dürer boşuna fırça dökmedi eller için. el=emek. ekmek gerek doğduğunda eller. frigyalı bir çocuk ekmek için ağlamıştı, rüyasında 3 nolu kadının. ellerini açmış, ekmek dileniyordu çocuk. el, ekmek, emek, ve yine el. kendi düşünde çocuğa el olan 3 nolu kadın. el olan bu kadının elinde en elinden sigara dumanı var, şu karşıda çamaşırlara kokusunu sindirmeye gidiyor. oysa melahat en iyi deterjanları felan kullanır çamaşırları için. gel gör, eller nesnelere nasıl da siniyor, değer teorisinde buna emek denir, ekmeksiz eller. taburedeki yavru kedi üşüyor tabii elsizlikten, ah 3 nolu kadın pati nedir sen bilir misin? frigyalı bir kedi sigara dumanının kokusunu sever. 3 nolu kadın frigyalı kediyle zumdan görüntülü konuşuyor, taburedeki postmodern yavrunun dedikodusunu yapıyor. "çay ister misin." deniyor soğuk bir kokuyla. olur diyor. ama diyor, masa çok karışık, şeker kutusunu götürün diyor, çayı oraya koyarsınız diyor. tamam deniyor. el sigarayı katledip öldürüyor, cinayet masasından melahat çamaşırları toplamaya çıkıyor ve yavru çöp kutusuna yanaşaraktan ekmek diye bağırıyor. frigyalı kedi zumdan sesini kapatıp gülümsüyor. 3 nolu kadın el sallıyor ve fermuarı açık olan çantasına elsiz cihazını koyaraktan kalkıp gidiyor. çay geliyor gibi oluyor. çayın dumanı 3 nolu masada kadının elini bekliyor.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta