- Hayırdır Beyler, bu ne telaş, daha kargalar bokunu yemedi.
REŞO:
- Cenazemiz vardir. Geyeceg aliceg bir koşu köye gedeceg.
(Mağaza sahibi gazeteyi masaya bırakır.)
- Başınız sağolsun. Ne tür bir elbise istersiniz?
REŞO:
Bize üç poşi, köydegi avratlara üç çarşaf ver yetiy.
Magazacı kıyafet hazırlamak için magazanın arka bölümüne geçer. Üç kafadarın gözü gazetede..
GAZETE

Manşet:
Serbar Cinayeti’nin görgü tanıklarıi ölümden kurtulmayı çöp konteynırında böyle kutladı
(Resim)
Birden bir şaşkınlık bir telaş... Hemen gazeteyi ters çevirrler.
Kıyafetler gelir. Para ödemelerini yaparlar. Aynı telaşla çıkarlar. Magazanın köşesini dönene kadar başlar inik. Sokak dönüşü yaptiklari ilk iş poşu ile kafalarını sarmak oldu.
REŞO:
- Akşamgi kaldigimiz inşeaata gidireg.
FİKO:
- Hani Kuşadası’na gidiydig?
REŞO:
- Gazeteyi görmiy misen? Ora gidirig, çarşaflari giyireg. Songra terminal, ilk otobüs Kuşadası.
İnşeata giderler. Çarşaflar giyilir. Sülo, Reşo’ya bakar güler. Reşo, Fikoya… Fiko, Sülo’ya..
Çarşafa poşiye sarilmiyseg kurşun popomuzun yanina (Eli ile deliği göstererek) aha böle delik aççag. Yörün şimcig terminale gidireg.
SAHNE 5 (MÜNİBÜS)
Üç kafadar yeni kostümleri ile caddeye kadar yürürler. Cadde münibüse el ederler. Münibüs durur.
Üç kafadar gelen ilk münibüsü durdururlar. Münibüste ikinci kotukta bir kişi(Puşt AJAN) yanı boş. Reşo oyurur, yanına Fiko.. Sülo arka koltuğa oturur. Puşt Ajan Reşo’nun ardından elini uzatır. Reşo’nun götüne dokunur. Reşo götünü kaydırır. El uzar. Reşo Fikoyu iter. Fiko koltuktan düştü düşecek. El okşamayı sürdürür.
Reşo sabredemez ŞÖFÖRE:
-Şöfer gardaş, hemen duriysen, bizi indiriyseng.
ŞÖFÖR:
- Siz terminal gitmiyor musunuz? Terminale daha çok var.
REŞO: (Sinirli eli ile ağzının önünü kapatarak bayan ses taklitiyle)
- Götim gidiyi! ,Biz gidmiyeg.
Şöför sinirlenir, sağa çeker acı bir fren… Yolcular kafa kafaya... Kafalar koltuğa… Ayaktakiler yere serilir..
- Arkadaş bir gün de şu arabaya akıllı birinin bindiğini görsem yemin ederim, bir şakının yüzünü güldüreceğim.

SAHNE 6 (TEMİNAL)
Üç Kafadar terminal girişi büfede sigara alır. Gazeteki manşetle göz göze gelirler. Gazetede çarşaflı resinmleri..
MANŞET
Üç çarşaflıya dikkat. Polis bu üç çarşaflının peşinde.
Üçlü terminal yönü koşar. Peşinden iki genç. Fiko bakar ardına, peşlerinden koşar iki genç…
Fiko başlar kıvırtarak yürümeye ve konuşmaya:
- Çarşi Pazarda vermiyig, arabada beş, evde onbeş. Saksu de beleş.
ARKADAKİ GEÇLERDEN BİRİ:
- Otobüse geç kalmasam sana saksuyu gösteririm.
Gençler, koşuda üçlüyü geçer. Üçlü durur. Üçlülü kafa kafaya verir konuşur.
Üçlü Bayan wc’de Aynı tuvalet kapı kapalı, Fero ikilinin kulağına fısıldar:
- Ben gelene gadar çigmiysengiz.
- Reşo, çarşafı çıkartır, kafayı poşu ile sarar, çıkar.
İkili tuvalette.. Her ayak sesinde irkiliş.
Kapı çalınır. Çalan Reşo elinde poşetler. (Fısıltıyle)
- Benemdir, kapiyi açiysengiz.
Fero içeri girer. Poşetlerden peruklar tek tek çıkar. Takan aynaya bakar.
Etekler çıkar. Pantolonlar çıkartılır, etekler giyilir. Ten çorapları giyilir.Bluzlar giyilir. Göğüslere patetes, soğan yerleştirilir.. Dudaklar boyanır… Yanaklar boyanır.. Dudaklar, yanaklar birinci sınıf yağlı boya çalışması…
Üçlü bekleyen İzmir- Kuşadası otobüsüne ilk binen. Mavin Takılır:
- Güzeller tatile mi?
FİKO:
- İş aramaya:
MUAVİN:
- İstanbul’da pezevenk kalmadı mı?
FİKO:
- Pezo Babandir ule! Açtiymeyesen kutiyi
MUVANİN:
- Açarsan ben de görmiş olurum kutunu.
- FERO: (Fiko’nun ağzını kapar. Muavine)
- Sen de susmiysen ‘’Polis! ’’ deyi bagiriyem.
MUAVİN:
- Sustum.
Muavin kendi kendine konuşur. ‘’ Sen üç kuruşa hizmet et. Bunlar bile bulmuş kolay para kazanma yolunu’’
Otobüsün kalkış saati yaklaşır. Yolcular yerini alır. Otobüs hareket eder. Otbüs terminalden çıkar.
Puşt gazeteci elinde kamera koşarak gelir. Otobüs kalkmış. Otobüsün ardından bakınır kalır.
Pust gazeteci sinirli. Yumruklarını sıkar.. Sigarasını çıkarırır, yakar, çeker iki nefes, atar yere, ezer. Yeni bir sigara yakar, sağa sola, ileri geri yürür…
Gazeteci Hareket etmekte olan İzmir Kuşadası otobüsüne biner.

SAHNE 7 (KUŞADASI TUVALET SAHNESİ)
Üç kafadar Kuşadası’nda otobüsten inerler. Çevreye bakınırlar….
Üç kafadarın ilk yaptığı iş ayak üstü köşe başında dürüm yemek olur. Döner yiyişlerinden uzun sure aç kaldıkları anlaşılmaktadır.
REŞO:
Ilk işimiz bir motel bulup yerleşmeg.
FİKO:
- Ne diye duriyig. Ariyag.
REŞO:
- Böle motele gedemeyig. Önce etegden arınag, gelin benle.
Reşo önde, Fiko, Sülo arkada yürürler. Vardıkları yer tuvalet. Reşo:
- Tek tek gacilar tuvaletine giriyseniz. Suyunip giyiniysinginiz.
Önce Sülo girer, giyinir çıkar. Sonra Reşo giyinir. Reşo çıkarken bir kadın gelir. ‘’Kadın tuvaletinde erkek! Sapık! Sapık! ‘’ diye çığlık atar.
FİKO:
- Eze hele bi susuyiysen. Gorgmiyiysen. Arkadaş (eli ile gösterir.) böledir. Herif tuvaleti giymiy. Götinin deliginden gorgiy.
KADIN:
- Töbe, töbe..
Kadın gider, arada bir döner bakar üçlüye..
REŞO:
- Dua ediysen garı vardi. Götine goyacagdim, seng göriydin dönmeyi. Goydirme götine çabug giriysen. Bi gari daha geliyse yakayi ele veriyig.
Üçlü yeni kostümleriyle…Üçlünün pantolon gömlek kırış kırış. Fikonun pantolon paçası topuktan bir karış yukarda…

SAHNE8 (PANSİYON)

Üç kafadar sokak sokak dolaşır. Gözleri pansiyonlarda…
(Pansiyon önü)
REŞO:
Burası işlegdir. Girişimiş, çikişimiz diggad çekiy.
Dolaşırlar.
(Pansiyon önü)
REŞO:
- Bu da çog bahalidir.
Üçüncü pansiyon
REŞO:
Bu pansiyon ev görüniy. Manzarasi da hoşdir. Giripde bi gonuşag.
Üç Kafadar pansiyondan içeri girer. Yaşlı başı baş örtülü bir kadın, koltuğa oturmuş örgü örüyor. Kafasını kaldırır:
- Kalıcı mısınız? Gidici mi?
REŞO:
- Hemi galici, hemi gedici.
KADIN:
-Karar verince söylersiniz benim şurda bir sıram kaldı, ben de onu tamamlarım. (Örgüye devam eder.
REŞO:
- Ezecigim, biz gararimiz vermişig aha buraya gelmişeg. Sen ne deyiysen?
KADIN:
- ‘’Pansiyonda kalıyor musunuz, gidiyor musunuz? ’’ diyorum.
REŞO:
- Galmiyseg nedeyipdir gelireg. Galacag deyirg da.
KADIN:
- Kaç gün kalacaksınız? Bir günse hiç konuşmayalım. Fazla kalacaksanız size uygun bir ücret belirleyeceğim.
REŞO:
- Allahım biliydir Ezecigim..
KADIN:
- Anladığım kadarı ile gidici değilsiniz. Ben de sizin üçünüzden bir adam parası alacağım.
FİKO(Reşo’nun kulağına ‘’ Üçünüz bir adam ediysiniz mi deyiy? ’’ Reşo bir an düşünür. Bozulur. Kendi kendine ‘’ Demişse biley Fiko’yu çıg galdi iki, Sülo buccug buccugu da sigdir ed. Geriye ne galiy tabiki ben. Ben de bir. Valla Gadin dogri söyliy ulan.
Sülo kendi kendine konuşur’’ Fiko’yu geç, Reşo buccug. Buccugu da sidir ed. Galdi bir. O da tabi ki ben oliyem. Helal olsun gaciya. Bi bagişda şıp angladi valla.
Fiko, Sülo’nun Reşo’nun konuşmasını duyar. Duyduklarına kızar. Kadına:
- Eze sen kulagından çıgani işidiy misen?
KADIN:
- Evet. (Eli ile Kafadarları gösterir.) Üç işareti yapar. Sonra işaret parmağını havaya kaldırırarak bir işareti yapar.)
FİKO: (Fiko sinirden yerinde duramaz.) Ben sana üçün birini gösderiyem amma.
Reşo hemen Fiko’nun ağzını kapar. Kadına döner:
-Ben onun defterini dürirem siz gusura bagmiyin. (Fiko’ya döner) Özir diliysen ezedeng, elini öpiysen.
Fiko mecburiyet karşısında kadının elini öper. (Sinirli hali devam etmektedir.) Üç adım geri gelir kadına sırtını döner. Kendi kendine ‘’Ben senin nereni öpecegimi biliyem biliyem amma öpemiyem.
KADIN: (REŞO’ya) ben neler gördüm neler. Merak etmeyin üçün birini de gördüm. Sululuk istemem. Odanızı göstereyim. Dilediğiniz kadar kalın. Ayda bir ödeme alırım. Yanlışınızı görürsem kapı dışararı… Anlaşıldı mı?
REŞO:
- Allamışag. Yanlış yapanin boynuni ben kesiyem. Yanliş yogdir..
KADIN:
- Kalkın gelin o zaman odanızı göstereyim.
Kadın önde, üç kafadar arkada. Üst kata çıkarlar. Üç yataklı bir oda.
KADIN: Odanız burası. Bu da anahtarınız.
Kadın çıkar çıkmaz üç kafadar, çantalarını yere atar.Kendilerini elbiselerini çakarmadan yatağa atar. Atış, o atış… Sabaha kadar deliksiz uyurlar.
Sabah olur. Dışarı çarlar. Çıkarken Kadına:
- Sabagınız hıyırlı oliy.
KADIN:
- Sizin de hayırlı olsun. Nereye böyle?
REŞO:
- Köpek gibin acıg. Çorba işmeye gidiyeg.
KADIN:
- Afiyetler olsun.
REŞO:
- Sağoliysen.
Üç kafadarın gitmesi ile gelmesi bir olur. Kadın şaşırır.
KADIN:
- Ne çabuk geldiniz?
REŞO:
- Camış mi yemişeg. İçdigimiz bi gebce çorbadir da.
Üç kafadar koltuğa oturur. Tv izlemeye başlar. Kadın örgü örer. Üç kafadar Tv izler. Kadın örgü örer üç kafadar Tv izler. Kadın sıkılır. Üç kafadara sırtını döner. Kendi kendine ‘’ ben bunlara bir çay verirsem bakarsın odalarına çıkar.’’ Kadın çay getirir. Üç kafadarın her biri şekerin birini kadına veririr. ‘’ Biz gırlama içiyig de’’ demeyi de eklerler.
Çaylar içillir. Değişiklik yok. Üç kafadar Tv izler. Kadın örgü örer üç kafadar Tv izler. Kadın arada bir dışarı çıkar. Değişiklik yok. Kadın paspas alır. Temizliğe başlar. Değişiklik yok.
KADIN:
- Ayağinizi kaldırırmısınız, yerleri paspaslayacağım da. ‘’ Ayaklar amuda kalkar.’’
KADIN:
- Koltuktan kalkar mısınız, tozunu alacağım da. Koltuktan kalkılır. Üçlü aynı hızla hazırol vaziyeti ayakta... Koltuğun tozu alınır. Üçlü komut almışçasına koltuğa otururur… Başlarlar Tv izlemeye, kadın örgü örmeye. Kadın örgüyü biterir. Odaları dolaşmaya çıkar. Dolaşır gelir. Üçlü de değişiklik yok. Saat ilerler. Üç beş.. Değişiklik yok. Saat 24.00. Değişiklik yok.
KADIN: (TV’u kapatır.) Erken yatanlar var. Rahatsız olurlar.
Üçlü üç beş dakika bir birine bakar…
- Ne edeg,biz de yatag.
Üçlü bu defa çantalarını yerleştirir. Üslerini değiştirerek yatar.
Üçlü sabah uyanır. Giyinir Çorba içmeye giderken kadın:
- Çorba içmeye mi?
FİKO: He valla. Sen nerden bilirsen Teyze.
KADIN:
- Siz başka türlü dışarı çıkmazsınız da..
FİKO: Dogri söyliysen Teyze.
KADIN:
Beklemeyin, çorbalar soğur
Üç Kafadarın pansiyondan çorbacıya çıkmaları ile geri dönüşleri yine anlık. Kadında aynı şaşkınlık…
Üç Kafadar Tv izlemeye başlar. Kadın tedirgin, kadın arayışta. ‘’ Bu böyle olmayacak. Adamların niyetini öğrenmenin bir yolu olmalı.’’ Düşünür. Mutfağa geçer, bakınır. Birden ‘’ Kahve yaparsam sohbete başlatabilirim, konuşa konuşa bir açık yakalarım.’’ Hemen kahveleri yapar. Üçlüye getirir.
KADIN:
-Size kahve yaptım, buyurun. Kahve içerken konuşuruz. Boş boş oturmaktan ben de sıkıldım.
REŞO:
- İyi düşinmişeng eze.
KADIN:
- Anlatın bakayım. Kimsiniz. Nerden geldiniz, niye geldiniz?
REŞO:
- Benim adım Reşo’dir, aha bu Sülo, bu da Fiko. Biz İstanbul’dan gelmişeg. Bulduğumuz parayı nerde akşam orda sabah yemişeg. Paramız bitmişdir. Bura gelmişeg gara gara düşinirig.
KADIN:
- Desenize iki gündür sessizliğiniz ondandır. Bakın size ne diyeceğim. Şöyle sağınıza solunuza iş bakın. Kafanıza göre iş bulamazsanız. Ben yaşlandım. Kırk yıldır bu işi yapıyorum. Bura ile ilgilenirsiniz. Konaklamanızdan ücret almam. Müşterinin durumuna göre size de bir pay veririm. Yalnız burda üç bilemedin dört ay yoğun olur. Onun harici sizin gibi yolunu şaşıran gelir.
REŞO:
- Biz bura ile ilgileniyeg. Sonra iş bakig. Hem buralari tanirig golay iş buliyig.
KADIN:
- Kahveler içilmiş ben sizin bir falınıza bakayım (Önce Reşo’nun fincanını alır)
Bir külübe çıktı. Üç kişisiniz yanızda bir de cüce var. Evden on adım atıyor. Ölçüyorsunuz. Elinizde kazma, kazmaya başlıyorsunuz. Karşınıza yüklü bir deve var. Deve kaçıyor siz kovalıyorsunuz. (Kadın başını kaldırır Reşo’nun gözüne bakar.’’ Bana bakın, deve servet demek. Yoksa yüklü servetiniz var da saklıyor musunuz?
REŞO:
- Yüklü servetimiz, vardir, yogdir, çogdir biz bilmiyeg.
KADIN:
- Insan servetini bilmez mi?
REŞO:
Biz servetimizin nirde olidigini bilmiyeg amma bulacag elbet.
KADIN:
- Anladım, siz bir şeyler peşindesiniz. Kendi kenine ‘’ Kokusu çıkar elbet.’’
REŞO:
-Biz bir odaya gidiyeg, gonişip geliyeg.
KADIN:
- Anlaşıldı, siz sır saklayacaksınız. Korkmayın ben sır taşımazını bilirim.
REŞO:
- Vallah sır degildir, aglima bir şey gelmişdir.
Üçlü odaya çıkar. Kapı sıkıca kapanır.
REŞO:
- Kadın define diyiy. Ben çok yapmişem. Gömü bulmişligim vardir. Hatta buralarada çog gelmişligim vardir. Dışari çikiyiz bakiysin birine rastlarıg. Bir dedegdöre ehtiyacimiz vardir. Ya ya dedögdör parasi ….
FİKO:
Ben gelmiyem.
REŞO:
- Ne deyi gelmiysen?
FİKO:
- Ben denize gidiyem.
REŞO:
- Sengin gelmemengn gelmengden yegdir. Dikgat ediysin, bogilmiyisen.
Üçlü aşağı iner.
(KADINA)
REŞO:
- Bugün bizim canimiz gezmeg isdiy. Çarşıya gidireg. Yarin işe başlirag.
KADIN:
Geç olsun yanlış olmasın. Gezin eylenin.
SAHNE 9 (SAPIK)

