Parmak Çocuk(4) Şiiri - İsmet Barlıoğlu

İsmet Barlıoğlu
1529

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Parmak Çocuk(4)

- Gerçekten kötü bir düş gördüm ve hayra da yoramıyorum.
- Anlat bana, ben yorayım.
- Düşümde mavilikler içindeydim. Çevremde beyaz beyaz bulutlar vardı. Uçuyordum ama karnım aç olduğu için kanat çırpamıyordum. Tepeden aşağı seni gördüm, bağırmak istedim, sesim çıkmadı. Bir ara baş örtümüm bulunmadığını fark ettim. Sonra, kendimi bir cenaze kalabalığının arasında buldum. Baş örtüm oradaydı ve ölünün tabutunun üstüne örtülmüştü. Onu almaya uğraşırken birisi, ölen adamın kendisini minareden attığından öldüğünü söyledi. Cenaze töreni ansızın bir odun deposuna dönüştü. İki adam ha bire hızar çekmekteydiler. Odunların gereğinden büyük kesildiklerini ve sobaya falan sığmayacağını düşünerek bir soba kapısı kapattım ve senin önündeki sehpaya bir bardak su koydum.
- Ve sonra uyandın?
- Evet, evet uyandım.
- Şimdi de düşünü kötüye yoruyorsun ve ölümünün sana düşünde bildirilmiş olabileceğini sanıyorsun.
Perişan Nine tedirgin tedirgin mırıldandı:
- Ben çok yakın bir vakitte öleceğim, Ferhat.
Ferhat Dede tatlı bir kahkaha kopardı:
- Ölmeyeceksin. Daha çok yaşayacaksın. Gördüğün düşün senin ölümünle hiçbir ilgisi yok.
- Öyle mi dersin?
- Öyle derim. İstersen; nedenini de söyleyeyim ve senin düşünü bir kere de ben yorumlayayım.
- Söyle ve yorumla.
Ferhat Dede kolunu karısının omzuna attı ve gülümsedi:
- Dinle küçüğüm, dinle. Dedi. İnsan oğlu düşlerinden boşu boşuna korkmakta, onları boşu boşuna bazen iyiye, bazen kötüye yormakta, onlardan boşu boşuna geleceğini çıkarmaya çalışmaktadır. Düş yorumu üzerine yazılmış raflar dolusu kitaplar bence boşa harcanmış çabalardır. Çünkü düşler; geleceği göstermezler, geçmişi gösterirler. Onlar yorumu değil, kendilerinin anlaşılmasını gerektirirler. Düşler anlaşıldığında yanlış yorumlara ve bunları içeren ciltler dolusu gülünç kitaba gerek kalmayacaktır. Bunların bir kesimi, türlü koşullar yüzünden bastırılmış duyguların su yüzüne çıkmasından ibarettir. Aralarında cinsel dürtüler, cinsel istekler mevcuttur. Kalan bir kesimi ise; doyurulmamış isteklerin doyurulmasıyla ilgilidir. Tümü, bilinçaltının birer hüneridir. Bilinçaltı bilincin devrede bulunmadığı zamanlarda kendisini gösterir. Her ikisinin de bilgi bankaları vardır. Bilincin bilgi bankaları düzenlidir. Neyi bir yana koymuşsa; gerektiğinde onu orada bulabilir. Bilinçaltının bankaları öyle değildir. O, kendisine gerekeni değil, o anda eline geçeni almak ve onunla yetinmek zorundadır. Düş ortaya böyle çıkar. Bilincin devrede bulunduğu koşullarda düş yoktur, gerçek söz konusudur. Düşün gerçekliğinden ise söz edebilmek olanaksızdır. Söylediklerim, senin o anlattığın düşü neden gördüğünün açıklamasıdır. Bunu anlayabildinse; artık düşünün anlamına geçebilirim.
Perişan Nine mırıldandı:
- Anlattıklarından şunu öğrendim: Düşler, gelecekle değil geçmişle ilgilidirler.
- Tamam. Anlattıklarımın özeti işte budur. O bakımdan senin düş yorumunun gerçekle ilgisi yoktur. Düşü neden gördüğünü ortaya koydukça ve anlamını açıkladıkça bunu daha da bir iyi anlayacaksın. “Düşümde mavilikler içindeydim.” diyordun. Mavilik genelde ya denizle ya da gökle ilgilidir. Senin maviliklerin göğün mavilikleridir, çünkü; göğün kanatla bağlantısı vardır. Gördüğün mavilikler, bilinçaltının Parmak Çocuk ‘tan aldığı ve sana gök olarak sunduğu maviliklerdir. Çevrende gördüğün beyaz beyaz bulutlar da aynı kaynaktan alınmıştır. Zira; Parmak Çocuk, tüylerinin aralarına beyazlar serpiştirilmiş mavi bir kuştur. Uçuyordun. Zira; “Kuş” la “Kanat” ve “Kanat” la “Uçmak” birbiriyle ilintilidir. Uçmak istiyordun ama kanat çırpamıyordun. Çünkü; Parmak Çocuk eve geldiğinden bu yana uçmuyordu ve bilinçaltın onun uçmasını istiyordu. O uçmadığından, yerine sen kanatsız olarak uçmak zorunda kaldın. Bu bir istemin doyurulmasıdır. Tepeden aşağı beni gördün, bağırmak istedin ama sesin çıkmadı. Nasıl çıksın ki? Kendini parmak Çocuk ‘un yerine koymuştun ve o da geldiğinden bu yana bir “Cik” ten öte bir şey söylemedi. Baş örtünün başında bulunmayışı kafesin örtüsüz oluşuyla bağlantılıdır. Kendini bir cenaze kalabalığının arasında neden bulduğun apaçık ortada. Yatmadan önce ölümden ve birimizin ölümünün obirimizi nasıl etkileyeceğinden söz etmiştik. Seni, düşünde cenaze kalabalığının arasına düşüren budur ve bu da çok doğaldır. Düşte, başında olmayan baş örtüsünün tabutun üstüne örtülmüş olması da yadırganacak ve sana geleceği gösterecek bir husus değildir. Uyumadan önce sözünü ettiğin ölümle düşte kendini özdeşleştirdin. Kendini kendin tabuta koydun ve bunu betimlemek için de baş örtünü ona örttün. Düşünde, tanımadığın biri, ölenin kendisini minareden attığını ve bu yüzden öldüğünü söyledi. Minare yüksekliği sembolize eder ve anımsarsan; sen de, benim ölümümden sonra ne yapacağını belirten üç almaşık göstermiştin: Ya kendini pencereden aşağı atardın, ya fare zehiri içerdin ya da bir arabanın altına fırlatırdın. Bilinçaltın o almaşıklar arasından, pencere gibi bir yüksekliğe çağrışım yapan minareyi seçti.
Ferhat Dede bir an durup soluklandıktan sonra aynı gülümsemeyle sözlerini sürdürdü:
- Düşünde, cenaze kalabalığının bir anda odun deposuna dönüşmesi bir ısınma gereksinimi yüzündendir. Odunun varlığı, hızar çeken insanlar ve soba, ateşle ve sıcaklıkla ilintili şeylerdir. Yatmadan önce odadan çıkarken omuzlarıma bir örtü isteyip istemediğimi sormuştun. Zira; havanın soğuduğunu sezmiş, benim üşüdüğümü sanmıştın. Düşte kapattığını gördüğün sobanın kapısı, yatmadan önce kapattığın pencerenin kanatlarından ibarettir. Odadan ayrılırken bana su vermemiştin ama bunu aklından geçirmiş olmalıydın. Yapmak istediğin, ancak yapamadığın bir işi düşünde yaparak eksik kalmış bu istemini doyurmaya çalıştın. Al işte sana düşün, onu görmenin gerekçe ve açıklanması gereken anlamı. Ortada her hangi bir yorum yok ama anlam var. Yaşamında uçağa binmemiş olan düşünde uçağa binemez. Binmiş olduğunu görse de; o binişi, uçağa binenin gördüğü düşteki binişe benzemez.
Yaşlı kadın, düşün kendisine verdiği kuruntulardan kurtulmuş görünüyor, eşine daha bir sevecen ve daha bir güvenle bakarak:
- Teşekkür ederim. Dedi. Beni kuruntulardan kurtardın sabah sabah.
Ferhat Dede yataktan sıyrılırken gülümsedi:
- Kuruntunun insana yararı yoktur. Bir kurdun bir meyveyi kemirdiği gibi insanı içten kemirir, tüketir. Yaşam kısadır ve kısa olduğu iç,n de değerlidir. Kendisine değer vereni ve kendisini seveni sever. İnsan için iki kutup vardır. Bunlardan biri ölüm, obiri yaşamdır. Yaşamdan ne kadar uzaklaşırsan; ölüme o kadar yaklaşırsın ve ölümü ne kadar görmezlikten gelirsen, kendini yaşama o kadar yaklaşmış bulursun. Zor olan yaşamaktır. Ölüm kolaydır ve eller altındadır. Ölüm önlem gerektirmez, yaşam önlem ve özen gerektirir. Yaşayanlar kudretli, ölenler acizdir. Güçlüyü ayakta tutmak doğanın prensibidir.
Perişan Nine, giyinmeye çalışırken mırıldandı:
- Güçlüyü ayakta tutmak güçsüze haksızlık değil midir?
- Değildir. Doğanın değer hükümleri insanın değer hükümleriyle çakıştırılamaz. Zira; böyle bir girişim, bir uzunluğu bir hacim ölçeği ile ölçmeye benzer.
Ferhat Dede konuyu değiştirdi:
- İstersen bunları daha rahat zamanlarda konuşabiliriz. Gel bak, sana ne göstereceğim.
Oturma odasına birlikte girdiklerinde yaşlı kadın şaşkınlıkla:
- Aaa.. Diye haykırdı. Parmak Çocuk yem yiyor…
Ferhat Dede hafif sesle mırıldandı:
- Korkutma, yesin. Otur masaya.
Karşılıklı oturdular. Yaşlı adam, geceden hazırlayıp masaya bıraktığı karton kutuyu aldı. Üstündeki kapağını kaldırıp karısına uzattı ve:

İsmet Barlıoğlu
Kayıt Tarihi : 14.7.2005 14:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmet Barlıoğlu