Portreler14-istanbul'un Manevi Fatihi Ak ...

Recep Akıl
932

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Portreler14-istanbul'un Manevi Fatihi Akşemseddin


Akşemseddin, veli şeyh Şehabeddin Sühreverdî'nin torunlarından olan şeyh Hamza'nın oğlu olarak, 1389 yılında Şam'da doğdu. Soyu, baba tarafından 15. batında Hz. Ebu Bekir'e dayanmaktadır. İlk tahsilini babasından alan Akşemseddin, 7 yaşında hafız olup, ailesiyle birlikte Amasya'nın Kavak bucağına yerleşti. Babasının vefatından sonra Amasya ve Osmancık medreselerinde eğitimini tamamlayan Akşemseddin, müderrislik payesi aldı ve Osmancık Medresesine müderris oldu.

Akşemseddin ayrıca, tıbba ve eczacılığa merak sararak tıp ilmini de öğrendi. Daha önceden Abdülkâdir Geylânı, İmam-ı Gazali ve Muhammed Celaleddin-i Rumi vb. örneklerinde görüldüğü gibi, ilim tahsili ile tatmin olmayan Akşemseddin, irfan tahsili için müderrisliği ve medreseyi terk etti. Tasavvufa olan ilgisinden dolayı, önce İran’ı dolaştı ama umduğunu bulamadığı için tekrar Anadolu'ya dönmek zorunda kaldı.

Yolu üzerinde bir tasavvuf ehlinin “Kazandığın şu zahiri ilmini mana ilmiyle, bilgini aşk ile akıl vergisini kalp ve gönül vergisiyle tamamlaman gerek. Bu da yalnız olmaz. Sana bir mürşit lazım. Kalk Ankara'ya git. Orada Hacı Bayram Veli'ye müracaat et. O seni tamamlasın, bütünleşin. Sen bu dünyaya lazım bir insansın,” tavsiyesi üzerine Ankara'ya geldi.

Bir süre Hacı Bayram Veli'yi izledi. Onun öğrencilerinin nefislerini kırmak, fakirlere yardım etmek ve yoksullara ikramda bulunmak için de olsa cer ve yardım kabul etmesi, çarşı pazarda devran yaptırması gibi hallerinden hoşlanmadığı için Ankara'dan ayrıldı ve başka bir mürşit aramak için Halep'e gitti. Halep'te bir gece rüyasında boynuna bir zincirin takılmış olduğunu, zincirin diğer ucu Hacı Bayram Veli'nin elinde ve kendisini Ankara'ya doğru çektiğini gördü. Bunun üzerine yeniden Ankara'ya döndü.

Hacı Bayram Veli'nin yanında özel ilgi ve sıkı bir riyâzet ve mücâhadeye alınan Akşemseddin, kendisine gösterilen bu ihtimamı en iyi şekilde değerlendirdi. Kısa sürede tasavvufun bütün yollarını ve inceliklerini öğrenen Akşemseddin, bu başarısından dolayı Hacı Bayram Veli'den icazet aldı ve hilafet tacı giydirildi. Bunun sonrasında Hacı Bayram Veli'den aldığı izinle Ankara'dan ayrıldı ve Beypazarı’na yerleşti.

Beypazarı’nda büyük bir şöhret bulan Akşemseddin, kısa bir süre sonra oradan da ayrıldı ve İskilip'e yerleşti. İskilip'ten de yine aynı kesrete düşme sebebiyle ayrıldı ve Bolu'nun Göynük ilçesine yerleşti. Göynük'te de yine bir değirmen ve mescid inşa ettirip, kendi çocuklarının tahsil ve terbiyesi ile meşgul oldu. Göynük’de yaşadığı yıllarda mevcut eserlerini yazıp yedi kere hacca gidebilme imkânı buldu. Akşemseddin'in oniki evladı olduğundan bahsedilmekte ise de mevcut diğer kaynaklarda on çocuğu olduğundan söz edilmektedir.

İSTANBUL’UN FETHİ:

Akşemseddin'in asıl ünü, II. Murat'ın emir ve isteğiyle II. Mehmed'in hocalığına tayin edilmesiyle başlamıştır. Akşemseddin, II. Mehmed'e danışmanlık yapıp İstanbul'un fethine büyük katkıda bulunmuş, çocukları, öğrencileri ve müritleriyle birlikte fetih ordusuna katılmışlardır. Fethin giderek gecikmesi üzerine bir takım insanların dedikodularının ordu içinde huzursuzluğa yol açması sebebiyle İstanbul kuşatmasının en kritik günlerinde II. Mehmed'e aşağıdaki mektubu yazarak onu uyardı.

“O Allah ki ikram ve yardım sahibidir. En içten selâm ve teslimiyet ifadelerimi takdimden sonra, Allah Teâlâ'dan temenni ve niyazım odur ki, gemi olayı hayli üzüntü ve sıkıntı getirdi. Bir fırsat doğmuştu, herhalde kaçırıldı. Ve hayli mahzurlar meydana getirdi. Birincisi din gayretidir. Bu olayda kâfirler sevinip, düşmanlar gülmüştür. İkincisi, başarısız ve yetersiz oluşunuz şeklinde bir yoruma sebep olundu. Üçüncüsü ise: Bu fakir'in "bendenizin" duasının kabul olunmadığı ve itibar görmeyeceği ve müjdemizin değersiz olduğu şeklinde bir takım sakıncalar, mahzurlar meydana geldi.

Şimdi: Hiç müsamaha ve yumuşaklık göstermeden, bu başarısızlığın kimden ve nereden geldiğini tespit edip, sorumluyu görevden almak, tedip etmek - şiddetli azarlamak gibi- ağır ceza vermek gerek. Eğer böyle bir tedbir alınmazsa, yarın öbür gün surlara hücum edileceği ve hendek doldurulacağı anda tembellik gösterirler. Bilirsin ki bunların bir kısmı sıradan Müslüman'dır İşin içinde ganimet toplamak v.s. olunca bunların çoğu canını ateşe atar, ama bunu elde edemeyeceğini gördüğünde de gevşeklik gösterir. Allah için canını, başını koyan azdan da azdır.

Şimdi sizden dileğim ve dikkat edilecek hususlar şunlardır: Ciddî bir gayretle işe bizzat katılmak, emirleri kusursuz uygulamak gereklidir. Bahriyedeki kumandayı ciddî, disiplinli, merhameti az kişilere vermelisiniz. Üzüntülü bir şekilde otururken Kur'an-ı Kerimle tefeül ettik. Ulular ve gönüller sultanı Cafer Sadık işaretiyle şu ayeti kerime hükmü gönlüme verildi. “Bu durumda hemen harekete geçmeyenler, gerçek Müslüman değildir. Münafık hükmünde olup kâfirlerle birlikte cehennemde ebediyen beraberdir.” İşi disiplinli şekilde ele almak gereği elzemdir.

Gayretinizi esirgemeyiniz. Sonunda mahcubiyet ve ümitsizlikle gitmeyeceğiz. Allah'ın yardım ve inayetiyle sevinçle ve muzaffer olarak gideceğiz, inşallah. Gerçekte "kul tedbir alır, Allah takdir eder" hükmü esastır. Allah'a hamd olsun. Kişi elinden geldiğince ciddî gayret göstermeli ve tedbirde kusur etmemelidir. Allah Resulü’nün ve Ashabı'nın sünneti budur. Üzüntülü bir şekilde biraz Kur'an-ı Kerim okuyup yatıldı. Allah'a çok şükür ki, bir takım ikramlar, müjdeler oldu. Çoktandır böyle müjdeler alınmamıştı. Tam teselli meydana geldi. Sözlerimiz zât-ı âlinize boş sözler gelmesin. Sizi sevdiğimizdendir. Vesselâm.”

İstanbul’un fethi gerçekleştikten sonra II. Mehmed şehre girerken Akşemseddin de yanındaydı. Onları karşılamaya gelen şehir halkı Akşemseddin’i II. Mehmed sanıp elerindeki çiçekleri ona uzattı. Akşemseddin ise "Padişah ben değilim" diyerek yanındaki II. Mehmed'i gösterdi. II. Mehmed bu duruma tebessüm ederek "Hünkâr benim ama o benim hocamdır. Çiçekler O'na Layıktır!" sözleriyle karşılık verdi.

II. Mehmed İstanbul'un fethin ardından Ayasofya’da hutbesini irad edip, tamamladıktan sonra minberden inerek Akşemseddin'i imamete geçirdi. Böylece fethin ilk Cuma namazını kıldırmak Akşemseddin’e nasib oldu. Bunun yanı sıra fetih’ten sonra II. Mehmed isteği üzerine Ebu Eyyûb el-Ensarî'nin kabrini tespit etmek de Akşemsedin’e nasib oldu.

Fetihten sonra, II. Mehmed'in ısrarına rağmen İstanbul'da kalmak istemedi ve Göynüğe çekildi. Bir süre sonra yetmiş yaşında orada vefat etti.

AKŞEMSEDDİN VE TIP:

Akşemseddin, bilimde ve tasavvufta olduğu gibi, tıp ve eczacılık alanında da büyük bir üne sahipti. Fakat kaynaklarda Akşemseddin'in tıp ilmini kimden ve nasıl öğrendiğine dair net bir bilgi yoktur. Bununla ilgili olarak İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson “Gibb History of Ottoman Poetry “ adlı eserinde, Akşemseddin'in tıp alanındaki ilmini, Hacı Bayram Veli ile beraber olduğu yıllarda elde ettiğini kaydetmekte ve kendisinden âlim ve mübarek bir kimse diye söz etmektedir. Sadece beden hastalıklarının değil, aynı zamandan ruh hastalıklarının da hekimi olan Akşemseddin, ruh hastalıklarını da tedâvi ederdi.

Akşemseddin, Louis Pasteur'den yaklaşık 400 yıl önce mikrobu ilk keşfeden ve tanımlayan kişidir de aynı zamanda. Bu keşfini ‘Maddetü'l-Hayat’ adlı eserinde “Hastalıkların insanlarda teker teker ortaya çıktığını sanmak hatadır. Hastalık, insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma, gözle görülmeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur,” şeklinde ifade etmiştir. Derleme: Recep Akıl

Recep Akıl
Kayıt Tarihi : 7.11.2020 00:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


NOT: Bu yazı Akşemseddin Hazretlerinin kimliğiyle ilgili olarak bir tanıtma ve bilgilendirme yazısı olarak derlenmiştir. Yeterli olmadığını düşünenler olabilir. Daha geniş bir bilgiye ulaşmak isteyen dostlar için İnternet’te ayrıntılı bilgi mevcuttur.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Recep Akıl