Üçlü motelden çıkar. Reşo, Sülo çarşıya. Fiko kumsala yol alır.
FİKO, kumsalda yürür. Gözler kumsalda güneşleyen kızlarda… Birden güneş kıremi süren birinin yanında durur. Gözler çakmak taşı ‘’ Bulmişem! ’’ Koşmaya başlar. Hem koşar hem haykırır ‘’Bulmişem! ’’
….
Fiko, kumsalda ahaste adımlarla dolaşır. Boynunda bir karton asılı kartonda

MASAGGE 5
(Turist yazıyı göstererek) Masaj (anladığı işareti yapar) yes.
What is dürtmek?

What what?
Fiko şaşkın şaşkın bakar..
FİKO:
- Ördegmiysen, vag vagliysen, vag vag degildir? Fag, fag dır da.
Turist(Şaşkın) Fak?
Fiko, turistin arkasına geçer kalçasından tutar, kendine çeker. ‘’ Aha böle’’
TURİST:
- My God!
FİKO:
Gay ya. Irısbı hoşuna gedende nahıl da anliysen. Burda gayamirem gören neyim oliy.
TURİST:
Siz Türkish What,What?
FİKO:
Garıya bak yahu daha vag vag diyi.
TURİST:
- Ben buldi. Sen var sapık. (Çantasını vurmaya çalışır.)
Reşo, Sülo gelir.
Reşo:
- Sen ne yapiysen gazatalara çikacag. Adamlar peşimize düşeceg. Gendingini de yakacang bize de. Yüriysen motele. Sanga dışarı çıkmag yasag. Fiko’yu döver gibi yapar. Fiko tepki verir. Fiko’nun kulağina’’ Çaktirmiysen’’ Turisti etkisiz hale getirmeliyig. Fiko’ya her vuruşta turist memnuniyet ifadesi gösteririr. (Reşo Sülo’ya da vurması için işaret eder.) Sülo da vurmaya başlar.Reşo, turiste biz dersini verdik, tamadır işareti çeker. Turist Reşo’ya sarılır öper.
FİKO:
- Gızı ben bulmişem sen öpiysen şimdi ben de seni döviyem.
REŞO:
- Susmiysen haggat döviyem.
- Ertesi gün FİKO gazetede manşet.
CİNSİ SAPIK TURİSTİ BÖYLE TACİZ ETTİ

Resim arkadan çekilmiş, pozisyon muhteşem… Cinsi sapığın yüz hatları, kimlik bilgisi yok.
FİKO:
- Biz etegi boşine giymişeg.
SÜLO:
- Etegi giymiydik, göt elden gidiydi.
FİKO:
- İbne gazataci peşimizdedir.
REŞO:
- Sanmirem Bizim ibneyi İstanbul’da atlatmişeg, o bizi çarşsfli biliy.Bu başka gazataci oliy. Bu hepimize bir ders oliy. Addıgımiz her adıma dikgat ediyig.

SAHNE 10 (UYANIK KÖYLÜ) Ege Şivesi
YAŞLI, beyaz sakallı bir adam. Bir kulube, kulübenin önünde boş bir bahçe. Yaşlı kazmaya calışmakta.
BÜCÜR:
- Veli Dede kolay gelsin. Ne yapıyorsun.?
YAŞLI:
Oğul ev dökülüyor. Yenileyebilirsem yenileyeceğim. Temel kazarım.
BÜcür:
- Sen yaşlısın Dede.
YAŞLI:
- Oğul yokluk, yaşlı mısın genç misin sormuyor.BÜCÜR:
Dede bak gör, ben sana para vermeden burayı kazdıracak üç beş salak bulup getireceğim.
DEDE:
- Parasız kim kime ne verir. Koynundaki avrat bile sırtını döner.
BÜCÜR:
- Merak etme Dede salaktan çok ne var?
YAŞLI:
- Bul da göreyim.
BÜCÜR:
- Göreceksin. Sen kendini yorma. İki bilemedin üç gün bekle, söz bulamazsam ben kazacağım.
,,,,,
SAHNE 11(RÜYA)
Akşam olmuştur. Üç kafadar yatar.
Reşo rüya görmeye başlar. Rüyasında yüklü bir deve. Deve kaçar, Reşo kovalar… Reşo kan ter içerisinde….Deve çöker… Reşo sevinir. Reşo deveye koşar. Deve, Reşo yakalayacağı an, ayağa kalkar, koşar... Reşo, peşinde… Reşo, kan ter içinde… Reşo, nefes nefese kalır… Deve çöker… Reşo koşar. Deve kalkar, koşar… Reşo koşar… Deve koşar, koşar… Altınlar uçuşur… Reşo altınları toplar, havaya savururur… Deve altın saçarak koşar. Reşo toplar savurur. Reşo çığlık atar. ‘’Zengin olmişem! Zengin olmişem!) Reşo uyanır çığlık atmaya devam eder, ’’Zengin olmişem! Zengin olmişem! ’’
Sülo uyanır. Fiko uyanır. Fiko Reşo’nun ağzını kapatmaya çalışır. Reşo çığlık atmaya çalışır. Sülo Reşo’nun şokta olduğunu sanar, bir tokat atar. Fiko bir kova su getirir Reşo’nun başından aşağı döker.
Reşo’nun çığlığı değişir ‘’Siz ne ediyseniz? ’’
SÜLO:
- Biz seni ayıkdirig, sen niye avaz avaz bagiriysen?
REŞO:
- Ben rüya görmüşem, bir deve yükü altın. Altın dökiliy, ben topliyem. Topliyem, topliyem, savuriyem.
FİKO:
- Bir avucini bana veriysen. (Götünü döner, pantolonunu yarı indirir, yırtık donunu gösterir.) Donum yirtigdir, bir don aliyem.
REŞO:
- Sogirem donine de götine de. Rüya diyirem. Anlamiy misen.
FİKO:
- Altin diyiysen bir an gözüm altin görmüştür.
REŞO:
- Sen bir an göriysen, ben hep göriyem. Göriyem. Sayikliyem ‘’ Altın, altın! ’’
Reşo, Sülo’yu oturtur, Fiko’yu oturdur. Ortalarına kendisi oturur. Bir eli birinin omuzunda bir eli birinin omuzunda.
REŞO: Altini buliycek. Buliyig. Önce Dedegdör bulig. Şimcik yatirig. Yarin ilk işimiz dedegdör bulmagdir.
Üç kafadar yatar. Reşo rüyasına gördüğü yerden devam eder. Bu defa deve iki. Reşonun yanında Sülo var, Fiko var. Develer peş peşe koşar. Peşinde FİKO, REŞO, SÜLO… Develer ayrılır, biri sağa biri sola koşar. Birinin peşinde Fiko… Birinin peşinde Sülo. Reşo Taktik verir ‘’Peşini bırak önünü kes! ’’ Sülo devenin önünü keser. Deve geri döner. Deve koşar, peşinde Sülo… Deve Reşo’nun üstüne üstüne gelir. Sülo bağırır ‘’Yakala Reşo! ’’ Deve Reşo’nun üstünden atlar. Reşo bağırır ’’Yetiş Sülo! ’’ Sülo Bağırır ‘’Yetişemiyem tazi gibin koşiy.’’ Reşo’’Beni ezmiş miydir? ’’ Sülo ‘’ Ezmemiştir, götüne basip gedmişdir.
(Ayakla basma, üzrine abanma tercihi) Reşo götünü gösterir, ‘’İzi kalmiş midir? ’’ Sülo bakar’’İzi kalmamiştir, girdirip çıkarmiştir. Reşo’’ Şükür edirem, can bedendedir, göt donimde)
’’’ Reşo (iki eli ile yüzünü sıvazlar) ‘’Yaşirem, ölmemişem’’ Reşo çığlık atar. ‘’Ölmemişem, yaşirem! ’’ ‘’Ölmemişem, yaşirem! ’’
Sülo, Fiko uyanır.
SÜLO:
- Sen gafayi yemiysen.
REŞO:
Rüya görmişem çog gorgmişem.
SÜLO:
- Anlatiysen?
REŞO:
Anlatigim rüya gibin.
FİKO:
- Ben anlamişem
Reşo şaşırır:
- Ayni rüyayi gördüm demiysin. Gördiysen de demiysin
FİKO:
- Görmemişem amma tahmin edebilirem.
Reşo kendi kendine ‘’Ya dogri tahmin ediyse yanirem’’
REŞO:
- Tahmin neyim de etmiysen.
FİKO:
- Ediyim, ediyim.
REŞO:
- Tahmin ediysen ben seni edirem. Susuysen.
FİKO:
- Altinlari çaldiriysen, söylemeye utaniysen degel mider?
REŞO rahatlar. Hoş bir edayla:
- He çaldirmişem, utanmirem gene bulirem.
FİKO:
- Dikgat ediysen yine çaldirmiyesen.
REŞO:
- He dikgad ediyem çaldirmirem. Şimcig yatireg.
Reşo, yine rüyaya dalar. Bu defa develer boş. Tek tek sıra olmuşlar, ağızları köpük köpük… Reşo kaçıyor, develer peşinde. Reşo kan ter içinde…
Sabah ilk uyanan Reşo, rüyanın şokunda. Kendi kendine ‘’Develer, develer..’’ Köşe bucak bakınır, develer yok.
FİKO:
- Bildim bu defa develeri çaldirmişsen
REŞO:
- He, çaldirmişem.
FİKO:
- Üzülmiyesen yeni develer alirag.
REŞO:
- Sigdirmeyesen deveyi. Deve almireg. Deve de demiysen.
SAHNE 12 (Kahvaltı
Üç kafadar resepsiyona inerken (Merdivendeyken)
KADIN:
- Bugün çorba içmeye gitmiyorsunuz, size kahvaltı hazırladım. Kahvaltıdan sonra yapacağınız işleri göstereyim. Siz işe başlarsınız ben de altın(Altın sözcüğünde Reşo’nun gözü fal taşı gibi açılır bir an dalar) günümüz var, ora giderim. Yarın da bir hastahaneye gideceğim. Malum yaşlılık romatizmam var, ağrılar iyice arttı. Sonra sayenizde evimde oturup dinleneceğim. Haydi,buyurun kahvaltıya.
Üç kafadar da cevap yok. Reşo şokta.. Sülo Reşo’nun gözünün içine bakar. Fiko Reşo’nun gözünün içine bakar. Fiko, sülo’ya, Sülo Fiko’ya bakar… Bakışlarda çaresizlik… Mutfağa geçerler.
Mutfak masasında; haşlanmış yumurta, peynir zeytin, salam. Sucuklu yumurta, kızarmış patetes, tereyağı, bal reçel. Doğranmış domates, dilimlenmiş salatalık,.. Maydonos, marul, biber…
Üç kafadar Masada yerlerine oturur. Üç kafadarda seszilik. Üç kafadarın bakışları aynı anda kahvaltılara odaklı. Bakışlardan uzun süredir böylesi bir kahvaltı sunumu görmedikleri anlaşılmakta…
Üç kafadarda sessizlik. Bakışlarda keskinlik.
KADIN:
- Kahvaltılık yemeyene çorbam da vardır.
FİKO:
- Ben ıscag çorba içiyem.
KADIN:
- Başka isteyeniniz var mı?
FİKO:
- Yogdir.
REŞO:
- Yogdir.
KADIN:
- Yoksa siz başlayın. Ben arkadaşınızın çorbasını hemen veriyorum.
REŞO:
- Başliyag.
SÜLO:
- Başlıyag.
Sülo ekmeğin ortasını açar, içine peynir, salam, kızarmış patetes, domates, biber, marul koyabildiği kadar koyar. Başlar ısırmaya. Her ısırık yumruk büyüklüğü ekmekparçası..
Reşo yumurtalı sucuğu önüne çeker. Eli ile ekmeği böler. Eknek dört parça. Dört parça ekmekte sucuk tavası boşalır. Tavanın dibi ekmek parçası ile iyice sıyrılır. Ardından, yumurta, bal, tereyağı.. Çayın biri boşalır, biri dolar…. Fiko çorbayı bitirmiştir. İkinci bir tabak ister. İkinci tabak da boşalır, ardından çay. Cayın ardından bir çay daha…
KADIN:
- Buyurun resepsiyona geçelim. Ben yeni çay demledim, demini alsın çayları içmeye orda devam ederiz.
Resepsiyonda kadın masasına oturur. Bir defter açar. Reşo’yu yakınına çağırır. Başlar anlatmaya:
-Bak, bu tuttuğumuz defter. Buraya müşterinin adını, buraya girdiği tarihi, buraya ayrıldığı tarihi yazarsın
Reşo tavana bakar. Gözünün önündenkoşuşan develer geçer. (Rüyasından geçişler.)
Kadın durumu farkeder tekrar anlatmaya başlar:
- Buraya müşterinin adını, buraya girdiği tarihi, buraya ayrıldığı tarihi yazarsın.
Bu ikinci defterimiz oda numaraları. Bak, bu, bu, bu oda dolu. Bu bugün boşalıyor. Bu yarın… Bunlar boş odalar. Yeni gelen müşterileri bu odalara kaydedeceksin.
Reşo’bun bakışlar yine tavanda.. Kadın tekrar eder.:
- Bak, bu, bu, bu oda dolu. Bu bugün boşalıyor. Bu yarın. Bunlar boş odalar… Yeni gelen müşterileri bu odalara kaydedeceksin.
REŞO:
- Oriya gaydediyem.
Yaşlı biri TV izlemektede.
KADIN (Yaşlıya)
-Günaydın öğretmebim.
ÖĞRETMEN:
- Günaydın Hafize Hanım.
KADIN:
- Taze çay yaptım hemen size bir çay getireyim.

Kadın mutfağa geçer. Öğretmene, kendine, üç kafadara çay doldurur. Çayı önce öğretmene verir. Öğretmen teşekkür eder ‘’Niye zahmet ettiniz.’’der.
KADIN: -
- Aman Efendim, bir çayın zahmeti mi olur. Siz her yıl bizim hatırımızı sayıp geliyorsunuz. Sizi memnun etmek bizim vazifemiz.
ÖĞRETMEN
- Eksik olmayın, fazlası ile memnun ediyorsunuz ki her yıl geliyorum. Ömrüm yettikçe de geleceğim.
KADIN:
- Allah uzun ömürler versin.
ÖĞRETMEN:
- Hepimize uzun ömürler versin. Önce sağlık, huzur. Para pul gelip geçiciymiş. Sağlık huzur yoksa hiç kıymeti yok.
KADIN:
- Onu doğru söylediniz, her gelen yıl geçen yılı aratırıyor. Romatizmalarım bu yıl iyiden iyiye azıttı.
ÖĞRETMEN:
- Zor, kalan ömrümüzü ahlaya vahlaya geçireceğiz. Allah beterinden saklasın.
KADIN:
- Amin

Kadın Reşo’nun yanına gelir. Bu adam emekli bir öğretmen. Yazar çizer. Kitapları var.
FLASHBEAC (Yazarın kitapları, imza töreni yazı masası)


Öğretmen kendi kendine mutlu olmayı beceren cinsten. Dışarı pek çıkmaz. Kalabalıktan hoşlanmaz. Her yıl gelir. Kitaplarının son şeklini burada verir. Şimdide bir Flim senaryosu yazıyormuş. Fliminn adını sır gibi saklıyor.Her adamla da konuşmaz. Konuşursa da sohbetine doyum olmaz. Bilmediğiniz, beklemediğiniz bir şey olursa ona sorun. Burayı benden iyi bilir. Şimdi ben çıkıyorum. Size kolay gelsin.
Kadın çıkar. Reşo’nun yüzü gülümsemeye başlar. Gözleri öğretmende. Öğretmen bakışların farkında. Görmezden gelir…
Ilk müşteri gelir. Boş oda sorar.
REŞO:
- Boş oda çogdir.
MÜŞTERİ:
- Bana üçgünlük bir kişilk bir oda..
Reşo kendi kendine ‘’Bir gişilig, üç gişilig, Beş gişilig oda., Oda… Ben ne bilem gangisi bi gişilig boş oda.’’
MÜŞTERİ:
- Acele ederseniz sevinirim. Uzun yoldan geldim.
REŞO:
- Anlamişam. Sene beş nomarali odayi ayirmişem. Hoş oda, hemi de manzaralı. Geliysen çıgag. çıkak.
Beş NO’lu odanın önüne varırlar. Kapı hafif aralık. Reşo birden kapıyı açar. Içerde bir kadın üzerini değiştirmekte. Elinde tşört. Üzerinde sadece sütyen. Kadın el çabukluğu ile nevresimi alır, Önüne tutar. Var gücü ile bağırır ‘’Sizde kapı çalmak yok mu? Görüyorsunuz giyiniyorum. Çabuk defolun! Yoksa polis çağırcağım.’’ Reşo koşar adım resepsiyonda. Pelşinde sinirli tavırlarla müşteri…
MÜŞTERİ:
- Sizden boş oda istedim! Manzaralı oda değil.
REŞO:
- Ben amanetciyem, doli, oda, boş oda garişdirmişem. Ariyip buluyem.
Öğretmen olaya çoktan müdahale etmiştir. Müşteriye sakin olun hemen yardımcı oluyorum. Hemen defter açar ‘’ 23 Numaralı oda boş, buyurun birlikte çıkalım.’’
Öğretmen, müşteri 23 Numaralı odaya çıkarlar. Oda boş. Deniz manzaralı oluşu, ikinci bir tartışmayı önlemiş oldu. Müşteri öğretmene ‘’ Teşekkür ederim, siz olmasaydınız moteli terk edecektim, böyle rezalet görmedim.
ÖĞRETMEN:
- Sizin suçunuz yok. Hepsi o arkadaşın hatası. Oda işe bugün başladı. Hoş görmek gerekir. İnsanlar hata yapa yapa pişiyor.
MÜŞTERİ:
- Siz de haklısınız.
ÖĞRETMEN:
- Bir sorun olursa bana gelin. Ben 18Numara’lı odadayım. Odada yoksam girişteyim.
MÜŞTERİ:
İlginize teşekkürler.
ÖĞRETMEN:
- İyi istirahatler.
MÜŞTERİ:
Sağolun Bey Amca.
ÖĞRETMEN.
Sen de sağol evlat.
Öğretmen aşağıya iner gazette okumaya başlar.
REŞO, kendi kenine ‘’ Dışari çikmaliyem. Masaya Fiko’yu otirdiysem, Fiko, odada bi çıbıldak kadin görende üzerine abanir, S………meye galgir. Sülo, nikah dairesine gödiriy. Olmaz bıragimiyem. Şu örgetmen… ‘’
Öğretmenle göz göze gelmeye çalışır. Ne zaman göz göze gelse öğretmen sırt çeviririr. Öğretmen ne zaman Reşo’ya dönse, Reşo fırlar yerinden. Öğretmen, hemen döner. Reşo, yerine oturur... Reşo yerinden fırlar, Reşo yerine oturur… Reşo tüm cesaretini toplar, Öğretmenin yanına kadar gelir:
- Bey Amca!
Öğretmen ayağa kalkar,ezilir büzülür, apış arasını tutar:
- Prostatım var acele tuvalete gitmem gerekir.
Öğretmen tuvalete gider. Reşo reepsiyon masına…
Öğretmen gelir, yerine oturur. Kalemi kıkarır. Reşo fırlar yerinden. Öğretmene:
- Bey Amca!
ÖĞRETMEN:
- İlham geldi not almalıyım.
REŞO:
- Sikem İlhan’i de senin ilhamini de.
Reşo, sinirli, döner oturur yerine… Başlar öğretmeni izlemeye.. Öğretmen kalemi bırakır, Reşo fırlar yerinden.
REŞO:
- Bey Amca.
ÖĞRETMEN:
- (Öğretmen hemen gazeteyi alır, gözü gazetede.) Hükümetle ilgili önemli bir haber var, onu okuyorum.
REŞO:
(Reşo sinirlerinir.) ’ ’Ay Ben senin, senin hükümetinin…
Reşo, yerine geri döner. Siniri telaşı şahitsiz…
Öğretmen, gazeteyi bırakır... Reşo koşar… Öğretmene:
- Bey Amca!
ÖĞRETMEN(Ayağa kalkar)
- Prostat..
Öğretmen, tuvalete; Reşo, yerine...
Öğretmen, gelir. Reşo, koşar.Öğretmene:
-Bey Amca!
ÖĞRETMEN(Ayağa kalkar)
- Uykum geldi. O dama çıkıp biraz kestireceğim.
Öğretmen odasına çıkar. Reşo sinir telaş… Patladı patlayacak…
SÜLO:
- Dogriyi söyliyesen, develeremi üziliyen, altinlara midir?
REŞO:
- Sigdiymiyesen deveyi, deve diyeni de!
Benim dedegdör bulmam geregdir.
SÜLO:
- Buliysende bulmayasen mi diyireg, bul.
REŞO:
- Bulmam için dişariya gedmeliyem.
SÜLO:
- Gediyiysen.
REŞO:
- Gedesen, gedesen. Moteli kime biragiyem?
SÜLO:
- Ben varem, Fiko vardir. Biz bagireg motele.
REŞO:
Nah bageysinginiz! Siz anceg (göstererek) buna bagiyseniz.
SÜLO:
- Moteli kim bakiceg o zemen?
REŞO:
- Öğretmen. Öğretmen.
SÜLO:
- He dogri söylirsen, örgetmen bagiy.
REŞO:
- Bagiy mi bagmiy mi bi örgenebilseg.
Öğretmen gelir. Masaya yaklaşır. Reşo’ya:
- Bir sorun mu var?
REŞO:
- Sorun neyim yogdur?
ÖĞRETMEN:
- Yoksa telaşınız nedir?
Reşo sakinleşirir. Yerinden kalkar. Öğretmene:
- Bey Amca, gel goltuğa oturag. Ben mazaradımı sene anladiyem.
Koltuklara otururlar. Reşo Başlar konuşmaya:
- Bey Amca, ben çok para bulmayi biliyem, para nerede gömülü nahal çikarili biliyim. Çarşida bulicaglarim, alacaglarim vardir. Çarşiya gedmeliyem. Diyirem ki (Fiko, Sülo’yu gösterir) burayi bunlara amanet edemiyem, sen bagiy misin? Ben çarşiya gideyem, geleyem.
ÖĞRETMEN:
- Ben, senin niyetini ilk bakışta anladım. Prostat murostat bahaneydi. Oyalarsam belki hayellerin söner diye düşündüm. Gördüm ki gittikçe alevleniyorsun. Böyle giderse moteli yakacaksın. Yol yakınken ateşini söndüreyim istedim.
Reşo, şaşkın… Öğretmenden duyduğu alışık olmadığı sözler. Bekliyordu ki ‘’ Evet’’ diye. ‘’Hayır’’ diye. Öğretmen, ne evet diyor, ne de hayır. Öğretmen konuşmaya devam eder:
- Akan su, damla damla aksa bile… Kova dolar. Kova dolar, kova taşar…Gürleyeyen, çağlayan fırtınayla gelen suda da kova dolar. Dolar dolmasına… Boşalır, dolduğu sure içerisinde. Göz açıp kapayana dolar, boşalır… Dolar, boşalır.
Sen de dolu kovaların hayelini kurarsın. Rüyalarına girer, uykuların bölünür. Ayda, yılda, bulursun bir defa. Ama unutma ömründe bir defa. Bulursun, devlet el koyayar, alır elinden. Uyanığın biri çarpar alır elinden. Biri silahı dayar, alır elinden. Anlayacağın kova boşaldı. Sen başlarsın hayallerle doldurmaya, rüyalarında boşaltmaya.
Reşo, kendi kendine ‘’ Kitaplarda benim gördüğüm rüyada mi yaziy. Adam gördigim rüyadan bahsediyi.’’
Öğretmen konuşmasına devam eder:
-Gel vaz geç, fırtınalı hayallerinden.Engin sularda yüz. Korkulu rüyalarda bölünmesin uykuların
Reşo’nun gözünün önünden rüyasındaki develerin kovalama sahnesi geçer. (Develerin ağızları köpük köpük… Reşo kaçıyor, develer peşinde. Reşo kan ter içinde…)

Reşo, kendi kendine ‘’ Adam rüyamda gorgdigimi de bilmişdir, uykumin bölindigini de bilmişdir. Bu nasil işdir, anlamamişem. ‘’
Öğretmenin konuşması devam eder:
- Deliksiz uykular uyu sabahlara kadar. Yüreğin korkular mayalamasın. Sabahların güzelliğine uyan. Duy, kuşların cıvıltısını; duy, yeni gelen günün sesini, ufuklar sana eğilsin, sen ufuklara eğil.Yeni gelen güne, merhaba deyişte.
Reşo, kendi klendine, ‘’ Anglamişem adam bana nasihat veriy.’’ Öğretmene döner:
- Bag Amca, bu yaşima gelmişim, önine gelen nasihat veriy, bir kişiy bi lira vermiy. Ben de paranin gömüsünü buliyim bunin hangısi hayal? Sen sadece motele üç saaat, beş saat bakiveriysen bayka heç bişey istemiyem, ne deyi anlamiysen?
ÖĞRETMEN:
- Benim işim doğruları söylemek. Ömrümü öğretmeye adadım. Öğretemediğimler de oldu. Anlamayan sensin. Anlaşılan anlamaya niyetin yok. Motele bakıvereyim. Sen koş bakalım hayellerinin peşinde.
Reşo’nun sevinci yüzünden okunur. Reşo öğretmenin elini öpmek ister, öğretmen öptümez.
REŞO:
- Sagoliysen. Ben bi koşi gidip geliyem. Kuş olirem uçuyem.
SAHNE 13(malzemeci)
Reşo, malzemecide. Malzeme dükkanı cadde üstü. Malzemeci dükkan önü Tabürede otururur, gelene gidene satış hünerlerini sunar. Malzemecide yok yok… Av malzemeleri, giyim, antika…. İnşaat malzemeleri…
MALZEMECİ:
- (Testereyi gösterir) adam kesine satmirem. (Kazmayı gösterir) İnsana kuyu kazana satmirem. Küpe takana, kıvırtana, garidan korkana, gari parası yiyene, Cevat’a, gavata satmirem ülen!
Çevreden geçenler durup izlemeye başlar. Gelen dururur, gelen durur... Dinleyicilerden Reşo, farklıdır. Bir de Reşo’nun farkında olmadığı peşindeki Bücür.
Reşo, malzemeciye yaklaşır. Bücür Reşo’ya.. Malzemeci: (Reşo’ya)
Gözümün içine giriyegn. Söyle, alici misen dinleyici misen?
REŞO:
- Aliciyem.
MAlZEMECi:
- Söyle bakiyem gavat misen?
REŞO:
- Dadaşem.
MALZEMECİ:
- Garin var midir?
REŞO:
- Garim neyim yokdur.
- MALZEMECİ:
- - Kazmasin anlamişem. Kazma mi istiyirsen, sapini mi.
REŞO:
- Kazmayi, sapini, ipini, ucuni, bucuni songra istiyem. Önce başka şey isdiyem.
MALZAMECİ:
- (SİNİRLENİR, AYAĞA FIRLAR.) Dadaş misen, Gavat misen? (Sütyen, blucin gösterir) Ucuni. Bucini satirem başka şey satmirem. Seni sigdir edirem gavat!
REŞO:
(Malzemecinin kulağına) Dedegdör var midir?
MALZEMECİ:
- Bir deg vardir. Gel gösteriyem.
- Reşo -malzemeci,içeri girer. Malzemeci dedektörü gösterir. (Fiko’da sefinç; define bulmuş sevinci..)
REŞO:
- Ben bir gömü bulmişem ben diyem beş çuval sen deyisen on çuva..l. Sen dedektörü bana veriysen, ben de sene bir çuval altin veriyem.
MALZEMECİ:
- Bol keseden atane vermiyem. Sigdir olup gidiysen.
REŞO: (cebini ters çevirip çıkartir.)
- Göriysen dar kese boşdir, atacag metelik neyim yogdir, ben ne edem. Dedegdör vermiysen, bari akil veriysen.
MALZEMECİ:
- Bedeve satirem, var midir diyecegin?
REŞO:
- Çog vardir.
- MALZEMECİ:
- Param yok diyirsen, bedeve veriyem, daha konişiy misin?
REŞO:
- Konişmirim bildiğim bütin dualari okurem. (Ellerini dua eder gibi açar. Okur Malzemecinin yüzüne tükürür.) Allah razi oliy, bol bol gazançlar nasip eyleyi.

- MALZEMECİ:

- Herkeş nasibini yiyir, nasibim var ise yiyem, yok ise geberem.
Malzemeci deltörü karton kutuya yerleştiririr. Reşo’nun eline tutuşturur.
SAHNE 14 (GÖZ TESTİ)
Reşo, dükkandan çıkar. Yürüyen, gelirken yüriyen Reşo değil... Reşo’da hız bakım görmüş motor hızı. Hızına iki üç kat hız katmış… Cadde göz açıp yummadan bitiverir.. Sokak dönüşleri saniyelik. Bücür peşinde.. Bücür yetişmekiçin var gücüyle koşuyor.. Koşu da bile zorlanıyor. İkinci sokak dönüşü ara açığı kapatıyor.Sokağın boşluğunu fırsat bilip, tüm cesaretini toplayarak Reşo’ya:
- Bey Abi, bakar mısın?
Reşo durur. (Şaşkın)
REŞO:
- Bagmişem.
Bücür Reşo’nun gözünün içine bakar. Reşo’ya:
- Sizi gözünüzden tanıdım. Siz definecisiniz.
REŞO:
- (Dedektör paketini gösterir.) Bundan saniysen bu ‘’UFO’’’dur.
BÜCÜR: (İşaret parmağınıgözünün üstünden geçirir)
- ‘’Pışt’ ‘’ külahıma anlat. Senin bulduğun altın kadar benim tanıdğım defineci var. Defineciyi ben gözünden tanırım.
REŞO: (Bücür’ün konuşmasına inanır)
- Defineciyimdir, (Dedektör paketini gösterir.) Bu da dedegdördir.
BÜCÜR:
- Şurda bir çaybahçesi var, orda oturup bir çay içelim sizinle konuşacaklarım var.
REŞO:
- İçeg,gonişeg.
Çaybahçesine varırlar. Çaybahçesi boş. Bücür Fero’yu bahçenin dip köşesinde bulunan Masaya götürür. Fiko’yu oturtur sandalyeye, karşısına kendiside geçerek oturur.Başlar konuşmaya:
- Ben, definecilere çok harita verdim. Haritanın hiç biri boş çıkmadı. Duymuşsundur bu yörede Define piyasasında ‘’Ferat’’ dedin mi akan sular durur. Ben hep onunla çalıştım. Artık asla.
REŞO:
- Niçindir?
BÜCÜR:
- Bana yamuk yaptı şerefsiz. Verdiğim haritadan on milyon kaldırdı. Bana ‘’Yakalattım’’ dedi.
REŞO:
Belkim dogridir.
BÜCÜR:
- Definecilikte eksiksin anlaşılan. On milyonun bir miyonunu vedin mi devletin bütün kapıları açılır. ‘’On lira’’ demiyorum. ‘’On milyon’’ diyorum, anlamıyor musun?
Reşo’nun gözünün önünde on milyon canlanır(Deste deste yığılmış demetler…)

