“ Bir merhabayla aydınlanır günümüz.” Diye başlar, bayramlarda ve özel günlerde atılan mesajların çoğu. Aynı mesajı birçok kişiye aynı anda gönderdiğimiz olmuştur muhakkak. Arkadaşlık, dostluk bir mesajla anlatılacak ve paylaşılacak bir şey değil oysa. Peki, sesimizi duyurmak " yok mu? ", en azından telefonun diğer ucundaki şahsa. Aslında atılan her mesaj sessizliğimizin ifadesi. Mecburiyetmiş gibi, çok da hevesli olmuyoruz çoğu zaman iletilerimizde. Sesimizi duyurup “Alo canım arkadaşım nasılsın? ” demek var bir de, şöyle içten yüreklice.
Oyun masasında kare eksik diye arandım çok zaman. Kare tamamlayandan çok, karenin ası olmak isterdim. El üstünde tuttuğum kadar arkadaşlarımı, elin üzerinde birazda ben olmak isterdim. Aman, kime anlatıyorum bunları. Neyse! Ne demek istediğimi anladınız zaten. En azından anlamış olmanız lazım. Evet… Bir merhabayla aydınlanır günümüz. GÜNAYDIN deriz sevdiklerimize. Güneş her ne kadar zirvede dursa da göğümüzde, gün hala aydın değildir KİMİ için. Bekleyişleri vardır KİMİnin hayatın çetrefilli bahçelerinde.
—Sana sesleniyorum gün. Aydınlığına inat sana nispet yapıyorum ve geceleri yaşıyorum gündüzü. Der KİMİLERİ.
En kalabalık mekânlarda, en çoğul yalnızlıkları yaşar KİMİLERİ ve her gün batımı; gün doğuşu olur, bu anlattığım KİMİLER için. Leylek hikâyesini bilirsiniz çoğunuz. Hani çocukken anneler-babalar anlatırdı ya bize;
—Oğlum-kızım seni leylekler getirdi. Derlerdi ya! Çocuk aklı işte :) . Aklım kemale erene kadar söylenirdim düşüncelerimde;
— Beni leylekler getirdiyse, o zaman asıl ailem kim? Diye.
Çoğu zaman bu KİMİLER, bıkar doğruya benzer yalanların çokluğundan ve yalana benzer doğrularla yetinirken seslenirler leyleklere.
—Dönün, alın, götürün n’olur beni bulduğunuz yere. Diye.
Lafonten masalı değil hayat işte. Her çaba sonunda gökten üç elma falan da düşmüyor yani. Yani KİMİLERİnin masalları hiçbir zaman mutlu sonla bitmiyor. Başkalarının mutluluğuyla yetinmek yetiyor KİMİLERİne.
İkinci paragraftaki ilk sözlerimde, ikinci paragrafın bitiminde daha doğrusu; daha doğrusu ikinci paragrafın son cümlesinde ve ilk üç kelimesinde, “ Bekleyişleri vardır KİMİnin ” demiştim. “ Bu paragraftaki kelime oyununu boş verin :) ”. Sevilmelerin sahteliğinde, sevmeyi beklemek; sevilmeye layık olanı beklemek belki de, bu bekleyişlerden biri. Hakiki değil hiç bir şey. Leyla’ lar Leyla’ msı, Mecnun’ lar Mecnun’ su, arkadaşlıklar arkadaşımsı bir şey olmuş artık. “ Yumuşamış mı? ” bir şeyler acaba. Ya da bana mı öyle geliyor. Siz ne dersiniz? Renkler bile sahte artık; şu zamanda, şu devirde. Siyahlar maviyi giyinmiş üzerine, maviyim diyorlar inatla. Görmüyorlar mı bu siyahlar sırıtan yanlarını mavi elbiselerinin içinde? Bütün maviliğine inat gökyüzünün, sırtını siyaha yaslıyor KİMİLERİ ve sabahın en yakın olduğu saatler bir işkence gibi geliyor KİMİLERİne. Güneş sadece geceleri doğar KİMİLERİnin göğüne. Hafif sönük, hafif ılık hallerini severler güneşin. Yani yaşamı tamamıyla Platonyadır KİMİLERİNİN. Tekil dünyalarında; çok sevinç, az hüzün şehridir Platonya KİMİLERİ için.
Bu yazımda ilk sözlerimi yazarken, son sözlerimi nasıl bağlayacağımı düşünüyordum. Hala da düşünüyorum. Siz beni boş verin en iyisi. Sahi, bu KİMİLERİ kim? Tanıyor musunuz? Şu an belki de “ bu ne tezat? ” diyorsunuz. Neyse! En azından şunu bilin. Ben de KİMİLERİnden biriyim.
'Kayda Değmeyen Bir Zaman'
091109Sınırkent
DuyguluDuygusuz/TekilDünyalı
Kayıt Tarihi : 17.2.2015 23:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.