Pekaka Şiiri - Fikret Gürsoy

Fikret Gürsoy
BİR TEBESSÜMÜ BİRBİRİMİZE ÇOK GÖRMEYELİM
402

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Pekaka

P.K.K acımadan, hep vuruyor
Türk askeri, neden? Duruyor
Şehit kanları, yerde kuruyor
Vatandaşların sabrı, bitiyor

Dış güçler aramıza, ikilik sokuyor
Kardeş kardeşi, acımadan vuruyor
Bu vatanı bölmek için, uğraşıyor
Ülke ekonomisi, hep elden gidiyor

P.K.K Kürtlerin sorunlarını, güya çözüyor
Kendi ırkdaşının kanını, acımadan akıtıyor
Anaların gözleri dolu, oğlu için ağıt yakıyor
Güzel ülkem, için için daima hep yanıyor

Beşikteki çocuk, P.K.K dan nasibini alıyor
Otobüsteki asker eşi, bombayla vuruluyor
Ülkemin her bir yanına, cenazeler gidiyor
Yeter artık, P.K.K neden? Silah bırakmıyor

27.06.2010
Fikret Gürsoy
ARAŞTIRMACI-YAZAR-ŞAİR-PROGRAMCI

Fikret Gürsoy
Kayıt Tarihi : 27.6.2010 23:30:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


İstanbul Halkalıda askeri görevlileri taşıyan bir sivil otobüsün geçişi sırasında meydana gelen patlamada iki uzman çavuş şehit oldu, 1 asker kızı hayatını kaybetti. Araçta bulunan 15 kişi yaralandı. Patlamanın uzaktan kumandalı bombayla yapıldığı belirlendi. İstanbul Halkalıda sabah saat 07.30 sıralarında askeri lojman yakınlarında asker taşıyan bir sivil otobüsün geçişi sırasında meydana gelen patlamada ilk belirlemelere göre biri çocuk 3 kişi hayatını kaybetti, 9 kişi de yaralandı. Yaralılardan ikisinin durumu ağır. Patlama nedeniyle otobüsün camları tamamen patladı. Patlamanın meydana geldiği bölgede güvenlik önlemleri arttırıldı. Polis ekipleri, tuzaklı bir başka olması ihtimali üzerinde duruyor. Patlamaya, refüjün kenarına bırakılan uzaktan kumandalı parça tesirli bombanın neden olduğu iddia ediliyor. Mehmet Akif Ersoy Hastanesi'nin başhekiminin verdiği bilgilere göre, patlamada biri çocuk 3 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden 3 kişinin isimleri şöyle: Çağlar Bölükbaşı, Uğur Ekiz, Buse Sarıyer.. Hayatını kaybeden küçük kızın bir askerin çocuğu olduğu ifade edildi. BASINDAN

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Fikret Zikret Gürsoy
    Fikret Zikret Gürsoy

    Şehit ailelerinin yürekleri,şehitlerimizin kemikleri sızlıyor,kahrolsun PKK kahrolsun bölücüler.Duyarlı dost kaleme teşekkürler,tebrikler.. AYŞE KARAKAYA



    Cevap Yaz
  • Fikret Zikret Gürsoy
    Fikret Zikret Gürsoy

    Merhabalar

    Sizlerin üÜLKE dostu olduğunuza inanarak, aşağıdaki deneme haline getirmiş olduğum kürtlerin gerçek yüzlerinin meydana konması, kısmende olsa, artık Mehmetciklerin kanlarının böylesi canavarlar tarafından akıtılmaması için,bu öyküyünün Medyada açıklanarak, onların yüzlerine sille gibi vurulmasına yardımcı olmanızı tüm günahsızlar adına rica ediyorum.

    Zira bu öyküden dolay, (iğrenç kürtler tarafında) oldukca fazla
    hakaret dolu mesajlar almaktayım.

    Hem madem ki, sizler Türkiye'nin huzuru için çalışıyorsunuz,
    o zaman böylesi emeklerin desteklenmesi gerek miyor mu? ? ?

    Gül Witt
    Saygılar

    KÜRTLER, PKK VE TÜRKİYE (sırların şavkı)

    Bir diyorlar Kürdistan Urumiyde, bir diyorlar türkiyede, bir diyorlar mezapotamyafa. Şimdide ıkark Kürdistan olarak geçiyor. Benden şaştım kürdistanın nerde olduğuna.
    Kabul edelimki Irak kürdistan oldu, peki irkataki digerlei ne olacak?

    Son yıllarda yine ırkçı Kürtlerin - PKK örgütünün, yok Doğu’ya yeterince yardım yapılmıyor,
    Çocuklar okula gidemiyor, biz Kürt devleti kurmak istiyoruz vs gibi bahanelerle Türkiye topraklarını Mehmetçiklerin kanıyla, ardında kalanların gözyaşlarıyla ıslatır oldukları bir dönemde, sırların şavkı,
    bu defada sağlık memuru olarak görev yapığı Doğu’da Kürdistan sorununu çözmeye çalışacaktı.
    Bakalım başaracak mı?

    Zira burada da halkında düşünmekten aciz ve bilinçsizdiler.
    Bilinçsizliğin, düşüncesizliğin ise, en etkili silahlardan daha acımasız olduğu kaçınılmaz bir gerçekti.
    Bunun içindir ki, geldiği günden beri, ne yapıp halkı bilinçleştirecek, medyayı ve devleti uyaracak
    Metotlar bulmaya kararlıydı.

    Zaman kaybetmeden, eğitim ailede başlar sözcüğünden yola çıkarak, bölge komiserinin yardımıyla
    Ailelerle, derneklerle, okullarla tanışarak, halkın görüşlerini öğrenip, ihtilatını kazanmaya koyulur.
    Komiser ve aynı bölgede beraber çalıştığı Dr. Halil beyin Doğu halkının kendisinden daha yakında tanıdıkları bilincinde olduğu için, sık, sık onlarla buluşuyor, bugüne kadar yapılan girişimlerin dışında kalacak olan,
    Kürt, PKK sorgunu çözme konusunda, fikir alışverişi yapıyor, başörtü sorununda olduğu gibi, mitingler düzenleyerek toplu halde halka hitap ediyordu.

    BÖLÜM 1 - ADALET MEYDANI

    İlk miting, hem halkı ürkütmemek, hem de çoğunluğu bir araya getirmek düşüncesiyle,
    sağlık ve yoksulluk altında düzenlenir. Mitinge çok sayıda katılan kaza halkı ve çevre köylüleri,
    her eğlencelerinde, protestolarında, vs yaptıkları gibi, saatinden erkenden gelip davul, zurna, eşliğinde halay çekip, oynamaktan kendilerinden geçmiş olsalar da, sırların şavkı, bir kaç masanın birleştirilmesiyle oluşan kürsüye çıkarken, topluluğu gözden geçirdikten sonra:
    — Merhabalar. Hepiniz hoş gelmişsiniz.
    Bana öyle geliyor ki, bugün neden bir araya geldiğimizden çoğunuzun haber yok gibi.
    Ama önemli değil. Önemli olan şu an burada oluşumuzdur.
    Lakin konuya geçmeden, bir soru sormama izin var mı acaba? - diye seslendiğinde,
    Kalabalığın ağzından- Tabi var. Buyurun sorun.-
    Sırların şavkı:
    — Neden ise kolay kolay hiç bir temrine saatinden gelmeye alışık olmayan, bu toprağın insanları,
    oyun, eğlence duyduklarında, yarım gün erkenden gelip bekliyorlar.- deyince, milleti bir gülme tutar.

    Ve devam eder:
    — İyi ki de miting başlayana kadar çalıp oynamışsınız, zira biraz sonra başlayacak olan programımızda,
    Davul, zurna, halay malay yok.- deyip yine oradakilerin gülmesini sağlamışsa da, gülüşmeler kesilmeden:
    - Sevgili gençler, değerli veliler. Sanıyorum birçoğunuz kim olduğumu, ne zamandır ve hangi görev amacıyla
    Burada bulunduğumu biliyorsunuzdur.
    Buna rağmen sadece mesleğin bizlere yüklemiş olduğu sorumluluğun dışındaki sorunları da gidermekten yana olduğumuz için, bugün ve ileride de hepimizin huzurlu, mutlu, varlıklı ve sağlıklı yaşaması için, baştan kazamızın komiseri, Dr. Halil bey ve diğer yardımcı dostlarla birlikte, faydalı ve kalıcı girişimlerden bulunmaya kararlıyız.

