Yalnız limandı kendisi. Hep öyle düşünürdü. Ama hâlâ yalnızlığı sindirememişti içine. Ömrünce ne annesinin ne de babasının yüzünü görmüştü. Hayatı bomboş, aşksız ve sevgisiz geçmişti. Yine oturmuştu denizin kenarına, bir şişe rakı ve mezesi de yanında.
-İşte benim arkadaşım. İşte benim dostum bunlar diyordu Bora. Ah ulen ah kadere bak. Millet karısının yanında sabahlıyor. Biz ise orda burda sürünüyoruz. İki laf edecek kimse de yok. Yanmışsın sen oğlum ahh yanmışsın. Yaş oldu kırk
bir hatunda yolunu şaşırıp beni bulamadı.
Böyle diye diye dertleniyordu. Hayat acımasızdı. Vur abalıya gibi vurmuştu Bora'ya. Nereye gitse iş bulamamış bir de doğru düzgün kıyafeti olmadığı için aşağılanmıştı hep.
-Denizden bir deniz kızı çıksa, biraz dertleşsek konuşsak. Yaa ben kendi kendime konuşur oldum. Delireceğim nerdeyse. Bora aklını başına al kafayı yiyeceksin sonunda. Geç oldu kalkayım sarayıma gidip yatayım.
Sarayım dediği, ufak bir odalı kulübeydi. Anne ve babası burada yaşıyordu birzamanlar. Öldüklerin de beş yaşındaydı Bora. Kimsesi de yoktu. Orda burda çalışarak ufacık yaşta ekmeğini çıkarmaya çalışıyordu. Muhtarın teşvikiyle zorla ortaokulu bitirmişti. Yardımlarla önlüğü ve kitapları alınır bir yandan çalışır bir yandan okumaya gayret gösterirdi. Düşüne düşüne kulübeye gelmişti. Alelacele elini yüzünü yıkadı. Odaya girdiğinde, yatakta güzel bir kız uzanmış ona bakıyordu. Gördüğüne inanamadı gözlerini oğuşturdu. Kız yatakta uzanmış Bora'ya bakıyordu. Şaşkındı. hayatında evine komşulardan başka yabancı girmemişti.
-Sen de kimsin.
-Yalnız sıkılıyorum dedin sesini duydum. Ben de geldim.
-Ama seni tanımıyorum. Kimi kimsen yok mu bekâr adamın evinde ne arıyorsun sen. Vallahi çok da güzelsin. Elimden bir kaza çıkacak. Sen en iyisi bir an önce git.
-Tamam gideceğim. Zaten fazla da kalamam. Sana bir öğüdüm var. Eğer beni dinlersen senin için hayırlı olacak.
-Allah Allah neymiş o.
-Bir an önce İstnbul'a git. Senin kısmetin orda. Burda kalırsan bu yaşadığın gibi, bu ev de ölüverirsin. Arayanın da yok zaten.
-Kızım ben İstanbul falan bilmem. ne yapacağım koca şehirde.
-Akıllı olursan karşına çıkan ilk kısmetini kaçırma.
-Ne demek bu şimdi.
-Unutma karşına çıkacak ilk kısmet. Onu kaçırırsan hayatın burdan da beter olur orada,
der demez kayboldu.
-Nereye kayboldu güzel kız, negüzel laflıyorduk.
Öf yaa bıktım yalnızlıktan. Yarın sabah erkenden çıkacağım yola. Hay Allah fazla param da yok.
Neyse canım yoldan ne geçerse binerim.
Alkolünde tesiriyle sızıp kalmıştı yatakta.
Sabah olmuş horozların sesiyle uyanmıştı.
-Ben ne yapacaktım. Tabi ya İstanbula gidecektim. Ne işim var benim orada. Boşverr orada da ölmeyecekmiyim. Ama ya güzel bir hatun bulur evlenirsem. Çocuklar ve harika bir yaşam. Tamam arkadaş geliyorum İstanbul'a.
Yolda gelen geçen vasıtaya el ediyordu. Birtürlü duran da yoktu.
-Geri mi dönsem acaba. Boşver ya çıktım birkere yola.
Bir kamyon durmuştu önünde aceleyle bindi.
-Merhaba arkadaş.
-Merhaba abi.
Kamyon şöförü genç biriydi.
-Nereye yolculuk.
-İstanbul'a
-Ne işin var büyük şehirde. Kimin kimsen var mı orada.
-Yokkk.
-Ne işin var abi bilmediğin yerde.
-Ne bileyim çıktım yola birkere. Olmazsa dönerim.
