Kırmızı iplikler dolandıkça gün doğdu akademide.
İki kollar hareket etti. Bütün bedeni tarttı, bedenler düzeldi, bir olur gibi yaptı, bire çok yakın oldu.
Başlar eğildi.
Gözler kapalı. Yeşil atkı püsküllü üç dört defa hışırdadı. Aynalar çakmak çakmaktı.
‘Üç, dört.’
Bir eski film geri sayımı. Gitarın bükülen kısımları bir yandan erirken patlar gibi. Köşelerden bucaklardan rüzgarlı saçlar girip çıkıyor hep. Hep kapı çalınıyor. Pencerelerde apartmanlar, koca merdivenler sabit fikirli, arkalarında mavi kalkan bakış bırakıyorlar. Çaresizlik diken diken, çiçekleri fırfır dönüyor. Değmiyor, soğuk ter damlaları sınanıyor- hatanız var mı, çok pardon baktınız mı bak. Gece yarısı uzak dağlarda meşaleler nitekim yaklaşıyor.
Düğümler düğümler. Atkının suyu çıkmış, gevşiyor gene.
‘Toplan, toplan. Tekrar’ Doğma güneş, doğma.
‘Sanki adımlarımızda bir uyumsuzluk var. Gövdelerimizi üst üste biriktirdiğimizde çok rahat ettim. Aynı şeyi yapamaz mıyız?’
Saf. Saf bir kızcağız. Yeşil atkı her bir püskülü pıt pıt dönerken düşünmüştür. Edecektir. ‘Evet, tekrar.’
Ufukta göğe eren bir patlama. Yaklaşır durur. Her yerde sopalar, dallar. Yukarı bakanlar. Ters dönseler, yosun tutmasalar, alıp gitseler. Halen ekran, borçlu büyük. Otobüslerin kapıları, onlarca insan. Serildiler. Tozu dumana kattılar.
Bileği burkuldu takla atanın. Dağ olacak çok yakında. ’Böyle olmaz. İyi misin, çeki düzen ver kendine, dikkat et.’
Yeşil atkının beşinci yıldan sonra desenleri çıkmış. Onu hatırlar. Bir atkı olmak ne demekti, nasıl sıcak tutardım içimi? Zamanla ağız ve burundan gizli kalmış boyunlara bir yolculuktu yaptığı. Yıldızlara dokunmaktı, sonrasız ne demekti?
Öyle dese yeriydi. ‘Tekrar.’
En büyük gülüş. Sarıya çalan bir pamuk tarlasında uzanmanın sessizliği. Ok, yay, anılar. Ağız dağılır, dağılmak zorundadır. Deri hüzünlü, siyah bükük rağmenlerin taranmasıyla teselli olmuş. Bir, iki, üç. Nasıl farklı! Her şeyin aynı olması gerekirken şaha kalkan, ortalığı akşamüstü eden bir tay. Bir ormanın derinliklerinde tedbirle yürürken önündeki insanın adımı, arkaya yüzen gülümseme. Adım adım, her yere. Dik ağaçı yürümek. Yürürken tirşe gözlerine akan sağanak saniyeleri silen. Bu o. Solgun incecik şortunu çıkarmıştım. Yumuşacıktı. Bacağında kahve bir beni vardı. Burnumu değdirip kalmıştım.
Yeşil atkının tek vicdanı var, o da dikilmiş burnunda. Gösteriyor parmaklarıyla yalnızca bir seferi.
Alkış alkış alkış. Kıyafetler güzelce katlansın, dolanmasın sakın. ‘Yarına hazırız.’
Tik tok saatinin kuşu öptü hepsini iki yanağından,
Toz, tahta, turuncu ve tamam görüşürüz.
Ahmet Emre SaruhanKayıt Tarihi : 17.3.2021 23:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!