Zamansız geldi bu bahar. Ölümün kol gezdiği sur diplerinde zamansız aşıladı içime toprak kokusunu. Toprak kokusu yosun kokusuna karışmış. Bir denizde martıların çokluğu o denizin kirli olduğunu gösterirmiş dediğimde, “tereciye tere satıyorsun, ne alaka şimdi kirli deniz ve martılar? ? ” diyen gözlerle bakmıştı bana uzak ülkelere giden kaptan. Nişanlısı ikide bir de konuşmayı bölüyordu. Sıkılmıştı, çünkü yanında oturan nişanlısının, sevdiklerinden uzakta kalmanın sıkıntısıyla, sırtına yük olmuş sevgi(li) sinin ağırlığından kurtulmak istediğini kendisine bile söyleyemiyordu. Karşımda çifte kumrular gibi salınmayı ise marifet sayan sadece, yanındayken bile aslında çok uzaklarda olan sevgili nişanlısını nasıl tekrar yanına döndürebileceğini düşünen kızcağızdı. Belki de bütün bunlar benim zannımdı, su-i zannım… Ben, yüzümde 'şafak vakti -alacakaranlık- kahkahalarımla' onları alt geçitle üstgeçidin tam ortasında bıraktığımda ne tarafa gideceğime karar veremedim. Ne alt geçide, ne üst geçide, denize gitmeliydim. Şeytana uydum, yürüdüm üstgeçide. Şunca zamandır bu şehirdeyim, hâlâ öğrenemedim alt geçide nerden ineceğimi. Kolayı tercih ettim, bildiğim yoldan gittim. Önce çıktım, sonra indim, tramvaya bindim ve gittim.
'Şairi çokmuş bu şehrin.' Şairi neden çok bu şehrin? Ben bu şehrin neresindeyim? Tam göbeğinde… Sabah düşle hezeyan arası gördüğüm rüyada göbeğimden ne çok bağ çıkıyordu. Korkmuş muydum? En az üç çocuğum olmalıydı. Allah mı söyletiyor ne? Ne çok tilki dolaşıyor aklımda kuyruğu birbirine değmiyor, kuyruğu birbirine kırk kör düğüm.
Kendini poyraza vurmuş üç martıya ben kendimi de ekledim. Geceyi sarındım üstüme, üst üste iki sigara içtim. En çok seni özledim. Bana hediye ettiğin defteri gözüm gibi korudum, sakladım… İşte tam da bu akşam içimdeki seni herkese anlatmayı isterken sonsuza kadar gizlediğimi fark edince o deftere bir daha yazamadığımı, yazamayacağımı fark ettim- ve hiç gözümü kırpmadan ayaz çalmış bir gecede sayfa sayfa yaktım…
Vakitsiz geldi bu bahar. Dışarıda poyraz var. Üç martı poyraza vurmuş kendini. Onlara bir de kendimi ekledim. Seni çok özledim…
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
harman yerine döndüm..:))
sap ve dahi saman karıştı bir birine..
geriye net bir şey kaldı..
'seni çok özledim'..
kutlarım
Bir ucundan şiir bir ucundan öykü çekmiş yazıyı.Öyküsel kısımlar şiire taviz vermemiş,şiirsel kısımlar da öyküye.fikrimce bu tarz yazılarda öykü ve şiirin birbirine daha yakın durması daha uygundur.
-nişanlılar'ın anlatıldığı kısım daha kısa ve anlaşılır tutulabilirdi.
yazıyı şiir ve öykü diye ikiye ayırırsak, şiir kısmı daha güçlü geldi bana. Sevgiler...
Şiiri, kalıplara sokmanın gereği olmadığını düşünüyorum. Fazlasıyla güzel bu ŞİİR. TEBRİKLER.
'Vakitsiz geldi bu bahar. Dışarıda poyraz var. Üç martı poyraza vurmuş kendini. Onlara bir de kendimi ekledim. Seni çok özledim…' Şairi çoktur, neden? Bu şehir şair yapıyor insanı. Tebrikler çok güzel bir denemeydi. Giriş ve sonuçta kullandığınız cümleler de tam oturmuş. Başarılar dileğimle.
Suna Doğanay
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta