Penceremden Bakarken
Bugünlerde her köşe başında beni buluyorum.
Önce küçük bir kız çocuğu annesinin eteğinden korkuyla tutup, yeşil bir arabanın içindeki tahta kutuya bakıyor; herkes ağlıyor. Neden? Giden kim? Gelecek var mı? Bilmiyor. Dualar duyuyor ve ölülerin ruhuna El-Fatiha! Un ile yapılmış bir şey yiyorlar. Neden ki? Ev neden kalabalık? Küçücük gözleriyle etrafa bilmezlikler saçıyor.
Başka bir köşede o küçük kız acı içinde ağlıyor, ağlatılıyor. Nedenini kimse bilmiyor, kimseye bir şey anlatamıyor. Çünkü kendi de anlamıyor...
Sonra büyüyor. İçindeki boşluğu okula başladığında anlıyor. Her gördüğü çocuk bir eliyle bir adamın diğer eliyle bir kadının ellerinden tutuyor. Kendisine bakıyor. Bir elinden annesi tutuyor, diğer eli boşta. Neden boşta? İşte o zaman içindeki boşluğun babası olduğunu fark ediyor.
Büyüyor, içindeki boşlukla beraber kalabalıklaşıyor.
Sonra başka bir köşede genç bir kız ilk kez hayatı yorumlayabiliyor. Ona küçükken ne olduğunu ancak o zaman anlıyor. Çaresiz, dönüşü yok, artık biliyor…
Ve diğer bir köşede kalabalığın ortasında hayalet gibi, varlığın içinde yokluk yaşıyor. Öyle çok insan var ki etrafında, onlara bakmaktan kendini unutmuş. Farkında lığını yitirmiş. Öylece… Yapayalnız… Bir umudu bekliyor…
Nurcan MutKayıt Tarihi : 21.2.2012 01:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ÜÇGÜLLER HEP SEN KOKARLAR
Havada üçgül kokusu var
Üçgüller hep sen sen kokarlar.
Kokunu duyumsarım bin bir özlemle
İçimde bir hüzzam şarkı
Geçebilmek için üçgül tarlasının önünden
Yolumu değiştiririm,
Nedenini bilemezler
Yılların yorgunuydu güzel gözlerin
Uzamıştı sakalların, zayıflamıştın.
Sarıldım, öptüm ellerinden
Kaybolmuştu nasırların.
Acaba diğer babalara da
O denli kısa mıydı geceler?
Hep gün ağarmadan giderdin işe,
Gece, yarılanırdı nerdeyse
Eve döndüğünde…
Sitemkârdı gözlerin,
Kırılgandı sert kabuğunun içindeki
Yumuşacık yüreğin.
Sordun;
Nerde kaldın, neden daha erken gelmedin?
Geçerli bir neden bulmaya çalıştım kendimce
Kabullenmedin.
Oysa sonun başlangıcıymış vakit,
Bilemedim…
Sokuldum yanına eskiden olduğu gibi
Çocukluğumu anlat bana dedim,
Gülümsedin.
Askerden o gün dönmüştüm,
Bir şubat ayazıydı gelişin.
Kızımız oldu diye çok sevinmiştim.
Gurbet kuşu olacakmışsın
Nerden bileydim?
Okuman uğrunaydı sadece
Katlandığım hasretin,
Gözlerinden gönlüme akıverdi sıcacık sevgin…
Sonra;
Bir at bile kırk yıl koşarmış derler,
Ben koşmaya başlayalı elli yılı da geçti,
Artık nasıl eskimeyeyim, dedin
Kabullenmiştin…
Oy kadersizim, oy çilelim, oy gülmezim,
Bizler içindi tüm çektiklerin bilmez miyim?
Dertlerini içine gömdün de belli etmedin.
Yaklaşık kırk gece nefesini dinledim.
Her yeni güne yeni bir umutla girdim.
Bir şubat ayazıydı vakitlerden yine,
Umudun bittiği yerde
Seni zor ecele teslim ettim.
Güneş kaç kez battı tepelerin ardında?
Ve kaç turna katarı geçti o günden beri?
Bilemem, hiç saymadım ki…
Artık anlamı yok köye gelmelerin
Ve seni ne kadar sevdiğimi söylemenin
Yok artık gelişimize sevinmeler, tatlı telaşlar
Viran kaldı ardından evler, bahçeler, bağlar
Ceketinin cebinde bir tutam kurumuş üçgül
Yokluğuna ağlar.
Havada yine üçgül kokusu var.
Neden bu kadar acımasız üçgüller?
Ve neden hep sen sen kokarlar?
Ne zaman gönlüme düşsen canım babam,
Yüreğimin bir köşesinde
Gizli bir yara kanar kanar,
Küçük bir kız çocuğu
Sessizce sensizliğine ağlar…
Naime Koç ÖZEREN /Ağustos 2008
begeniyle okudum
TÜM YORUMLAR (13)