- 1 -
‘Pastaneler Zinciri Atlas’ De, başka deme,
Rastlaman mümkün değil, bilmeyen bir kimseye.
Nasıl ki; ün yapmışsa arabada Mersedes,
Atlaslar Zincirini öyle tanıyor herkes.
Baklavada, börekte, şekerde, tatlılarda,
Görülmemiş ün yapmış fıstıklı lokumlarda.
Atlas ‘tan çikolata almayan tek kimse yok,
Çikolata çok ama öylesi herkeste yok.
Rengarenk kağıtlarda şeker kalıbı kadar,
Her kağıdın içinden başka güzellik çıkar.
Hiçbirinin kokusu birbirine benzemez,
İnsan yeniden doğar bir tekini yer yemez.
Tadanların ruhuna cennet huzuru verir,
Yorgunluktan bitenler bir daha cana gelir.
Küskünü barıştırır kokusuyla, tadıyla,
İnsan barışır gider ters giden hayatıyla.
Gözü ışıklandırır, can verir yüreklere,
İnsan yeri bırakır, kucaklaşır göklerle.
Özü ne, sırrı nedir, kimsecikler bilemez,
Tadına bir bakanlar bir daha terk edemez.
- 2 -
Atlas 40 ‘ın önünde bir Mersedes parketti,
İçindeki, şoförü uzun süre bekletti.
Selam durmuştu şoför açık kapı önünde,
Dışarı çıktı adam, göründü en sonunda.
Öylesine şıktı ki; ortalık aydınlandı,
Görenler bakakaldı, şoförse; gururlandı.
İnce uzun boyluydu, Cüneyt Arkın gibiydi,
Her halinden belli ki; adam zengin biriydi.
Pırıltı içindeydi dalgalı altın saçlar,
O kadar parlamazdı, parlasa; altın taçlar.
Çekmişti lacileri, beyaz gömlek dik yaka,
Çalımı yerindeydi, yerindeydi fiyaka.
Aynalar kıskanırdı rugan iskarpinleri,
Yeni çıkarılmıştı beyaz eldivenleri.
Bilerek basıyordu adımını yerlere,
Yeşil gözler pırıltı saçıyordu her yere.
Ardından bakışları sürükledi yürürken,
Ağzına mendil tuttu hafifçe öksürürken.
Açtı camlı kapıyı ağayının ucuyla,
Kapayıverdi yine eliyle, avucuyla.
Sanki güneş doğmuştu içine pastanenin,
Gözü kamaşıyordu onu her bir görenin.
Salonu dolduranlar tüm gölgede kalmıştı,
En görkemli müşteri eriyip ufalmıştı.
Koşuşan garsonlara baktı yeşil gözlerle,
Saçını sıvazladı ince, güzel ellerle.
Şefgarsona kibarca müdürü soruverdi,
Adam düşüp önüne bürosunu gösterdi.
Müdür yerinden kalkıp yer gösterdi adama,
Adam oturuverdi lütfedip, bir koltuğa.
Tanışmadan az sonra çıkardı piposunu,
Müdür saygıyla sordu adamın arzusunu.
Orta şekerli kahve, yanında bir de soda,
Söylendi getirmesi şık giyimli garsona.
Adam dedi; ‘Efendim, evliyim, çocuğum yok,
O nedenle kederim çok aşırı, çok çok çok.
Bu yüzdendir paramı harcarım çocuklara,
Her ne yapsam az gelir masum yavrucaklara.
Kimini evlendirir, kimini okuturum,
Kimisi büyüyünce ona iş-miş bulurum.
Burs verdim karşılıksız bunlardan bazısına,
Kimini kavuşturdum evine, yalısına.
Yakında yapacağım bir sünnet düğünü var,
Bundan yararlanacak yoksul, öksüz çocuklar.
Sayısı belli değil ama binden fazladır,
Bu tür düğün yapmayı düşünmüşüm yıllardır.
