Portreler 12 - Selahaddin Eyyubi

Recep Akıl
932

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Portreler 12 - Selahaddin Eyyubi


1138 yılında Bugünkü Irak topraklarında bulunan Tikrit şehrinde dünyaya gelen Selahaddin Eyyübi’nin milliyeti değişik kaynaklarda farklı milliyetlerden olarak görülüyorsa da tarihçi İbn Haldun'un ‘Mukaddime’ adlı eserinde belirttiğine göre ataları Yemen'in Himyeri vilayeti eşrafından Hezbâniyye Kürtlerinin Ravvadi aşretine mensuptur.

Mısır ve Suriye’de hüküm sürmüş Eyyübi hanedanının kurucusu olan Selahaddin Eyyübi’nin babası Necmeddin Eyyub Selçuklu emiri İmadeddin Zengi’nin hizmetinde görevli bir üst memurdu. Babasının üst düzey yönetici olması sebebiyle Selahaddin iyi bir eğitim almış olmasına rağmen ayrıcalıklı bir çocukluk geçirmedi. Askeri eğitimden ziyade dini derslere meraklıydı.

Sanatla ve ilimle uğraşmayı severdi. Selahaddin'in biyografisini yazan al-Wahrani onun Öklid Geometrisi, Astronomi, Matematik ve Aritmetik, Mantık, felsefe, sosyoloji, fıkıh (İslam hukuku) ve tarih konularında uzman olduğun belirtir. Şam'daki Dar'ul-Hadis'den (Hadis Üniversitesi) mezun oldu.

Yirmi altı yaşındayken amcası tarafından askeri alanda eğitilmek üzere kendi hizmetine alındı. Mısır'ın güçlü aşiretlerinden Banu Ruzzaiklerin ele geçirilmesinde, Fatımi halifesinin yanında savaştı. Daha sonra Haçlı ordusunun elinde bulunan Mısır'daki Bilbeis şehrinin ele geçirilmesinde görev aldı. Bilbeis'in ele geçirilmesinden sonra karşılaştıkları Haçlı ordusuna karşı amcasının ordusunun sol kanadını oluşturan süvari birlikleri ile elde ettiği başarılar sayesinde kendini gösterdi.

MISIR SEFERLERİ

1.Haçlı Seferi sonucunda kurulan Kudüs Krallığı gözünü Mısır'a dikmişti. Mısır'ın alınabilmesi için zaman da çok elverişliydi. O günkü Mısır'daki Fatımiler devletinin iç siyaseti karışıklıklar içindeydi. Mısır veziri Şaver, bir saray darbesi sonucu rakibi olan diğer vezir Dırgam'a yenilip vezirlikten olunca gizlice Şam'a, Nureddin Mahmud Zengi’nin yanına gitti ve yardım istedi (1164). Nureddin Zengi bu olayı fırsat bilerek İslam dünyasındaki iki başlılık problemini halledebileceğini ve Müslümanları tekrar tek çatı altında birleştirip Haçlılarla mücadele konusunda güçlenebileceğini hesaplayarak Şaver'e olumlu yanıt verdi.

BİRİNCİ MISIR SEFERİ

Sultan Nureddin, Mısır'da Şaver'e yardım etme görevini Esedüddin Şirkuh'a verdi. Şirkuh bu görevi; kardeşinin oğlu Selahaddin'i yanında götürmek karşılığında kabul etti. Eyyub'un oğlu Selahaddin ise, inzivaya çekilmekten ve ilim meclislerinde bulunmaktan büyük bir zevk duyardı. Bu sebepten savaşa gitme tekliflerini bin bir ricayla kabul etti.

Ardından Şirkuh ve askerlerle yola çıktı. Selahaddin'in askeri hayatı bu noktada, amcası Esedüddin Şirkuh’un hizmetine girmesiyle başlamış oldu. Bu arada Mısır'da işler iyiden iyiye karışmıştı. Şaver, rakibi Dırgam'ı mağlup etmeyi başarmıştı ve Sultan Nureddin'den gelecek desteğe artık ihtiyacı kalmamıştı. Sultan Nureddin'e bağlı askerlerin müdahalesinden korkan Şaver, cizye karşılığında Kudüs Krallığı'ndan yardım istedi.

Şaver’in bu isteğini geri çevirmeyen Kudüs krallığı deniz yoluyla bir Haçlı ordusunu, Şaver’e yardıma gönderdi. Haçlı ve Mısır ordusu, Afrika ile Asya'nın birleştiği noktada buluştular ve savunmaya geçtiler. Bu durum karşısında çok şaşıran Selahaddin ve Şirkuh, yanlarındaki az bir kuvvetle ne yapacaklarını bilemediler. Daha sonra Selahaddin, ordunun komutasını ele aldı ve amcasına Sultan Nureddin'den gelecek yardımı beklemeyi önerdi ve bu önerisi kabul edilince Sultan Nureddin’e haber gönderilerek destek istendi.

Bu arada Selahaddin de boş durmayıp ustaca bir manevrayla Belbis kalesini ele geçirdi. Öte yandan Sultan Nureddin ise, Selahaddin ve Şirkuh'a doğrudan yardım yerine Haçlı topraklarına yürüyerek onları geri çekilmeye zorladı.

Kudüs Krallığı’nın desteğini kaybeden Şaver, Sultan Nureddin'in hücum etmesinden korkarak Şirkuh'un ordusuyla barış yapmaya mecbur oldu. Selahaddin, barış şarlarını bizzat kendisi tespit etti. Bu sefer sayesinde Selahaddin, askeri alanda ilk maharetini göstermiş oluyordu.

Barış yapıldıktan sonra Şam'a dönen Selahaddin, can dostu olarak gördüğü ilim ve irfan sohbetlerine yeniden katılmaya başladı. Selahaddin aslında bir ilim adamı olmak istiyordu, yönetici olmak gibi bir niyeti yoktu. Fakat Nureddin Mahmud, bütün karşı çıkmalarına rağmen Selahadin’den askeri sahada faydalanmak istiyordu.

İKİNCİ MISIR SEFERİ

Sultan Nureddin, Şirkuh'un ifadelerinden Mısır'ın fethinin kolay olacağını anlamıştı ve bu yüzden Şirkuh'u bir kez daha Mısır üzerine gönderdi. Şirkuh, Selahaddin'in kendisiyle gelmesi şartıyla bu teklifi bir kere daha kabul etti. Çoğu kişinin ricasını reddeden Selahaddin, Sultan Nureddin'in ricasına dayanamayarak sefere çıktı.

Sultan Nureddin'e bağlı bir ordunun üstüne geldiğini duyan Şaver, cizye vaadiyle Haçlılardan yardım istedi. Kudüs'ten hareket eden Haçlı ordusu, Asya ile Afrika'nın birleştiği yerde Şaver ve ordusuyla buluştu. Haçlı ordusunun sayısı 30.000'e kadardı. Şirkuh ve Selahaddin'in yanındaysa 2.000 asker vardı. Selahaddin, ordunun kumandasını eline aldı ve kısa bir sürede Sina Çölü'nü aştılar. Kendilerinin 15 misli olan düşmanlarını mağlup etmeyi başardılar ve İskenderiye'ye gelip bu kaleyi de ele geçirdiler.

Çok kısa bir sürede kale halkının saygısını ve güvenini kazanan Selahaddin, canları pahasına da olsa bu halkın, kendisiyle savaşacağını anladı. İskenderiye'nin düştüğü haberini alan, Mısırlılar ve Haçlılar, önceki mağlubiyetin etkisinden çıkıp İskenderiye üzerine yürüdüler.

İskenderiye çok önemli bir mevkiydi ve doğu ile batının ticaret merkeziydi. Şirkuh ve bazı askerler, şehir dışında mühim bir mevkiyi tutarak Sultan Nureddin'den gelecek yardımı beklemeye koyuldular. Selahaddin ve yanındakilerse şehri müdafaaya koyuldular. Selahaddin, kaleyi üç ay boyunca başarıyla savundu. Fakat Haçlılara desteğe gelen bir Rum donanmasının deniz yolunu kesmesi sebebiyle umduğu yardımı bulamayan Şirkuh, zaten erzak sıkıntısı çeken kalenin kurtarılmasını mümkün görmeyerek hiç olmazsa maiyetindeki askerleri selamete çıkarmak düşüncesiyle tuttuğu mevkiyi bıraktı ve çekilmeye başladı.

Selahaddin, Şirkuh ve askerlerinin gitmesinden sonra sulh istemekten başka çare bulamadı. Sulh şartı olarak askerleri ve silahlarıyla beraber Suriye'ye dönmeyi istiyordu. Sulh yapıldıktan sonra Selahaddin ve askerleri kaleden çıktılar. Kudüs kralı, büyük bir ordu beklerken 100 kadar yaralı askerin kaleden çıktığını görünce çok şaşırdı. Zaten böyle kahramanlıklara hayran olan Kudüs kralı, üç gün süreyle Selahaddin ve askerlerini ordugâhında misafir etti. Selahaddin, bu üç gün içinde Hristiyanlar'ın ordu tertibatına ve Hıristiyan kumandanlar arasındaki çekişmelere vakıf oldu. Bu bilgiler ilerideki mücadelelerde çok işine yarayacaktı. Misafirlikten sonra Suriye'ye dönen Selahaddin, kendini tekrar ilim ve irfan sohbetlerine verdi.

ÜÇÜNCÜ MISIR SEFERİ

Yardıma gittiği Fatımi hükümetinin acziyetini gören Kudüs kralı, bu acziyeti fırsat bilerek savaş ilanına daha lüzum görmeyerek sınırı geçti ve Kahire civarına kadar geldi. Bunun üzerine Sultan Nureddin'e mektuplar gönderen Fatımi halifesi, onun yardımını talep etti. Sultan Nureddin bu talebi kabul etti ve Şirkuh'u yeniden Mısır üzerine gönderdi. Selahaddin yine bin bir rica ile üçüncü sefere de gitmeyi kabul etti.

Adeti olduğu üzere büyük bir süratle emrindeki öncü kuvvetlerle önüne tesadüf eden tüm düşman birliklerini perişan eden Selahaddin Şirkuh ile esas ordunun, kılıç çekmesine dahi lüzum kalmadan Kahire civarına kadar gelmelerini temin etti. Şaver'in cizye vaadi ve laf kalabalığıyla oyaladığı Haçlı ordusu, bu hücumu haber alır almaz dağılıp firar etti.

Kudüs kralının geri dönmesinden sonra Sultan Nureddin'e bağlı kumandanların varlığından hoşnut olmayan Şaver, bir ziyafet tertip edip hepsini ortadan kaldırmaya karar verdi. Şaver'in bu teşebbüsünü öğrenen Selahaddin ise Şaver'den önce davranıp çölde kendisi bir ziyafet düzenledi ve ziyafete Şaver'i de davet etti. Ziyafet mahalline yaklaşan Şaver'i karşılamak için yanına giden Selahaddin, yanındaki muhafızlardan çekinmeksizin Şaver'i kolundan tutup çekti ve atından düşürdü. Hadiseyi gören dalkavuklar derhal dağıldı ve geldikleri gibi geri döndüler
.
Zaten Şaver'in iktidar mücadelelerinden bıkmış olan Fatımi halifesi, Şaver'i ortadan kaldırmak için fırsat kolluyordu. Bu olayı duyunca bu fırsatı değerlendirip Şaver'i idam ettirdi ve boşalan vezirlik makamına, Sultan Nureddin'den korktuğu için Şirkuh'u getirdi. Fakat bir-iki ay sonra Şirkuh da vefat etti. Amcasının vefatından sonra 11169 yılında henüz 31 yaşındayken hem Suriye birliklerinin komutanlığına ve hem de melik unvanıyla Mısır vezirliğine atandı
.
Hem Bağdat’ta ve hem de Mısır’da iki halifeliğin olması İslam dünyasını ikiye bölmüştü. Kudüs Krallığı’nın da bu ikiliği sürekli olarak kaşıması sebebiyle Müslümanlar bölgedeki Hıristiyanların tahakkümüne boyun eğer duruma gelmişlerdi. Selahaddin bu ikiliğin daha fazla devam etmemesi gerektiğini düşünerek Şii Fatımi halifeliğine son vererek sünniliğe dönüldüğünü ilan edip halife olarak da Bağdat’taki Abbasi Halifeliği’ne biat etti.

Selahaddin Eyyubi Fatımi Halifeliği’ni ortadan kaldırdıktan sonra Mısır’ın tek hâkimi olmuş Bağdat’a bağlılığını ilan ederek de İslam dünyasını çift başlılıktan kurtararak Haçlılara karşı birliğin sağlanmasında büyük bir rol üstlenmiştir.

Selahaddin, Nureddin Mahmud Zengi ye hayatı boyunca bağlı kaldı, fakat Nureddin'in 1174 yılında vefat etmesiyle durum değişti. Selahaddin, Nureddin'in dul eşi İsmedüddin Hatun ile evlendi. Fakat Nureddin'in yerine geçen oğlu İsmail, Selahaddin'i tanımadı ve işbirliğine yanaşmadı.

Mısır’daki zengin tarım topraklarını mali dayanak olarak kullanan Selahaddin Nureddin’in çocuk yaştaki oğlu adına naiplik talebinde bulunmak üzere küçük, ama çok disiplinli bir orduyla Suriye’ye hareket etti. Ama çok geçmeden bu talebinden vazgeçti. Çünkü devam etmiş olsaydı İslam dünyasında yeni bir ikiliğe sebebiyet vermiş olacağı fikri kendisinde hakim olmaya başlamıştı.

1177 yılındaki Montgisard Muharebesinde Kudüs kralı IV. Baodouin'e yenildi. Bunun üzerine haçlılarla daha fazla uğraşmayarak 1186’ya değin Suriye, Kuzey Mezopotamya, Filistin ve Mısır’daki tüm Müslüman topraklarını kendi bayrağı altında birleştirmeye girişti ve İslam birliğini yeniden kurdu. Zamanla sahtekarlık, ahlaksızlık ve gaddarlıktan uzak, cömert, erdemli, ama kararlı bir hükümdar olarak ünlendi. O zamana değin iç çekişmeler ve yoğun rekabet yüzünden Haçlılara direnmede güçlük çeken Müslümanların maddi ve manevi açıdan güçlenmelerini sağladı.

Selahaddin, yeni ya da gelişmiş askeri teknikleri de kullanarak çok sayıdaki düzensiz kuvvetleri birleştirip disiplin altına alarak askeri güç dengesini de kendi lehine çevirmeyi başarmış bir komutandır. 1187’de bütün gücüyle, Latin Haçlı krallıklarına yöneldi. Bu arada Kudüs Kralı ölmüş yerine Lüzinyanlı Guy geçmişti.

Selahaddin, Kudüs kralını ve ordusunu Kuzey Filistin’de Tiberya yakınlarında Hıttin'e kadar getirmeyi başardı. Hıttin, kuyularıyla ünlü bir yerdi. Selahaddin çok önceden kuyuları tutmuştu, böylece haçlılara bir damla su bırakmadı.

Kudüs ordusu günlerce süren yürüyüşten sonra 4 Temmuz 1187’de tükenmiş ve susuzluktan bitkin düşmüş bir halde Selahaddin ile karşılaştı, İslam ordusunun tutmuş olduğu su kuyularının hiçbirini bırakmak gibi bir niyeti yoktu. Bu noktadan sonra geri dönemediler ve Selahaddin'in karşısına çıkmak zorunda kaldılar. Hıttin Muharebesi'nde Selahaddin, Kudüs Kralı Lüzinyalı Guy komutasındaki Haçlı ordusunu yenmeyi başardı.

Haçlıların verdiği kayıpların büyüklüğü Müslümanların Kudüs Krallığı’nın neredeyse tümünü ele geçirmesini sağladı. Akka, Betrun, Beyrut, Sayda, Nasıra, Gaman, Caesarea, Nablus, Yafa ve Aşkelon üç ay içinde düştü.

Salahaddin Haçlılara en büyük darbesini ise 88 yıl Frankların elinde kalan Kudüs’ü 2 Ekim 1187’de teslim alarak indirdi.

ÜÇÜNCÜ HAÇLI SEFERİ

Selahaddin’in başarısına düşen tek gölge Sur’un ele geçirilmemesiydi. 1189’da Haçlı işgali altında yalnızca üç kent kalmış, ama sağ kalan dağınık Hristiyanlar zorlu bir kıyı kalesi olan Sur’da toplanarak Latin karşı saldırısının çıkış noktasını oluşturmuşlardı.

Kudüs’ün düşmesiyle derinden sarsılan Batılılar yeni bir Haçlı seferi çağrısında bulundu. III. Haçlı Seferi çok sayıda büyük soylu ve ünlü şövalyenin yanı sıra, üç ülkenin krallarını da savaş alanına çekti.

III. Haçlı Seferi uzun ve tüketici oldu. İngiltere Kralı I. Richard ("Aslan Yürekli" Richard) hiçbir sonuca ulaşamadı. Haçlılar Doğu Akdeniz’de ancak güvensiz bir toprak parçasına tutunabildiler. Kral Richard Ekim 1192’de dönüş için yelken açtığında savaş sona ermişti.

