Ömer Muhtar 1862 yılında, Libya’da Defne bölgesinin Batnan kasabasında dünyaya geldi. Mensubu olduğu Münifiye kabilesi izzet ve şerefiyle meşhur olmuş bir topluluktu. Babası Muhtar, mertliği, cesareti ve güçlülüğü ile tanınmış kahraman bir şahsiyetti. Annesin adı Aişe binti Muharib’tir. Küçük Ömer ilk eğitimini babası muhtardan aldı.
Muhtar 1878 yılında hac vazifesini eda etmek için Hicaz’a giderken Ömer ve Kardeşi Muhammed’i yakın arkadaşı Seyyid El Giryani’ye emanet etti. Muhtar’ın hac sırasında vefatı üzerine onun ve kardeşinin yetişmesini baba dostu Seyyid El Giryani uhdesine aldı. İki kardeş Cağlup’daki İslami Bilimler Akademisi’ne kaydedildiler.
Ömer Muhtar burada 8 yıllık bir dini eğitim aldı. İlmi tahsilinin yanında çeşitli sanat dallarında da kendisini yetiştirdi. Marangozluk, demircilik, ziraatçılık, duvar ustalığı gibi el becerileri el de etti. Aynı zamanda usta bir binici olarak da ün saldı. Cağlup’daki okul arkadaşları onu son derece ciddi, üzerine düşen yükümlülükleri zamanında yerine getiren, istikrarlı bir hayat sürdüren bir şahsiyet olarak anlatmaktaydılar.
Kısa zamanda arkadaşları arasında liderlik vasıflarıyla öne çıktı. Gür sesi, yüksek hitabet gücü, zekâsıyla sürekli olarak ilgi odağı olmasına, etrafındaki kişilerin onun sözlerine kulak vermelerine yol açtı. Mütevazı yaşantısı, servet peşinde koşmaması, onu saygın bir şahsiyet haline getirmişti. Bu sebepten “Sidi Ömer” (saygıdeğer, muhterem) diye anılmaya başlandı.
Ömer Muhtar’ın bu ağırbaşlı saygın kişiliği kendisine önemli görevle verilmesini sağladı. Cağbur Üniversitesi’nin temsilcisi olarak Mısır ve Sudan’a gönderildi. Çeşitli heyetlere başkanlık etti. Kabileler arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde arabulucuk görevi üstlendi. Bu görevi sırasında kabilelerin yaşam tarzları hakkında bilgi ve tecrübe kazandı.
Cağlup Üniversitesi’nde ihtisasını tamamladıktan sonra Kasur zaviyesinin başına getirildi. Bu görevinin ardından Ayn Kalak zaviyesi şeyhliğine atandı. Gayret ve çabalarıyla bu bölgeye Fransız işgal güçlerinin girmelerini engelledi. Daha sonra yeniden Kasur Zaviyesi imamlığına getirildi. Bu görevini İtalya’nın Libya’ya saldırdığı 1911 yılına kadar sürdürdü.
SENUSİ HAREKETİ:
Ömer Muhtar birçok Kuzey Afrikalı Müslüman gibi Senusi tarikatına mensuptu. 19. yüzyılda Kuzey Afrika’da teşekkül eden bu tasavvuf ekolü kısa zamanda çok hızlı bir gelişme göstermiş, içinde barındırmış olduğu dinamizm sayesinde Sömürgeci güçlere karşı Afrika Müslümanlarını daima diri ve taze tutmuştur.
Bir tasavvuf ekolünden ziyade bir ıslahat hareketi olarak da görülebilecek olan Senusi Hareketi, tarikat ve tasavvufu asli güzelliğine döndürmeyi, onu bir miskinler ocağı olmaktan çıkartıp hayatın her yönünün kucaklayan bir hizmet kurumuna dönüştürmeyi hedef almıştı.
İTALYA’NIN LİBYA’YA SALDIRMASI:
Batılı devletlerin sömürü kurma yarışında çok geç kalan İtalya uzun zamandır Libya topraklarına göz dikmiş, fakat asrın en siyasi padişahı ll. Abdülhamid Han’ın dirayetli yönetimi sayesinde buna bir türlü fırsat bulamamıştı. Ancak bir avuç vatan haini sergerde tarafından Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi sonrasında ele geçirmiş oldukları iktidarı beceriksiz ve acemice kullanmaları İtalya’ya beklediği fırsatı sağladı.
Mısır’ın İngilizlerin işgali altında olması, Osmanlı Devleti’nin deniz gücünün neredeyse hiç olmaması gibi bir takım sebeplerden dolayı İtalyanlar, kolay bir lokma haline gelen 27 Eylül 1911’de Trablusgarb’a çıkartma yaptılar.
İtalya askeri yetkililerinin hesabı işgalin 15 gün içinde tamamlanacağı yönündeydi. Fakat hiç de öyle olmadı. Bir avuç Osmanlı kuvveti ile dayanışma içine giren Libya halkı büyük bir direniş gösterdi. İtalyan askerleri kıyıdaki sahil kentlerinin çevresinde sıkışıp kaldı. Savaş çıkmaza girmişti.
Balkan Savaşının başlaması sebebiyle İtalya ile uzlaşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti’nin zaten az sayıda olan kuvvetlerini çekmek zorunda kalması ile Libya halkı zalim İtalyan sömürge güçleri ile baş başa kaldı. Osmanlı güçlerinin çekilmesinin ardından Libya direnişinin başında olan Senusi Lideri Seyyid Ahmed eş Şerif direnişi giderek yükseltti ve İtalyanlara ağır kayılar verdirmeyi başardı
İtalyan güçleri kıyıya sıkıştıran mücahidler son darbe için hazırlık yaparken ve tam da bu darbeyi vuracakları bir dönemde Avrupa’da patlak veren 1.Dünya Savaşı Libya’daki savaşın gidişatını çok başka bir tarafa çekti. Osmanlı’nın Almanya’nın yanında savaşa girmesi Libya’nın da savaşa dâhil olması anlamına gelmekteydi.
Osmanlı yönetiminin niyeti, Mısır’ı işgal altında tutan İngilizleri Seyyid Ahmed Eş Şerif liderliğindeki Senusi Mücahidleri vasıtasıyla Mısır’dan sürüp atmaktı. Ancak Seyyid Ahmed bu savaşa dâhil olmayı hiç istemiyor, Mısır’daki İngilizlere saldırmayı Libya’nın geleceği açısından yanlış buluyordu.
Senusi kamplarına gelen Osmanlı subayları bu harekât için Seyyid Ahmed’i çok zor da olsa ikna etiler Ve Mısır’daki İngiliz kuvvetlerinin üzerine gönderdiler. İngilizlerin ilk andaki şaşkınlıklarından faydalanan Senusi mücahitleri önceleri bazı başarılar elde etmiş olsalar da Toparlanan İngilizler karşısında ağrı bir yenilgi aldılar ve Trablus’un iç kesimlerine kadar çekilmek zorunda kaldılar.
Yenilgin ardından Seyyid Ahmed Yine Osmanlı yöneticilerinin kendisini zorla ikna etmesiyle Libya’dan ayrılıp 1933’de ölümüne kadar İstanbul’da kaldı ve bir daha Libya’yı görmek kendisine nasib olmadı.
Seyyid Ahmed Eş Şerif’in ayrılmasından sonra yerine Seyyid Muhammed İdris geçti. 1. Dünya savaşı sonrasında çıkan karışıklıkları fırsat olarak değerlendiren İtalyan Faşist Lider Benito Mussolini liderliğindeki faşistler İtalya’da iktidarı ele geçirmişlerdi. Bu durum Libya’nın üzerindeki kara bulutların daha da artmasına sebep oldu.
İtalya’yı Roma İmparatorluğu devrindeki azametli günlerine döndürme hayalleri gören Mussolini, Trablusgarb’daki direnişin ezilmesini, Senusi mukavemetinin kırılmasını birinci öncelikli iş olarak görüyordu. Öncesinde İris Senusi ile yapılmış olunan tüm antlaşmaları fesheden İtalyanlar 1923 yılında ikinci işgal harekâtına başladırlar.