Bücür konuşmasını sürdürür:
Seni sevdim, iyi birine benziyorsun. Dürüstlüğün gözünden okunuyor. Senin o dedektör aldığın adam var ya…
REŞO:
- Ee?
BÜCÜR:
- İnsan sarrafı. Gözü tutmadığı adama milyon da verse dedektör satmaz. Dur, bakıyım gözlerine iyice. (Reşo’nun gözlerine bakar.) Yemin ederim, bu adam, bu dedektörü sana bedava satmıştır.
REŞO: (Reşo iyiden iyiye şaşırır.)
- Bedave satmişdir, nahıll bilmişen?
BÜCÜR:
- Malzemeci uyanık adam. Dürüst adamı gözünden tanır demiştim. Tanımış seni. Ben de dürüst olduğuna öyle inanmışım ki anlatamam. Artık lafı uzatmıyorum. Elimde bir harita var. Bu haritayı Ferhat Şerefsizine kaptırmak istemiyorum.
Cebinden bir harita çıkartır. Haritada bir köşesinde bir kulibe resmi, önünde bir ayağı önde bir insan figürü, figürden sonra ok işareti. Eski yazı 10 rakamı. Bir kolu yarım, bir kolu tam açık insan figürü eski yazı15, ok işareti. Ortada Koltukta outran kral. Sol el yanda, beş parmak açık. Sağ el aşağıda,İşaret parmağı ile yeri göstermekte. Alt alta beş ok.
Bücür haritayı göstererek anlatır:
- Gördüğün ‘’Ferikya Kralı’’dır. Burda yıllar once Ferikyalılar yaşamış. Ferikya kralının sarayını
dedemden çok duydum. Dedem dedesinden, dedesi dedesinden duymuş. Sarayın yerine bu kulibe yapılmış. Kralın sarayını, Almanya’dan mı dersin, İngiltereden mi dersin aramaya gelen gelene bulamadılar. Ben sarayın yerini biliyordum da altının yerini bilmiyordum. Bu haritayı turistin birinin elinden çarptım. Bu haritada altının yeri belli.
Dedektör kullanmayacağız. Yaşlı bir dede var, kuşkulanır jandarmayı arar. Ne diyor harita. Kulübeden 10 adım at 15 kulaç ölç. Sonra sol ele bak, sol el sağ el farklı. Niye? Sol el bir karış. Sağ el aşağıya. 5 ok. 5beş ok beş karış aşağı kaz diyor. Ben binlerce harita gördüm. Bu kadar netini görmedim.
Yaşlı adama gelnice; ben diyeceğim ki ‘’ Kaymakamla konuştum, evini yenileyecek, önce temeli açın, ben gelip göreceğim diyor. Bu arkadaşların yöymeğesini kaymakam ödeyecek.’’diyeceğim, sen çaktırma.
REŞO:
Anlamişem. Ne zaman gidireg?
BÜCÜR:
- İşçiymiş gibi saat 8..30’da varmalıyız. Saat 17.00’dan öncede gitmemeliyiz ki kuşku yaratmayalım. Yani anlayacağın akşama kadar kazacağız.
REŞO:
- Gazireg, ondan goley ne vardir?
BÜCÜR:
- Baştan peşin konuşuyum, bende bel fıtığı var, ben kazamam.
REŞO:
- Olsin biz üç Gişiyeg, biz gazireg.
BÜCÜR:
- Bak, biz kazdık, biz üç kişiyiz anlamam. Çıkan altının yarısı sizing, yarısı benim.
REŞO:
- Gabildir. Nerede buluşag.
BÜCÜR:
- Ben size arabayla alırım. Sizi alacağım yeri söyle.
REŞO:
…………. motelde galig.
BüCÜR:
- Ben moteli iyi bilirim. Ben motele girmiyim. Anlarsın kuşku.. 7.30’ ‘Siz sokağın başına çıkın.
- REŞO:
7.30 sokağa çıgiyig.
BÜCÜR:
- Kazma kürek ben ayarlarım. Çarşıda alacaklarım var. Sen motele, ben çarşıya. El sıkışırlar.
SAHNE 15 (RÜYA 1)
Fero motelde. Öğretmenden görevi devralır. Öğretmene teşekkür eder. Öğretmene yalvarır yakarır ertesi gün motele bakması için söz alır. Öğretmen odasına çıkmaktadır. Reşo, Fiko ve Süloyu yakınına çağırır. Kafa kafaya verirler. Reşo,Sülo’nun kulağına; Reşo, Fiko’nun kulağına, birinin kulağına’’ Zengin oliyceg, zengin oliyceg.’’ Öğretmen son adımda geri dönüp bakar. Üçlünün kafa kafaya verip haretli konuştuklarını görür, konuşunları duymaz fakat tahmin eder.’’ Yine hayel denizinde yüzüyorlar, dilerim boğulmazlar.’’ der ve odasına çekilir.
FERO:
Gidiyseniz, yatirseniz. Sabah erken kagireg. Ben koltugda kestiriyem. Burayi boş bıragmag olmaz.
Fiko ve Sülo yatmak için odaya gider.
Fero koltukta otururur. Hayellerini süslemeye başlar. Saatler ilerler, 19.00… 24.00…
Saat 01.00 Ferokoltukta kafa öne bir gelir bir gider, düştü düşecek. Fero kafayı arkaya yaslayıp koltuğa sabitler. Saat 03.00 Reşo uykunun en derininde, rüyanın en heyecenlı yerinde….
Kıral koltuğunda oturmaktadır. Reşo kralın elini öper. Kral bir kese altın verir Reşo’ya, peşinden Sülo gelir, kralın elini öper, kral Sülo’ya bir kese altın verir, ardından Fiko….
Sat 07.00. Sülo, Fiko Reşo’yu uyandırmaya çalışır, Reşo uyanmaz. Reşo kesesini açmış altınlarını saymakta. (99’uncu altında) Sülo Reşo’ya bir tokat vurur bir tokat Fiko.. Reşo uyanır. Şakın… Çığlık atar ‘’Altınlarım’’ Fiko cevap verir.
- Ben sana demişem altinlari çaldirmeyesin, gör yine çaldirmişeng.
Sülo’da bir kahkaka….
Reşo anlamıştır rüya gördüğünü.
REŞO:
Gülmenin sirasi degildir. Hemen koşireg. Üçlü koşar sokağın başına.. Başlarlar beklemeye.. Dakikalar geçmez. Fero her duran arabaya koşar. Arabalar, ekmek arabası, servis, özel… Arabaların camı açılır:
Yolcu almıyoruz, servis özel. Burası durak değil
- Arabada ekmek satmıyorum. Görmüyor musun market değil, dağıtım aracı..
Nihayet bir Murat marka taksi yanaşır. Taksi, tanpon düştü düşecek, kaborta çocuk oyun hamuru.. Düz nokta aramak için mercek lazım. Taksi üzerlerine üzerlerine gelir. Üçlü kaçmaya kalkışır. Taksinin camı açılır, Bücür camdan kafasını çıkarır ‘’ Kaçmayın, benim, ben.) Üçlü durur, taksi durur.. Bücür’’ Geçin arkaya’’. Üçlü geçer arkaya. Taksi devam eder. İçerde bir sessizlik bir sessizlik. Sessizliği Bücür’ün’’ Her şey konuştuğumuz gibi.’’ Cümlesi bozar. Bücür’e Fero:
Her şey gonişdigimiz gibiy. Ben seninle gonişmişem, tamamdir, bunlar benim arkadaşlarim, sözümden çikmiyler, çikani vuriyem.
Taksi şehrin dışına çıkmıştır, tarlalardan aralardan geçer. Tarlaların içinde tek bir kulübe.. Önünde çitlerle çefrilmiş boş bir bahçe. Bücür son cümlesini söyler:
- Her şey konuştuğumuz gibi. Siz arkadan kazma kürekleri alın, ben dedeyi çağırıyorum ve sizin yanınızda dedeyi kafaya alıyorum, ‘’Kafaya alıyorum ki rahat olasınız.’’
Bücür, dedeyi çağırır başlar konuşmaya:
- Dede, senin için belediyeye gittim, kaymakama gittim. Belediye, kaymakam bir olup senin evini yaptıracak. Temeli kazalım, belediye başkanı da, kaymakam da gelip fiyat belirleyecekler. Bu arkadaşlar temel kazacak, yöymeelerini de kaymakam verecek. Sen arkadaşlara yiyecek bir şeyler ayarla, arkadaşlar çalışmaya başlasın.
Dede denileni yapar, kulübesine çekilir.
BÜCÜR:
- Moruğu nasıl kafaya aldım ama.. ‘Evim yenilenecek’’ diye bir gün de olsa avunacak, ona o sevinç fazla bile, biz işimize bakalım. Cebinden haritayı çıkarır.
Harita ne diyor kulibeden 10 adım. Adımlanır, kazık çakılır. Ne diyor 15 kulaç (kulaç ölçüsü alınan bir ağaç dalı) 15 kulaç ölçülür kazıık çakılır.
BÜCÜR:
Bu ölçdüğümüz Alana iki taraflı ip çekiyoruz, temel görünümü..
İp çekilir.
Dede yufka ekmeğe peynir domates koyarak dört sıkmaç bir sürahide ayran getirir.
BÜCÜR: (DEDENİN ELİNDEN ALIR, HER BİRİNE BİRER SIKMAÇ VERİR.)
Yiyecekleriniz de geldi, yiyorsunuz, hemen başlıyorsunuz.
Sıkmaçlar yenir ayran içilir. Üç kafadar başlar kazmaya. Bücür:
Siz kazın ben moruğa ‘’Kaymakama gidiyorum.’’ diyorum. Diyorum ki uyanmasın.
Bücür bahçeden ayrılır, arabasına biner, telefonunu açar ‘’ Üç kafadar temel kazmaya başlar.’’
PUŞT GAZETECİ:
Bir kız çocuğu çalının dibinde işemede.. Puşt gazeteci diğer çalının içinden başını çıkarmış, kızın işemesini çekmekte…
Üçlü ip çekili alanı kurallara uygun kazar. Kazı metre metre uzar. Her kazı ölçülür ve mırıltılar aynı ’’ kaldı beş kulaç, dört kulaç üç kulaç, iki kulaç, bir kulaç ve son kulaç.. Son kulaç son kazmada Bücür görünür. Reşo:
- Yogdir.
BÜCÜR: (Haritayı çıkarır)
- Bak, (Cebinden bir kalem çıkarır, haritaya bir ok ekler.) biz şu oku görmemişiz on adımdan sonra 15 kulaç, ok yünü kaz diyor. Demek ki tam karşıyı kazacağız. Daha iyi. Temele benzesin ‘’Temel kazıyoruz.’’ demedik mi? Altını ilk kazmada bulsak da temeli kazacaktık ki inandırıcı olsun.
Ertesi gün karşı istikamet, 15 kulaç kazı,tam. Son kazmada manzara aynı. Soru aynı:
- Yogdir.
BÜCÜR:
- Bak karşı ok.. Karşı oktan sonra dönen ok. Ne diyor, 15 kulaçtan sora, ok istikameti 15. Başladık bitireceğiz, yarın ok istikametini kazarız. Karışan var mı? Yok. Daha ne?
Ertesi gün karşı istikamet 15 kulaç kazı tam. Son kazmada manzara aynı. Soru aynı:
Yogdir.
BÜCÜR:
- Ok ne diyor, dön. Dönecek neresi kaldı? Karşı. Kesin karşıda, yarın altınlar cepte. Bak her şey başta konuştuğumuz gibi.
REŞO:
- Yanlış yogtur,gazmag vardir.
Ertesi gün karşı istikamet 15 kulaç kazı tam. Son kazmada manzara aynı. Soru aynı:
- Yogdir.
BÜCÜR:
- Nasıl olur da olmaz, yoksa içinizde cenabet biri mi var?
FİKO:
- Vardir?
BÜCÜR:
- Hanginiz?
FİKO: (Reşoy’u gösterir) Ahanda budir.
REŞO:
- (Fiko’ya) susmiysen şimdi cenabet ediysen beni.
BÜCÜR:
- Bu altınlar burda bir yere kaçmıyor. Ünlü bir hoca var ona buldurururuz. Ben size başka temiz bir iş ayarladım, önce onu pay edelim?
REŞO:
- Oyuna getirmiyesen, soni köti olir, bag burnima kötü kokular geliy.
BÜCÜR:
- Bu temiz iş, arabada anlatırım, binin arabaya. Ben dedeyi kafalayıp geleyim.
Kafadarlar arabada.
Bücür külübede. Dedeye:
- Dede temel tamamdır.
Dede cüzdanını çıkartır. ‘’ Fazla param yok, olanı paylaşalım.’’ Der, bir miktar para veririr.
SAHNE 16 (İNEK)
Arabada Bücür anlatır:
Definecilikte tokat atan atana.Aylarca koşarsın bulamazsın. Bulursun, Baron ‘’Sahte’’ der, ucuza kapatır. Bulursun, birlikte adım atığının biri yamuk çıkar enseletir.Şimdi,biz de kolay yoldan birine, ufaktan bir tokat atıp yolumuzu bulacağız.
REŞO:
- Kimi togatliyereg, gaç para aliyeg.?
BÜCÜR:
- Sende dedöktör var?
REŞO:
Var.
BÜCÜR:
- Bir tane heykelcik alıyoruz. Altın rengi boyayla iyicene boyuyoruz. Oldu altın heykel. Bir küpe yerleştiriyoruz, içine hakiki bir sikke. Gömdük toprağa. Senin dedektör öter mi ötmez mi?
REŞO:
- Ötir de öten de ne oliy?
BÜCÜR:
- Ötende biz zengin oluyoruz.
REŞO:
- Nahıl?
BÜCÜR:
Köylünün birinin tarlasına geceden gömüyoruz. Sen gidiyorsun. Köylüye ‘’Tarlayı bana sat.’’ Köylü satar mı satmaz. Tek tarlası. Sen diyorsun ki ‘’ Bey amca senin tarlada çok altın var, biz yerini tespit ettik. Tarla senin, altını bulmak bize ait. Altını bulalım paylaşalım.’’ Köylü Kabul eder mi? Seve seve..
Sen dedektörü tutuyorsun, biz başlıyoruz kazmaya. Bir küp heykel. Öyle bir seviniyoruz, öyle bir seviniyoruz köylünün ağzı açık. Sen diyorsun ‘’ Bu beş milyon dolar eder. Bunu üzerimizde taşıyamayız. Biz İstanbul’a gidip yer ayarlayalım, gelir altını alıyoruz.’’ Biz itiraz ediyoruz. Sen o zaman amcadan ufak bir reyin parası alalım. Köylüden ineğini alalım. Cebindeki tüm parayı alalım. İnek benim, paralar sizing. Siz pansiyonda ineği barındıramazsınız. Ben sizi düşünürüm. Kabul ederseniz, ben heykeli küpü ayarlarım.
REŞO:
- gabul ediyig.
BÜCÜR:
7.30, Aynı sokak
BÜCÜR, taksiye biner. (Telfonunu çıkartır, Puş gazeteciye mesaj) Telofondaki söylediği cümle, ‘’ 7.30, Aynı sokak’’
Ertesi gün, sokak aynı saat aynı. Bücür’ün elinde bir gazete. Bücür heybetli. Ağzını bıcak açmıyor. Üçlü taksiye biner. Ses seda yok. Taksi bir müddet yol alır. Bücür arabayı zula bir yere çeker. Durur. Bir heybet bir heybet… (Elinde rule gazete) Üçlüye:
- Hanginiz ajan?
Üçlü şaşkın.. Bir birine bakar. Cevap yok.
Bücür: - (Gazete rulesini, yumruğunu sallar.) Hanginiz ajan?
REŞO:
- Ajan ne oliy, sen ne deyi?
BÜCÜR: (Gazeteyi açar gösterir.)
MANŞET
YAŞLI UYANIK ÜÇ SALAĞA TARLAMDA ALTIN VAR DİYEREK EVİNİN TEMELİNİ BEDAVAYA BÖYLE KAZDIRDI
Üç kafadar şaşkın… Çıt yok. Bücür esip gürlüyor:
- Ben size nasıl güveneyim. Tertemiz iş ayarlamıştım. Anlaşılan sizing paraya ihtiyacınız yok.
Üçlü yeminler eder. Bücür’ün elini ayağını öper… Bücür’ün keyfine diyecek yok.
REŞO:
Ölümizi öpirsen gazatacinin puşligidir. Ajan neyim de odir, puşdir. Puşdin oglidir.(Eli g. işareti gösterir) . Aha böledir.
FİKO:
- Esgig söylemişen, puşdin oglidir, ırısbınin çoçigi.
BÜCÜR:
- Benden size tavsiye o gazeteciden uzak durun, benim başımı da yakmayın.
Ben sizden hep ayri gezeceğim. Açıkcası korkuyorum. Şimdi binin arabaya başladığımız işi bitiriyoruz.
Şehrin çıkışında bahçeli tek kat ev. Bahçenin köşesinde inek ahırı. Arabanın gelişini ilk
karşılayan köpeğin havlaması, ineğin ‘’ Möö..’’ sesi…
BÜCÜR: (Reşo’ya)
- Top sende. Bütün hünerini sergile.
Evin sahibi çağırılır. Evin sahibi 70- 80 yaş beyaz sakallı, nur yüzlü..
Reşo ustaca rolleri ile adamı altın aramaya ikna eder. Dededöktörle tarla taranır. Dedektör tarlanın yola çıkış doğu cepe köşesinde ötmeye başlar. Evin sahibi çağrılır. Dedektör sesi defalarca dinletilir.
BÜCÜR:
- Yemin ederim, burda büyük bir kütle altın var. Ben iyi bilirim bu sesi.
Gömü kazılır. Küpün ağzı gözükür. Sevinç çığlıkları yankılanır. Sarılmalar öpüşmeler…
Küp çıkartılır. Reşo küpten heykeli çıkartır. Reşo’nun heykele hayran hayran bakma çabasını, tarla sahibine gösterme çabasını fırsat bilen Fiko, küpün dibine elini atar, sikkeyi alır. Bir çırpıda ağzına atar. Yutkunmağa çalışırken Reşo ile göz göze gelir. Reşo bir eli ile heykeli tutar, bir eli ile küpün dibini karıştırır. Sikke yok.
REŞO vurucu rolünü sergiler:
- Bu heykel beş milyon dolar ediyiy. Elde taşiyemiyeg.. (Köylüye döner) Amca sen güveniliy nur yüzlü biriysen. Bu heykeli sana teslim ediyek, biz ver elini Istanbul. Bir yer bulip, geleg alag.
SÜLO:
- Olir mi rehin parasi alag.
REŞO:
Amicanin o gadar parasi oliy mi?
SÜLO:
- İnegini alag, cebindeki paralari alag.
Amca razi edilir. İneği getirir. Sıra paraya gelince, cüzdani çıkarır. Cüzdanda iki beşlik, bir onluk.
REŞO:
- Para azdir, bizi İstanbul’e götörüp getirmiye yetiy mi?
Bücür devreye girer Reşo’nun kulağına ( Çekip gidersek, kuşkulanır, jandarmayı arar.) der. Reşo’nun sessizliğini gören köylü ‘’Durun evdeki paraları da getireyim.’’ Köylü eve gider. Reşo, Sülo, Fiko sevinmeye başlar. Köylü gelir. Bir avuç dolusu bozuk para. Bücür alması için göz eder.
Bücür ineği çeker tarladan çıkarlar. Tarla çıkışı tartışma başlar. Reşo:
- Bizim payimiz bu midir?
BÜCÜR:
- Ee, anlaşmamız böyle. Nasip meselesi.
FİKO:
- İneg tomafile nahil biniy?
BÜCÜR:
- Merak etme inek yolları senden benden iyi bilir.
Üçlü arabaya biner. Bücür ineği bırakır, direksiyona geçer. Basar gaza.
FİKO:
- İneg galmişdir?
BÜCÜR:
- İnek yolu bilir dedim, duymadın mı?
Taksi gider, Fiko taksinin ardından ineğe bakmaktadır. İnek taksinin peşinden gelmektedir. Tabi ineğin peşinden Bücür’ün pay ortağı..
İneğin öküz ağırlama tesisinin yakın çekim görüntüsü.. Ardında sürünerek çekim yapan Puş Gazeteci…
SAHNE 17(ÜÇ SALAK UYANIYOR)
Ertesi gün üçlü dışarı çıkmaya çalışırken öğretmen dikilir karşılarına. Gazeteyi gösterir.
MANŞET
ÜÇ SALAK UYANIYOR
Üç salak babası yaşındaki adamın tek geçim kaynağı ineğini böyle elinden aldı. (Görsel Reşo’nun bir eli heykeli verir, bir eli ineği çeker.
Öğretmen, ‘’Ben motelden ayrılıyorum. Ben bu yaşa kadar alnıma leke sürmedim. Görünen o ki sizden bok sıçrayacak.‘’ Öğretmen valizini alır motelden çıkar.
Reşo, sinirden sağa sola koşturur… Fiko’yu tutar yaka paça odaya götürür.Fikoyu yatır, sırtına dedektörü sırtına tutar. Dedektör öter.Fiko’ya:
- Aha, bu legene sıçiysin. Son umudumuz boguna galmişdir. Hemen siçiyiysen. Fiko dömelir. ‘’Çıgmiy.’’
REŞO:
-Igıniysin.
FİKO: - Igıniyem çigmiy.
Fiko, Reşo resepsiyona iner. Reşo, yumruklar sıkılı… Dişler çatır çatır etmekte.. Yerinde duramıyor. İki ileri bir geri…
FİKO:
- Gelmişdir?
REŞO:
- Kim, ney, gelmişdir?
FİKO: (Poposunu tutar.)
- Bogum gelmişdir.
Fiko, önden; Reşo, ardından koşar, odaya. Odada leğen hazır. Fiko sıçar. İkisi aynı an bakar boka.
FİKO:

-Ahanda çikmişdir.
Reşo kapar yarı bok sikkeyi. Koşar laoboda yıkar. Hiç bir şey demeden sikke elinde koşar, motelden çıkar.
SAHNE18 (KAZIĞIN UCU)
Reşo, baronda. Gördüğü manzara, dudak uçuklatan cinsten. Masada boyunu aşan para demetleri. Bir kişi poşetlere dolduruyor. Bücür’e veriyor demet demet. Bücür çıkar dışarı.
Fero yapışır yakasına. ‘’Ajanı bulmişem, ölümün benim elimden oliy.’’
BÜCÜR:
Ne ajanı, ne ölümü? İş yaptım paramı almışım.
REŞO:
- Bu ne işdir anlamiyem, bize gelende gazigin uci, başgasine paranin çuvali.
BÜCÜR:
- Yakamı bırakırsan paranın çuvalını sana da veririm.
REŞO:
- (G. işareti gösterir.) Vermiyen böle olsun mu? .
BÜCÜR:
- Vermeyen böyle olsun. Verdim gitti. Al şu haritayı. Bu defa çuvalın hepsi senin.
REŞO:
- Çuval boş çıkiyse, çuvali başine geçiriyemgeiyem ardina.
BÜCÜR:
- Bu çuval dolu.
REŞO:
- (Para taşıyan Ferhat’I gösterir.) Çuvali nirede doldiriyler?
SAHNE 19 BASKIN
BÜCÜR: (Reşo’ya anlatır.)
- Çuvalı doldurmadılar. Başkaları doldurdu getirip Ferhat’a kendi eliyle teslim etti.
REŞO:
- Nahıl?
BÜCÜR:
- Şöyle:
FLASH BEACK..
Bücür, Ferhat konuşması. (Barda bir köylüde altın olduğunu anlatır.)
ERTESİ GÜN FERHAT KÖYDE
Köy, Yaşlı bir köylü, Ferhat, yanında üç arkadaşı. Köylü altını gösterir. Ferhat inceler. (Altın gerçek.)
Ferhat parayı verip malı almak ister.
KÖYLÜ:
-Siz, beş kişisiniz. Polis misiniz, dolandırıcı mı? Yarın vereceğim adrese tek kişi gelin, parayı teslim edin, malı alın. İki kişi gelmeye kalkarsanız, mal da yok olur, ben de..
GEÇİŞ (GECE- SABAH GÖRÜNTÜ)
Ferhat, yanında şöför, Ökkeş, Abbas, Ökkeş. Paralar çantada. Şöfer paralı çantaya koyar Şöfer tek gidecek. Vakkas kuşkulanır) Ferhat’a:
ABBAS:
- Ya adam paraları alıp kaçarsa? ..
FERHAT:
- Geç arabanın ardına, sakın adama görünme.(Abbas arabanın ardına yatar. Araba yola çıkar.
Ormanlık, dağın repesi. Köylü beklemekte. Arabaya yaklaşır. Şöfer iner tokalaşır. Köylü arabanın sağına soluna bakınır. Gider çalıların arasından bir çuval getirir, arabanın ardına koyar, ikinci üçüncü çuval… (Şöfer arabanın önüne ayaklarını uzatmış yatmakta) (Köylü arabanın kapısını açar, Abbas, sırtı dönük, kıvrılmış yatmakta, Kemere takılı silah gözükmekte.) Köylü silahı görür görmez(0rmandan avcıların silah sesi gelir) var gücü ile tepeden aşağı kaçar.
Patırdıyı, silah sesini duyan Abas, dağın arka yamacından kaçar. Köylü var gücü ile koşar… Çalılar, şalvarI, gömleği yırtar. Gömleğin parçası dallarda takılı kalır…
Vakkas var gücü ile koşar.. Çalılar kaş göz çizer.. Surat kan içinde.
Beş avcı dürbün elde dağı tepeden aşağı tarar.
Avcı:
-Çalıyı göriyor musun? Sallandı, bak bak, aşağı doğru kaçıyor, domuzun ta kendisi. Ateş. Silahlar peşpeşe ateşlenir…
Köylü koşmayı bırakır. Yuvarlanır, tepe aşağı…
Silah sesleri ile çalıların arasından bir domuz çıkar… Domuz avcıların altıdan koşarak geçer.
Domuz dağın tersine… Domuz koşar, koşar.. Abbas’a on metre. Avcılarda yaylım ateşi… Abbas bir delik bulmuştur fare gibi girer deliğe.. ‘’ Oğlum Vakkas baba sesi dinlemezsin, hakkettin sen. Baban dememiş miydi, Soğan ekmek ye, alnının teri değmemiş paradan uzak dur, kan kokar.’’ Elini yüzüne sürer, eli kan, koklar.’’ Kokladın mı şimdi kanı? ’’
Köylü silah sesi dinler yok. Sağa sola iyice bakınır yok. Başlar koşmaya.. Düşer.. Kalkar koşar. Derman biter, sürünür.
Köylü evinin kapısından girer. (Kan ter, çamur suratı belirsiz kılmış, şalvarda tutar tek parça uşkur… Gömlek dantel; bir kol, baştan aşağı sarkan bir kaç parça toz bezi… Hanımı şakın:
- Herif, ne oldu sana böyle?
KÖYLÜ: Sorma hanım, altınları teslim ettim, parayı alacaktım. Silahlı olanın ilkini gördüm, tabanları yağladım. Silahlılar peşimde, ben diyeyim elli; sen de yüz. Silah sesleri yaylım… Dağ taş inledi silah sesinden. Nasıl sağ çıktım anlamış değilim.
HANIM: Şükür Rabbime, seni bana bağışladı. Boşver altını, dünya malı dünyada kalır. Bu yaştan sonar boynuz kulak mı bağlayacağız.
Görsel köy dağ
………..
ŞÖFÖR:
Vakkas’I arar çalıların diplerinde... Vakkas yok. Arabasında beklemeye devam eder..
Gök yüzü aydınlık, yıldızlar parlıyor. Baykuş sesi, çakal sesi, domuz sesi bir birine karışır. Sesler susar, sessizliği deredeki kurbağalar bozar. Vakkasın sabaha çıkacağı şüpheli. Kalp atışları otamatiğe bağlanmış, sesi sahibini korkutuyor. Vakkas korkudan delikten dışarı çıkamıyor.
Kalp atışları normal seyrinde… Vakkas uykuda. Vakkas rüyada. Vakkas’a kelepçe takılır. Vakkas nezarete atılır, kapı kitlenir.
Güneş yüzünü gösteriyor. Vakkas uyandı. Vakkas koşuyor. Vakkasın paçasından bok dökülüyor. Vakkas çıkarıyor pantolanu, Çırpıyor. Donu çıkartıp atıyor. Giyor pantolanu. Koşuyor tepe aşağı.
……………………….
Dağdaki şöfer ümidi keser, çalıştırır arabayı düşer yola.
Vakkas yolda köyün münibüsü duruyor. Vakkas dalıyor içeri…
Şöför:
- Hayırdır, bilader? Bbu nehal? ‘’Cezaevi kaçkını’’ desem, değil.
VAKKAS:
- Ecel kaçkını? Yolumu kaybetmişim, ormana düştüm.
ŞÖFÖR:
- Belli ayının kucağına düşmüşsün de ayı fazla hırpalamış. (Yolcular, şöför tiksinir.) Senin üstün de kokuyor.
ABBAS:
- Ter kokusu. Sen bas gaza.
…………………
Altın yüklü minibus ilk hareket ettiği yerde. Ferhat beklemede. Şöfer iner arabadan.
FERHAT:
- Mal nerde?
ŞÖFÖR:
- Arabada.
FERHAT
- Vakkas?
- O yok. Onun yerine para var.
FERHAT:
- O ne demek?
ŞÖFÖR:
Köylü bağajda Vakkas’ı gördü, malı bıraktı kaçtı. Vakkas’köylüyü gördü, parayı bıraktı kaçtı.
Ferhat, Vakkas’ın telefonun çaldırrır, gelen ses ‘’ Aradığınız kişiye ulaşılamamaktadır, dilerseniz sinyal sesinden sonra mesaj atabilirsiniz, mesajınız kendi tarifenizden ücretlendirilecektir.’’
VAKKAS
Vakkas Terminalde.. Hareket etmekte olan Kuşadası- Mardin otobüsüne kapıdan binmeye çalışmakta.
BÜCÜR:
- İşte, durum bu.. Definecilikte kimin kimi çarpacağı belli olmaz demiştim sana. Tefeci Süleyman başka bir alem. Sana bir şey söyleyim mi bunların her biri bir flim olur aslında.
FİKO:
- Kuaşadasi’ingde herkiş defineci midiy?
BÜCÜR:
-Niye sordun?
FİKO:
- Flim yapimci neyim yog midiy?
BÜCÜR:
Yapımcı Hamit vardır.
FİKO:
Hamit Puş miydir?
BÜCÜR:
- Puşt değildir, saygılı, dürüst bir iş adamıdır.
FİKO:
- Gurbanin olem puş diyiysen?
BÜCÜR:
- Desem ne olacak.
- Bizi çekmişdiy, biz meşhur oliy.
Bücür bir an düşünür. Gözününde flimin şimşekleri çakar.
FLASHBEAC
Flim çekim seti(Yönetmen, kameraman, elinde dosyalar yapımcı Hamit. Hamit, yönetmene anlatıyor, kameramana anlatıyor, yerinde durmuyor, ordan ora koşuyor…)
Büçür’rün yüzünde sevinç yansıması… Gözünün önünde canlanan flim afişi…
FLASHBEAC
PUŞT AJAN
FLİM AFİŞİ
BÜCÜR:
(Parmakları ile para sayma işareti gösterir) Lazım.
FİKO:
- Para bulag.
BÜCÜR:
- Siz parayı bulun, ben Hamit’I sizing ayağınıza getiririm.
(Hamit’ bücür, üçlü heyecanla anlatır. Hamit hayalini kurar kendi kendine’’ Sis basmadan çekmek lazım. Sis dağılınca flim gösterime girmeli)
PUŞT AJAN

SAHNE2O (para dolu kamyon)
FERHAT
Ferhat, para poşetleri ile eve girer. Hanımına:
- Para, para.. Al sana para.
Paraları demet demet savurur. Beş yaşındaki oğlu, oyuncak kamyonunu getirir, paraları doldurur. Kamyon dolu paralar odada savrulu. Ferhat:
- Ben demiştim. ‘’ Bir kamyon dolusu para getireceğim. Görünüz mü kamyon da yetmedi.’’
Kapı çalınır. Kapıyı Ferhat açar. Kapıda iki jandarma, ‘’Hakkınızda ihbar var.’’ Ferhata kelepçe takılır.’’
Ferhat nezarethanede.
……………….
FEHAT duruşma salonunda.
HAKİM:
- Müzeden çalınan heykeli sizin satın aldığınız tespit edilmiş. Heykel nerede, niçin satın aldın?
FERHAT:
- Heykel evde.
- HAKİM:
Heykelin evde ne işi var.
FERHAT:
- Heykeli müzeye teslim etmek için satın aldım. Polisler peşime takılınca teslim edemedim eve sakladım.
HAKİM:
- Ben polislere söylerim peşini bırakırlar. Sen de çıkışta müzeye bırakıver.
FEHAT:
- Siz beni bırakırsınız da ben heykeli bırakmaz mıyım.
Ferhat atliyeden elini kolunu sallaya sallaya çıkar.
SAHNE 21 (ayı dörtledi)
ÜÇ SALAK
Üç salak elinde harita dağın eteğinde.
Reşo haritaya bakar:
- Ulu ağaç, taş dibiy. Her taref ağaç, her taraf taş. Puşt bizi yine gandiriy. Yürü gidireg.
- Biz ordan degil buriden geldig.
REŞO:
- Buridan geldig.
SÜLO:
(Yere bakar, yerde bir ayak izi) izi tagip ediyig, iz bizi götiriy.
İzi takip ederler.
Taşları, çalıları, ağaçları döne döne izi takip ederler.
Üçlü dağın tepesinde. Tepeden aşağı bakarlar.’’ Biz dagin tepesinge çigmişeg, yol aşagide galmişdir.’’
Üşlü aşağı yürümeye başlar. Bir taşın çebresini geçerken dedektör ötmeye başlar. Taşı dolanırlar, dedökter susmaz.
FERO:
- Altın taşın altındadır.
SÜLO:
- Taşi kazabimiyeg?
FİKO:
- Taşi yuvarlayag
Taşı yuvarlarlar. Taşın altı boş. Dedektörü tutarlar, dedektör yerinde durmuyor. Toprağı parmakları ile kazırlar. Küpler sıra sıra.
Sevin çığlıkları’’ Zengin oliyg, zengin oliyik.’’
PUŞT gazeteci, Üç salağı görmez) çalıların arasında çifleşen köpekleri çekmekte.
(ÜÇ SALAK ZENGİN OLDU)
BARON
Üç kafadar baronda.. Üç kafadar demet demet paraları poşetlere doldurmaktadır. İçeri Bücür girer. Bücür şaşkın. Üç kafadar para poşetleri elinde dışarı çıkarlar.. Peşlerinden Bücür.
BÜCÜR:
Bana pay yok mu?
FİKO:
- Anglaşmamız böle. Sen bizim ilen gelmemişen.
BÜCÜR:
- Ben payımı elbet alacağım. Sonra…
FİKO:
- Songre ne oliy?
BÜCÜR:
- Sonra sis kaplıyor.
FİKO:
- (Üçün bir işareti) Senin payine bu düşmişdir.
Üçlü barondan çıkar caddede yürürken gazette bayisinin vitrininde gazate manşetini görür.
GAZETE MANŞETİ
ÜÇ SALAK YANLARINA AYIYI DA ALARAK DÖRTLEDİ
Ormanda yolu kaybeden üç salak, ayı izini takip ederek dağın tepesindeki ayı inine çıktılar. Arkalarındaki ayının farkında değiller.
Resimde önde Fiko, Reşo, Sülo arkada ayı..
REŞO:
- Puşdin döli, ırısbınin çocigi peşimizdedir. Paralari göstermiyeg.
(Paraları gömleğin, pantolonun içine yerleştirirler.) Var güçleri ile koşmaya başlarlar. Motele gelirler. Paraları döşeğin altına saklarlar. Paralardan bir kısmını alırlar. Acele acele çıkarlar.
FiKO:
- Niriye gidireg?
REŞO:
- Bara gidiyig. Hani diyirdin, zengin olanda bar açiyem. Zengin oldig. Bar açmiyig. Bar bize hizmet ediyi. Biz coşiyig.
SAHNE21 (SÜLEYMAN)
Süleyman, (evde) oğlundan para ister. Oğlu, cüzdanı gösterir. (Bir yirmilik bir beşlik)
OĞUL:
- Baba, akşam anlattım ya sevgilimle buluşacağım. Parayı veremem.
SÜLEYMAN
- Beş, sana yeter, sevgilini tut elinden parka götür, saçını okşa, göz göze bakış. Bunlar parayla değil. Bak, az kaldı. Çok para bulacağız. Söz sana villa alacağım. Kırk gün, kık gece düğün yapmazsam şerefsizim
- OĞUL:
- - Söz mü?
SÜLEYMAN:
-Namus sözü.
OĞUL: Sözünü tutmayan (İşaret parmak ucu baş parmak ucu bitişik, diğer parmaklar kapalı, babasına gösterir.) böyle olsun mu?
SÜLEYMAN:
-Oğlum baba ile öyle konuşulmaz.
Anne devreye girer:
- Babay mış. Kırk yıldır ne babalığını gördük. Çocuğun maaşına el koydun, utanmadan cebindeki harçlığına. Sen de hiç mi şeref yok. Yeter artık! Çocuğu da kendine benzetme. Düş yakasından. Çocuk ayaklarının üstünde dursun.
SÜLEYMAN:
- Oğlum, aldırma anana. Kadın milleti. Dır, dır, dır… Varsa yoksa dırdır. Paraya boğacağım sizi, göreceksiniz. Biz çıkalım, dırlasın dursun.
Baba oğul evden çıakar..
Oğul (Şefki) parkta. Yanda sevgilisi. Şefki fır dönüyor çevresinde... Saçını okşuyor. Elini tututyor. Elini kalbinin üstüne koyuyor.’’ Bak, kalbim nasıl kütlüyor.’’ Seni gördüm mü yerinde duramıyor.

SEVGİLİ:
- Sen beni sevmiyorsun.
ŞEVKİ:
- Yüz defa, bin defa, milyon defa yemin ederim ki ‘’Seni seviyorum.’’
Çevrelerindeki insanlar sevgilileri izler, sevgilileri dinler. Sevgiler farkında değil, farkında,umursamazlar.
SEVGİLİ
- Yalan, sevseydin, beni istetirdin.
ŞEVKİ:
- Sana, villa alacağım. Söz villayı alayım hemen isteteceğim. Kırk gün düğün yapacağım.
SEVGİLİ:
- Beni kandır mıyorsun değil mi?
- Yüz defa, bin defa yemin ederim, kandırmıyorum.
SEVGİLİ (Çantasını Şevkinin başına vurur.)
- Hangi parayla bulacaksın?
ŞEFKİ:
- Babam, namus sözü verdi. Babam verecek. Allahıma, babam namuslu adamdır. Bu yaşıma geldim, hiç namussuzluğunu görmedim. Az bekle. Bekle. Bak seni nasıl seveceğim.
SEVGİLİ:
Nasıl seveceksin?
ŞEVKİ: (Sevgilisine sarılır)
- İşte böyle.
SAHNE 22
SAHNE 23 (BAR SAHNESİ)
Üçlü bara girer.
Barda areketli bir parça çalmakta.. Dansöz kıvırmakta… Ferhat para takmakta, para savurmakta.
Fiko, para takmaya, para savurmaya başlar.… Sülo da, Reşo dapara takmaya para savurmaya..
FERHAT:(Arkadaşına)
- Vakkas’ın telefonunu bir çaldır.
Arkadaşı telefondan Vakkas’ın numarasını bulur arama tuşuna basar gelen ses; ‘’ Aradığınız kişiye ulaşılamamaktadır, dilerseniz sinyal sesinden sonra mesaj atabilirsiniz, mesajınız kendi tarifenizden ücretlendirilecektir.’’

Süleyman dip köşede tek.Süleyman sessiz… Süleyman efkarlı…
Sahnede Mustafa, çalıp söylüyor. Çalıp coşturuyor.
MUSTAFA:
- Bu parça Aramızda bulunan Altınlıköy’ün muhtarına, aynı zamanda aramızda bulunan definecilerin ünü, şanı Ferhat’a gelsin.
Muhtar, Reşat teşekkür gösterisi yapıyor.Süleyman Masaya kapanıyor.
Mustafa çaldığı parçayı bitirir. Sahneden iner, Süleymanın masasına. Kadeh tokuşturur. Mustafaya:
- Seni üzgün gördüm. Dur seni eylendiriyim. Bak, ne diyeceğim? Bir başbakan vardı, onun
adı da Süleyman. O da senin gibi kırk yıl vaat vermişti. Vaatlerinin hiç biri çıkmadı. Aynı sen. Bak, gör nasıl beste yapmışım. Mustafa sahnede yerini alır. Bir yandan çalar, bir yandan söyler:
Süleyman, Süleyman
Süleyman hep başbakan
Süleyman, Süleyman
Süleyman hep başbakan
SAHNE 24 (ALTINLIKÖY)
ALTINLI KÖY
Muhtar kahvede. Muhtar, anlatıyor köylü dinliyor.
Arkadaş,millet dağın, bayırın köşesinde kamyon yükü altın buluyor, biz altının üzerinde oturuyoruz. Bu nasıl iştir anlamadım.
KÖYÜN GENCİ:
- Muhtar, altın var da haberimiz mi yok?
Muhtar; ‘’ Bak, anlatayım da dinle’’:
Ferikya kralının sarayı bu köydeymiş. Ferikya kralı halkını sever, kral halkını. Kral bir vasiyet yazmış. ‘’ Öldükten sonra servetimin yarısı halka dağıtılacak.’’ Arşüdük ‘ü yanına çağırmış:
- Bak, Arşüdük bu altınları bir yere gömüyorsun. Altınları gömdüğün yeri ben dahi bilmeyeceğim. Bir kişi duyarsa kellen gider. Altınlar ben öldükten sonra vasiyetim için kullanılacak.
Öyle de yapmış Arşüdük. Altınları gömmüş, yerini kimseye söylememiş. Ne var ki Arşüdük yıldırım çarması sonucu kraldan önce ölmüş. Kral ferman çıkartmış altınlar buluna.Dağı taşı kazdırmış altınlar yok. O gündür bu gündür köyümüzün adı ‘’Altınlıköy’’ diye anılır olmuş. Altınlar köyde olmasına köyde de bulan yok.
Köyün delisi atılır:
- Altınları ben bulacağım.
KÖYLÜLER:
- Sikdir git! İşimiz yok da delinin aklına mı uyacağız.
MUHTAR:
- Durun! Yüz yıllarca yıl akıllı geçinenleri dinledik de ne oldu. Bir kez de deliyi dinlesek ne kaybederiz? (Deliye döner.) Bul nasıl bulacaksan da görelim.
DELİ:
- Bekleyin! Geleceğim. (Deli koşarak dışarı çıkar.)
Deli çok geçmeden şalvarlı,sarıklı, cüpbeli elinde 99’luk tespihi ile sakallı biriyle gelir. Köylüye:
- Bu Cincii Hoca’dır. Köyümüzün altınlarını bulacak. Yalnız şartları vardır.
MUHTAR:
- Söylesin şartları ney miş bilelim.
CİNCİ HOCA:
- Altınları bulurum. Hepinizin ahırdaki ineğini alırım. (Köylü bir birine bakışır.) Kümesteki tavuğunu alırım. Köpekler size kalsın, ben köpekten korkarım. Köylüler (Bir birine bakışır) ‘’ Bulsun alırız, yerine yenisini alırırız.’’
- Yetmez.
KÖYLÜ:
- Canımızı da mı alacaksın?
CiNCİ HOCA:
- Haşa! Veren canı ancak Allah alır. Ben cepteki paralarınızı alırım. Deli, elinde şapka paraları toplar.Atılan paralar, kuruş lira muhtar hariç.(Muhtar beş lira tar.)
CİNCİ HOCA:
- (Ellerini duaya açar, davudi bir sesle) Ey cin, Ey cin! Sesimi duyuyor musun? Altınlar nerededir? (Elleri ile yüzlerini sıvazlar. Köylüye döner.) Altınlar köyün çeşmesinin altında bir kazandaymış.
Köylü toplanır çeymeyi yıkar. Çeşmenin altını kazar, bir kazan çıkar. Köylü toplanır, bakar, kazan boş.
MUHTAR:
- Altın yok.
CİNCİ HOCA:
- Kimin aldığını da sen bul. Köyün muhtarı geçinirsin.
Muhtar sinirlenir, yerden taşı alır üzerine yürür. ‘’Bilsem seni çağırır mıydık?
Cinci Hoca, bakar, durum tehlike, muhtarı yatıştırır.
CİNCİ HOCA:
- Ey cin, altınları nerdeyse bul getir, kazana koy. Yoksa birimiz çarpılacağız.
Cinci Hoca, zaman kazanmak için ateş yaktırır, başlar tespik çekmeye. Cinci Hoca elini duaya açar.
- Kurban mı istiyorsun? Tamam, neyi kurban edek? Kurban izi çıkacak. Anladım. Kendi kendine’’ Bebek mi dedin? , bebek,bebek.’’
Köylüye döner:
Ateş sönecek, ateş sönünce kurbanın izi çıkacak. İzi çıkanı kurban ederseniz altınlar kazanda.Köylü ateşin sönmesini bekler, hoca çare arar kendi kendine ‘’ Bebek,bebek! Bebek izini ben nereden bulacağım? ’’ Köyün delisi ardında. Köyün delisi hocanın kulağına:
- Elini götüne sok. (Hoca elini götüne sokar.)
DELİ:
- Elinle yokla, eline değdi mi?
Hoca zıplar.
MUHTAR:
- Hayrola?
CİNCİ HOCA:
- Altınların üstüne oturmuşum, cinim götüme tepik attı. (Elleri duada) Ey Cin, Ey Cin! Altınları aldıysan oturacağım.
Hoca, oturur. Deli kulağına (Bebeğin ayağını götünden çıkar küle baş, bebeği yerine koy) Hoca sorar, ‘’ hem küle hem götüme nasıl koyarım? ’’ Deli ‘’sen küle koy, ben bebeği götüne koyarım.’’
Hoca, dikkatleri dağıtır, götünden bebeğin ayağını çıkarır, elinin altında el çabukluğu yerde sürükleyerek küle basar. El çabukluğu bebeği ardına iter. Başlar bağırmaya ‘’ Ey cin, ey cin! ’’ Bebek yerine konmaz. ‘’Ey Cin, Ey Cin! (Deli sertçe bebeği yerlerştirir.) Hoca fırlar yerinden ‘’ Ey Cin, Ey Cin! Senin götüne koyacağım!
Köylü şaşkın… Köylünün bir gözü hocada bir gözü külde… Külde bebek izi…
CİNCİ HOCA:
- Cin,bir bebeği kurban etmenizi ister.
Köylü isyanda. ‘’Biz değil bebeğimizi, bebeğimizin kılını altına kurban etmeyiz.
CİNCİ HOCA:
- O zaman altınları unutacaksınız.
Cinci Hoca, köyü terkeder peşinde deli, köyün çıkışında otururlar.
CİNCİ HOCA:
- Götüme, parmak attığını kimseye söylemeyesin.
DELİ:
-Deli, göte parmak atmaz, koyar.
HOCA:
- (Delinin üstüne yürür.) Bir çarparım cin çarpmışa dönersin. Koydurma götüne.
DELİ (KAÇARKEN)
- Deli, götüne koymasa, köylü götüne altından kazık çakacaktı, cinlerin de çıkartamayacaktı.
SAHNE 25 (GÖT DELİĞİ)
Ferhat, evden çıkar, telefon çalar. Arayan Vakkas: (Kahvenin dip köşesinde.)
- Çıkmış miseniz?
Ferhat, şimdi çıktım, adliyeye gidiyorum.
VAKKAS:
- Kurbanin neyim olem, beş çocigim vardir, beni söylemiysen.
FERHAT:
- Sen ne söylüyorsun, nerdesin sen?
- VAKKAS:
Söylebilmirim, telifon dinleniy, sen agzidan gaçiring. Sen beni unutiysen, öldi biliysen.
FERHAT:
- Biz çoktan unutmuştuk, öldü sandık. Senin payını da barlarda yedik.
VAKKAS:
Ne diyiysen, mapusanede bar mi vardir?
FERHAT:
Ne hapisanesi, her gün gittiğimiz barlar.
VAKKAS:
- Diyirsen ben mapus yatmamişem, dogri midir?
FERHAT:
- Doğrudur?
Vakkas:
- Paralar?
Paraları da, altınları da yedik bitirdik dedim ya.
VAKKAS:
- Heç miy kalmişdir?
FERHAT:
-Kuruş kalmamıştır.
VAKAS:
- Ben şimcik ölmişem, bir mezar parasi neyim de mi yokdur?
FERHAT:
- Yokdur, sen ölmeden kendini köye at muhtara selamımı söyle bir mezar kazdırsın.
Vakas, cebinden bir sigara çıkarır yakar iki nefes çeker, küllüğe kor, cebinden bir sigara daha çıkarır, kulağına yerleştirir. Cebinden bir sigara daha çıkarır öbür kulağına yerleştirir. Cebinden bir sigara daha çıkarır yakar. Küllüğe koyar. Cebinden sigara çıkarmaktadır. Garson:
- Abi bu kaçıncı sigara? Biri bir kulağında, biri bir kulağında. Biri küllüğün bir yanında biri öbür yanında, biri bir elinde, yetmedi bir sigara daha çıkarıyorsun.
Vakkas, ayağa kalkar. Yorgun bitkin. Damarlarda kan çekilmiş yüzü kül rengi… Garsonu yakasından tutar kendisine çeker. Gözüne dikkatlice bakar. Garsona:
- Gözimin içine iyicene bakiysin, benim yedigim gazigi sen yiyiseng, sigaranin birini de götünün deligine sogiyding.

SAHNE 26(FERHAT ADLİYEDE)
Ferhat, adliye koridorunda yürür. Nöbetçi savcının odasının önünden geçer. Nöbetçi savcının kapısı açık. Nöbetçi savcı, Ferhat’I gördüğü an, yerinden kalkar, kapıya kadar gelir. Ferhatın ardından bakınır. Ferhat izlendiğinin farkında değildir. Savcı odasına girer, masasına oturur, telofonun avizesini kaldırır, telefonunun tuşlarını çevirir:
-Ferhat, adiliyeyi kolaçan ediyor. Malum kokusunu almadığı çöplükte eşelenmez. Hemen,kelepçeleyin, odama getirin.
Ferhat, eli kelepçeli iki polisin arasında savcı odasına getirilir.
SAVCI:
- Ferhat, seni iyi tanırım. Koku almadığın yere asla uğramazsın. Kokuyu nereden aldın, kazıya ne zaman başlayacaksın?
FERHAT:
- Sayın Savcım, ne kokusu, ne kazısı? . Öyle bir şey olsa söylemez miyim? Siz benim bu güne kadar hiç yalan söylediğime tanık oldunuz mu?
SAVCI:
- Hukuk olaylara kuşku kapısından bakar. Her olayda mutlak aralık bir kuşku kapısı vardır. Ben de bu olaya kuşku ile bakıyorum, musadenle. Savcı Telefonun avizesini tekrar kaldırır.
- - Sayın Müdürüm, Ferhat’ı adliyede kuşkulu hal ve davranışlar sergilerken gözlemledim. Malum, Ferhat adliyeye güvenlik gücü ile zor getirdiğimiz şahış. Siz her ihtimale karşı bir ekip yollayın adliye iç,dış; köşe, bucak keşif yapılsın. Bir ip ucu bir iz aransın. Keşif sonuna kadar siz kendisini nezarette konuk edin.
İki polis, Ferhat’ı savcı odasından alır.
Ferhat, nezarette.
Bir süre sonra nezaretin kapısı açılır. Polis:
- Serbestsiniz, Ferhat Bey.
Emniyet Müdürü:
- Ferhat, Savcının selamı var,’’Bir dahaki gelişinde haberim olsun.’’ der.
FERHAT
- Selamımı söyleyin, ‘’Ağır Ceza Hakimi’’nin çayını içmeye geliyorum.
…………….
Ferhat Ağır Ceza Hakimi’nin odasında. Ferhat iki demet parayı çıkarır hakimin masasına koyar. Hakim çantasına…
HAKİM:
- İnan, ne kadar teşekkür etsem az. Sıkışınca ilksen aklıma geldin. Bu kadar parayı kim borç veririr.
FERHAT:
- Para sorun değil başıma gelenler sorun. Anlatır:
FLASHBEAC
(Savcı odası nezaret)
HAKİM:
- Savcının işgüzarlı.
Ferhat Hakimle tokalaşır, odadan çıkışta, savcı ile göz göze gelir. Ferhat, şaşkın.. Savcı, şaşkın… Ne Ferhat konuşur, ne savcı.. Ferhat, yürür yoluna… Savcı, ardından bakınır kalır..

SAHNE 27 (Genç aşıklar)
GENÇ AŞIKLARIN TELEFON KONUŞMASI
SEVGLİ:
- Ben sana küstüm, bugün niye aramadın?
ŞEVKİ:
- Gız, zengin olduk, zengin. Ben villa aradım. Bir tane buldum, yarın alacağım söz.
SEVGİLİ:
- Yalan.
ŞEVKİ:
-Gız yemin ederim sana. Zengin olduk. Gız, beni seviyong mu?
SEVGİLİSİ:
- Seviyorum?
ŞEVKİ:
- Ben seni yerim, yerim. Gız, beni seviyong mu?
SEVGİLİSİ:
- Seviyorum.
- ŞEVKİ:
- Valla de.
SEVGİLİSİ:
- Valla seviyorum
ŞEFKİ:
- Gız, ben seni yerim, yerim.
SEVGİLİSİ:
-Sen beni seviyor mun?
ŞEVKİ:
- Gız öyle çok seviyorum, anlatamam,hiç aklından çıkmıyorsun.
SEVGİLİSİ:
- Ne kadar seviyorsun?
ŞEVKİ:
- On sekiz sat seviyorum.
SEVGİLİSİ:
- Hani hiç aklından çıkarmıyordun?
ŞEVKİ:
- Çay da mı içmeyeyim, dur da bir çay içeyim da.
SEVGLİSİ:
- - Babam geldi kapat, ben seni sonra ararım.
ŞEFKİ:
- Yemin et, söz mü?
SEVGİLİSİ:
Yemin ederim,söz.
ŞEFKİ:
- Gız ben seni yerim, yerim.
SAHNE 28 (SIÇTIĞIMIZ AYNI)
FERHAT KÖYLÜNÜN EVİNDE
Köylü, madeni para getirmiş, Ferhat inceler. Paralar sahte Ferhat bozuntuya vermez.
FERHAT:
- Amca, daha önce sen malı kime verirdin?
KÖYLÜ:
- Ferhat diye biri var ona verirdim. Bu aralar işi bozulmuş. Gelmez oldu. Ferhat’tı tanıyor mun?
FERHAT:
-Ferhat’ı iyi tanırım, hem de öyle iyi tanırım ki yediğimiz içtiğimiz hatta sıçtığımız bile ayrı gitmez.
KÖYLÜ:
- Konuştuklarımızı Ferhat duymasın, ayıp olur.
FERHAT:
- Duymaz merak etme, ben alırsam da Ferhat’a ayıp olur. Bekle, para bulunca gelir Ferhat.
SAHNE 29 (SÜLO)
DEFİNECİ SÜLEYMAN BARDA
Süleyman, yan koltukta. Arkadaşı şöför koltuğunda. Süleyman, arkadaşına barın önünde durmasını söyler. Arkadaşı, minibüsü durdurur. Süleyman, koşar bara… Barda, Mustafa, çalıp söylemekte. Söleyman, hiç bir şey söylemeden Mustafa’yı kolundan çeker, dışarı çıkarır. Mustafa,olan biteni anlamaya çalışır. Süleyman, bağajı açar gösterir. Bağaj define ile dolu.
Yan kapıları açar.. Münibüsün içi dolu. Süleyman Mustafa’ya:
- Hatırladın mı bana param yok deyi bir beste yapmıştın? Aklınca kafa bulmuştun. Erkeksen, şimdi de beste yapsana. Bu defa Mustafa, Süleyman’ın kolundan tutar, alır içeri. Masaya Süleyman’ı oturdur. Geçer sahneye. Sazın perdelerinde bir iki, üç gezinir. Mustafa’ya:
Soğan ekmek, ekmek yavan
Yedin kırk yıl Sülo Sülo
Bu lokma büyük lokma
Yutamazsın Sülo Sülo
Sonra demedi deme Sülo
Bu lokma büyük lokma
Sonra demedi deme Sülo
Sülö Sülö aman sülo canım sülo
Bu sözüm kulağına küpe olsun Sülo
Süleyman, biranın kapağını açar kapak sağ elde, ayağa kalkar sol el işaret parmak baş parmak arası sağ eldeki kapağı vurarak sahneye fırlatır:
Bu da sana kapak olsum Mustafam
Buda sana kapak olsun….
Tutar arkadaşını kolundan:
- Yürü gidiyoruz. Kapağı içtiğimiz biralara saysın.
Münibüse binerler, yollarına devam ederler.
Yolda trafik denetim. (Jandarma)
Araçlar sağa çekilmiş durdurulmuş. Sıra Süleymanların içinde bulunduğu araca gelir. Çavuş yaklaşır. Süleymana dikkatli dikkatli bakar.Süleyman’a:
- Az gelir misinin?
Süleyman araçtan iner. Çavuşun peşi sıra Jandarma otosuna otosuna gider.
Şöför arabada başını yumruklar ‘’Gördün mü oğlum başına gelenleri? Şimdi ekmek teknemi bağlarlar, beni de hapse atarlar. ‘’ Gözünün önüne çocukları gelir.. Demir parmaklıklar gelir…’’
Çavuş, dikkatlice elindeki eşkale bakar.. Süleymana bakar… Süleyman’a:
- Sana benzeyen bir akraban var mı? Süleyman Süllüce adlı bir kaçakçı varmış. İhbar aldık. İsim benziyor. Eşkal benziyor.
SÜLEYMAN:
Memur Bey, kaçakçılıkla ne işimiz olur? Siz işinizi, biz işimizi yapıyoruz.
Çavuş, eşkale tekrar bakar, Süleymana bakar. Eşkaldeki Süleymanın yüzü soluk, gözü fersiz. Senin gözler fıldır fıldır. Yüzünden de kan damlıyor. Seni beklettik özür dileriz. Gidebilir misiniz.
SÜLEYMAN:
- Arabaya bakmayacak mısınız?
FİKO:
- Arabada mal var mı da bakayım.
SÜLEYMAN.
- Arabada mal ağzına kadar dolu, inanmazsan gel bak.
ÇAVUŞ:
-Kaçakçıya benzediğin kadar şakacısın, sana iyi yolculuklar.
Süleyman kendine güler.. Polise güler… Arabasına biner. ŞÖFÖRE:
- Bas gaza, gidiyoruz.
ŞÖFER:
- Nasıl oldu? Hiç bir işlem yapmadılar.
Süleyman, (Uzun uzun anlatmak istemez, eli ile yüzünü sıvazlar.) kökten bağladım.
Şöför rahat, gaza bir farklı basar. Münibüs yolda süzülür.
Trafik çevirme..(jandarma)
Süleyman araçları solluyor. Süleyman araçları sağlıyor. Bariyerlere vurup aşıyor.. Trafik çevirme aşılıyor.. Yola devam… Süleyman:
- Oğlum sen ne yaptın?
ŞÖFÖR:
Nasıl olsa kökten bağlamışsın. Niye uzun uzun bekleyelim, bastım gaza..
SÜLEYMAN:
- Oğlum, şimdi yandık, bağ çözülmüş.
YOL KESME (Polis)
Polis otoları yolu kesmiş. Polis, etten çember. Gaza basma şansı yok. Bariyerleri aşma şansı yok.. Şöför duruyor. Şöför rahat.. Süleyman kan ter içinde. Polis yaklaşır. İlk kelepçe Şöföre takılır. Şöför şaşkın…
SAHNE 30 (MORALİM SIFIR)
SÜLEYMAN’NIN EVİ
Tv açık haber proğramı. Şevki sevgilisi ile görüşüyor.
Gız seni yerim yerim.
TV.
Sayın seyirciler, bir son dakika haberi sunuyoruz.Son yüz yılın en büyük kaçakçılık vurgunu. Kaçakçılar birinci denetimi atlattı. İkinciyi bariyerleri aşarak atlattı. Üçüncü çevirmede böyle yakalandı(Flashbeac)
Şevki:
Moralim sıfir, sıfir, sıfir, sıfiiir…
SÜLEYMAN DEMİR PARMAKLIKŞLAR ARDINDA
Süleyman demir parmaklıklar arasında. Gözünün önünden Mustafa’nın bestesi geçer, kulaklarında Mustafa’nın bestesi, Dudaklarında mırıldadığı Mustafan’nın bestesi..
Soğan ekmek, ekmek yavan
Yedin kırk yıl Sülo Sülo
Bu lokma büyük lokma
Yutamazsın Sülo Sülo
Sonra demedi deme Sülo
Bu lokma büyük lokma
Sonra demedi deme Sülo
Sülö Sülö aman sülo canım sülo
Bu sözüm kulağına küpe olsun Sülo
SAHNE 31(SİS KAPANMADAN)
SİS KAPANMADAN
Bücür’ün elinde bir harita. Bücür sinirli. Bücür yerinde duramıyor Reşo:
- Hele bir sakin olip anlatasin. Sen ni diyi sinirleniyeng?
(Bücün elindeki haritayı gösterir)
-Ben, on yıldır bu haritanın peşindeyim. Bu Kuşadası’nın haznedarının konağı. Bütün hazine, bu konağın altında.
FİKO:
- Gidip aliyeg, pay ediyeg
BÜCÜR:
- Alamayız. İbne belediyeciler, konağı yıkıp yol açmış.
FİKO:
- Yoli gaziyig.
SÜLO:
- Yoli gaziyig.
BÜCÜR:
- Yol ana cadde. Gelen giden(iki elini yakınlaştırır parmaklarını oynatır.)
FERO:
- Bir yoli yog midir?
BÜCÜR:
- Bir çaresi var da, ipne çok para istiyor. İpne kazacağımız yeri okuyor, kazarken kimse görmüyor.
FERO:
Kaç para istiyi?
BÜCÜR:
- İki milyon.
FERO:
- Biz veriyeg iki milyon.
BÜCÜR:
- Ibneyi hallettik diyelim, bir de gazeteci var peşinizde.
FERO:
O ibneyi de bütün sokag girişlerine silahlı adam bırakiyem, hangi sogagtan çikiyser vurdiriyem. İki milyon sana, galan tüm paramide o puşdi öldürmige veriyom. Buldigimiz parayi pay edirig.
BÜCÜR:
- Sis kapanmadan bu işi bitirmeliyiz.
FİKO:
-Sis kapanınca ne oliy?
BÜCÜR:
Ben sis kapanmadan paramı alyorum.
FİKO:
- Biz?
BÜCÜR:
- Siz, sis kapanınca alacaksınız.
FİKO:
- Anlamişem sis gapanacag, parayi kimse görmiy, Hoca okiy.
Bücür, kendi kendine ‘’ Sis kapanınca size ananızın A.. nı göstereceğim size de (Üçün biri işareti) bunu vereceğim.
BÜYÜCÜ HOCA
Sakallı, cübbeli, şalvarlı) yolu Dör yol ağzı bir alanda yolun bir bölümünü şeritle çevirmiş. Çevirdiği Alana okuyor su serpiyor, okuyor, su serpiyor. Kazmayı veriyor Fiko’ya. Fiko başlıyor kazmaya. Sülo yoldan gelip geçeni çeviririr, çevrili alanda ne olduğunu sorar. Sordukları hiç bir şey olmadığını söyler. Reşo, yoldan geçenleri çevirir.. Reşo’nun aldığı cevap:
- Manyak mısın? Bom boş yol.
TEST BİTTİ
BÜCÜR:
- Gördünüz ben caddeyi bağladım. Sizde gazeteciyi engelleyebilirseniz bu iş tamam.
REŞO:
- Orasini bana biragiysen.
BÜCÜR:
- Anlaştık o zaman yarın güneş batmadan, sis kapanmadan bu iş bitecek.
SAHNE 32 (SİS BASMADAN 2)
Caddeye açılan bütün sokak başlarında ikişerli üçerli eli silahlı nişanşör.. İmam şeritleri çekiyor ve kayboluyor. Reşo kazmayı aldı şeritli Alana girdi. Fiko gök yüzüne bakıyor:
Sis kaplıyor, bulut. Buluttan bir altın düşüyor. Altını alıp bakıyorlar. ‘’ Bulut altın damlıyor! ’’ çığlığı ile buluta bakıyorlar. Bir helicopter. Helikopterden gazeteci el salliyor. (Kol, üçün biri)
Reşo: Ülen puş ogli puş! Yine göstermişen puşligini.
Reşo (Bari adamların yöymeğisinden zarar itmiyem.) Silahşörlerre. Gazataci gelmiy, havadadir, size yarim yöymiye veriyem. (Silahşörler tam ister, Reşo, baş edemez verir.) Silahşörler:-Hani bahşişimiz?
- REŞO:(Üçün birini gösterir.) alin bahşiş, öldirmirsengde bagşiş istirsinginiz?
Helikopter tepelerinde. Helikopter dolanır. Helikopterden gazeteler saçılır.
SERBAR CİNAYETİ GÖRGÜ TANIKLARI TUTUKLANDI
Görsel Reşo, Fiko; Süleyman eli kelepçeli polis eşliğinde götürülüşü..
Haber metni: Üç görgü tanığı hükümet binasına giden yolu kazarak hükümet binasının işleyişini durdurma eyleminde, polisin erken müdahalesi ile eylem önlendi. Eylemciler eylemleri sonucu kendilerini ele verdi.
Helikopterden Puşt gazeteci el hareketi yapar. Fero silahla peş peşe ateş eder. Hlikopter döner uzaklaşır.. Helikopter kaybolur.
Reşo,Fiko, Sülo, helikopterin ardından bakınır kalır… . SON

İbrahim Şahin 2
Kayıt Tarihi : 11.4.2015 23:26:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Naime Özeren
    Naime Özeren

    Değerli meslektaşımın zaman zaman özelime gönderdiği bölümlerini büyük keyif ve hayranlıkla okumuştum. Bir sahne eseri yazmak kolay değil elbet.Eserin tamamını bir arada okumak inanılmaz güzeldi. kardeşimi ne kadar kutlasam azdır.Bu kalem; roman, hikaye senaryo, makale, şiir...kısacası her tür yazıya yatkın. Hepsinde başarılı.

    MAŞALLAH... ÖĞRETMENİMİN ON PARMAĞINDA ON HÜNER.

    Bu eseri kısa metrajlı film veya sahnede görmekten büyük onur duyarım kendim ve İbrahim öğretmenimin adına. Olmalı da... Bir eser hak ettiği mertebeye yükselmeli....

    Başarılarının devamını dilerim. Nicelerine....Sevgim saygımla...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

İbrahim Şahin 2