Çoğunuz Pinokyonun öyküsünü bilirsiniz. İtalyan yazar Carlo Collodinin 1881de yazdığı bir dünya klasiğidir. Romanın kahramanı, yalan söyledikçe burnunun uzamasıyla tanınır.
O, bir romandan çok bir masal dünyasının lideridir. Konuşan kukla, eşeğe dönüşen çocuklar nihayetinde mavi peri
tarafından gerçek bir oğlan çocuğuna dönüştürülen Pinokyo. İyi ama biz zaten bunu biliyoruz, sözü nereye getirmek istiyorsun? dediğinizi duyar gibiyim.
Yalan söylemek günümüzde öylesine doğal karşılanır oldu ki artık bunun için Pinokyo olmak gerekmiyor. Çevrenizdeki insanlardan tutun da siyasetçilere kadar her biri zaten birer Pinokyo...Burunları uzamıyor tabii ki...Ancak yine de yalanlarının
batağında boğuldukları için bir şekilde kendilerini belli ediyorlar. Bir psikolog arkadaşım şöyle demişti; Yalan söyleyen kişi
gözlerini karşısındakinin gözlerinden kaçırır, göz teması kurmaz. Bu, çok önemli.
ABD li hipnoterapist David J.Lieberman Size Kimse Yalan Söyleyemez adlı bir kitap yazmış. Kitabında yalan söyleyenler
engellenemese de önerdiği tekniklerle kandırılmaktan uzaklaşacağımızı belirtiyor.Bu tekniklerden biri, psikolog arkadaşımın
söylediği ile özdeşleşiyor. Bir sürü maddeler sıralamış Liberman...Bunlardan dikkatimi çeken bir diğer nokta da şu:
Yalan söyleyen kişi, ’ben, biz ve bizim’ gibi zamirleri ya çok az kullanır ya da hiç kullanmaz. • İlginizi dağıtmak için şaka yapar
ya da dalga geçer.
Şimdiii....Arkanıza dayanın ve düşünün hele. Yalancıları anlayabilecek misiniz yoksa umurunuzda bile olmayacak mı?
Bence sorun karşınızdakinin yalan söylemesi kadar, sizin ona inanmış görünmeniz hatta hatta bunu kabullenmenizdir...
İlk başta inkâr ettiğiniz her şeye zamanla alışıyorsunuz. Öylesine alışıyorsunuz ki sevdiğiniz insan karşınıza geçip yalanlarını ardı
ardına sıralarken doğru söylemediğini bildiğiniz halde -sırf kendinizi mutlu etmek adına- ona inanmış görünmeyi tercih ediyorsunuz.
Peki siz hiç yalan söylediniz mi? Ufacık da olsa,şu renkli,pembe-beyaz yalanlardan? Bir yalan diğerini, diğeri ötekini,
öteki bir başkasını doğurur. Bir kez söylemeye başladığınızda -hafızanızın çok kuvvetli olması gerekir ki-hangi yalanla yola
girdiğinizi unutmamalısınız. Sonunda yolunuzu kaybedebilirsiniz.
Şu anda içinizden geçeni okur gibiyim. Ya sen? diyorsunuz..Senin yalanla aran nasıl? Söylemişimdir; öyle ya da böyle,küçük -pembe yalanlarım olmuştur elbet. Ne olursa olsun karşımdakini kırmamak adına oluşan yalanlardır bunlar...Yine de bu bir mazaret değil,bir kez tutuldunuz mu bu hastalığa -kolay kolay tedavisi yoktur-bulaşıcı bir salgın haline gelir....
Sırbistanda böyle bir dernek varmış, biliyor muydunuz? Hem de her yıl geleneksel yalan söyleme yarışmaları da
yapıyorlarmış. Çok ilginç. Sırbistanın batısında yer alan Lyuboviya kentinde düzenleniyormuş bu yarışma... Türkiyede böyle bir
dernek kurulsaydı eğer, üyeleriyle dolup taşardı herhalde... Eminim,böylesi bir derneğe başkan olmak için de bir sürü aday ortaya çıkardı. Düşünsenize tamamiyle doğal adaylar bunlar,öyle sunî falan da değil...
Çocukluğumuzda Yalancı Çoban öyküsü ve bu öykünün bir yerinde de şöyle bir tekrar vardı:Yalancı yalancı sana
kimse inanmaz...Bu tekrarı bağıra bağıra koro halinde söylerdik. Şu hale bakar mısınız? Şimdi ise bu söz dizisini şöyle değiştirebiliriz. Yalancı yalancı sana herkes inanır.
Bu nedenle rahat ol sevgili yalancı! Nutuk meydanlarında vatandaşın gözlerinin içine baka baka yalan söyle. Nasıl olsa
sana alkış tutacaklardır. Akşam eve geç geldiğinde eşine iş toplantısında olduğunu söyle. Nasıl olsa karşındaki bu yalanı yutacaktır.
Boşversene be arkadaş,yalan tatlı bir şeydir,söyle söyleyebildiğin kadar. Beceremiyorsan abart anlatacaklarını. Bir yerde okumuştum,abartma, dürüst insanların yalanıdır diye... Hangisini tercih edersen... Yalan söylemek o kadar önemli değil, nasıl olsa
inananlar çok oldukça...Yeter ki dikkatli ol da karşındakiler uyanmasın! ...
Amaaaaa......Dudaklarının arasından dökülen her yalanı yüreğine sindirebiliyor musun, bir düşün hele...Ortaya çıkmasın diye yalanın, onu gizlemesini bilebiliyor musun, bu da çok önemli...Bir de yalan söylediğin kişinin ya da kişilerin yüzüne bakacak yüzün kaldı mı,ki bu, hepsinden önemli...
Sahi, az kalsın söylemeyi unutuyordum...Memleketimde işsizlik diye bir sorun kalmadı; terör olayları da bitti-artık analar ağlamayacak-bundan sonra şehit haberleri almayacağız; Amerika elini eteğini çekti bizden; yoksulluk kavramı silindi lügatlardan;
atanamayan tüm öğretmenler görevlerine başlatıldı; okulsuz köy,öğretmensiz okul,kadrosuz öğretmen kalmadı...Kimse kimseye ne yalan söylüyor artık ne de şakşakçılar var çevrenizde...Eşiniz,sevgiliniz her neyse iş toplantılarıyla uyutmuyor sizi..
Neden gülüyorsunuz söylediklerim karşısında? Hayırdır! İnandırıcı olmadım mı? Burnum mu uzuyor?
Eyvah, sonunda ben de Pinokyo oldummmmmm!
Serap Konuk
Yazar Yazısı-Kent Gazetesi
Serap TepedelenKayıt Tarihi : 15.9.2011 09:11:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Serap Tepedelen](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/09/15/pinokyo-oldum.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!