Kim ki maviye tutulmuş, o bir pepuktur.
Hemen yanındaki alevlere kaldırıp kendini attı, eğilip toprağı öptü alevlerin içinde, dudakları kıpkırmızı oldu. Dudaklarından içine aktı ne kadar size varsa, simdi nereye, hangi dağa, hangi kovuğa sığınsın. Bir gelincik olsa uçsa, uçurumlara kanat çırpsa, rüzgara, toza toprağa karışsa.
Bir selin içinde yuvarlanan kaya gibi gurultu çıkardı, nereye yuvarlandığını bilemez, bıraktı kendini öylece. Hani ayağına taş bağlayıp nehrin karanlıklarına bırakırsın ya, çöküp kalırsın derinliklere kımıltısız.
Pepuktu kendi dilinde bir isyandı, hikaye değil bir gerçekti. İnim inim inleyen yaralı bir ceylan, kanadı kirik bir kustu. Hep derinlere saklanır, gözden kaybolur, deli divane olmuş, yarasına mehlem arardı. Şimdiye kadar kimse onu görmemiştir, utanmıştır, acı duymuştur, “suçlu”dur, hep saklanmıştır. Ne zaman inleme sesi gelse, insanlar ellerindeki bıçağı yere bırakıp, sessizce yere çökerlerdi.
Büyütmüştür kardeşini, ne çilelerle, aç kalmış susuz kalmış, onun bunun tarlasında, ahırında çalışmış, kardeşini perişan etmemiştir. Kimsesizdiler, yalnız kardeşi ve kendisi, öylece yaşamı akıp giden bulut gibi yoksuldular. Rüzgarın, yağmurun içinde başlamıştılar çamurlu tarlalarda kenger toplamaya, kenger zamanıydı. Sırtlarında torba iki kardeş kengere çıkmışlardı, uzun bir süre topladılar, topladılar ki kendilerine, o gün etsinler. Yoruldular, iki kardeş bir pınarın kenarına oturdular, ablası bir kenger kesip yarısını kardeşine verdi, diğer yarısını kendisi yedi. Biraz dinlendikten sonra tekrar çamurlu tarlalara vurdular kendilerini, uzun bir sure daha topladılar, iki kardeş sevinçliydiler çok topladıklarını düşünüp, ablanın, abla kurban bu kadar yeter, hele su pınarın başında biraz dinlemek, sonra eve gideriz. Beraberce pınarın başına geldiler, abla kengerleri yoklamak için torbalara baktı, baktı ki kardeşinin torbası bos. Dedi kengerleri benden habersiz gizli gizli yemişsin. Kardeşi yok abla yemedim senin verdiğin yarim kenger durur karnımda, inanmıyorsan kes karnı mı bak. Abla kardeşinin karnini keser, bakar ki yarim kengerden başkası yoktur, torbaya bakar ki torba deliktir.
Koluyla dudaklarını sildi, acıları dudaklarına yapıştı. Vurdu kendini bilinmezlere, oyy heqo, oyy hawar. Simdi uçurumun başında, tüm kimsesizliği, sessiz çığlığı ile baş başa… Gökyüzüne baktı, bir de uçurumlara… Beni pepuk yap, beni pepuk kuşu yap. Yankılanır uçurumlar, alev alev çığlıklara karıştı, bıraktı kendisini öylece. Her kenger mevsimi, pepuktur o, herkes duysun ister avazını… pepu Keko ki kust? Mi kust, cima?
Kurumuştur, çoraklaşmıştır toprak. Yakılıp yıkılmıştır her yer, ne dağ ne ova kalmıştır. Başkaca sınırlara gitmezdi, bilmezdi. Şimdi saklı bir kuştur pepuk.
Davut Yıldız
Davut Yıldız 2
Kayıt Tarihi : 1.8.2019 17:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!