Bir pencere, bakmaya
Bir pencere, duymaya
Bir pencere yeryüzünün yüreğine ulaşan tıpkı bir kuyu gibi
Tekrarlanan mavi şefkatin enginlerine açılan.
Yalnızlığın küçücük ellerini
Cömert yıldızların verdiği gece bahşişi kokularıyla
Dolduran bir pencere
Belki de konuk etmek için güneşi şamdan çiçeklerinin gurbetine
Bir pencere, yeter bana
Oyuncak bebeklerin ülkesinden geliyorum ben
Bir resimli kitap bahçesinde
Kağıt ağaçların gölgesi altından
Toprak yollarında geçip giden
Kuru mevsiminden, kısır aşk ve dostluk deneylerinin
Sıralarında veremli okulların
Alfabelerin soluk harflerinin büyüdüğü yıllardan
Ve kara tahtaya taş sözcüğünü yazar yazmaz çocuklar
Ulu ağaçlardan sığırcıkların çığlık çığlığa kanat çırparak
Uçup gittikleri
o andan
Etobur bitkilerin köklerinden geliyorum ben
Ve hala başım
Dopdolu
Bir deftere toplu iğnelerle
Çakılan
O kelebeğin yabansı sesiyle
Asılınca güvenim adaletin koptu kopacak ipiyle
Ve bütün kente
Parıldayan ışıklarımın yüreğini parça parça edince onlar
Koyu renk mendiliyle yasanın, bağladıklarında
Aşkımın çocuksu gözlerini
Ve isteğimin acili şakaklarından
Fışkırdığında kan
Yaşamım artık
Hiçbir şey olmadığında, hiçbir şey olmadığında duvardaki saatin tiktaklarından başka
Anladım birden yolum yok yolum yok yolum yok
Çılgınca sevmekten başka
Bir pencere yeter bana bir tek pencere
Bilince ve bakışa ve suskunluğa
Işte öylesine boy atmış ki ceviz fidanı
Anlatabilir artık genç yapraklarına tüm bir duvarı
Ve sor aynadan
Adini kurtarıcının
Ve işte senden daha yalnız değil mi
Ayaklarının altında titreyen gökyüzü?
Yıkıntı elçiliğini, peygamberler
Kendileriyle birlikte getirmediler mi çağımıza?
Ve yankıları değil mi o kutsal metinlerin
Bu patlamalar ardarda
Bu zehirli bulutlar?
Ey dost, ey kardeş, ey herkes!
Yazın tarihini gül soykırımının
Kayıt Tarihi : 16.8.2013 21:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yazın tarihini gül soykırımının"
Olağanüstü işte...
Anıyorum saygılarımla...
Ağaçlarda da pencere var, bir sürü yaprakları var.
Bir pencere yetmez yani ağaçlara.
Bedenimizdeki pencereler ne? Nefes aldığımız burnumuz mu? Uuzaklara daldığımız gözlerimiz mi? Her şeyi dinlediğimiz kulaklarımız mı? Ve her şeyi konuştuğumuz ağzımı mı? Derimizdeki her gözenek mi? Diğer örnekleri vermeyeyim şimdilik bu yeter.
Şaire niçin bir pencere yetiyor. Merak ettim.
"Bir pencere yeryüzünün yüreğine ulaşan tıpkı bir kuyu gibi" Çok güzel söz.
Evet bir kuyu yeter, kendi başına yeterde artar. Her insanoğluda bir gün kuyusunu keşfedecek düşüncesini bulacak ve duvarlara ihtiyacı kalmayacak güneşin tek penceresi aydınlık gibi.
Duvara yine mi ihtiyacımız doğdu! Şimdilik bir ağaç duldasına sığınalım devir daim bu devran.
"Yıkıntı elçiliğini, peygamberler"
"Kendileriyle birlikte getirmediler mi çağımıza? "
İnsan en çokta insan duldası arar, bir sevgili… Ama insana bir sevgiliyi çok görür düzen, bir pencereyi çok görür. Düzene karşı duranın karşısına bozuk hem cinsini çıkartır. Ve karşılığında hiç bir şeye karışmamasını ve Allah'a dua etmesini isterler. İnsanoğlu bu çoğuna da bir pencere yetmez saray ister, harem düşler. Kargaşa başlar ve bir aklı selim dehaya ihtiyaç hasıl olur. Ve şairin dediği gibi peygamberlerde böyle zamanlarda gönderilmiştir.
Hiç bir peygamberin kafasında Allah’ın kitabı hazır düşmez. Tabiyatına insanlığına hasıl olur. Düşünceiner iner Allah’ın kelamı. Allah’ı ve elçisi Peygamberleri o zamanın hikayesiyle tanımlamak ne kadar doğru. Allah bizede vermiş akıl fikir düşünce ve bizimde bir hikayemi var. Niçin kendi hikayemizle anlamlandırmıyoruz hayatımızı.
Pencere şiiri, her inanın düşüncesiyle hayatını anlamlandırmaya güzel örnek.
TÜM YORUMLAR (22)