    Mutluluğun, sağlığın ve varlığın temeli ise, eğitim ve mantıktır. Eğitimsiz olu, mantıklarını kullanmasını beceremeyenler, doğruyu yanlışı ayrıt edemedikleri gibi, affedersiniz tıpkı yük hayvanları misali, daima başkalarının kendilerini yönlendirmelerini sağlarlar. Oysa her canlı nesline göre aynı organla doğar.
    Doğar doğmasına ama, çoğu gerektiği gibi organlarını kullanmazlar.
    Veya ya yanlış kullanırlar, ya da kullanmaya üşenirler.

    Diyeceksiniz ki, nasıl yanlış kullanılır veya kullanmaya üşenilir?
    Eğer çevrenizdeki, çalışkanları, tembellerle, yararlıları, zararlılarla karşılaştıracak olursanız,
    böylesi bir sorunun cevabı kendiliğinden meydana çıkacaktır.

    Bildiğimiz gibi, kimileri kimseye muhtaç olmamak için, çalışıp geçinirken, kimileride,
    miskin miskin oturup başkalarının sırtında geçinmek istemektedir.
    Ve diğer birileri, çevreye faydalı olmak için, güzel şeyler düşünüp, emek verirken, kimileri de huzur bozmak için çabalarlar? İşte bu hallere, organları kullanmamak veya kötüye kullanmak denir.- diye örnekler vermeye devam ederken, olgun yaşta, Doğu kültürüne uygun kalın bıyıklı, iri yarı adamın birisi, anlatılanların kendisiyle alakası yokmuşçasına, bıyıklarını parmaklarının ucuyla kıvırarak:
    — Hanımefendi. Hanımefendi. Ben 24 çocukla 3 gözlü bir damda zar zor geçinen biriyim.
    Bu halimize hangi mantık yardım etsin ki, karnımız doyasıya bir hayat sürdürelim? - diye karşı çıkan adama:
    — Bakıyorum da beyefendi oldukça önemli bir noktaya değmiş bulundu.

    Zira geldim geleli bu tür ailelerle karşılaştığım halde, bir türlü cesaret edipte neden böyle bir yaşam içinde olduklarını soramıyordum.

    Madem beyefendi bu meselenin üstünü kendi eliyle açmış bulundu, bana da devam etmek kalıyor. – der ve
    kısa bir ara vererek, gözlerini çevresini saranların yüzlerinden gezdirip:
    — Kendilerinin birer hazine anahtarı verilmesi için, biraz önceki konuşan beyi, benzeri durumda kilerin bir grup, normal durumda olanlarında ayrı bir grup oluşturup öne doğru yaklaşmalarını rica ediyorum.- sözleri üzerine, konuşan adamın durumunda olanlar, hazine sözcüğünü duyunca, paldır küldür birbirlerini ite ite, iyice görülecek bir şekilde, kürsüye yaklaşırken, sayıca çok az olan diğer grup biraz daha uzakta bir araya gelerek, kendilerini gösterirler. Sırların şavkı önce çoğunluğa:
    - Kaçar çocuklarınızın ve hanımlarınız olduğunu parmakla gösterin lütfen.-der.
    Adamların çocuk sayısını göstermeye parmakları yetişmezken, en azıda iki hanımla evli olduklarını belirtirler.

    Azınlık kesimin çoğunluk kesimle hemen hemen aynı yaşlarda olmalarına nazaran, hepsinin birer
    hanımı ve 3 ten fazla çocuklarının olmayışı dikkatini çekince işte hazinenin anahtarı meydana çıktı.
    Bu anahtarı iyi kullanmalıyım’ diye içinden geçirir, çoğunluk kesimine döner:
    - Eğer beni iyice dinler de, sorularımı yanıtlarsanız, söz konusu olan hazine anahtarının nerde olduğunu kendiniz bulacağınız gibi, bu hazineyi sizden doğmuş olanlara ve sonraki nesillere emanet edeceğinizden şüpheniz olmasın.- diye sözlerini sürdürünce, orada toplanan herkesi nasıl bir merak sardığı yüzlerinden okunuyordu.

    Sırların şavkı, daha fazla merak uyandırmadan, hazine sandığını açmak için:
    — Evet sorulara cevaplara geçiyoruz.
    Devlet’ten beklentileriniz nelerdir? - diye sorduğunda, yalnız çok çocuklu, çok kadınlı olanlar değil,
    Hepis:
    – Görmüyor musunuz, nasıl yaşadığımızı. Maddi yönde yardım etmesini, bütün köylere okul, yol ve hastane yaptırmasını, okullarda ve başka yerlerde Kürtçe konuşmamıza, kültürümüzü uygulamaya karışılmamasını istiyoruz.- diye bağrışınca, ne içinde yaşadıkları doğaya, ne de Devlet’e bir faydaları olmadığı halde, bir yandan yardım bekleyişlerini, diğer bir yandan da, sokaklara dökülerek ’’Kürt devleti istiyoruz’’ diyerek, haksız yere yurdu yerinden sarsışlarının birbirine zıt düştüğünü düşünmüş ise de, sakin bir tonla:
    — Peki. Peki. İstekleriniz Ankara’ya ulaştırılacaktır.
    Hazinenin anahtarına gelince, onun nerde olduğunu gelecek buluşmamızda öğreneceğiz.

    Ama hazineye ve yardıma ulaşmak için benim de sizlerden bir isteğim olacaktır.
    Örneğin ne kadar zaman okula gittiğinizi, bölgenizde veya başka bir yerde kaç ağaç diktiğinizi,
    kaç adım yol yaptırdığınızı veya yaptırılırken yardımcı olduğunuzu, kaç kitap, dergi vs okuduğunuzu, ne kadar zaman ülke yararına gönüllü hizmet verdiğinizi, veya tüm doğa için geçerli olan herhangi faydalı bir şeyler yaptığınızı ıspalı olarak getirmenizdir. Gelecek ay buluşmak üzere.- dediğinde,
    Yaşlı adamın biri, ellerini ileri geri attırarak:
    - Lolo bizim aklimiz ağaçlari kesip yakmaya zor yetiy, bu kari dikmekten söz ediy. Geldi geleli hazinenin yerini söyleyeceğim derken, şimdi de kalmış bizde kitap, mitap, ağaç mağaç istey. Bir başkası:
    — Lolo ne hazinesi, ne yardımı. Haydin gidip işimize bakak, hazine gelecek diye beklerken, ahırdaki ineğimizden, eşeğimizden koyunlarımızdan da olacağız.- diye konuşmaktaydılar.


    BÖLÜM 2- HAZİNE ANAHTARI

    Birinci mitingin üzerinde iki ay geçmişti. Yine davullu zurnalı gelenler, kendilerine iyi yardım yapılsın amacıyla, olmalı ki, bu defa Kürtçe yerine, - On çocuk arpa yiyor, aha Memmet emmi, deha Memmet emmi. Beyler buna ne diyor, aha Memmet emmi, deha Memmet emmi- türküsünü tekrarlarlarken, komiser, Dr. Halil bey ve bir kaç yardımcılarıyla birlikte kürsüde yerlerini alırlar.

    Sırların şavkı bir öncekinden daha kalabalık olan topluluğu süzdükten sonra:
    - Bana öyle geliyor ki, eğer bugün burada konser falan var diye bildiri dağıtmış olsaydık,
    sanıyorum yalnız çevre köylüleri değil, TRT’nin her yerinde Kürtler koşup gelmiş olacaklardı.
    Zira saatinde başka yerdekilerin de haberi olacaklarından şüphem yok.
    Ama bu sırrınıza aklıma ermedi gitti. Nasıl yapıyorsunuz da, basın, televizyon, telefonun bile olmadığı dönemlerde dahi, nerde ve ne zaman neler yaptığınızın gününde haberiniz oluyor? - diyerek, çok şey biliyorlarmış gibi dinleyiciler gururlanırken, Doğu’daki görevinden canı yanan komiser, sırların şavkına yavaşça:
    — Haklısınız. Şarkıcı falan da var diye haber verseydik, görmeliydiniz.
    Çünkü, din ayinlerinde beyinleri Arapçayla uyuşturdukları gibi, bunlarınki de konserlerle,
    hoplatıp, zıplatmalarla uyuşturulup, istenilen yöne döndürülüyorlar.
    İnanın çıkarcılar oyna, oynatma işini işin içine sokmasalar, on kişiyi bir araya toplayamazlar.
    Bizim şansımız varmış.- demesinin ardında, çalıp oynayanların gürültülerinin kesilmesi sağlanır ve
    söz sırların şavkına bırakılır. Sırların şavkı:
    — Hepinize bir kez daha merhaba.
    - Umarım geçen sefer yoksullukta en çok dert yananlar da gelmişlerdir ve beni iyi dinlerler.
    - Gelirinizin kıt, çocuklarınızın bol olduğunu sizlerden ve yıllardır çalıp söylemiş olduğunuz
    on çocuk arpa yiyor, aha Memmet emmi, deha Memmet emmi türkünüz de öğrenmiş bulunuyoruz.
    Peki, aranızdan hiç düşünen oldu mu acaba, bu çocukları devlet mi, beyler mi doğurmuş ki, çocukların arpa yemesinden bunlar suçlanıyor. Veya devlet mi onlara üç dört kadın verip doğurtun demiş? - der ve sesini yükselterek:
    — Hayır bunların hiç biride olmamıştır. Her şeyi kendi isteğinizle yapmışsınızdır. Bunun içinde devlette dâhil, kimse kimsenin geçiminde sorumlu olmadığı gibi, ancak herkes beynini kullandığı zaman sorunlarını çözecek, maddi ve manevi yönünde huzurlu ve zengin olacaktır. Aksi takdirde oturup başkalarında yardım beklemek veya sahtekârlıkla bir şeyler elden etmeye çalışmak, insanın kendi kendini fakirliğin en düşük kertesine itilmek demektir.

    Biz kendi kendimize bakacak olursak, devlet ne güne duruyor sorusuna,
    Devletin görevlerinin ülke vatandaşlarının can güvenliğini korumak amacıyla iç ve diş saldırılara karşı asker, polis yetiştirip, sanayi ve ekonomik dallarında gelir ve giderleri kontrol altında tutmakla, mağdur durumlarda olanlara yardım elini uzatmakla, okul, hastane, su, elektrik santralleri, kara ve hava limanları gibi sektörlerin sorumluluğunu yüklenmekte olan, bir kuruluş olduğunu belirtmek isterim.
    Bunlarında yapabilmek için, halkın çalışıp vergi vermesi gerek. Tıpkı kendi cebinizdeki harcadığınız para gibi, gelir olmazsa, giderin de olası mümkün değil. Yeterince geliri olmayan bir devlet nasıl hizmet verebilir?
    Kimse devlet kasasına babasının hazinelerini veya mülkünü teslim etmemiş ki kendilerine bakmasını beklesinler.

    Hatta bir ülkenin yeraltı hazinelerinden bile, herhangi bir hizmet vermeden yararlanılması beklenmelidir.
    Zira o hazineler işte biraz önceki bahsettiğim dalları ayakta tutmak amacıyla harcanmaktadırlar.
    Birileri kalksın keyfe 3–4 kadın alsın, sorumsuzca çoğalsın, sonra da devlet versin yiyelim diye beklesin.
    Yok, öyle şey. Yok. Eğer devletin hizmete sunmuş olduğu kara, hava ve deniz yolları,
    su, elektrik, kanal hatları, okullar, hastaneler vs kullanıyorsa, unutmayın ki bunu devlete borçluyuz.

    Gördüğünüz gibi, hiç biriniz faydalı bir şey yaptığınıza dair bir delil getiremediniz.
    Bu da demek oluyor ki, faydalı bir şey yapmak, faydasızlar kadar kolay olmuyormuş.
    Oysa iyi ve sağlıklı bir iş yapmak için, elimizi, ayağımızı, değil de, beynimizi kullanmak yererli olacaktır.- deyince, ön sıralarda henüz askerden yeni geldiği ve medeniyetsizlikten ağzı yanmış olduğu yüzünde belli olan genç birisi, elini ağzına götürerek:
    - Hanımefendi, ya beyinleri olmayanlar ne yapsınlar? - diye bağırınca:
    - O zaman bu tür yaratıkların varlığı dünyaya zarardan başka zaten bir karı olmaz. –
    Gencin ardında, temaya aldırış etmeden, başı poçuyla sarılı, elleri ve anlı döğmeli bir kadın, zar zor Türkçesiyle:
    - Kızzey, kızzey. Honi hazina anohtari nerde? Kimin ne yapacoği bıza gerek yoh.- diye çıkışır.
    Sırların şavkının cevap vermesine fırsat bırakmadan, aynı genç, kadına dönüp yine yüksek bir sesle:
    - Konuşulanları anlamış olsaydınız, hazine anahtarının nerde olduğunu tespit etmiş olurdunuz.-
    Sırların şavkı:
    - Demek anlamamışlar.- karşılığını verir ve örnek alsınlar amacıyla, yeniden bir önceki konuya döner:
    - Bir kaç kadının, bir erkeği aynı çatı alında paylaşması sanıyor musunuz ki, gurur, onur ve morel vericidir?
    Bir de onlardan peydelenen onca çocukların medeniyet, düzen, terbiye durumları....- der demez, adamın birisi:
    — Efendim bu kuş uçmaz, kervan geçmez memlekette zavallı insanlar korunmayı nerden bilsinler? - deyişine sinirlenen sırların şavkı:
    — İşin garip tarafı da bu ya. Nasıl oluyorsa, o zavallı sandıklarımız keyiflerine televizyonun, telefonun, CD’lerin, kasetlerin nerden alınacağını, nasıl kullanılacağını ve memleketi karalayarak, taa gidip başka ülkeler ulaşılacağını, kentlerde yaşayan gözü açık diye bildiklerimizden daha iyi beceriyorlar, ama kuşaklarına gelince
    bir şey bilemeyen zavallılar olup çıkıyorlar.-

    Kültürünüze gelince, kusura bakmayın ama saz çalıp, türkü söyleyip, halay çekip cem yürütmekten başka bir kültürünüze rastlanmadığı gibi, Türkiye’nin her yöresinde de saz çalınıp, türkü söylenip halay çekiliyor. Demek ki saz, halay, türkü sadece Kürtlerin kültürü değil.



    Kürtçe televizyon yayınlarınızın da da, sabahtan akşama kadar diğer televizyon kanallarının yaptıkları gibi, dedikodu dizileri, sokak ve aile kavgaları, basit basit filimler yayınlamaktan başka bir şey göstereceğini sanmayın.

    Oysa böylesi görüntüler, ailede, komşuda, mahallede görüp yaşanan şeylerdir.- dediğinde bu defada yakınında bulunan başka genç bir bey:
    - Efendim saz, halay, türkü falan tek bize ait bir kültür olmayabilir, ama bizlerde yün eğrilir, hali, kilim, çorap dokunur. Süt sağılır, yoğurt ayran, yağ vs yapılır. Bunlar kültür değil mi? - sorusuna, sırların şavkı:
    — Tabiî ki kültürdür. Ama bunları da başkaları yapmıyor mu ve yapmamışlar mı?
    Bunlarında sadece bir neslin kültürü olarak sahiplenmek yanlıştır.- diye vurgulayınca, 15 yaşlarında pek de yaramaz birine benzeyen çocuğun biri, arkadaşlarının omzuna sıçrayarak:
    - O zaman desenize bizlere kültür olarak, bir çok kadınla evlenmek, kız kaçırmak, soygunculuk, adam öldürmek, bir de dedelerle cem yürütmek kalıyor.- der.
    Ardında bir başkası:
    Ya onca yazarlarımız, sanatçılarımız..... deyip de sonunu getirememiş olsa da sırların şavkı:
    — Tabiî ki sürülerle yazarlarınızın da var. Lakin hangi yazarınızın kitabini açsak, Alevilikten, Kürtçülükten başka bir şeye rastlanmıyor.
    Oysa piyasa Alevilik, Kürtçülük üstüne yazılmış binlerce kitaplarla, çevrilmiş filimler dolup taşıdığı halde adamlar hala aynı temayla uğraşıyorlar.






    BÖLÜM 3- KÜRTDEVLETİ

    O gün kimine göre gerçekten hazine anahtarı verilmiş, kimine göre verilmemiş olsa da,
    Kürt devleti ile ilgili yeni bir miting düzenlediğinde, bu defa komşu kazalardan tutunda,
    çok sayıdan Tunceli’den, Kayseri’den bile gelenler olmuştu.
    Tabiî ki yine davullar, zurnalar eşliğinde hoplayanın, halay çekenin, türkü söyleyenin haddi hesabi yoktu.
    Sırların şavkı böylesi bir konuşmaya iyi hazırlandığı halde, yine de heyecanı yüzünde okunuyordu. Ama ne pahasına olursa olsun, konuşacaktı, konuşmalıydı da.
    Sırların şavkı:
    - Hepinize hoşgelmişsiniz derken, umarız önerilecek konular, söylenilecek sözler yerinde ve doğur değerlendirilir.
    der ve nabız yoklamak amacıyla:
    -Zira bildiğimiz gibi, Türkiye adı verip, içinde yaşadığımız bu ülkede Kürt devleti kurulmak istenmekte olduğu için, bugün burada bu soruna bir çözüm yolu açmadan evvel, bir kez de yüz yüze ağzınızdan hangi nedenden ötürü Kürt devleti kurmak isteyişinizi duymak isterdim. Şimdiye kadar bu konuya değinmediğinize göre, yoksa vaz mı geçtiniz? - ekosunun ardında, fanatikçilik sembolü olan parmaklarını havaya kaldırarak, hep birlikte, tekrar tekrar hep birlikte:
    - Nasıl vazgeçmiş oluruz? Ölürüz de vazgeçmeyiz. Kürdistan kurmak için, kanımızın son damlasına kadar savaşacağız. Yeter artik Türk bayrağının altında yaşadığımız. Kim çocuklarının kendi bayrağı altında yaşamasını istemez? - diye karşılık alan sırların şavkı, kimseyi ürkütmemeye dikkat ederek:
    - Belki haklısınız, ama sizin istekleriniz birbirine zıt düşmüyor mu? Hem devletten her çeşit yardım yapmasını, hem de devleti yıkıp kendi devletinizi kurmak istiyorsunuz.
    Bu nasıl olacak acaba, hiç düşündünüz mü? - diye yakınınca, bir kaç kişinin ağzından:
    - Kendi ülkemizi kurana kadar bize baksın yeter. Bizler 4-5 bin yıldır Mezopotamya bölgesinde yaşıyoruz.
    Bu toprakları başkalarına kaptırmamak için, Atatürk’ünüzle birlikte savaşmadık mı?
    Kendimize ait bir ülke kurmak, bizim hakkımızdır. Yaşasın Kürdistan, yaşasın kürdistannnnnn- diye bağırırlar.
    Sırların şavkı ‘Hay Allah, bunlar kendilerini ne zannediyorlar. Sanki çok lazımlar da, hem bakılacak, hem de ülke içinde ülke kurdurulacak’diye için için hayıflar. Lakin duymak istediği de işte buydu.
    Karşısındakilerin sağlam bir tuzağa düştüklerinden emin olarak:
    - Anlaşıldı. Anlaşıldı. Şimdi gelelim Kürdistan’ın ne zaman ve nerde oluşuna, kimler tarafında ellerinden alışına vs.

    Eğer söyleyeceklerim iyi dinlenirde, sorularıma ispatlı karşılık verilirse, şerefim üzerine yemin ediyorum, sizlere bir Kürdistan devleti kurdurmak için, başını feda edecek olan ilk kimse ben olacağım. Şunu da unutmayın ki, eğer bugüne kadar yapıldığı gibi, asılsız laflarla, ülke huzuru dağıtılmaya devam edilirse, aynı ağırlıkla da onların cezalandırılacaklarını sağlamaktan geri kalmayacağım ve kalmayancağızımızı da vurguluyorum.

    Biraz önce Kürt devleti kurmak için, gerekçe olarak 4-5 bin yıldır Mezopotamya bölgelerinde yaşadığınız öne sürdünüz, ama bunun yeterli olmadığını bilmenizi isterim.
    Zira ülke kurmak bir bölgede ne kadar zamandır yaşamakla oluşmamıştır ve Mezopotamya bugün doğu Suriye, Güneydoğu Anadolu (Türkiye) ve Kuzey Irak'ı kapsayan coğrafi bölgeyi tarif eden bir isimdir ve İrani halkların merkezi sayılmaktadır. Mezopotamya Eski Yunancada 'iki nehir arasındaki yer' demektir. Mezopotamya’mız diye sahiplendiğiniz yerler, baştan Sümerler, Akadlar, Persler, 1.3 Üçüncü Ur Hanedanı, Babilliler, Aramiler ve Asurlular vs olmak üzere, çok eski zamanlardan beri bir yanda yoğun göçelere sahne olmuş, bir yanda da farklı kültürlerin ve halkların karıştığı bölge haline gelmiştir.
    O dönemlerde Dünyanın her yerinde savaşlar, işgaller yoğun bir şekilde birbirini izlediği gibi, daha sonraları bu topraklar da Helenizmlerin, Arapların, Romaların, Selçukluların, Mongolların, Abbasilerin, vs birçokların işgaline uğradıkları açık açık belirtilirken, oralarda hiç bir Kürt devleti izine rastlanmamıştır.

    Buna rağmen yine de illaki bir Kürt devleti vardı diye iddia edenler şimdiki gelecek olan soruları evet veya hayır diye cevaplamalarını rica ediyoruz. Aksi takdirde yıllardır medyanın, devletin ve halkın yaptığı gibi, boşuna kafa çatlamaktan ileri gidemeyiz.

    - Kaç bin yıldır onca savaş geçiren bir bölge de bir kürt devletinin ayakta kalabilme şansı var mi?
    - Kalabalık:
    - Hayır kalamaz.-
    Sırların şavkı:
    - Mezopotamya’nda veya başka bir coğrafya bölgesinde bir Kürt devletinin olduğuna dair herhangi
    Bir ispatı var mı? -
    Kalabalık:
    - Hayır yok.-
    Sırların şavkı:
    — Mezopotamya Türkiye sınırları dışında olduğuna göre, Türkiye ile bir alakası var mı? -
    Kalabalık:
    - Hayır yok.-
    Sırların şavkı:
    - Türkiye coğrafyası içerisinde, Kürdistan devleti kurulacağına dair, Türkiye ile herhangi bir anlaşmanız var mı?
    Kalabalık:
    -Hayır yok.-
    Sırların şavkı:
    - Türk milleti düşman ordularına karşı savaşırken, Kürtler dışardan mı galipte yardım etmişler
    ve karşılığında aynı coğrafya üstünde bir Kürdistan kuracaklarına dair bir anlaşma imzalamışlar mı?
    Yoksa Türkiye topraklarında yaşayan ve vatandaş olarak kabul olunanlar mıymışlar?
    Kalabalık:
    - Hayır dışarıdan gelmemişler, bir anlaşma da imzalamamışlar.-
    Sırların şavkı:
    Kabul edelim ki Atatürk’le birlikte savaşmışlardır. Ama en azında tarihe bir gazinizin adı geçmiş olmalı ve elinizde fotoğraflarlar bulunmalı değil mi? Var mı böyle bir şeyiniz? -
    Ses yok.
    Sırların şavkı:
    Bununla birlikte, hangi ülkede yaşıyorsak ve o ülkede bir savaş çıkmış ise,
    bırakın toprak falan kurtarmayı, herkes kendi can güvenliği için savaşmak zorundadır.
    Topla, tüfekle gelen düşman ordusu, herhalde kimi vurup vurmayacaklarını mı düşünecek?
    Bu açıklamasına da bir yanıt gelmediğini görünce:
    — Fransızların, Hollandalıların, İngilizlerin, Portekizlerin, İspanyolların, Hindistan, Afrika vs
    ülkelerini işgali ettikleri gibi, Türk devleti de Kürdistan diye bir ülkeyi işgal etmiş mi? -
    Kalabalık:
    - Hayır etmemiş.-
    Sırların şavkı:
    — Yoksa savaşarak mı ellerinden almış? -
    Kalabalık:
    — Hayır almamış.-
    Sırların şavkı:
    — Savaşarak alınmış olsa bile, savaşta ele geçirilen bir mülk geri verilir mi? -
    Kalabalık:
    -Hayır verilmez.-
    Sırların şavkı:
    - Serv anlaşmasından haberiniz var mı?
    Kalabalık:
    —Hayır yok.-
    Sırların şavkı:
    — Peki, o zaman dedeleriniz altın kuyularını mı vermişler de, karşılığını istiyorsunuz?
    Kalabalık:
    — Hayır vermemişler.
    — 1920’lerde Atamız ufak bir orduyla, öküzüyle, kağnısıyla, köylüsüyle, kadınıyla 5 güçlü devlete karşı savaşırken, Kürtlerin düşmanlarla birleşip, - Biz Türk değiliz ki, Türk toprakları için savaşalım- deyip, mağaralara saklandıkları halde, vatandaş olarak kabul edip, esnafçılıktan, öğretmenlikten, hukuktan doktorluktan, mühendislikten tutunda, bakanlığa kadar gelmenize izin verilmiş mi? -
    Kalabalık:
    — Evet verilmiş.-
    Sırların:
    - Bakınız Türk devleti sizleri vatandaş olarak kabul edip, her imkanı sağladığı halde,
    internette alıntı bir kürdün mesajı da şöyle sesleniyor“ Sayın başbakan Kürtler sizin vatandaşınız değil, öncelikle bu sözler için Kürtler sizi tekme tokat dışarı atarlar.
    Sayın başbakan, Kürtler tek bir bayrağı kabul etmiyor,...
    İşte Atatürk Serv anlaşmasını imzalayan düşmanlara karşı savaşırken de Kürtlerde benzeri sözlerle karşılık vermişlerdi.
    Her şeye rağmen, Saddam’ın 1975’lerde ülkesinde çıkardığı kaç milyon peşmargalara Türkiye kucak açmış mı? -
    Kalabalık:
    —Evet açmış.-
    Sırların şavkı:
    —Peki, adeta malınız, mülkünüz elinizden alınıp aç susuz, dağlara sürümüş gibi,
    ölmüş, bitmiş tükenmiş, kahrolmuşçasına sokaklara dökülüp, bağırıp çağırmalarınız niye? ? ?
    Kimedir kahrınız, söyler misiniz? ? ?
    Hiç kimseden ses yok.
    Sırların şavkı coşkun bir tonla:
    —Madem Mezopotamya bizimdir, deyip diretiyorsanız, o zaman gidin oraya yerleşin.
    Bu topraklar sizin değil, çıkın buradan. Rahat bırakın milletimizi.
    Yeter artık diyelim, bu ülkenin yobazlarından, kürdünden, PKK’sından çektiği.
    Bunun dışında, asırlardır binlerce işgalden kurtulup, Saddam Hüseyin'in devrilmesiyle birlikte, yürekler acısı bir duruma düşmüş olan Irak şimdi Kürt liderlerinin elindedir ve Kürdistan diye anılmaktadır. Neden çekip oraya gidilmiyor da, hala Türkiye’nin başına bela olmaya devam ediliyor? - Yine kimseden ses çıkmayınca:
    İşte böyle nankörce Türkiye’ye edilen eziyetin yanı sıra, hala bir Kürt ırkının oluşunu Irak’a ve Türkiye’ye borçlu olduklarını bile düşünmeyenler, bırakın Türk milletiyle anlaşamayışlarını, bugün dünya çapında hepsini toplasanız kendi aralarında dahi birbirine düşman olmadan, kazık atmadan, huzur bozmadan yaşayan ve yaşamış olan Kürtler, beş aile çıkmayacak kadar dirliksizdirler. Bundan emin olalım ki, şu an nerde olursa olsun, eğer bir Kürt devleti kurulsa bile, ilk yıkacak olanlar yine kendileridirler.-
    diye asabının bozulduğunu belli ederken, ellerinde Michelangelo Buonarroti’nin
    “Creazione Di Adamo“ adlı tablosunun kopyasını ve her Kürt yürüyüşünde olduğu gibi, Che Guevara’nın fotoğrafını taşıyanları görür ve:
    — Bu el tablosunun neyi anlattığını ve kim tarafından fırçaya alındığını söyler misiniz? - sorusuna:
    - Kim tarafından alınmış bilmiyoruz ama, ezilen işçi ellerini anlatıyor.- karşılığını alınca:
    — Çoğu zaman yaptığınız gibi, bu görüntünün de neyi anlattığından haberiniz olmadığı yine yüzlerinizden okunuyor. İşçi eli diye sarıldığınız tablo, işçi eli falan değil.
    O tablo 14-15’inci yy. yaşayan İtalyan asıllı ressam, heykeltıraş, mimar ve şairi olup, aynı zamanda eşcinselliğiyle tanınan Michelangelo Buonarroti’nin bir ikona eseridir.
    Hepinize tavsiyem, bir daha bilmediğiniz şeyleri kucaklayıp, şudur, budur diye yollara düşüp rezil olmayın.

    Gelelim Che Guevara’nın fotoğrafına. Peki bu adam kimmiş, ne yapmış?
    İnşallah bunun bilincindesinizdir.- eleştirisine:
    - Bu adam insan haklarını savunan bir gerillaydı.- diye bağırırlar.
    Sırların şavkı:
    - Sizler için gerilla sözcüğü kutsal olduğundan dolay, bir gerilla yanlısı olduğunu ezberlemenize şaşmadım doğrusu.
    Peki bu adam daha neler yapmış ve kimler için savaştığından bir bilginiz var mı?
    Yoksa mağaralara gizlenip, Kürtlerle birlikte mi savaşan biriymiş?
    Tabi kimseden yine ses yok.
    Sırların şavkı:
    -Ya nasıl insan hakkından detaili bir bilgi edinmeden, bir şeyleri çıkarına sembol eder?
    İnsanın sülalesine küfür eden birileri olabilecekleri hiç mi aklınıza gelmiyor? -

    Derin bir soluk alır ve:
    İçci hakları diyorsunuz. Ama işci haklarını kendiniz uyguluyor musunuz veya uygulayan birine rastladınız mı? Hayır hayır rastlayamazsınız, zira sizlerden daha fazla emekçiyi ezenlere bir eş çıkacağı düşünülemez bile.
    Ben şahsime yüzlerce işveren kürt tanıdım. Bunlar hangi ülkede olurlarsa olsunlar, aralarında vergi kaçakçılığı yapmayan birini bulmak mümkün değil diyorum. Bu iddiama inanmayanlar, kendi tanıdıkları arasında göstersinler bakalım bir tane veya yanlarında çalıştıkları hangi Kürt işveren kazancının yarısını işçileriyle paylamışlar?
    İşçileriyle kazançlarını paylaşmak şöyle dursun, adamlar kendi akrabalarını bile günde 10-12 saat karın tokluğuna çalıştırmaktadırlar. Adalet, insan hakları diye sokaklara dalanların da, kendi milletinin işyerlerini basıp, haraç aldıklarında sanıyorum bilmeyen olmasa gerek.
    Bumudur işçi haklarınız, adaletiniz? Tavsiyem, önce kendi aranızdaki haksızlığı giderin, sonra insan haklarından söz edin. Ha diyeceksiniz ki, başkaları yapmıyor mu?
    Evet tabiî ki yapıyorlar ama, en azında onlar sizler gibi, parmakları havaya kaldırarak, birilerinin fotoğraflarını adalet sembolü olarak adlandırıp, insan hakları diye sokaklara düşmüyorlar. — sözlerinin ardında, geldi geleli uygun bir an yakalamak hissini veren ve öğretmen olduğunu söyleyen bir bey, cebinden üç yaprak çıkararak:
    — Buyurun efendim, işte Kürdistan’ın olduğuna dair profesörü Wilhelm Dittel’in bir bildirisi, Kürdistan’ının haritası ve Kürdistan’ı tanıtmaya çalışmak amacıyla arabasına Kürt bayrağını yapıştıran bir Amerikan polis arabasının fotoğrafı.- diyerek, uzattığı kâğıtların birinde aynen şöyle yazıyordu.













    BÖLÜM 4

    REGNUM: 'KÜRT DEVLETİ İHTİMALİ'

    'XIX. yüzyılın 40'lı yıllarında Kürdistan'a ayak basan ilk Rus, St. Petersburg Üniversitesi profesörü Wilhelm Dittel oldu. Dittel Kürdistan'ın, Rusya'nın çok önemli bir kapı komşusu olmasına rağmen, hala bilinmeyen bir toprak parçası olduğunu söyledi'

    Sırların şavkı hafifçe alaylı bir gülümseyişle:
    - Bir. Kürt devletini kanıtlayan belge diye vermiş olduğunuz kâğıt parçasında bir kere
    'KÜRT DEVLETİ İHTİMALİ' diye başlıyor.
    İki. Madem Wilhelm Dittel Kürdistan’ı ziyaret etmişte, Kürdistan’ın hangi coğrafya bölgesinde olduğunu neden açıklamamış?
    Üç. Saçmalığa bakınız. Bir yanda Wilhelm Dittel’in Kürdistan adlı bir ülkenin ziyaretinden bahsediliyor, diğer bir yanda da aynı kişinin“ Rusya’nın çok önemli kapı komşusu olmasına rağmen, hala bilinmeyen bir toprak parçası olduğunu söyledi' diye söz ettiği açıklanıyor. Nasıl oluyorda profesörü Wilhelm Dittel gibi bir kimse böylesi bir saçmalık yapar? Doğrusu bu adamın neredeki Kürdistan’ı ziyaret ettiğini merak ettim.
    Beş. Vermiş olduğunuz haritanızda ise, maalesef başkentinizin, köylerinizin, kentlerinizin belirlenmediği gibi, bu Kürdistan’ınız da Türkiye topraklarında değil de, Suriye’den öte de bir yerde olduğunu gösteriyor.

    Amerikanlı polislerine de tavsiyem, olmayan bir ülke bayrağını arabalarına yapıştıracaklarına, barbarca gidip topraklarını ellerinden alıp, katlettikleri milyonlarca zavallı Kızılderililerin, Avustralya'daki Aborjinlerin, Vietnam’daki vahşetleri sergileyen belgeleri yapıştırmalarıdır.-

    Kim ne şekil harita çizerse çizsin, arabasına ne şeyi yapıştırırsa yapıştırsın, tarihte Kürtlerin yoğun yaşadıkları tek bir bölge, bilimcilerin kısa süreli bir Kürt devleti olasılığı üzerinde durdukları yer, o dönemlerde ve hala çoğunluğu Azerilerin oluşturduğu, Batı Azerbaycan- Güney İran’ın Urmiye Gölü kıyılarıdır.
    Buranın dışından başka bir yoktur.

    Buna rağmen şayet Urmiye gölü kıyılarında bir Kürt devleti oluşmuş ise bile, bu Kürt devletinin yok oluşunda, Türkiye sorumlu olmadığı gibi, başkalarının veya İran’ının eline geçmiş ise bile, Kürtler yine hiç bir hakka sahip değildirler.
    Bakınız iddalara zıt düşen bir yazı da Şeyh Ubeydullah'ın ilk kez Kürt devleti kurmak için, 1880’lerde İran'a karşı mücadele ettiği anlatılıyor. Bu “ İlk kez“ sözcüğü de daha önce bir Kürdistan devletinin olmayışını kanıtlıyor. Hem olmuş olsada bile defalarca tekrar ettiğim gibi, Kürdistan’ın kuruluşu, yıkılışı,
    Türkiye ile alakası olmayan bir sorundur ve bu bağlantıda tüm dış ülkelerin de artık Kürt devletinin oluşmayışında Türkiye’yi suçlamaktan vazgeçmelerini milletim adına rica ediyorum.

    YY lar önce herkes yaşadığı bölgelerde devletini kurarken, Kürtler Ağustos böceği gibi
    Saz çalıp, türkü söylemiş olmalılar ki, bugüne kadar kendilerine ait bir ülke kurmamışlar.
    Şimdi de kalkmışlar, can vererek, kan dökerek henüz 80–90 yıl öncesi kurulan Türkiye içinde Kürdistan kurmayı düşüyorlar. Olacak iş mi bu?

    Kürtlerin bu davranışlarına karınca ile ağustos böceğinin öyküsünü örnek vermeden geçemeyeceğim.

    Çoğunuzun bildiği gibi, kışında kimseye muhtaç olmamak için, yaz boyu karınca çalışıp dururken,
    Ağustos böceği saz çalmış şarkı söylermiş. Lakin karakış bastırınca, yemeye bir şey bulamaz olunca, gitmiş komşusu karıncaya:
    - Aman kardeş. Halim fena, bir şeycilkler ver de kışı geçireyim.-
    Karınca:
    - Sormak ayıp olmasın ama bütün yaz ne yaptınız? -
    Ağustos böceği:
    -Ne yapacaktım. Gece gündüz şarkı söyledim eğlendim. Yoksa sizce fena mı ettim? -
    karınca:
    - Yooo. İyi etmişsiniz. Madem bütün yaz saz çalıp türkü söylediniz, kışın da oynayın biraz.- cevabını vermiş.
    İşte Kürtlerde asırladır yaptıkları gibi, saz çalıp, türkü söyleyip, halay çekmeye devam etsinler.-

    Beklemediği böylesi hiddetli bir açıklamayı içerleyen, Kürt devletinin olduğunu dair harita veren öğretmen bey:
    - Ya siz ne anlatıyorsunuz. Kütler arsında ne kadar sanatçı, yazar vs var.
    Şimdi bunları da mı karıncayla ağustos böceğine benzetelim?
    Az önce hala bir Kürt ırkının oluşunu Irak’a ve Türkiye’ye borçlu olduğumuzu vurguladınız.
    Görmüyor musunuz, ne yolumuz yol, ne evimiz ev, ne su ve elektrik tesisatlarımız var.
    Doğu’yu ayakta tutan kendi milletimizden bakası değildir.- diye sinirlenir.

    Sırların şavkı:
    — Efendim, madem Doğu’yu ayakta tutan kendi milletiniz olduğunu söylediniz, o zaman size soruyorum, yurt içinde ve dışında Doğu’ya yardım amacıyla, sürekli düzenlenen konserlerden ve başka isimler altında milyarlar toplanıyor. Peki, bu paraların nereye harcandığından veya o paralarla kimler kaç adım yol, kaç okul, kaç hastane yaptırmışlar haberiniz var mı?

    Bize yardım edecek diye, elinizdeki üç beş kuruşunuzu da mafyalara kaptıracağınıza, başlatın
    bir yol, bir hastane, bir okul vs yapmaya bakalım, o zaman devlet elini uzatıyor mu uzatmıyor mu görelim.
    Doğu’ya Kürt olmayan kaç öğretmen, doktor, asker gitmişse kefeni boynunda dolaştırılıyor.
    Okul, yol, hastane malzemesi yollanıyor, çalınıyor. Böylesi olaylar karşısında, devlet ne yapabilir? Siz bir öğretmen olarak buralarda böyle rahat yaşıyorsanız, bunu da Kürt oluşunuza borçlusunuz. Hem her zaman Kürt öğretmeni mi bulup ta buyar yollayalım?

    Ama ırkçılıkla, fanatizmle gözleriniz öyle körleşmiş ki, yardım amacıyla toplanan paralarla kimlerin nasıl arabalarla gezip, evlerde oturduklarını bile göremiyorsunuz.
    Türk devletini düşman görüp, sokaktaki günahsızların, cephedeki Mehmetçiklerin canına kıyacağınıza, neden aranızdaki çıkarcı arabozanları görüp yok etmiyorsunuz? .

    Dilinize gelince, Türk devleti yasak etmiş olsaydı, sanıyorum asırladır içinde yaşadığınız ülkenin dilini konuşabilirdiniz. Bu bölgede aranızda bir kelime Türkçe bile koşamayanlarınızın olduğu gibi, kaç nesildir İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentler de yaşayanlarınızın da buradakilerinizden farkı olmadıklarını bilmenizi isterim.

    Türkiye’nin huzura kavuşması da ancak askeriyenin başa geçip, 2000’de Fidel Castro’un Küba’da Demokratie isteyenlere “İşte Demokratie orada” deyip, sallara bindirerek Atlantik’ ten Amerika’ya, 1989’lerde de
    Todor Jivkov’ un Bulgaristan”da İslam devleti kurmaya kalkışanlara
    “Buyrun işte islam ülkesi” deyip Türkiye’ye yolladığı gibi, dışarıya rest çekerek, şeriat isteyenleri İran’a, Kürdistan isteyenleri de Mezopotamya’ya doğru sürmesiyle sağlanacaktır.
    Bunun dışında asla ve asla Türkiye toprakları huzura kavuşmayacaktır.
    Belki bugün bu sözlerim bazı kulaklara hoş gelmeyecektir ama gün gelecek,
    ne kadar haklı olduğumu öğrenecekler.

