El ayak çekildi. Çalışanlar, öğrenciler, havalandırma sesleri, koridorlardaki fotoselli ışıklar, şamatalar, yetişmesi gereken işler, yazılar, çiziler ve diğer her ne varsa; tekmili birden, sanki sözleşmişçesine, büyük bir heyecan ve mutlulukla yol alıp gittiler bir anda. Bugün Cumaydı ve bitti. Uzun bir aradan sonra uzun bir tatilin başlangıcı oldu, gülen yüzlerle paydos eden pek çokları için.
Ben…
Yine…
Bir akşamüstü…
Paydos saatinin gelmesini dört gözle bekleyenler gibi -fakat paydos etmek için değil, el ayak çekilsin de bir sigara yakıp, karşımda bomboş duran boş duvardaki hayalinle dertleşebileyim diye, paydos saatinin gelmesini dört gözle bekledim. Bugün Cumaydı ve bitti. Henüz akşam olmasa da eli kulağında, üç sigaraya kadar gelir çatar.
El ayak çekildi. Her şey ve herkes, o kadar ki sabahtan bu yana durmaksızın gelen her tren sesinde kalbim duracakmış gibi büyük bir heyecanla elime aldığım, giden her kara trenin ardından el salladığım telefonum bile sustu. Bir sigara yaktım. Gözlerimi karşımda bomboş duran duvara diktim. Hüngür hüngür ağladım desem mübalağa etmiş olurum ama gözlerimin yaşarmasına -ne yaptım ne ettimse engel olamadım. Pencereden dışarı çevirdim dolan gözlerimi, “hava almaya çıkacağım zaten, geçerken görürüm” dediğin ağacın yeni filizlenen yapraklarıyla bakıştık bir süre. Hikâyesi olan bir ızdırapla yumdum gözlerimi. Oysa hikâyesi dilimden dökülmüştü, gözlerimi yummanın bir faydası yoktu. Hüngür hüngür ağladım desem mübalağa etmiş olurum ama ağladım.
Daha üç-beş ay önce yemyeşil, daha 3-5 hafta önce kupkuru olan dalların yaprakla filizlenmesi gibi kısır ama mütemadi bir döngünün içindeyim. Yemyeşil bir bahar sabahı gibi şen şakrak oluyorum Cennetten timsal yemyeşil gözlerine baktıkça. Sonra bir tufan sarıyor her yanımı; harpler, taarruzlar, ölümler, feryatlar, figanlar… Kupkuru bir dal parçasından farkım kalmıyor yokluğunda, özleminle yanıp kavrulmaktan. Cennet gözlerinde seyre dalıp şen şiirler söylemek isterken sana, seni anlatan; kahpe bir ayrılık türküsün, tepeden tırnağa acıya, derde ve kedere namzet bir hasret acısının içinde buluyorum kendimi. Açmayacağını, solup gideceğini bile bile bir çam ağacında gül beslediğim gibi; içimde elbet filizleri yeşertiyorum, her biri sen olan.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta