.
evet canlarım, tüm yeminleri unutup gözlere düşürülmüş
zamanları yaşamak. bakın nasıl aydınlandı hasret,
bir mutluyum ki sormayın. ben simit yemez, çay içmezdim.
tek dileğim denizi görmekti. denizleri görmek mutluluktan delirtti.
sizden size bahsettim. istedim ki paylaşın sesinizi, gözlerinizi
madem acılarımızda var dedim, harmanlayıp azaltabilirdik.
beklentisizlik, belki bir yanaktan gayrısı, belki bir makastan gayrısı
istenen şey değildi. yalansız olmalıydı her şey, en kolayı bu dedim,
beklide en zoru. bazen insanların yalan söylemeye harcadıkları
zamanın ne kadar çok olduğunu düşünüyor, üzülüyorum.
birine zarar verecek yalanlar söylemiyorum bu yüzden, ufak tefek işte,
elleriniz gibi. iki kaşık şeker atsam, bir kaşık attım diyorum.
şimdi oralardayım. beyaz gömleğimi giymişim, esiyor bir güzel,
köpüklü türk kahvemizde gelmiş, istersiniz biliyorum birde fal bakayım.
insan inanmadığı şeye neden bakar ki diyorum, kızıyorum kendime.
mavi suyun kenarında benim huzurum ve mutluluğum. acılarımdan
verip, acılarınızdan aldım. paylaşmak neymiş yaşadım. korktuğuma
bakmayın, “bazen güzel şeylerde korkutur insanı, kaybedersin
diye hani” demiştim, sanırım bu çok doğru. düşünen ve uygulayan, halen
iç’inde sevi yaşatan her insan eminim yasıyordur. insan bu tür şeyleri
yaşadığında, kaç yaşında olduğu önemli değil, sanki yazıyı keşfetmiş gibi
seviniyor. yazıyla birlikte keşfediyorum hem sizi hem hayatı, nerede
biter bu macera bilmem, tasalarım var elbette ama mutluyum.
bu kentlerin yollarında çok taş var, bir kavga cıksa savaş meydanı
olacak her yan, böyle düşünüyorum neden bilmem, son kavgamın üzerinden
bilmem kaç sene geçmişken. faydasını görsem denerdim yeniden.
gece yağmur yağacak buralara, bir yerlerim sızlıyor. Anneme sordum
yine “romantizma” olmuşsun oğlum dedi. hastalık dedi bunun için. dikkat
etmeliymişim. kaç gündür görmedim, denizi özledim yine. dönüp dolaşıyorum,
oturduğum yerde. yolum denizlere çıkıyor. insan neden en çok sevdiği şeyden
korkar merak ediyorum. yaşamak diyoruz ölümden korkuyoruz, oysa ölüm
yaşamaktan önce var. siz bana bakmayın bazen o kadar çok düşünüyorum ki,
iyi ki on parmak yazmayı bilmiyorum diyorum. işim gücüm zaten yazmak,
soluk almayı bile unuturum herhalde. sigarayı iki pakete çıkardım. çok
yazarsam içmeyi unutuyorum ne güzel. benden ses çıkmıyorsa bilin ki
o an dalmış bir şeyler yazıyorumdur.
okuduğum dergilere, gazetelere bakıyorum. nasıl bir memleket
diyorum.cılkı cıkmış her şeyin. insanın isyan edesi bile gelmiyor.
ne kadar yabancılaştık kendimize. anarşist sevdalıları düşünüyorum.
bir umut belki,hani unutulmasın bazı şeyler diye, onları destekliyorum.
azlara sövüyorum evet. beddualarda ediyorum. ne kadarda ağırlaştı
yaşamak, kopmak nasıl olur derseniz doğrusu bilmiyorum.
devrim sürecide bitti. şimdilerde her şey direnişte.mademki aç gözlü
şeytan alacak bir yerleri, direnmek lazım diyorum. bazen ellerim atina’da
taş fırlatıyor azların suratına, bazen ırakta. bir şey olmalı, biri bir ateş
yakmalı ezilen dünya halklarının önüne, prometeus ya da spartaküs belki.