Bu amaçla ani bir baskınla Trablusgarb’a çıkartma harekatına giriştiler.Bir an için afallayan mücahidler kısa zamanda toparlanıp mukavemet gösterdiler. Onların bu kadar kısa zamanda toparlanmalarına sebep olan şey ise daha önceki muharebelerde askeri dehası ile Osmanlı subaylarının da dikkatini çeken aynı zamanda bir Senusi lideri olan Ömer Muhtar’dı.
ÖMER MUHTAR LİDERLİĞİNDEKİ LİBYA DİRENİŞİ:
Ömer Muhtar direnişin liderliğini üstlendikten sonra emrindeki kabileleri atlı ya da yaya 100-300 kişilik gruplar halinde organize etti. Amaç bu güçleri çok hızlı hareket eden vurucu timler haline getirmekti. Bunda da başarılı oldu. Bu hızlı ve hareket kabiliyetleri yüksek küçük birlikler vur kaç taktikleriyle İtalyanlara çok büyük zayiatlar verdiriyordu.
İtalyanların savaştığı sadece organize edilmiş bir kısım Senusi birlikleri değildi. Topyekûn Libya halkına karşı savaşıyorlardı. Tam bir abluka içindeki Libya halkı adeta bir ölüm kalım mücadelesi veriyordu. Ömer Muhtar bu direnişin merkezini Calu Vahası’nın Cebel-i Ahdar (yeşil dağ) bölgesine kurdu ve savaşını buradan idare etti. Kurmuş olduğu geniş istihbarat ağı sayesinde İtalyan birliklerinin hareketlerinden her an haberdar oluyordu.
Ancak mücahidlerin kesin başarısı için çok iyi bir teşkilatlanma, ekonomik ve askeri güç gerekiyordu. Ömer Muhtar bunu temin edebilmek için gizlice Mısır’a gidip buradaki İdris Senusi ile bir takım görüşmelerde bulundu. Fakat İdris Senusi Mısır ve İtalyan hükümetlerinin arasını açmamak için böyle bir yardım için kılını bile kıpırdatmadı. Mısır’da yaşamayı Libya dağlarında düşmanla bin bir güçlükle verilen mücadeleye tercih etti. (Daha sonra çilesini çekmediği davanın meyvesini yemek için 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Libya devletinin kralı oldu ama burada çok oturamadı. Libya ordusunda subay olan Albay Kaddafi tarafından yapılan bir ordu darbesiyle alaşağı edildi.
Ömer Muhtar’ın Mısır’da olduğunu öğrenen İtalyan istihbaratı ajanları vasıtasıyla onlara göre mükemmel tekliflerde bulunarak mücadeleden vazgeçip teslim olursa Bingazi’de güzel bir köşk ve ömrü boyunca yüklü bir maaş ve cazip ekonomik imk3anlar teklif ettiler. İtalyanların bu tekliflerine “Ben her isteyenin böyle kolayca yutabileceği bir lokma değilim. Beni hiçbir güç imanım, davam ve cihadımdan alıkoyamayacaktır. Allah benim karşımdakilerin iştahlarını kursaklarında bırakacaktır.” Karşılığını vererek İtalyanları hayal kırıklığına uğratmıştır.
İdris es Senusi ile yapmış olduğu görüşmeden ümidini kesen Ömer Muhtar Mısırlı Müslüman’ların kısmi yardımlarını alarak beraberindeki heyetle birlikte geri dönüp direnişini kaldığı yerden sürdürmeye devam etmiştir. Ancak ellerindeki imkânlar her türlü silah ve teçhizatla donanmış ekonomik imkânları neredeyse sınırsızmış gibi görünen İtalyan birlikleriyle savaşmalarını giderek zorlaştırıyordu.
Savaşın gittikçe uzaması, katliam ve kıtlığın insanları telef etmesi, İtalyanların bazı kabile reislerini kandırması mücahidler arasında karışıklılara sebep olmaya başlamıştı. Çeşitli kabile reisleri Ömer Muhtar’a İtalyanlara teslim olmasını ve bölgelerinden çekilip gitmesini aksi taktirde kendisiyle savaşacakları tehdidini yaptılar. Bu tehlikeli durumda bile metanetini asla kaybetmeyen Ömer Muhtar kendisine karşı çıkan kabile reislerini istişare ve meşverete çağırdı.
Kasr el Mecahir’de gerçekleştirilen geniş katılımlı toplantıda her kes fikrini ortaya koydu. Ortamın alabildiğine gergin olduğu bir anda Ömer Muhtar sürekli cebinde taşıdığı küçük Mushaf’ını çıkararak elini üzerine koyup tarihe geçen şu muhteşem konuşmayı yaptı ve her kesi susturdu. “Vallahi, ya zafer veya şahadete ermeden bu dağları terk etmeyeceğim. İtalyanlara karşı devam eden bu savaşta asla durdurmayacağım. Mısır’a gitmek isteyenler buyurup gitsinler. İtalyanlara teslim olup ölümden kurtulmak isteyenler de teslim olsunlar. Hiç kimse onlara engel olmuş değildir.” Bu sözler üzerine teklif sahipleri Ömer Muhtar’dan özür dilediler ve direnişi desteklemeye söz verdiler.
İtalyanlar bir halk hareketi ve direnişi karşısında olduklarını biliyorlardı. Böylesine birleşmiş bir milleti yenmek hiç de kolay değildi. Bu sebepten aralarına fitne sokup onları bölmek stratejisi izleyip Libya halkını birbirlerine düşürmek amacıyla her yolu kendilerine mubah görüyorlardı. Cihat ruhunu yıkmadan başarılı olmak imkânsızdı.
İtalyanlar Senusi mukavemetinin kaynağını kurutmak üzere halkı sahil şeridine yakın yerlerde kurmuş oldukları esir kamplarında toplamaya başladılar. Kitleler halinde çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek, ölmeleri hiç önemli değildi. Önemli olan tek şey direnişin kırılmasıydı Bunun için de halkın su kaynaklarını kuruttular, hayvanlarını telef ettiler, ormanları yakıp yok ettiler.
1929 yılına gelindiğinde sahil şeridindeki bütün şehirler ve Cebel-i Ahdar’ın Kuzey bölümleri sıkı bir kontrol altına alınmıştı. Senusi mukavemetini bel kemiğini oluşturan Bedevilerine İtalyan tank birlikleri ve uçakları vasıtasıyla büyük zayiatlar veriyorlardı. Bu saldırılardan sağ kurtulanlar da esir kamplarında açlık ve yoksulluktan kırılıyorlardı. İtalyan faşistleri Libya’da tam bir katliam uygulamaktaydı.
Buna rağmen mukavemet durmuyordu. General Mezzetti 1 Aralık 1928’de yazdığı bir raporda “ Bölgede siyasi ve askeri bir organizasyon gerçekleşmeden Ömer Muhtar’ın siyasi ve askeri örgütünün çökertilmesi ve bölgenin kontrol altına alınması mümkün değildir.” Diyordu.
ESİR DÜŞMESİ VE ŞAHADETİ:
Ve 11 Eylül 1931… Ömer Muhtar ve yanındaki bir kısım mücahid Sılanta mevkiinde bulunan Rasulullah Aleyhisselatu vesselâm efendimizin sahabelerinden Sidi Rafi Hz.nin kabrini ziyaret etmeye karar verdikleri bir sırada bölgeyi tutmuş olan İtalyanların çemberinde kaldılar. Vadiyi her yönde sarmış olan İtalyan birliklerinin çemberini kırmanın mümkünü yoktu. Mücahidler son nefeslerine kadar çarpıştılar. Son anda Ömer Muhtar’ın da atı vurulup yıkıldı ve onu yere düşürdü. Ama 70’ini geçmiş ihtiyar aslan yılmadı, kendini toparlayıp tüfeğini ateşlemeye devam etti. Elinden yaralanınca tüfeği diğer eline alıp ateşe devam etti.