-Sen nereye gidiyorsun.
-Ben de İstanbul'a gidiyorum. Mal alıp tekrar döneceğim. Bak abi işin rast gitmez geri dönmek istersen, seni indirdiğim yerde iki gün sonra bekleyeceğim. Sabah altıda orda ol. Geri getiririm seni.
-Sağol can yaa harika.
Konuşa konuşa İstanbul'a gelmişlerdi. Harem de indirmişti Bora'yı. Bin kere de tembih etmişti.
-Abi ben iki gün sonra buradan kalkacağım. Unutma tamam mı.
-Tamam tamam hadi görüşemezsek helal et hakkını.
-Helal olsun abi.
Ayrılmışlardı. Bora gemiye bindi Eminönün de indi vapurdan.
-Yaa ne yapacağım ben şimdi. Kalacak yerim yok. Ne yapacağım ben diye dalgın dalgın yürürken yanlışlıkla caddenin ortasında buldu kendini.
Şöförler bağıra bağıra küfrediyorlardı. Şaşkındı.
Yolun karşısına bir geçsem diye düşünürken aniden gelen bir arabanın kendisine çarpmasıyla kendini yerde buldu. Araba ani fren yaptı ve durdu.
Bora ne yapacağını bilemiyordu. Arabalar vızır vızır etrafından geçiyordu. Bir bayan sesiyle kafasını kaldırdı.
-Birşeyiniz var mı beyfendi.
-Allah Allah beyfendi diyor bana. Beyfendilik halim mi var acaba. Aslında bayramlığını girip gelmişti İstanbu'a. Senelerdir giyiyordu ama yeni gibi duruyordu. Aslında kendisini de yakışıklı buluyordu.
-Efendim.
-Beyfendi sizi arabaya götüreyim. Hemen hastaneye götüreceğim sizi.
-Birşeyim yok hanfendi.
-Olmaz hemen benimle geliyorsunuz.
Birden yatakta bulduğu güzel kızın sözleri aklına geldi. Önüne çıkan ilk kısmetini kaçırma.
-Tamam hanfendi gidelim.
Birlikte arabaya bindiler. Kadın varlıklı birine benziyordu. Araba kendisinindi. Ve kıyafeti harikaydı. Üstelik çok da güzeldi.
-Benim adım Bora Hanfendi.
-Benimki de Filiz.
-Filiz Hanım benim birşeyim yok. Lütfen hastaneye gitmeyelim. Kendinizi de üzmeyin. Ben yeni geldim İstanbul'a. Bilmediğim bir şehir. Hata ben de.
-Peki ozaman bu akşam benim misafirim olacaksınız. Eğer bir rahatsızlığınız olursa sizi hastaneye götüreceğim.
-Aman efendim size yük olmak istemem.
-Hayır olmaz. Lütfen şimdi bir yere yemeğe gidelim.
-Ama yemeğin karşılığını ödeyecek param yok benim.
-Filiz şöyle bir Bora'ya baktı. Yemeğe ben götürüyorum sizi. Baksanıza yeni gelmişsiniz ve bilmediğiniz bir şehirdesiniz.
-Peki nasıl isterseniz.
Bir kebapçıya girmişlerdi. Aslında Bora da çok acıkmıştı. Ama kibar olmalıyım diye düşünüyordu. Yavaş yavaş Filiz hanıma eşlik etti. Göz ucuyla Filiz de Bora'ya bakıyordu.
-Harika biri. İstanbul da neden böyle biriyle karşılaşmadım ki. Şansa bak kaza yapacağım tuttu.
Yemek bitmişti.
-Gidiyoruz Bora Bey
-Ben gelmesem. İnanın size yük olmak istemem.
-Lütfen ben istiyorum.
Birşey diyemeden razı olmuştu kaderine. Bir de o güzel kızın, kısmetin İstanbul da demesi aklından çıkmıyordu.
Yeşilyurt'ta harika bir evin önünde durdular. Bora şaşkındı.
-Negüzel bir yer burası.
-Gerçekten harikadır. Bora bey eve buyrun. Kapıyı hizmetçi açmıştı.
-Filiz hanım eşiniz ne der ki. Yakışır mı benim sizinle gelmem.
-Eşim yok. On sene önce vefat etti. Bir kızım var. O da yurt dışında. Siz rahatınıza bakın. Ben odanızı hazırlatacağım. Yorgunsunuzdur.
Evet çok yorgundu Bora. Başını yastığa koyar koymaz da uyudu.
Sabah olmuştu. Bora gözünü açtı.
