Hayatı ve şahsiyeti hakkında pek az şey bilinen Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde küçük-büyük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başladığı 13. yüzyıl ortalarından 14. yüzyılın ilk çeyreğinde Orta Anadolu havzasında doğup yaşamıştır.
Yunus Emre’nin yaşadığı yıllar, Anadolu Türklüğünün Moğol akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasi otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yıllardır.
13. yy'ın ikinci yarısı, sadece siyasi çekişmelerin değil, çeşitli mezhep ve inançların, batınî ve mutezilî görüşlerin de yoğun bir şekilde yayılmaya başladığı bir zamandır.
İşte böyle bir ortamda, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî, Ahî Evrân-ı Velî gibi ilim ve irfan kutuplarıyla birlikte Yûnus Emre, Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlakla ilgili düşüncelerini şiirle ifade etmiştir.
Yunus Emre şiirlerinde her türlü batıl inanca karşı, gerçek İslam tasavvufunu işleyerek Türk-İslam birliğinin oluşmasında önemli vazifeler üstlenmiş bir Allah dostudur. Uzun bir süre Taptuk Emre Dergâhı’nda çile doldurmuş bu dergâha hizmet etmiştir.
Kesin olmamakla birlikte 1240 yılında doğmuş, 82 yıllık bir dünya hayatından sonra 1320 yılında vefat etmiştir. Doğduğu yer konusundaki tartışmalar Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy ile Karaman üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Menakıpnâmelerle şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Babalılardan Taptuk Emre'nin dervişidir. Yine şiirlerinden tasavvuf yolunu seçtiği, iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Anadolu kentlerini dolaştığı, Azerbaycan ve Şam'a gittiği, Mevlana'yla görüştüğü de bu bilgiler arasındadır.
İşlediği konularla Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının en büyük adlarından sayılan Yûnus Emre, yalnız halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkiledi, etkisini çağlar boyu sürdürdü.
Hece ve aruzla yazdığı şiirlerinde sevgiyi temel aldı. Tasavvufla, İslam düşüncesiyle beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah'la ilişkilerini işledi.
Ölüm, doğum, yaşama bağlılık, İlahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele aldı. Çağına hâkim olan düşünüş biçimi ve kültürünü konuşulan dille, yalın akıcı bir söyleyişle dile getirdi.
Kendinden önce yetişmiş İran ozanlarının ve çağdaşlarının yapıtlarında geçen kavramlara yeni bir öz, yeni bir deyiş kattı. Bu yanıyla tasavvuf düşüncesini, zenginleştirdi.
Kendi adına bağlanan tekke şiirinin Anadolu'daki ilk temsilcilerindendir.
FİKRİ VE EDEBİ KİŞİLİĞİ
Yunus Emre, halk diliyle tasavvuf edebiyatının en büyük şairidir. Daha Orta Asya zamanlarında Ahmed Yesevi ile başlayan halk tasavvuf şiiri, Türkistan, Horasan ve Anadolu'da yüz yılı aşan bir işleniş çağından sonra, en üstün seviyesine Yunus Emre'de ulaşmıştır. Yunus'un duygu ve düşünce âlemini hazırlayan kültürün kaynağında İslam’ın öğretisi vardır.
Bu öğreti, dünyanın üç kıtasında tecrübe görmüş ve her yeni nesle zekâ ve irfan mirasları bırakmış bir milletin bağrında, kendi öz çevresini bulmuştur. Yunus'un bilgi ve düşünce âleminde, önce bu uzun, sabırlı ve sayısız hayat tecrübelerinden doğan irfan ışıldar.
Onun yaradılış, varlık, yokluk, aşk ve Allah hakkında duygulu ve hummalı zihin yoruşları vardır ki aynı irfan kaynağından beslenir.
Yunus, insan olan herkese fakir - zengin, Hıristiyan - Müslüman ayrımı yapmayan, engin bir sevgiyle bağlıdır. Ondaki insan sevgisi, insan'da Allah'tan bir parça, ondan gelip bedenlenmiş bir cevher bulunduğunu bilmesindendir.
Yunus Emre işte bu parçanın bütününe, yani Allah'a aşıktır. O'nu gönlünde bilmenin heyecanıyla O’na vurgundur.
Bu heyecanı, Musa aleyhisselâmın konuştuğu çoban kadar saf bir gönülle duyar; aynı saflıkla söyler. Yeryüzünde bir ömür boyu vatanından uzak kalmış bir insan hüznüyle Yunus'un Allah diyarına karşı sonsuz hasret duyması da bundandır. Ömrü boyunca böyle bir kavuşma isteğiyle yanmış, şiirlerine bu isteğin hareketini vermiştir.
Nihayet, bütün bu iç ve kafa hareketleriyle olgunlaşıp derinleşen, bazen coşkun, bazen savrukmuş gibi anlaşılması mümkün ama her haliyle cana yakın bir derviş...
Yunus Emre'nin şiirlerinden ve halk içine yayılan menkıbelerinden yükselerek yedi asır ötede canlanan simasının belli başlı çizgileri bunlardır.
Duymuş, düşünmüş, inanmış ve bütün bu duyuş, düşünüş ve inanışlarını büyük bir sadelik ve kolaylıkla şiirleştirmeye muvaffak olmuştur.
İslami taassubun, üzerinde durmaktan çekindiği birçok iman meseleleri ile cennet, cehennem, sırat ve benzeri gibi kavramları, şiirlerinde işlemekten beri durmamıştır.
Bu konular onun en zeki ve en hür düşüncelerine mevzu olmuştur. Şiirleri, eskilerin, sehl-i mümteni dedikleri, her dilin söyleyemeyeceği bir açıklık ve kolaylıkla terennüm edilmiştir.
TÜRBESİ:
Yunus Emre'nin mezarı olduğu iddia edilen pek çok mezar ve türbe vardır Anadolu’da. Bunlar, Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy, Karaman'da Yunus Emre Camii avlusu, Bursa, Aksaray ili Ortaköy ilçesinde, Ünye’de, Kula'da Emre köyü, Erzurum, Tuzcu (Dutçu) köyü, Isparta'nın Gönen ilçesi, Afyon'un Sandıklı ilçesi, Sivas yakınında bir yol üstü. Ayrıca Tokat'ın Niksar ilçesinde ve Azerbaycan’da Şeki şehrinde de bulunmaktadır.
Ayrıca, mutasavvıf Niyazi Mısri de Yunus Emre'nin mezarının (veya makamının) Limni Adası’nda bulunduğunu ifade etmiştir.
Bunlar arasında bilim adamlarınca tartışma, Karaman ve Eskişehir'deki türbeler üzerine yoğunlaşmışsa da, Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgili menkıbe düşünüldüğünde Eskişehir Sarıköy’deki türbenin asıl Yunus Emre türbesi olduğu düşünülebilir.
.
ESERLERİ
Bugün Yunus Emre’nin bilinen 2 eseri vardır. Bunlardan bir tanesi Divan diğeri ise Risaletün Nüshiyye’dir
DİVAN: Yunus Emre'nin en önemli eseridir. Onun bütün fikir dünyası ve sanatının mükemmelliği bu eserde ortaya çıkar. Divan da yer alan şiirler genellikle hece vezniyle yazılmıştır fakat aralarında aruzun değişik kalıplarıyla yazılmış olan şiirler de mevcuttur.
Şiirlerini genellikle gazel ve ilahi tarzında kaleme almıştır. 300 – 350 kadar şiirden meydana gelmektedir. Fakat ona isnad edilen şiirlerin sayısı bini geçmektedir.
Divanın Türk milleti tarafından çok okunmuş ve çok sevilmiş olması sebebiyle birden çok nüshaları yazılmıştır.
Bu durum gerçek nüshanın tespitini zorlaştırmaktadır. Ayrıca elde bulunan nüshalardaki şiirlerin tamamının Yunus Emre’ye ait olduğunu söylemek de imkânsızdır.
Çünkü Yunus Emre’den başka Yunus’ların da aynı tarzda söylemiş oldukları şiirlerin, Yunus Emre’ye ait olduğu zannedilerek divana dâhil edilmiş olması muhtemeldir.
Yunus Emre divanı ilk olarak 1939 yılında Burhan Toprak tarafından yayınlamıştır. Daha sonra 1943 yılında Abdülbaki Gölpınarlı tarafından düzenlenip yayımlanmıştır. Divanın en ciddi yayını Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş tarafından yapılmıştır.
RİSALET-ÜN NÜSHİYYE (ÖĞÜTLER KİTABI):
Mesnevi biçiminde aruz ölçüsüyle yazılmıştır. 537 beyittir. Didaktik mahiyette kaleme alınmıştır.
Başta 13 beyitlik bir başlangıçtan sonra kısa bir düzyazı vardır. Arkasından destanlar gelir.
Eserin baş kısmında ateş su hava toprak gibi dört unsurdan yaratılmış olan insandan ve insana üflenen candan söz edilir. Derleme: Recep Akıl 16.05.2018
______________/
Recep Akıl
Kayıt Tarihi : 26.3.2021 04:22:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
NOT: Bu yazı Yunus Emre’nin kimliğiyle ilgili olarak bir tanıtma ve bilgilendirme yazısı olarak derlenmiştir. Yeterli olmadığını düşünenler olabilir. Daha geniş bir bilgiye ulaşmak isteyen dostlar için İnternet’te daha ayrıntılı bilgi mevcuttur.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!