Tutup kanatlarından şiirle dize dize
Evliya Çelebi'yi nasıl anlatsam size
I
Yaşayıp gezmediğim, görmediğim yerleri
Sefergüzin Çelebi resmeylemiş mu'cize
Efsane şehirleri mahmuru seherleri
Tarih, kültür rengimi,miras bırakmış bize
Masalsı gerçekleri okurken hece hece
Seyrüsefer eyledim yaşadım bin bir gece
Bir zarafet, letafet mürekkebi kalemi
Coşkun pınarlar gibi musikiydi kelâmı
Tutup kanatlarından şiirle dize dize
Düşlerin pembesinde nasıl anlatsam size
II
İstanbul uyanırken gecesinden sabaha
Arza açtı gözünü aydınlandı hanesi
An zamanı dolanıp gülümserken salaha
Unkapanı semtinde başladı efsanesi
Osmanlı sarayında kuyumcuların hası
Dervişan Mehmet Zıllî Efendiydi babası
Ninni düşmüş diline kalbi sevgi aynası
Ak sütünü emzirdi Çelebi'nin anası
İstanbul uyanırken gecesinden sabaha
An zamanı dolanıp gülümsedi salâha
Çocukken gözlerinde uzuyorken hedefler
Sevgi özüydü sözü tatlıydı muhabbeti
Hikâyeler yazardı elinde kalem defter
Pür-kanat özgür idi çağlardı hitabeti
Nakış, tezhib öğrendi sîmalara aksetti.
Kur'ân-ı hıfz eyledi yüreklerde raksetti
Arapçayı, Farsçayı, medresede okudu
Enderun'da bilgiyi ilmek ilmek dokudu
Sevgi özüydü sözü tatlıydı muhabbeti
Pür-kanat özgür idi çağlardı hitabeti
III
Şol Muharrem ayının Aşure gecesinde
Bir elif miktarıydı devr-i zaman dilimi
Uykuya dalmış iken kıldan seccadesinde
Rüyaları kuşandı nevanın gül iklimi
Düşte nail olurken Habib'in cemaline
Fasl-ı bahar gelmişti gönlünün şimaline
Aklından hayâlinden silinirken mâsivâ
Rüya-yı sadıka da aşkla alındı fetvâ
Vakt-i nazâra düştü devr-i zaman dilimi
Rüyaları kuşandı nevanın gül iklimi
''Şefaat Resulullah' demek idi muradı
Öperken sağ elini dudak yandı dil yandı
Seyahat deyi verdi vatan eyledi yadı
Yattığı yatağından beşaretle uyandı
Nur-ı mübin parlayıp gül kokuyorken etraf
Sahabe-i kiram da dizilmişti saf be saf
Şefaati, seyahat selametle Çelebi
Seyahat müjdeledi ol Şah-ı cihan Nebi
Öperken sağ elini dudak yandı dil yandı
Yattığı yatağından beşaretle uyandı
Beyaz nûrlar yağarken melekler kanatlanır
Kırkların meclisinde akıl hikmet taranır
Duayla uğurlanan çelebimiz atlanır
Feyyaz iklimlerinde şehri kenan aranır
Sa'd ibni Ebî Vakkas sıvazladı sırtını
Şeyhi Abdullah Dede gördün dedi bâtını
Yürü divit kâlemle gazaya niyet eyle
Yürü, işin rasgele kâinatı resmeyle
Kırkların meclisinde akıl hikmet taranır
Feyyaz iklimlerinde şehri kenan aranır
IV
Zamana gülümserken İstanbul'da türküler
Sergüzeştim yol diye içti ab-ı kevseri
Ruhuna bürünürken türlü türlü öyküler
Yazmaya başlamıştı o muhteşem eseri
Bursa İzmit'ten sonra, varmıştı Trabzon'a
Gürcü, Çerkez Laz’ıyla kalktı eller horona
Her biri ay parçası sanki insan deryası
Sultan Mehmet toprağı kemençede sevdası
Sergüzeştim yol diye içip ab-ı kevseri
Yazmaya başlamıştı o muhteşem eseri
Elçi oldu bey oldu ham gönülde tevazû
Dudağında yanardı bezm-i alem duâsı
Seyrüsefer gönlünde tükenmeyen bir arzu
Dem be dem duru berrâk gönlündeydi hülyâsı
Azerbaycan, Gürcistan, Rumeli illerinde
Tarihi resmeyledi her şey yerli yerinde
Macaristan, Almanya; Sofya, Şumnu’yu gezdi
Hakk’a döndü özünü fitne fücuru sezdi
Dudağında yanardı bezm-i alem duâsı
Dem be dem duru berrâk gönlündeydi hülyâsı
Nil'de Kızıldeniz'de gönül olunca hemhal
Kehribâr tesbih gibi süslenmişti hayaller
Libya, Tunus, Yemen'de eyler iken hasbihal
Reşha reşha yürekten yazardı billur eller
Surlardan akar tarih bir zaman seferinde
Seyahatnâme adlı nadide eserinde
Bağdat, Kudüs ve Şam'da açılsa yine güller
Düşlerim kanat kanat hemhal olsa gönüller
Kehribâr tesbih gibi süslenirken hayaller
Reşha reşha yürekten yazardı billur eller
Efsunla billûrlaşmış inlerken çeşm-î bülbül
Ölüm düşmeden cânâ varıp gitti Mekke’ye
Zerreden âsumâna kokuyorken Kabe gül
Tavaf etti say etti aşkla durdu vakfeye
Çöllerin şafağından yüz sürdü kehkeşâna
Kalpte yetmiş bin alem şahitti ihtişama
Nakşedilmiş heceler sabırdı tevekküldü
Ona rehberlik eden Habibimiz o güldü
Ölüm düşmeden cânâ varıp gitti Mekke’ye
Tavaf etti say etti aşkla durdu vakfeye
V
Can gövdeye konuktur tenden uçar tüm ruhlar
Şefaatçin Habibim Kur’an rehberin olsun
Dinlenir sükun ile mahzun kalb-i mecruhlar
Gök kubbenin altında kabrin nur ile dolsun
Bilmeyiz Çelebi'nin ne zaman öldüğünü
Bu vatan toprağında nerde gömüldüğünü
Ten toprağa düşerken zerresiyiz gubârın
Âfâki tefekküre yakışır iştiharın
Şefaatçin Habibim Kur'an rehberin olsun
Gök kubbenin altında kabrin nur ile dolsun
Kayıt Tarihi : 15.3.2011 15:35:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
.
Büyük Türkiye tarihinde anlatıldığına göre bu zat, küçük rütbeli bir Osmanlı subayıdır. İşi de katipliktir. Gittiği ülke ve iller ise çok mahduttur. Buna rağmen, kendisine sanki dünyanın ve Osmanlı idaresinde olan ülkelerin tamamını gezmiş gibi bir hava vererek, anlatmış ta anlatmış. Anlattıklarını da son derece abartılı ifadelerle anlatmış ki, dediklerinin birçoğu yalan ya da yanlıştır.
Rüya meselesi de ayrıca sorgulanması gereken bir konudur. Yani bu zatın dediklerine inanmak fazlaca safdillik olur diyorum ve gerçekleri bu efsanevi beyanlardan öğrenmeye çalışmak yerine, gerçek tarihçilerin yazdıklarından öğrenmek daha doğru olur diyorum.
Saygılarımla esen kalın.
TÜM YORUMLAR (58)