Portreler 23 - Hoca Ahmed Yesevi

Recep Akıl
944

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Portreler 23 - Hoca Ahmed Yesevi

Tarihte bilinen ilk büyük Türk mutasavvıfıdır. Her ne kadar Ahmed Yesevi’nin tarihî şahsiyetine dair vesikalar az da olsa, mevcut olanları da menkıbelerle ve söylencelerle karışmış olduğu için bunlardan kesin ve sağlam bilgilere ulaşmak oldukça güç, hatta bazı hususlarda imkânsızdır.

Buna rağmen “hikmet”lerinden, onunla ilgili bazı tarihî kaynaklardan, menakıpnamelerden elde edilecek bilgiler ve çıkarılacak sonuçlar, menkıbevi de olsa, hayatı, şahsiyeti, eserleri ve tesiri hakkında yine de bir fikir vermektedir.

Ahmed Yesevi Batı Türkistan’daki Çimkent şehrinin Sayram kasabasında dünyaya geldi. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Yusuf el-Hemedânî’ye intisabı ve onun halifelerinden olması dikkate alınırsa eğer XI. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiğini söylemek mümkün olabilir.

Sayram’ın tanınmış şahsiyetlerinden olan babası, Hz. Ali soyundan geldiği kabul edilen Şeyh İbrahim adlı bir zattır. Annesi ise Şeyh İbrahim’in halifelerinden Mûsâ Şeyh’in kızı Ayşe Hatun’dur.

Şeyh İbrahim’in Gevher Şehnaz isimli kızından sonra ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Ahmed Yesevi önce annesini, ardından da babasını kaybetti. Kısa bir müddet sonra Gevher Şehnaz, kardeşini de yanına alarak Yesi şehrine gitti ve oraya yerleşti.

Tahsiline Yesi’de başlayan Ahmed Yesevi, küçük yaşına rağmen birtakım tecellilere mazhar olması ve beklenmeyen fevkalâdelikler göstermesi ile çevresinin dikkatini çekmiş, menkıbelere göre, yedi yaşında Hızır’ın delâletine nâil olmuştur.

Yine menkıbelere göre, Arslan Baba olarak bilinen bir mutasavvıfın Yesi’ye gelerek Ahmed Yesevi’yi bulması ve terbiyesi ile meşgul olup onu irşad etmesi, Hz. Peygamber’in manevi bir işareti olarak kabul edilmiştir.

Arslan Baba’nın terbiye ve irşadı ile Ahmed Yesevi kısa zamanda mertebeler aşar, şöhreti etrafa yayılmaya başlar. Fakat aynı yıl ya da ertesi yıl içinde Arslan Baba vefat eder. Ahmed Yesevi, Arslan Baba’nın vefatından bir süre sonra zamanın önemli İslâm merkezlerinden biri olan Buhara’ya gider.

Bu şehirde devrin önde gelen âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yusuf el-Hemedânî’ye intisap ederek onun irşad ve terbiyesi altına girer. Yusuf el-Hemedâni’nin vefatı üzerine irşad mevkiine önce Hâce Abdullah-ı Berakī, onun vefatıyla Şeyh Hasan-ı Endâki geçer.

1160 yılında Hasan-ı Endâki’nin de vefatı üzerine Ahmed Yeseviirşad postuna oturur. Bir müddet sonra, vaktiyle şeyhi Yusuf el-Hemedânî’nin vermiş olduğu bir işaret üzerine irşad makamını Şeyh Abdülhâliḳ-ı Gucdüvânî’ye bırakarak Yesi’ye döner; vefatına kadar burada irşada devam eder.

Ahmed Yesevi altmış üç yaşına geldiğinde geleneğe uyarak tekkesinin avlusunda müridlerine bir çilehane hazırlatır, vefatına kadar burada ibadet ve riyazetle meşgul olur.

Çilehanede ne kadar kaldığı belli değildir, fakat ölünceye kadar buradan çıkmadığı ve hücrede vefat ettiği muhakkaktır. Doğum tarihi bilinmediğinden kaç yıl yaşadığı hususunda da kesin bir şey söylemek mümkün değildir.

Kerametlerinin vefatından sonra da devam ettiği ileri sürülen Hoca Ahmed Yesevî, rivayete göre, kendisinden çok sonra yaşayan Timur’un rüyasına girer ve ona zafer müjdesini verir.

Timur zafere erişince, Türkistan ve Kırgız bozkırlarında şöhreti ve nüfuzu iyice yayılmış olan Ahmed Yesevi’nin kabrini ziyaret için Yesi’ye gelir. Kabrin üstüne, devrin mimari şaheserlerinden olan bir türbe yapılmasını emreder. Birkaç yıl içinde inşaat tamamlanır ve türbe, camii ve dergâhı ile bir külliye halini alır.

Ahmed Yesevi’nin türbesi civarına gömülmek bozkır göçebeleri için ayrı bir değer taşır. Bu sebeple birçok kişi daha hayattayken türbe civarında toprak satın alarak kabirlerini hazırlarlar.

Hatta kışın ölen bir kimse keçeye sarılarak ağaca asılır ve bahara kadar bekletilir; bahar gelince götürülüp Ahmed Yesevi’nin türbesi civarına defnedilir. Bu gelenek Ahmed Yesevi’nin Orta Asya Türklüğü üzerinde ne derece tesirli olduğunu açıkça göstermektedir.

Rivayete göre Ahmed Yesevi’nin İbrahim adında bir oğlu olmuşsa da kendisi hayatta iken vefat etmiştir. Ayrıca Gevher Şehnaz ve Gevher Hoşnaz adlarında iki kızı dünyaya gelmiş, soyu Gevher Şehnaz vasıtasıyla devam etmiştir

Ahmed Yesevi’nin Yesi’de irşada başladığı sıralarda Türkistan’da, Yedisu havalisinde kuvvetli bir İslamlaşma yanında İslâm ülkelerinin her tarafına yayılan tasavvuf hareketleri de vardır. Medreselerin yanında kurulan tekkeler tasavvuf cereyanının merkezleri olmuşlardır.

Yine bu yıllarda Mâverâünnehir’i kendi idaresi altında birleştiren Sultan Sencer vefat etmiş, Hârizmşahlar kuvvetli bir İslâm devleti haline gelmeye başlamışlardır. Bu uygun şartlar altında Hoca Ahmed Yesevi Taşkent ve Siriderya yöresinde, Seyhun’un ötesindeki bozkırlarda yaşayan göçebe Türkler arasında kuvvetli nüfuz sahibi olmuştur.

İslâmî ilimlere vâkıf olan, Arapça ve Farsça bilen Ahmed Yesevi, çevresinde toplananlara İslâm’ın esaslarını, şeriat hükümlerini, tarikatının adap ve erkânını öğretmek gayesiyle sade bir dille ve halk edebiyatından alınma şekillerle hece vezninde manzumeler söylemiştir.

“Hikmet” ismi verilen bu manzumeler, ayrıca dervişleri vasıtasıyla en uzak Türk topluluklarına kadar ulaştırılmışlardır. Hikmetlerin muhtevası, Ahmed Yesevi’nin hayatı hakkında bazı bilgiler vermektedir. Ancak bunların tarihî hakikatlere ne derece uygun olduğunu tespit etmek güçtür. Buna rağmen Yesevi’nin şiirlerinde yer alan bu bilgiler hayatına, tahsiline, sülûküne, ulaştığı makam ve mertebelere dair bazı açıklamalar getirmesi bakımından oldukça değerlidir.

Ahmed Yesevi Hanefî bir âlimdir. Kuvvetli bir medrese tahsili görmüş, din ilimleri yanında tasavvufu çok iyi öğrenmiştir. Bununla beraber devrinin birçok din âlimi ve mutasavvıfı gibi belli bir sahada kalmamış, inandıklarını ve öğrendiklerini çevresindeki yerli halka ve göçebe köylülere anlayabilecekleri bir dil ve alıştıkları şekillerle aktarmaya çalışmıştır.

Bir mürşid ve ahlâkçı hüviyetiyle onlara şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını, tarikatının adap ve erkânını öğretmeye çalışmak, İslâmiyet’i Türkler’e sevdirmek, Ehl-i sünnet akidesini yaymak ve yerleştirmek başlıca gayesi olmuştur. Bu öğreticilik vasıfları sebebiyle hikmetleri, bazılarınca lirizmden uzak ve sanat endişesi taşımadan söylenmiş şiirler olarak kabul edilmiştir.

İslâm şeriatına ve Hz. Peygamber’in sünnetine sıkı sıkıya bağlı olan Ahmed Yesevi’nin şeriat ile tarikatı kolayca telif etmesi, Yeseviliğin Sünnî Türkler arasında süratle yayılıp yerleşmesinin ve daha sonra ortaya çıkan birçok tarikatlara tesir etmesinin başlıca sebebi olmuştur.

Ahmed Yesevi edebî şahsiyetinden ziyade fikrî şahsiyetiyle, tarihî hayatından ziyade menkıbevî hayatıyla Orta Asya Türk dünyasının en büyük İslam âlimlerinden biridir.

*** *** *** ***

ESERLERİ:

DİVAN-I HİKMET: Hoca Ahmed Yesevi’nin “hikmet”lerinin bir araya toplandığı risalelere verilen isimdir. Dîvân-ı Hikmet nüshalarının muhteva bakımından olduğu kadar dil bakımından da önemli farklılıklar göstermesi, bunların farklı şahıslar tarafından değişik yerlerde meydana getirildiğini açıkça göstermektedir.

Bir kısmı kaybolan veya zamanla değişikliğe uğrayan hikmetler derlenirken araya aynı ruh ve ifadedeki yeni hikmetler de ilâve edilmiş, böylece gittikçe aslından uzaklaşılmıştır.

Kime ait olursa olsun bütün hikmetlerin temelinde Ahmed Yesevi’nin inanç ve düşünceleri, tarikatının esasları bulunmaktadır. Hikmetler Türkler arasında bir düşünce birliğinin teşekkül etmesi bakımından çok önemlidir. Derleme: Recep Akıl. 13.01.2016

Recep Akıl
Kayıt Tarihi : 2.4.2021 17:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Recep Akıl