Yalnızlık bir ihtiyaçtı belki de onun için. Bir müddet mavi düşler sokağında kalacak, yalnızlığını yeşil yangını yüreğine kabul ettirmeye çalışacaktı. Oysa herkesi ve her şeyi alabildiğine seviyordu.
-Beş parmağın beşi de bir değil ya! Diye söylendi içinden.
Fakat nafile. Her elini uzatışında, sanki kolunu koparacakmış gibi davranıyordu yakınındakiler.
Islak bedenine sarılarak derin bir '-ahh' çekti.....
Artık saat gecikmiş zamanları vuruyordu. Fazla bekletmemeliydi düşler sokağını. Aradığı sıcaklığı hep orada buluyordu.
Hep, başka zamanlara ısmarladığı mutluluklar gibi, düşler sokağını da başka bir zamana ertelemek istemiyordu.
-Eyvallah! ...dedi.
Mesaiden kalma yorgunluğunu ve gölgesini de yanına alarak, hızlı adımlarla uzaklaştı meydandan. Şehrin tenha sokakları kadar yalnız ve fakir mahallesinin yıkık toprak evleri kadar dağınıktı düşünceleri. Zümrüt gözlü Tanrı şaheserini, Şimal Yıldızı nı düşündü.
-Ya giderse, habersiz ayrılırsa şehirden.......sevdiğimi söyleyemeden. O zaman ne yaparım? Keşkelere yer veremem artık hayatımda. Artık bitmeli bu platonik rüya. Diyerek; bir kaç kararlı cümle yerleştirdi, aklının göz ucuna.
-Düşlerim kadar yakınımda olsa, anlatsam kendimi ona.
Bu düşüncelerle demirledi, mavi düşler sokağının kıyısına. Orada bulduğu ilhamlarla kalemini konuşturuyor ve yalnız orada seviyordu insanları. Çünkü orada insanlar kötülük yapmazlardı.
Saklı kalemini ve kâğıdını bulunduğu yerden çıkardı. "Al Beni Sana! " ile satırlarına başladı. “Al beni sana! ” diyerek, Şimal Yıldızı na haykırdı.
Al beni sana!
Şiir gözlüm, şairinim.
Bırakma beni sensiz
Buralarda bir başıma.
Özlemlerin denizinde
Sana yelken açmışsam,
Islatmışsam yanağımı
Ve gördüğümde simanı,
“Ne var ne yok? ” diye sorma,
Sadece sarıl bana.
Nisan akşamlarında,
Loş ışıkta, yahut karanlıkta
Ve bir ases çığlığında;
Matemini tutarım yalnızlığın,
Atmışım yüreğimi sevgi yoluna.
Al beni sana!
Yağmur gözlerinin hasret sağanağında,
Güzelliğinin duruluğuyla
Ara sıra görün bana;
Sevindir gözlerimi,
Bana seni aratma.
Hani “Seviyorum! ” dedin ya!
Ben de seviyorum bu şehri
Senin varlığında.
Hani olur da
Karanlığın elleri üzerimden kalkarsa,
Hani olur da
Hüzün tünelleri bir son bulursa,
Hani olur da
Bir ayağım çukurdan çıkarsa;
Belki söylerim sevdiğimi
Cesurca, doya doya.
Al beni sana!
Tabiata rengini veren,
O yeşilden de yeşil
Zümrüt gözlerin var ya;
Eritir benliğimi
Bana her bakışında.
Sevilmeye yasaklı,
Sevinçlere saklı,
Zahmetlerce zengin yaşantımda,
Kendin kadar sevdirdin insanları bana.
Ey kuzeyin kızı!
Ey şimal yıldızı!
Gideceksin doğduğun topraklara.
O yeşilden de yeşil,
Yaprak gözlerin var ya;
Onlar da gidecekler,
Onlar da bilmeyecekler sevildiklerini
Senin gibi.
Onlar da gidecekler yakamozlar diyarına.
Onlardır son veren
Dört mevsimdeki hazana.
Al beni sana!
En kalabalık caddelerde,
En yoğun yalnızlıkları yaşadığım anlarda
Hep sen varsın;
Hep o eşsiz güzelliğin var,
Aklımda,
Göz ucumda.
Nimetlerden yoksun yaşam savaşımda,
Yalnızlıklar adasının
Karanlıklar çıkmazında,
Sonsuz mutluluklar görüyorum;
O yeşilden de yeşil
Zümrüt gözlerinin parıltısında.
“Git! ” diyemiyorum sana.
Gittiğinde,
Hüzünler dolacaklar yüreğimin zulasına.
Geceler ellerimden tutacaklar:
Onlar saklayacaklar gözlerimin buğusunu,
Onlar kol kanat gerecekler bana.
Onlar da arayacaklar seni;
Olmadığın sokaklarda,
Hanlarda, evlerde ve yurtlarda.
Al beni sana!
Ya
Yüreğini koyuver avuçlarıma,
Ya da
Bırak beni karanlığımla bir başıma…
tekil dünyalı / Yusuf Bozan
Yusuf BozanKayıt Tarihi : 17.2.2015 23:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