Bu Haçlı seferinin de başarısız olması ve Haçlıların geri dönmesi üzerine Selahaddin de başkent Şam’a çekildi ve kendisini ilme verdi. Uzun seferler ve at üstünde geçen günlerden sonra çok yaşamadı. 1193 yılının Mart ayında Şam’da bu dünyadan göç etti. Selahaddin Eyyubi biri kız 18 çocuk sahibiydi. Ölümünün ardından da çocukları imparatorluğu paylaşırken arkadaşları İslam dünyasının bu en güçlü ve en cömert hükümdarının mezarını bile yapmaya yetecek bir paraya sahip olmadığını gördüler. Allah rahmet eylesin.

**** **** ****

EYYÛBÎLER DEVLETİ

Ünlü kumandan ve siyaset adamı Selahaddin Eyyubi tarafından Suriye, Filistin, Mısır ve Yemen’de kurulan devletin adıdır Eyyubiler. Hanedanın kurucusu olan Selahaddin Eyyubi, Hazbani Kabîlesine mensuptu. Selahaddin Eyyübi, 1138’de çok sayıda askeri ile birlikte Musul Türk kumandanı Zengi bin Aksungur’un hizmetine girdi. Bu durumun akabinde Selahaddin’in amcası Şirkuh da Zengi’nin oğlu Nureddin’in hizmetine girdi. Şirkuh bu hizmetteyken, 1169’da Mısır’ın kontrolünü ele geçirdi ise de, çok geçmeden öldü ve onun halefi olarak yerine Selahaddin geçti.

Böylece hanedanın gerçek kurucusu olarak ortaya çıkan Selahaddin Eyyubi, 1171 yılında, Şiî Fatımi idaresini tamimiyle ortadan kaldırdı. 1175 yılında ise İsmail Zengi ile Böri Gazi’nin kumanda ettiği orduyu Kurunhama’da bozguna uğrattı ve Eyyubi Devletinin temellerini attı. 1176 yılında kardeşi Turan Şahla beraber Yemen’deki Abdün-nebi Fırkasını yıkan Selahaddin Eyyubi, Abbasi halifesi tarafından Suriye, Yemen, Filistin ve Kuzey Afrika’nın sultanı ilan edildi. Bu durum aynı zamanda halife tarafından devletinin kabul edilmesi anlamına da gelmekteydi.

Selahaddin takip ettiği siyasetin diğer bir yönü de Haçlılara karşı cihad hareketinin başlatılması idi. Bilindiği gibi bu yüzyılda Haçlılar iki defa Anadolu’dan Kudüs’e kadar gitmişler ve geçtikleri yerlerde kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmamışlardı. Hatta bu zalimler, kendi dindaşları ve ırkdaşlarının kalplerinde bile derin bir nefret uyandırmışlardı. Kutsal şehir Kudüs, yıllardır bu zalimlerin elinde bulunmaktaydı. Nitekim Selahaddin’in Haçlılara karşı tesirli bir şekilde başlattığı cihad siyaseti, bütün İslâmî gayret ve heyecanı onun etrafında birleştirdi. Türk ve Arap ordularının aynı gaye etrafında toplanmasını sağladı.

Hemen hemen bütün günleri savaş meydanlarında geçen, Ortadoğu’daki Haçlı varlığının belini kıran ve onu asla eski gücüne kavuşamayacağı bir hâle getiren, böylece Ortadoğu-İslâm dünyasının kudretini bütün Avrupa’ya göstermiştir. O Kadar ki 11 Aralık 1917 tarihinde Kudüs'e giren İngiliz Orduları Komutanı Orgeneral Edmund Henry Hynman Allenby Selahaddin Eyyubi'nin mezarına vurarak; “Kalk Selahaddin biz yine geldik” şeklinde bir konuşma yapmaktan kendisini alamamıştır. Derleme: Recep Akıl

Recep Akıl
Kayıt Tarihi : 7.11.2020 00:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


NOT: Bu yazı Selahaddin Eyyubi’nin kimliğiyle ilgili olarak bir tanıtma ve bilgilendirme yazısı olarak derlenmiştir. Yeterli olmadığını düşünenler olabilir. Daha geniş bir bilgiye ulaşmak isteyen dostlar için İnternet’te ayrıntılı bilgi mevcuttur.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Recep Akıl