ideolojileri ve inançları bölücü bulsam da sırf insanlara lazım diye ses
çıkarmıyorum. bir olan, aynı sıkıntıları çekenler azaltmak varken,
çoğaltıyor dertlerini, mutlu olan ölenler, karşı karşıya gelip savaşanlar
değil görüyorum. bütün bu dertlerin içinde biri gelmeli. unutuldu hayatın
fitilini yakan ateş, hesap sorma günleri çekip gitti. bir umutsuzum ki artık.
işin pis yanı, biliyorum ki onların istediği bu umutsuzluktur. aşk ve şiirde
olmasa nasıl dayanılır bunlara. bezdim bu benleşmelerden, selam bile
verilmiyor artık çevreye, her şey ve herkes bir hesap, bir hesap.
bir yere gidip yemek yesen, çayını da içsen, kalkıp git diye gözlerinin
içine bakıyorlar. ne kadar saygısız, paragöz olduk diyorum. bu ticaret mi,
esnaflık mı, hizmet mi anlamadım gitti. her şey ve herkes ne kadar bıkmış
bir birinden. biz böyle değildik eskiden, eğer buysa medeniyet buysa
çağdaşlık ve gelişmişlik, canı cehenneme diyorum.
işte tüm bu olup bitenlerin arasında, memleketimiz sürülüyor kasapların
kavgasına. kaç senedir kardeş kanı döktürdükleri yetmedi, şimdi sıra geldi
komşularımıza. karşıyım diyorum, bir gün çeker giderler biz kalırız baş başa,
töreler, cinayetler, yargısız infazlar, kan davaları yetti canımıza. birinin ayağı
bir taşa takılsa ve kazaylen bağırsa, oracıkta linç edilecek neredeyse.
şimdi bir de başımıza ırkçılığı çıkardılar, iç savaş tehdidiyle korkutuyor
gözümüzü, o kadar kaynaşmışız ki biliyorlar kolay ayıramayacaklarını,
akıllarında işte aralara sınır koymak biliyorum. canlarım, yavrumun yarım
kanını ister bunlar, akraba olmuşum, nesil vermişim.nasıl koparırlar onu
düşünüyorlar.
bir gün ses çıkmazda yazamazsam buralara,hangi saftayım bilin dedim.
giderim, tükürürüm kardeş kanı dökenlerin yüzüne. alırım elime bir taş
fırlatırım.neyim eksik ölen fakir fukaradan. ezilenlerin birliği için bir şey
yaparım az da olsa yetmese de yaparım. bu emperyalist kan emiciler canımızı,
insanımızı, ekonomimizi, geleceğimizi tükettiler. çocuklarımızın geleceğini
çalıyorlar. paşam gibi biri lazım diyorum. onu sevmeyenlerin bile biliyorum ki
gözleri öyle birini arıyor. güvendikleri insanların ne kadar basiretsiz
olduklarını gördüler.
çıban başlarını besleyen madem bunlardır, önce bunlarla savaşmalıyız
diyorum. bunlar durdukça çok belalar gelecek daha başımıza. işte canlarım
bu kadar sıkıntının ortasında, sizle sohbette olmasa, dayanılmıyor bu sıcaklara
ve halen ısınıyor dünya. bir gün dünyanın tüm ezilenleri bağıracak biliyorum.
arada bir cılız ses olsam da ne mutlu bana.
Hugo chavez, papayla görüşürken, incil’den seçtiği şu sözleri papa’ya söylemiş:
“zenginin cennete gitmesi, devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zordur.”*
isa peygamber hiç kan dökmemiş biliyor musunuz. hayret ettim onu takip
edenlere. düşünseniz ya kutsal kitabında bu söz yazan biri ona uymuyor.
demek ki kutsalını kendine uyduruyor. çoğuna baktığım zaman durum hep bu
çıkıyor, insanlar kutsallarını kendilerine uyduruyorlar. kutsallarına uymuyorlar.
