Pastırma sıcakları zamanı şehrimde... turşusunu yapamayanlara son elveda vakti; yemiş daha pahalanmadı. Bi de yazdan nasibini alamayan aşıklar için turfan mevsimi. Geç kalmışlara atfedilen güneş; saçlarını dağıtan hatunun yapay buklelerine zorla da olsa bir tutam hareket veriyor. Çok şükür diyoruz... Bunun da yokluğunu bilenlerdeniz. Ama öyle uzaktan, sanki nispet yapar gibi, hem de başkalarının yanında olmuyor ki.
Bu sıcaklar her sene olur şehrimde... Ama aynı nehir de iki kere yıkanamıyoruz ya; işte belki bu yüzden, belki de elimizde olmayan sebeplerden dolayı bu sene daha bir pastırma sıcaklığı var şehrimde. Biraz daha yorucu, biraz daha her kelimemin arasına virgül koyuyor. O lodoslu ünlemlerimi yitiriyorken ve saçlarımdaki dökülmenin logaritmik olarak arttığı bu sene, sıcaklar içime içime esiyor şehri kuru havasını. Rüzgarı olup da, yelken bulamayan modellerden de değiliz ama dedik ya virgüllerle olmuyor ki. Nasıl bir doğumu, bir doğum çıkışını bekleyeni, bir bayrağın dalgalanışını, yada bir kurtuluş savaşını ünlemler olmadan anlatamazsak, bu sene sıcakları anlatmak o kadar olanaksız.
Tabii ki söylenebilir; telaffuz edilebilir. Ama sevda dedikten sonra; virgül koyarsan o sevda olmaz ki! Bırak virgülü boşluk bile bırakmadan devam edecesin haykırmaya. Güzel Türkçe’nin yapım eklerinden ekleyeceksin sonuna. Sevdam, sevdalım diyeceksin. Hatta haykıracaksın. Ama fark ediyorum ki; saçların azalması ses tonuna da etkiyor. Ama problem bu değil. Yürek sevdam diye haykırırken, azın bunu sadece konuşuyorsa. O zaman gırtlağın parçalanmaya mahkumdur. Ama öyle ki gırtlak da parçalanmaya çoktan razı.
Bütün bunlara ek; dünyada kurulabilecek en acımasız, en küstah cümleyi, en tek kelimelik ve en mahcup cümleyi kuracaksın. Sevdalımsın. İşte o zaman etrafında kimsenin kanı damarlarına sığamayacak. Karşında ki yüzüne bakamayacak, eve gitmek hiç bu kadar zor olmayacak, ayakların seni onun evine götürürken, sen kalkıp sonra tekrar oturacaksın. Ve bi daha bekli de; yüzüne bakamayacaksın. Bir daha olursa tabi, sen de onu yüzüne bakamayacaksın.
O zaman sevda girmesin kapımdan içeri. Diyebilir misin? Bırak kapını; ciğerlerinden içeri girer. Öyle yüzsüzdür ki. Davet edildiği yere gitmez, davet edilmeği kapıdan da dışarı çıkmaz. Bi de ukalaları duyarsın, aşk dediğin nedir ki? Derler. Arkanı dönüp lafla peynir gemisi yürüseydi Macellan ömründen ömür yemezdi, Piri Reis o haritaları alafranga tuvalette şamdan okurken de çizebilirdi demene gerek yok.
Sonra sabah olacak, kalbim vücudunu yadırgayacak. Evden kalbimi eline alıpta çıkacaksın. Karşısına gideceksin ve tek Al! diye, ünlemi ağır bir cümle kuracakken, hoca koridorun ortasına gelmiş olacak ve sen elinde bir poşet dosyanın içine konulmuş bir ödevle sınıfa gireceksin. Oda senin defterinin arasına koyduğun notu senin gözlerinin önünde yırtacak ve çöpe atacak. Ve sonra yanında oturak elemanı akşam yemeğe çağıracak. Dışarı çıkınca bi çilim sigara için elini cebine attığında sigaranın bittiğini fark edeceksin, rakı şişesinin dizaynı konusunda bir arge çalışması için de yeterli öz kaynak olmadığını fark edince yürüye yürüye eve gideceksin.
O yüzden sevdalan ma... Sakın ha!
Cem UçarKayıt Tarihi : 26.10.2003 18:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!