-Nerdeyim ben. Hay Allah sahi ya Filiz hanımın evindeyim. Saatine şöyle bir baktı. Aaa saat oniki olmuş. Ben hiç bu saate kadar yatarmıydım.
Hemen elbiselerini giydi. Merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladı. Birden karşısına evin hizmetçisi çıktı.
-Beyfendi sizi hanım bahçede bekliyor.
-Peki gidiyorum şimdi.
Bahçeye çıktı. Harika bir havuz ve Filiz hanım havuz da yüzüyordu.
-Merhaba Bora bey.
-Merhaba Filiz hanım.
-Sizi uyandırmadım. Şimdi Aysel kahvaltı hazırlar size.
-Aysel elinde tepsilerle donatmıştı masayı.
-Buyrun efendim.
-Teşekkürler. Dili tutulmuştu sanki Bora'nın. Rüyadamıyım ben diye düşündü. Hayır değil tabi.
Filiz hanım da havuzdan çıkmış Bora'nın yanına oturmuştu.
-İstanbul da ne yapmayı düşünüyorsunuz.
-Vallahi bilmiyorum. Ben motorla balığa çıkan biriyim. Tabi elimden herşey gelir marangozluk gibi.
-Tamam o zaman bugün motorla balığa çıkalım. Yakaladığımız balıklar taze taze, harika birşey.
-Filiz hanım ben size yük olmak istemem. Ne yükü olur mu. Ben de yalnız biriyim. Evime neşe getirdiniz.
Şöyle bir baktı Filiz hanıma, harika bir kadındı.
-Benim iş aramam gerek.
-İşe ne gerek bakın benim bir şöföre bir de bana eşlik edecek arkadaşa ihtiyacım var.
Ben cennettemiyim acaba diye düşündü Bora.
-Peki nasıl isterseniz.
-Size evin arka kısmındaki bahçe katı hazırlatacağım. Orada kalırsınız. Akşama doğru balığa çıkıyoruz deği mi.
-Tabii nasıl isterseniz.
Mutluydu Bora. Yatacak yeri ve işi olmuştu. Filizi de çok beğeniyordu. Ama yanında çalıştığı için yanlış yapmamalıyım diye düşünüyordu. Aradan aylar geçmişti. Bir akşam Filiz Bora'ya
-Hadi hazırlan bugün beni eğlenceli biryere götür olur mu.
-Nasıl isterseniz.
Karşılıklı oturmuşlardı tavernada. İçkilerini yudumluyorlardı. İçki Filiz'e dokunmuştu.
-Bora ben sen den çok hoşlanıyorum. ya sen.
-Ben mi. Ne demeliydi. Bilemiyordu. O da hoşlanıyordu Filiz den Bunca sene hayatı yalnız ve kadınsız geçmişti. Bıkmıştı yalnızlıktan.
-Ben de siz den hoşlanıyorum. Okadar güzelsiniz ki. Ama ben size lâyık değilim ki.
-Olur mu öyle şey. Ben senin gibi birini hiç tanımadım. Seni seviyorum Bora ve seninle evlenmek istiyorum.
-Evlenmek mi. Benim gibi birinle ve hiçbirşeyi olmayan biriyle.
-Ne önemi var ki. Senin varlığın bana yeter. Bizim hiçbirşeye ihtiyacımız yok canım. Hayatımın geri kalanını benimle geçir yeter.
-Ya kızınız. O ne der ki.
-Kızım karışmaz bana. Hadi cevap ver. Evlenirmisin benimle.
-Doğruyu söylemek gerekirse ben de seviyorum seni.
Birden aklına güzel kız geldi. Senin kımetin İstanbul da. Sakın kısmetini tepme sözü kulaklarında çınladı.
-Tamam canım. Evlenelim. Seni mutlu edeceğim. Aradan iki sene geçmişti. Harika bir tablo sergileniyordu bahçede. Bir yaşında ki oğulları Tayfun bahçe de yürümeye çalışıyordu.
-Hadi oğlum gel babana. Annesi bak nasıl geliyor aslan oğlum.
Çok mutluydu Bora'da Filiz'de. Mutluluğu karşısına, İstanbul'da çıkmıştı Bora'nın. İyi ki burdayım. İyi ki sizlerleyim. İkinizi de çok seviyorum. Allah gülmüştü Bora'nın yüzüne, karşısına Filiz'i çıkarmıştı.
Kayıt Tarihi : 27.6.2007 00:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sevgilerimle esen kalınız.Erdoğan Vural
TÜM YORUMLAR (5)