Tanrı’nın emirlerini açıkça çiğniyorlar. bunlar böyle olunca kim inançsız diye
düşünüyorum. bazen diyorum ki insan oğlu akılla kurnazlığı bir birine çokça
karıştırıyor. bana göre akıl insanca şeyler üretir. doğayla uyumludur, kötülük
nefret içinde en son taşıdığı şeylerdir diyorum. kurnazlar insanca
üretileni değiştirir, sömürür, paylaşmaz. kurnaz insanları o yüzden sevmiyorum.
nerede görsem anında kaçıyorum oradan. her şeyleri sahte çıkıyor zaten. aman
uzak olsunlar zaten gerek yok onlara.
evet canlarım, yazıyı seviyorum, sırf gözlerinizi gözümün önüne getirmek için
sebep olması bile, benim için önemli ve güzel bir şey. her hangi bir kaygı olmadan
bir insanın gözlerinin içine bakıp konuşmak, zamanı unutturuyor bence. çekinceler
olmadan sığıp göz bebeklerinin içine, orada gezinip durmak, yansımak, müthiş
huzur verici. saatler süren sohbetlerimizi düşündükçe, artık bu dem tutmaların çok yaşanmadığını görüyorum. bazen muhabbet bölünmesin diye. yemek çay kahve gelmesin istiyordum. deniz kentlerinin nemli havasında, bir avuç tussuz su gibi serin ve berraktı gözleriniz. yemin etmeyi sevmezdim, artık ediyorum, yemin billah sizi seviyorum,
bakın çoğul yazıyorum ki genişlesin çerçevesi sevginin, beni çoğalttınız, yeşerttiniz. ellerinizden, yanaklarınızdan öperim.
* Oktay taftalı / Yeni harman sayı 95
Zafer Zengin EtnikaKayıt Tarihi : 12.9.2006 23:44:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kurgudur. ırkçılara ve iç savaş çığırtkanlarına hayır. 'en büyük terör, savaştır'.
Aslında ezilen halkların yok oluşuna sebep oluyorlar,
Ama bunu bile kendi çıkarları için allayıp pulluyorlar.
Şekerli laflarlada Türkiye Yöneticilerinin ve onların bu laflarına kananların da gözlerini büyülüyor Hayal kurmalarına yardımcı oluyorlar.
Ne Yazık ki AÇ TAVUK MİSALİ Kananlar da, hala o daldıkları AB hayalinden bir türlü uyanmasını ögrenemediler...
Sanırım Hala Takılan Boyundurugun agırlıgının farkında değiller. İnşallah uyandıklarında herşey bitmiş olmaz...
Teşekkürler üstadım Paylaşımınız için. Varolun.
saygılar.
Mehmet Ali DEMİRCAN.
12.09.2006 17:32 - Mynet Haber
İngiltere'nin saygın gazetelerinden The Guardian, Batının Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu vurgulayan bir yoruma yer verdi.
Fransa İçişleri Bakanı Nicholas Sarkozy'nin Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili karşı çıkışını eleştiren Guardian yazarı Simon Tisdall, henüz Ankara için ''yolun sonunun gelmediğini'' kaydetti.
Sarkozy'nin çoktan kendisini Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın koltuğunun bir sonraki sahibi olarak gördüğü, ancak henüz seçimin yapılmadığı hatırlatılan yazıda, Sarkozy'nin AB'yi de yönetmediğine dikkat çekildi.Almanya Başbakanı Angela Merkel'in de Sarkozy'nin yaklaşımını paylaştığı ifade edilen yazıda, Türkiye ile AB arasında hala sorun olarak duran bazı konuların bulunduğu savunuldu.
Kamuoyundan gelen itirazlara rağmen Türkiye'nin Lübnan'a 1000 civarında asker göndermeyi kabul ettiği, Afganistan'da da daha çok Türk askerine ihtiyaç duyulduğu hatırlatılan yazıda, bir Türk diplomatın ''Türkiye olarak AB'ye verecek çok şeyimiz var'' şeklindeki sözlerine yer verildi.
( daha ne verecekmişiz ki, canımızı alıyorlar yıllardır, gümrük birliğiyle sömürdüler. üçün birini alsınlar artık )
The Guardian'ın yazısında, Türkiye'nin Batının İslam dünyası içindeki nadir demokratik ortaklarından biri olduğu, terörizmle mücadelede de önemli bir ortak olduğu kaydedildi.
TÜM YORUMLAR (2)