Peh Peh Peh Şiiri - Sezayi Tuğla

Sezayi Tuğla
1645

ŞİİR


12

TAKİPÇİ

Peh Peh Peh

Şu karşıda gördüğün dağlar var ya,
Onlar benim eserimdir, peh peh peh.
Meyvesinden, yediğin bağlar var ya,
Hepsi benim eserimdir, peh peh peh.

Ben olmazsam, eksik kalır bu âlem,
Ben yazmazsam figan eder bu kalem,
Ben büyüğüm, arşa çıkar havalem,
Her şey benim eserimdir, peh peh peh.

Herkes benden akıl almaya koşar,
Ben söylerim, o susar veya coşar,
Herkes piyon, talimatımla yaşar,
O robotlar esrimdir, peh peh peh.

Canım ister, sağa sola eserim,
İster rızık verir, ister keserim,
İster barışırım, ister küserim,
Nefis benim eserimdir, peh peh peh.

Nefse uydum, çamur çıktı dizlere,
Yakışmıyor, bencillik acizlere,
Şaka yaptım, yukarıda sizlere,
Ben, Allah’a esirimdir, heh heh heh.

(AĞUSTOS 2008)

Sezayi Tuğla
Kayıt Tarihi : 30.10.2012 16:32:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


ÜSTÜNLÜK ŞAŞKINI (MI YIZ?) Ah şu nefisler… Zaman zaman insanları birbirine düşüren nefisler. Her ne kadar “ben bu ibareden kendimi arındırdım” desek de, değişik bir hile ve taktikle bizleri (sözde) mütevazılık kisvesiyle ağına düşüren nefisler. Kendimizin dışındaki hemen herkesi başkalarıyla kıyaslarız bazen. Bu yanlış davranış, (şayet) aile içinde ise çeşitli eziklik, çöküntü, yıkım felaketleri de getirir çoğu zaman. Evin hanımını veya erkeğini dışarıdan başka birileriyle kıyaslamak, yine hanemizde biricik yavrularımızı kardeşleriyle ya da dışarıdan başka akranlarıyla ölçülendirmek bizlere adeta bir meziyetmiş gibi gelir. Çünkü kendimiz bir üst makamda tahtımıza kurulmuş ahkâm kesmekteyiz. Nedense, koca Yunus’un; “Yunus gel bu sözleri / Eğri büğrü söyleme / Seni sigaya çeken / Bir Molla Kasım gelir.” Sözlerine kendimizi hiç muhatap etmeyiz. Çocuğun biri, sömestr sonunda babasına bir karne uzatır. Baba açar karnenin iç kısmını, direk notlara göz atar ve gözlüklerinin üzerinden hışımla bakarak; “bu ne kepazelik, işe yarar doğru dürüst bir tek notun bile yok. Komşu çocukları takdir ve teşekkürle geliyorlar evlerine. Yüzünde kızarmıyor babanın karşısında.” Çocuk; “baba” der. “O karneyi tavan arasında, senin eski okul kitaplarının içinde buldum hatıra olarak saklıyorsundur herhalde diye düşünmüştüm,”der ve babasına takdir belgesiyle birlikte kendi karnesini uzatır. Her ne kadar insanoğlu doğasıyla ilgili egoistlik ve megalomanlık duygularına sahip olsa da akıl, mantık, hoşgörü ve benzeri erdemlerini sahaya sürerek, bu iç düşmanlarının üstesinden (kısmen de olsa) rahatlıkla gelir inancını taşıyorum. İnsan başkalarının gıyabında; “O, kendini falanca mı sanıyor,” “onun gibi etrafımda bir sürü el pençe divan durup bekleyenler var.” Derken, aslında kendisinin de fildişi, sedef kakmalı, zümrüt süslemeli tahtında, egosunun esareti altındaki yanlış tutumunun farkına varmalı. Bu dünyada kimse “bulunmaz Hint kumaşı” değildir. Yazarken, bende bol keseden akıl dağıtıyormuşum gibi geliyor bazen. Kendimi “ucb” içine gark olmuş hissediyorum o zaman. Yüce Peygamber’imiz geliyor aklıma. Kendisine bir şey danışmak için gelen bir kadının heyecanlandığını, elinin ayağının birbirine dolaştığını görünce; “Rahat ol, ben de kuru ekmek yiyen bir kadının çocuğuyum” diye yatıştırıyor muhatabını. Gerek ayeti kerime veya hadisi şeriflerde, gerekse birçok büyük insanın yaşantılarında, bu konuda örnek alınacak o kadar çok misaller varken, hala kendimize bir çeki düzen veremeyecek miyiz? Ne mutlu nefisle yapılan mücadelede imtihanı kazananlara.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sezayi Tuğla