    Hem başka ülkelerin dairelerinde ve okullarında devlet dilinin dışında konuşulan
    diller yasaklanmaktadırlar. Bu da meslek edinme veya kaynaşma açısında kolaylık
    sağlanması içindir. Türkiye’de de durum başka olmadığı halde, neden başkalarının yasakları hoş görülüyor da,
    Türkiye’ninki baskı olarak algılanıyor?

    Kafamı yoran ikinci bir nokta da, Mezopotamya’nın dışında Kürtler Türkiye’nin Doğu’suna da sahip çıkışlardır. Oysa Kürtlerden evvel veya aynı tarihlerde Doğu’da Türkmenler, Karakapaklar, Azeriler vs de yaşamaktaydılar ve onların kökenleri halada yaşamaktadırlar. Peki, nasıl oluyor da Doğu’nun tek kendilerine ait olduklarını iddia ediyorlar? Bunu kimse aklından çıkarmasın ki, Türkiye’yi parçalamak isteyenlerin iğrenç emelleri bu yurt genelinde filiz vermeyecektir.-
    ? u açıklamalarımdan sonra, yaşlı bir adam bağırırcasına Kürt şivesiyle:
    - Lolo bu kari ağzımızdan laf alıp, askerlere verecek.
    Bir başkası:
    - Lolo sen doğri söylisin. Daha önceki konişmasinda hazine, mazine deyip, bizi oyaladi.
    Türk devleti bize ekmek vermezken, lolo hazine anahtarı mi verdirir.
    Bu kari görmeymi her yerde bize nasil ayricalik yapildiğini? - diye yakınırlarken, kimilerinin de
    yavaş yavaş meydandan çekildiklerini fark eden komiser:
    — Ayrıcalığı da, huzursuzluğumda çıkaranlar sizlersiniz.
    Durduk yerde yurda kan kusturulurken, bir de elinizin mi öpülmesini bekliyorsunuz? — diye hiddetlenir ve
    Sırların şavkı:
    -:Konuşmamızın bu kadarıyla yetinelim.
    Zira her yerde olduğu gibi, insanlar çıkarının olmadığı, düşüncenin, adaletin olduğu yerde sıkılırlar. Bu kadar zaman dinlediklerine şaşmadım desem yalan olur.- deyince,
    hemen yanlarında bulunan Dr. Halil bey de söze karışarak:
    - Tamamen öyle düşünmeyelim. Zira aralarında gerçekleri duymak ve öğrenmek isteyenlerin de olduklarının farkındayım. Çünkü olaylara halkın anlayacağı bir şekilde dokunuldu.
    Politikacıların, medyanın yaptıkları gibi, oturup kendi aralarında imalı imalı tartışılmadı.

    Dileriz, bundan sonra kim Kürt devleti kurmak için, huzur bozmaya kalkıştığında, işte böyle meydanda, sorguya çekilmeliler ki, onların mı bu ülke de, yoksa bu ülkenin mi onlardan hakkı olduğu gözler önüne serilsin.-

    GÜL WİTT

    Cevap Yaz
  • Fikret Zikret Gürsoy
    Fikret Zikret Gürsoy

    Merhaba Fikret bey ellerinize ve yüreğinize sağlık bizleri üzen olayların tekralanmaması temenisiyle ölen askerlerin anne ve babaların acısın paylaşıyoru ve onlara şiirinizin aracılığıyla taziyelerimi sunuyorum.Şiirini beğeniyle okudum,şiirine ve duygularına saygım sonsuzdur.Acı hepimizin acısı.Biz Kürt Türk Ülkemizde yaşıyan Ermeni,Çerkez ve diğer azınlıklara mensüp halklarla kardeşiz.Bin senedir Türk-Kürt kardeşliği var ama makalede halen kürtleri inkara dayanann bir anlayış var sizde bunu şiirinizin altına yerleştırmışsınız ,bu yazı doğru değil doğrularda çok uzak ve bir siyasi anlayışın ürünü ve taraftarının yazızısdır.Keşke bu yalan belgeyi güzel şiirinizin altına koymasaydınız.Türkiyede yaşıyan 20 miliyon Kürde haksızlıktır.Ayretten bölgemizde 60 milyon Kürt halkı var bunların hasasiyetini dikkate alsaydınız....Yinede makaleye cevap olsun diya aşağdaki bilgilendirmeyi yapma ihtiyacını hissettim.

    MAHABAD KÜRT CUMHURIYETI

    1944 'Komela Jiyana Kurd ' adiyla kurulan örgüt, 1945 yilinda Qadi Muhammed baskanliginda 'Kurdistan Demokrat Partisini' kurar. Mahabatda dini ve siyasi sayginligi olan Kadi Muhammed, 21.01.1946 tarihinde Mahabadin en büyük camisinde parlemento hazirlik toplantisini yapar, 22.01.1946 tarihinde Carcira meydaninda Kürt cumhuriyetini ilan eder. Bütün Kürt ve asiret gruplarinin bulundugu bu tarihi toplantida, Kadi Muhammed Sovyetler birliginin maddi ve manevi destegine degindi gibi Azerbeycan halkinin dostlugunuda dile getirir. 11.02.1946 tarihinde parlementoda yemin ictikten sonra göreve baslar. 23.04.1946 da Kürt ve Azerbeycan hükümetleri arasinda dostluk imzalanir. Genc ve dinamik olan Kürt hükümetinde erkekler yer aldiklari gibi kadinlarda yer alir.

    TARIHTE GUTILER

    Zagros daglari ve Asagi Zap nehrinin kiyilarinda yasayan ve bu günkü Kürtlerin atalarindan biri olan Gutiler, M.Ô. 2700 yillarinda müstakil bir devlet kurar, Mezopotamya ve cevresindeki verimli top-raklara yerlesirler.
    Mezopotamya kuzeyindeki Akad memleketlerini MÔ. 2649 yillarinda isgal edip tam iki asra yakin, Sümer ve Akadlari idare eden Gutiler, MÔ. 2400 yillarinda Lololarla birleserek güclü bir devlet kurar ve büyük bir medeniyeti gelistirirler. Tekrar Akatlara karsi yenik düsen Gotiler eki vatanlari olan Zagros daglarina cekilmek zorunda kalirlar ancak M.Ô. 2700 yillarin Asur Imparatoru 1.Salmanasarla kanli bir savasa giren Gotiler tarihi bir direnis ve basari gösterdiler.

    Kürt ve Kürdistan Tarihi 1-90

    LOLLOLAR KIMDIR ?

    Lololar, eski tarihte Süleymaniye bölgesinde oturan büyük zagros halk toplulugundan biridir. Bu günkü Kürtlerin atalarindan olan lollolar, tarihin degis dönemlerinde, devletler kurmus, bagimsizlik ve özgürlüklerini sürdürmüs, ilim, sanat ve kültürde hayli ilerlemis, vatanlarini korumak icin komsulari olan Asur ve akatlarla bir cok savaslara girmislerdir. Zehave b¨¨olgesinde kesf edilen milattan önce 2800yillarinda Lolo kraligi dönemine ait olan bir antik levhaya göre Halman (bu günkü Hilvan) bölesiyle Zehave bölgesi o dönemlerde lollo kraligina bagliydi. Lololarin devleti, Süleymaniye, Sêxan, Zehav, Sehrizor ve Kerküke kadar genis bir sinir vardi. Devletin baskenti Zimri sehriydi.

    Dogu Tarihi 186 / Kürdistan Tarihi-2/83

    LOLLO DEVLETI

    Lollolarin kurduklari devlet, yaklasik bin yil devam ettikten sonra milattan 18.yüzyilda Akad krali Naram-sin´in saldirisina ugrar ve Akatlarin yönetimine gecer. Gotilerin Akat topraklarini isgal hareketi sirasinda, lollolar, tekrar bagimsizliklarini kavusurlar ve Gotilerle iyi dostluk iliskilerini kurarlar. Milattan önce 10. yüzyilda Asurlarin saldirilarina maruz kalan Lollo krali (Amixa) Süleymaniye yakininda bulunan 'Pirmigro' kalesine kacmak zorunda kalir ve baskent Zimri kenti, Asurilerin denetimine girer. Sonra Asurlarin kendi aralarindaki anlasmazliklarindan ötürü Lollo bölgesi bir cok huzursuzluk, baskaldiri ve kavgalara sahne olur. Bu durum Asur hükümetin yikilis ve Med Imparatorlugunun kurulusuna kadar devam eder.

    Kurdistan tarihi cilt -1 /85

    SEDDADI KÛRT DEVLETI

    Miladi 951 Hicri 340 yilinda Eran bölgesinde Kürt Seddadi ogullari tarafindan kurulan bu devlet, Islam döneminde kurulan Kürt devletlerinin en uzun ömürlüsü ve en kuvetlilerinden biridir. Nahcivan, Gence, Tiflis, Demirkapi, Karabag, Ani, Duvin gibi bölgenin büyük kentlerini icine alan bu devletin sinirlari bir ara Malatyaya kadar uzanir. O tarihte güneyinde Mervani Kürt devleti de vardi.
    Azarbaycan hükümdari Salarmerzubanin esir düsmesi üzerine bölgede bagimsizlik ilan eden Seddadin oglu Muhammedin Gence kentinde tahta oturmasiyla kurulan ve on dört kürt hükümdari tarafindan yönetilen bu devlet, her ne kadar Selcuklu sultani Meliksahin bölgeye 1075 yilinda girmeyisle sona ermissede bölgenin bazi yöreleri Gence kenti gibi miladi 1091 tarihine kadar bu süllalenin egemenligi altinda kalmistir.

    Kürt ve Kürdistan tarihi cilt 2/94

    HASNEVI KÜRT DEVLETi
    Islamiyetten sonra kurulan Kürt devletlerinden biriside Hasnevi Kürt devletidir. Bu devletin temeli, Hicri 330 yilinda berzekan asiret reisi Hüseyin aganin eliyle atilir. Bütün hemedan bölgesini icine alan bu devlet, kurucusu Hüseyin aganin vefatiyla dirayetli olan oglu Hasan veyhin denetimine gecer. Babasindan sonra hükümeti cok iyi yöneten Hasan veyh, halkin.

    Sevgisini kazanir ve devlete de isimini veriri. Günden güne güclenen bu devlet, Nehavent, Semgan ve Dinur kentleriyle bazi Azarbaycan sehirlerini de icine alir. Devletin baskenti, Hasan veyh tarafindan kurulan Sermac sehri idi. Dirayetli devlet reisi Hasan veyh, Hicri 369 yilinda Sermac kentinde vefat eder.

    MITANILER

    Tarihci Spayirzere göre Mitaniler Ari irkina mensup ve Kürtlerin ecdatlarindan, Zagros toplulugunun bir bölümünü teskil eden Subarilerin bir koludur. Daha dogrusu yönetici tabakasinin adidir. M.Ô. 16. yüzyillarinda cok güclü ve otoriter bir hükümet kuran Mitaniler Süriye, Amuriye, Asur memleketiyle Kurdistanin Kerkük bölgesine kadar olan topraklara hüketmislerdir. Dönemin 4 büyük devletlerinden (Misir, Hayis, Kasi, Mitani) biri olan bu hükümetin baskenti Vassogani kentiydi. Mitanilerden Xanikalbat sülalesi Asuri memleketinin bir bölümünde Nusaybin kentinde müstakil bir hükümet kururlar. Sonra yavas yavas Asurilerin saldirilarina ugrayan Mitani hükümetleri kiral Asur Nasir Pal döneminde temamen Asurilerin eline gecer ve sona erer.

    MERVANI KÜRT DEVLETI

    Bu devletin kurucusu Hamidiyan kürt asiretinin reisi Dostik aganin oglu Bazdir, Baz, ilkin etrafina topladigi savascilarla Ercis sehrini ele gecirir, sonra sirayla Calderan, Malazgirt, Farkin, ve Diyarbakir´i denetimine alir, otoritesini yerlestirdikten sonra hicri 350 yilinda Diyarbakir merkezinde Mervani Kürt devletini kurar. Günden güne genisliyen bu devlet, Musula hüküm eden Hamidan ogullarina karsi girisilen savasta devlet baskani Baz´in bir at´tan baska bir at´aatlarken yere düsüp belinin kirilmasi ve dusmanin eline gecip sehit düsmesiyle, hicri 380 yilinda sona erer.

    Tabiki bu kadarla bitmez okuycular ve arkadaşlarımızın zamanını fazla almamak için bu kadariyla yetindim...Tekrar saygılarımla halkla devlet sorunlarını bizler üstlenip birbirimizi dışlamasak daha iyi olur.Devletin yanlışlarına arka çıkmakla bir yere varamayız.Barışta yanaysak silahların süsmasi için beraberce tepki gözterelim.Kürt tarihini inkarle bir yere varamayiz ve üstelik devlet artıj bu yanlışında geri döndü biz aydınlar neden hâlen inatla inkarcılıkla......
    Saygılar
    Mehmet Çobanoğlu


    ne yazıkki bu tur üzücü olayları yıllardır yaşıyoruz ve bunlara dur diyen yok aksine poh pohlanıyorlar şımardıkça şımartılıyorlar Rabbim sonumuzu hayır getirsin


    RUMUZ: SEVDA OLSUN

    Cevap Yaz
  • Fikret Zikret Gürsoy
    Fikret Zikret Gürsoy

    Mehmet Çobanoğlu beyefendi. Ben bu Kürt devletlerinin isimlerini hiç duymadım. Bu konuda bir tarih kitabı ismi varsa veya belgeleri varsa verirseniz iyi olur. Çünkü bu yazıyı yok sayacağım.
    İkincisi, PKK ile Kürtleri aynı kefeye koymamış arkadaşımız. Kürt sorunu lafı arkasına gizlenen PKK nın aksine Kürtleri öldürdüğünü ve onların hiç bir derdine çare olmadığını söylemiş. PKK nın içinde kandırılan veya zorlanan, beyni yıkanan Kürtler de var, başka milletler de. Osmanlı 600 yıldan fazla bir zamanda Kürtlerle dostluk, barış, kardeşlik içinde yaşamış da şimdi mi Türkler Kürtlere düşmanlık güdüyor. Cumhuriyet sonrası maalesef biz Türklerin de yaka silktiği, lanet ettiği mason zihniyet tarafından doğu topraklarımızdan koparılıp, İsrail'in hayalindeki büyük İsrail devletinin topraklarına katılmak istendiği artık gizli bir gerçek değil. Kürdistan geçici süre kurulur ama sonra hemen yutulur onların düşüncesine göre. Bu gerçeği gören Kürtler de var ve PKK ya karşılar. Sonuçta PKK en büyük zulmü Kürtlere yapıyor. O yüzden PKK terör örgütü ile Kürt vatandaşlarımızın hepsini aynı kefeye koymak yanlıştır. Aynı kefeye koyan bilin ki apaçık PKK’lıdır.
    Kürt vatandaşlarımıza eziyet yapan, kimliklerini yok sayanlar, aynı zamanda Müslümanlara da eziyet edenlerle de, bütün Türkler aynı kefeye konulamaz. Koyan da bilin ki ülkemizde önemli mevkileri işgal etmiş, mason zihniyetli, ulusalcılık iddiasında bulunan ismi herkesçe malum terör örgütüne mensuptur. Bu çizgileri artık çekmek zorundayız ki akla kara meydana çıksın.
    Bir kişi barış yanlısı bir zihniyete sahibim diyorsa, silahtan, ayaklanmadan, toprak kopartmaktan bahsetmez. Savaş yanlısı olmaz, kaos çıkartmaz. Bütün gücüyle 'demokrasi' yi savunur.
    Oğlumun sınıfındaki bir çocuk öğretmenlerine sormuş. ' Öğretmenim, PKK neden pekaka olarak okunuyor da pekeke olarak okunmuyor.' Öğretmende cevap vermiş. ' Kaka da ondan' Bundan daha güzel bir açıklama olabilir mi?
    PKK silahı ne zaman bırakır, biliyor musunuz? Onu kuran süper güçlerin, onunla işi bittiği zaman. MÜCELLA PAKDEMİR

    Cevap Yaz
  • Fikret Zikret Gürsoy
    Fikret Zikret Gürsoy

    Değerli kalem ve güzel şiirini
    kutlarım
    NAMIK CEM

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (27)

Fikret Gürsoy