Meğer nasip şimdiymiş, her şeyin hayırlısı,
Birkaç milyar götürdü yalnız pılı-pırtısı.
Daha da götürecek. Götürsün. Helal olsun,
Parayı esirgeyen varsın Allah ‘tan bulsun.
Kimisi cami yapar, kimi çeşme yaptırır,
Kimisi yoksullara yiyecek taşıttırır.
Hayırın türü çoktur, yeter ki; olsun yapan,
İnsanlar yanı sıra götüremez çöp burdan.
Alıp alacağımız birkaç metrelik kefen,
Bir hayır yapmalıyız ömürler tükenmeden.’
Adam bir soluk aldı, sonra sözü sürdürdü,
Pastane müdürüne ayne şunları dedi:
‘Sizin çikolatanın çok duydum övgüsünü,
Süslesin istiyorum bu sünnet düğününü.
Beşyüzmilyon isterim, yüzlük paket halinde,
Tek dileğim görmektir çocukların elinde.
Paranın önemi yok, her ne tutarsa tutsun,
Yeter ki gayet süslü paketlere koyulsun.
Öyle renk isterim ki; büyülesin göreni,
Onlar mutlu oldukça mutlu eylesin beni.’
Bu teklif karşısında Müdür Bey afalladı,
Farkında olmayarak elini ufaladı.
Dedi ‘Teklif çok büyük, az-biraz zaman gerek,
Böyle imalat için personel gerekecek.
İcabeden zamanı umarım tanırsınız,
Siparişi o zaman noksansız alırsınız.
Bugünün tarihi ne? Onu lütfedin önce,
İşi oranlayalım tarihi öğrenince.’
Adam dedi: ‘Siz deyin. Kaç günde biter bu iş?
Doğrudur; siparişin kapsamı biraz geniş.’
Müdür Bey gülümsedi: ‘Altı gün bize gerek,
Bu işe koyuluruz işi erteleyerek.’
Müşteri gözlerinin içiyle gülümsedi,
‘Sürede anlaştık say. Olmuştur bu iş.’ Dedi.
‘Ancak ben ilk etapta beşmilyon almalıyım,
Bugün davetlim olan dostlara sunmalıyım.
Dostlarım gazeteci, aktör ve iş adamı,
Düğün için önceden davet ettim onları.
Kalıyorlar köşkümde, bir kısmı yazlığımda,
Akşam toplanıyoruz bir kışlık konağımda.
Bir sürpriz olsun diye onlara sunacağım,
Onlarla birlik olup tadına bakacağım.
Beşmilyon çikolata koydurun arabama,
Kalanı verirsiniz gelecek adamıma.
Adamı getiririm paralarla birlikte,
Alıp malları gider parayı ödedikçe.
Beşmilyonluk bedeli her neyse ödeyeyim,
Kalan için bir miktar peşinat da vereyim.’
Anlaşma noksansızdı, yapıldı istenenler,
Ödendi götürülüp otoya yüklenenler.
Peşinat da alındı, teslimde anlaşıldı,
Hem kahveler içildi, hem de tokalaşıldı.
Tamamı beşyüzmilyon satılacak malların,
Büyük kara açıldı kapısı adamların.
Adamı yolcu etti ne kadar garson varsa,
Müdür geri kalır mı garsonlar uğurlarsa?
Götürdü müşteriyi arabasına kadar,
Bazen saygı altında çıkar duygusu yatar.
-3 –
Bir kuyumcu önünde durdu aynı Mersedes,
Manzara karşısında şaşırdı yine herkes.
Pastane müşterisi indi büyük çalımla,
Şoförü put kesildi karşısında selamla.
Kuyumcu şaşaladı bu adamı görünce,
Çıkarak karşıladı elinden geldiğince.
Mağazaya yönelip peşpeşe yürüdüler,
‘Lütfen’ ler arasında içeriye girdiler.
Gösterilen koltuğa çalımla çöktü adam,
İkram yağdı başından henüz soluk almadan.
Kuyumcu bakıyordu güvenle lacilere,
Sarı altın saçlara ve yemyeşil gözlere.
Sodalarla içildi az şekerli kahveler,
Fallara yatırıldı fincanlarda telveler.
Sonra konu açıldı, amaca değinildi,
Kuyumcunun yönünden bu amaç beğenildi.
Adam bir müşteriydi, bir şeyler alacaktı,
Bileziğe, yüzüğe, kolyeye bakacaktı.
Sergilendi önünde kolyeler, bilezikler,
Zümrüt ve elmas taşlı çok değerli yüzükler.
Bir miktar altın sikke, yanında altın zincir,
Adam dedi: ‘Almamak eşimi gücendirir.
Eşim benim herşeyim, ben yokum o olmasa,
Kıyarım ben paraya her neye malolursa.
Kadınları bilirsin; altından hoşlanırlar,
Bir bilezik aldınmı her derde katlanırlar.
Yok evmiş, arabaymış, önemsizdir onlara,
Eğer aklın var ise altın sun kadınlara.
Benim hanım da öyle; aklı-fikri altındır,
O da ziyneti sever; ne de olsa kadındır.
Şu kaç lira ediyor? Bunun fiyatı nedir?
Hanım böyle yüzüğü görmedi kaç senedir.
Şunu, şunları topla; bakalım ne yapacak,
Eşe armağan almak nelere patlayacak? ’
Beğenilen ayrılıp vuruldu teraziye,
Tartılıp hesaplandı alınacak hediye.
Adam dedi ‘Geçmesin sakın beşyüz milyonu,
Tuzlu-muzlu olmasın bu armağan oyunu.’
Bazısı fazla geldi, çıkarıldı hesaptan,
Yerine bazıları alındı camlı raftan.
Hesap beşyüzmilyondu, ne azdı, ne de çoktu,
Mallara eklenecek başka da bir şey yoktu.
Paketler hazırlandı, müşteri gülümsedi;
‘Yanımda bundan fazla para taşımam.’ Dedi.
‘Şimdilik beş milyoncuk; kaparo kabilinden,
Almayacağız zaten ziynetleri elinden.
Söylemek zorundayım; iş sahibi biriyim,
Atlas Pastaneleri Zinciri Sahibiyim.
Biliyorsunuz belki; yüzden fazla şubem var,
Personelim mevcuddur aynen bir ordu kadar.
Ziynetleri koyunuz paketlerle poşete,
Beraberce gidelim en yakın bir şirkete.
Hem borcumu öderler, hem de bir şeyler yeriz,
Sizde bir kahve içtik, bir de bizde içeriz.
Size en yakın olan Atlas 40 ‘tır sanırım,
Şube sayım çok fazla, ben bile aldanırım.
Işıltıyla dolmuştı kuyumcunun gözleri,
Hayran hayran bakarken titriyordu elleri.
Dedi: ‘Aman önderim, duymuştum ününüzü,
Hep görmek istiyordum bu soylu yüzünüzü.
Pastaneler Kralı olmuştu idealim,
Zira; zincir kurmaktı idealim de benim.
Bir şubem daha mevcud; zincirin ilk baklası,
Çok çaba içindeyim gelsin diye arkası.
Kırk fırın ekmek ister size ulaşmamıza,
Sizinle bir çizgide bizim buluşmamıza.
Sürekli saygı duydum isminize, gıyaben,
İnanın ki; en büyük hayranınız oldum ben.
Atlaslar Zinciri ‘nin bazısını görmüştüm,
Ama şu Atlas 40 ‘ı ben henüz görmemiştim.
Benim için nimettir içmek bir kahvenizi,
Bana en büyük şanstır görmek işletmenizi.
Adam dedi: ‘Efendim, durum eğer böyleyse
Lütfen benimle gelin, buyurun Mersedes ‘e.’
- 4 –
Mersedes duruverdi Atlas 40 ‘ın önünde,
Koşuştu tüm garsonlar otoyu gördüğünde.
Müdür derin saygıyla bağladı ellerini,
Verdi altın saçlıya bizzat kendi yerini.
Yer aldı karşısında, üstelik de ayakta,
Emir bekler gibiydi birkaç adım uzakta.
Geldi çaylar, kahveler, boşaldı bardak, fincan,
Kuyumcu duymamıştı öyle büyük heyecan.
Özenip duruyordu içinden bu adama,
Gün gelip benzer miydi acaba o da ona?
Derken o seçkin adam dönüverdi müdüre;
‘Dörtyüzdoksanbeşmilyon vermelisin bu beye.’
Müdür Bey zannetti ki, çikolata, istenen,
Dedi: ‘Hemen beyzadem, biraz beklerse hemen.’
Adam döndü bu kere bakınan kuyumcuya,
Dedi: ‘Getirecekler gecikmeden buraya.
Ne yazık ben duramam; acele randevum var,
Çarçabuk ulaşmazsam gücenir arkadaşlar.
Bakmayın kusuruma. Her zaman görüşelim,
Fırsatınız olursa köşkte yemek yiyelim.’
Tokalaşıp ayrıldı ziynetleri alarak,
Müdür Bey yolcu etti kapıları açarak.
Adam dedi: ‘Parayı alacaksın kahyamdan,
Malı ona veriver fazla oyalanmadan.’
Ve binip Mersedes ‘e öylece uzaklaştı,
Müdür Bey geri dönüp kuyumcuya yaklaştı.
Dedi: ‘Bir tatlı yeyin, biz hazırlık yapalım,
Dörtyüzdoksanbeşmilyon getirerek sunalım.
Acep ne alırsınız? Bir baklava? Ya sütlaç?
Ya da bülbülyuvası, ya şövbiyet, ya güllaç? ’
Baklava rica etti kuyumcu çekinerek,
Müdür selamlar verdi ‘Derhal gelir.’ diyerek.
- 5 -
Emanetini sordu kuyumcu birkaç kere,
Gülümseyip dediler: ‘Hemen gelmek üzere.’
Baklavamız nefistir, lütfen bir daha yeyin,
Emanet şimdi gelir, lütfen merak etmeyin.’
Müdür koşturuyordu hazırlık bitsin diye,
Tonlarla çikolata ulaşıp gitsin ditye.
Personel bulmuşlardı şubenin her birinden,
Usta getirmişlerdi zincirin her yerinden.
Herkes uğraşıyordu olanca güçleriyle,
Başı yaman dertteydi tümünün işleriyle.
Tek pabucun içine girmişti iki ayak,
Herkes koşturuyordu zorla soluk alarak.
Mümkün mü ki kavuşsun o kadar çikolata
Okyanus geçilir mi kulaçlar ata ata?
Onlar koşuştururken kuyumcu kuşkulandı,
Onu bekletmek için tatlılar ısmarlandı.
Üstüne koka-kola, onun üstüne soda,
Bir şey yiyip içmekten usandı artık o da.
Adam yeniden sordu gelecek emaneti,
Müdür Bey gülümseyip dedi: ‘Efendim, bitti.
Sayılıp hazırlandı, tümü edildi paket,
Saymak kolay değildi, sürüsüne bereket.’
Kuyumcu garip buldu para paketlemeyi,
Yine de istemedi sorarak öğrenmeyi.
Düşündü ki; paralar küçük kupürlü para,
Elbette öyle para zor sığar cüzdanlara.
Derken salon içinde bir kapı aralandı,
Çıkarılan paketler bir yere sıralandı.
Paket paket üstüne tepeleme yığıldı,
İşler tamam olunca kuyumcumuz çağrıldı.
Adam rahatlamıştı. Çünkü; hazırdı para,
Fakat hayretle baktı yığınla kutulara.
Dedi: ‘Beşbinlik midir yoksa en büyük kupür?
Bu kadar çok parayı hangi hamal götürür?
Yok muydu beşyüzbinlik acaba işletmede?
Gerek mi vardı acep böyle büyük zahmete?
Vereceğiniz para bu kadar kutu mudur?
Bu türden bir ödeme töreye uygun mudur? ’
Müdür dedi: ‘Beyefendi, bunlar çikolatadır,
Dörtyüzdoksanbeşmilyon tümüyle kutudadır.
Alın şimdi bunları, ödeyin borcunuzu,
Gidin patronunuzla paylaşın kozunuzu.
Alt yanı kahyasınız. Bu tepki hiç olmadı,
Bütün bunları bize beyiniz ısmarladı.’
Kuyumcu raydan çıktı bu sözleri duyunca,
Sırtlana dönüverdi Müdür Bey ‘e bakınca.
‘Ne kahyası be adam, zengin bir kuyumcuyum,
Ben kendi mesleğimin bir kutbu, bir burcuyum.
Patronum sandığınız benim bir müşterimdi,
Ödeme yapsın diye burya kadar gelindi.
Dediği kadarıyla Atlas ‘ın patronuymuş,
Sözüne bakılırsa buralar hep onunmuş.
Beşyüzmilyonluk mala beşmilyoın peşin verdi,
Kalanı vermek için ta buraya getirdi.
Ödeyeceği para dörtyüzdoksanbeş milyon,
Yerine çıkardınız çikolata, bir kamyon.
O benden altın aldı, ben paramı isterim,
Sokayım kutunuzu, münasip yer gösterin! ..’
Müdür vitesten attı, dedi: ‘O patron değil,
Bizim patron Kurtoğlu Ahmet Cemil Dedegil.
Adam ta Afrika ‘da, yatıyla gezer durur,
İşleri arasıra telefonla sordurur.
Senin müşteri ise bize sipariş verdi,
Bizden tamı tamına beşyüzmilyon istedi.
Ama o istediği sadece çikolata,
Çalışıp hazırladık onları tam bir hafta.
Baksana, kaldı gitti elimizde bu mallar,
Patron bunu bir duysa; bizi at gibi nallar.
Ama beyim, ne sen de, ne biz diyelim ele,
Başımıza gelmiştir nasıl olsa bu bela.
Bir kabak gibi oydu herif seni ve bizi,
Hem öptü, hem ısırdı rahmetli annemizi.
Kaderde yazılmışsa davul gibi delinmek,
Neye yarar kalkıp da boş yere celallenmek.
Sen zarara girdin de, sanki biz karda mıyız?
Sen hamile kaldın da, bizler inkarda mıyız?
Gel anlaşma yapalım; bu sırrı saklayalım,
Bu kazığın üstüne tatlı ısmarlayalım.
Aç tavuk olmayalım, girmesin düşe darı,
Nasıl olsa sahtekar geçmiştir Üsküdar ‘ı.’
(ARAP isimli Şiirsel Gülmeceler 'inden > 7-19/100)
İsmet BarlıoğluKayıt Tarihi : 6.11.2004 11:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir bilezik aldınmı her derde katlanırlar.
Yok evmiş, arabaymış, önemsizdir onlara,
Eğer aklın var ise altın sun kadınlara.
sen rahat uyu iyi mi sevgili Hikmet Barlioglu..cok güzel yazmis..)) sonunu merak ettim..saygilarimla
kuru pastayi sevmeyen varmi ki..agzim sulandi..
:)) bekliyorum..cok merak ettim.. buraya kadar iyi yürekli,fiyakali adami sevdim..yarin hayal kirikligina ugratmaz insallah..ellerinize saglik..saygilarimla
TÜM YORUMLAR (3)