Durum artık o hale gelmişti ki Libya’nın kahraman direniş önderi Sidi Ömer Muhtar’ın üzerine çullanıp hareket edemez hale getirip esir aldılar. Ömer Muhtar’ı önce Sûse’ye, sonra da Bingazi’ye 60 km. uzaklıkta Suluk’a götürüldü. Burada İtalyan birliklerinin genel komutanı Graziani’nin karşısına çıkarıldı. Ömer Muhtar burada kendisine sorulan sorulara o kadar vakurla ve sükûnetle cevaplar vermiştir ki İtalyan komutan “Odama girdiği andan çıkıp gittiği ana kadar onun vakar ve haysiyeti karşısında hayranlığımı gizleyemedim. Onun tavır ve davranışları karşısında adeta kendimi ezilmiş hissettim.,” sözleriyle amansız düşmanı Ömer Muhtar için hayranlık ifade eden sözler sarf etmiştir.
Graziani, hatıralarında Ömer Muhtar hakkında şu sözleri söylemekten kendini alamaz.” Ömer Muhtar inancına, akidesine son derece bağlı bir adamdı. Onun bu inancına saldırmaya kalkışına kim olursa olsun büyük bir heyecan ve azimle karşı koyardı. O vatanına saldıranlara karşı da korkusuzca savaştı. Vatanına yapılacak her hangi bir saldırıyı karşılıksız bırakmayı kabullenecek bir şahsiyet değildi.”
O karşısındakine anında cevap verebilecek kadar üstün bir zekâya sahipti. Aynı zamanda Ömer Muhtar ileri seviyede bir dini kültüre sahipti. Onun kesin tavırlı bir huyu vardı. O dinine ait hiçbir şeyi ihmal etmeyecek ve dinini her hangi bir maddi menfaat karşılığında satmayacak üstün bir kişiliğe sahipti. Dünyevi hiçbir çıkar peşinde olmayan bir kişiydi. Üstelik hayli fakir bir adamdı. Din ve vatan sevgisinden başka hiçbir dünyevi şeye malik değildi.”
Ona canlı ve hazır bir zekâ bahşedilmişti. Dini konulara iyi bir eğitim görmüş, hareketli, mütevazı ama tavizsiz…”
Mücahidlerin teslim olması teklifini reddeden Ömer Muhtar 15 Eylül 1931 günü İtalyan Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından göstermelik bir mahkemeye çıkartıldı. Mahkemenin vermiş olduğu idam kararı karşısında kılı bile kıpırdamadan tarihe geçmiş olan şu sözleri Mahkemenin suratına bir şamar gibi patlattı. “Hüküm ve karar yalnız Allah’ındır. Sizin bu sahte uydurma hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur. İnna lillah ve inna ileyhi raciun. (Allah’tan geldik Yine Allah’a döneceğiz)
Aynı gün toplama kamplarından getirilen binlerce Libyalının gözleri önünde gayet sakin ve korkusuzca idam sehpasına çıktı. Fecr suresinden (mealen) “ Ey huzura ermiş nefs! Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabbine dön!” ayeti döküldü ağzından. Özgürlüğü için her şeyi göze aldığı ülkesinin yeşil dağlarına son bir kere daha baktı ve milletini yetim bırakarak ebedi âleme doğru kanatlandı. Tarih 15 Eylül 1931, Yer Suluk Çarşısı’ydı. Allah rahmet eylesin Mekânı Cennet olur inşa-Allah. Derleme: Recep Akıl 24.10.2017
______________/
Recep Akıl
Kayıt Tarihi : 26.3.2021 04:47:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
NOT: Bu yazı Libya’nın efsanevi lideri Ömer Muhtar’ın kimliğiyle ilgili olarak bir tanıtma ve bilgilendirme yazısı olarak derlenmiştir. Yeterli olmadığını düşünenler olabilir. Daha geniş bir bilgiye ulaşmak isteyen dostlar için İnternet’te daha ayrıntılı bilgi mevcuttur.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!