Pardon's Şiiri - Sedat Erdoğdu

Sedat Erdoğdu
774

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Pardon's

PARDON'S

SENARYO VE HİKÂYE: SEDAT ERDOĞDU

SAHNE 1: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - ADLİYE BİNASINDA BİR DURUŞMA SALONU
DURUŞMADA BİR SAVCI - İKİ HÂKİM - BİR BAYAN KÂTİP - SAVUNMA AVUKATI SUAT BEY - SANIK KÖYLÜ CEVDET - ŞİKÂYETÇİ KÖYLÜ MAHMUT

ŞİKÂYETÇİ KÖYLÜ MAHMUT

"Sayın Hâkim Bey, yan tarla gomşum Cevdet, güzelim elma ağaçlamın dallarını gafasına göre budayıp, yüzlerce ağacımı dımdızlak ortada goymuştur. Sınır boyu ağaçlam gurudu, zararım büyüktür. Ayrıyeten kendisinden şikâyetçiyim ona göre…"

Hâkim söz hakkını Sanığa verir;

HÂKİM

"Sanık Cevdet Günay, üzerinize atıfta bulunulan bu suç hakkında ne diyeceksiniz?"

Sanık kaşlarını çatarak komşusu Mahmut'a bakar;
SANIK KÖYLÜ CEVDET

"Bu dallamanın dalları, tarlama tecavüz etti. Haneye tecavüz va... Ben de onun dallarını keserek onurumu, namusumu temizledim Hâkim Bey… Bu konu hakkında gerekenleri savunma avukatıma söyledidim. Sizlere ünlü avukatım olayı izah ediverecektir gari…"

Yaşlı Ceza Avukatı Suat Bey duruşmada sanığın savunmasını yapmaktadır;

AVUKAT SUAT BEY

"Komşu mülk sahibinin ağaçları sanığın bahçesine kadar taşmıştır. Sanık komşusunu uyarmış, taşan ağaç dallarına ilişkin önlem almasını söylemiştir. Gerekli önlemler alınmayınca sınırı aşan tüm ağaç dallarını bir çırpıda motorlu testereyle kesmiştir. Medeni Kanun 740. madde mülkiyetin taşkın kullanımına sınırlama getirmiştir. Sanık mülk sahibini uyarmasına rağmen gerekli önlemler mülk sahibi tarafından alınmamıştır. Bu nedenle sanığın 'mala zarar verme' suçu hükümleri gereği cezalandırılması usul ve yasaya aykırıdır…"
Konuşmaları dinleyen Savcı Bey, bayan kâtibe seslenir;

SAVCI BEY

"Yaz kızım. Sanık, komşu mülk sahibini defalarca uyarmış, ağaçlarının dallarının komşu tarlaya uzamaması için önlem almasını söylemiştir. Burada tarlaya tecavüz vardır. Komşu ağacın dalları, yan tarlaya geçmiş, tarla sahibi de dallamanın dallarını kesmiştir. Daha evvel Yargıtay 9. Ceza Dairesi – Esas No: 2012/33, Karar No: 2012/12011, Tarih: 2.11.2012 benzer karara göre sanık suçsuzdur…"

Savcının kararına sanık sevinir. Şikâyetçi üzgündür. Avukat Suat Bey başarılı bir savunmadan dolayı gururludur. Evrak çantasını alıp dışarı çıkar. Aracına binip bürosuna gider.

SAHNE 2: İÇ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - AVUKATLIK BÜROSU
SEKRETER KIZ AYSEL - AVUKAT SUAT BEY - İÇERİDE BEKLEYEN 25 YAŞINDA GENÇ TURGUT
Avukat Suat Bey bürodan içeri girer. Sekreter kız, bekleme salonunda oturan genci gösterir;
SEKRETER AYSEL

"Avukat Bey, bu genç sizinle görüşmek istiyor…"

AVUKAT SUAT BEY

"Buyurun geçin içeri…"

Turgut içeri girer, masanın önündeki koltuklardan birine oturur. Avukata derdini anlatmaya başlar;
TURGUT

"Avukat Bey, ben Süleyman Demirel Üniversitesi'nde bilgisayar mühendisliği okuyorum. Olayın olduğu gün Kız arkadaşım beni terk etmişti. Cebimdeki son paramla iki bira içmiştim. Parasız bir anımda hükümet meydanındaki Yatırbank ATM'sinden para çeken insanları gördüm. Paraların çekim etkisine kapılıp, bunalıma girdim. Karanlık çökünce ATM'sinin para veren kısmına bir düzenek yerleştirip, başkalarının paralarını çektim."
AVUKAT SUAT BEY

"Yavaş anlat evladım. Yatırbank mı dedin?"

TURGUT

"Evet. Çektiğim para da zaten bir haftalık cep harçlığım kadardı… Kameradan düzenek anlaşılmış. Kısa süre sonra polisler gelip, beni öğrenci yurdunda yakaladılar ve hâkim karşısına çıkardılar. Hâkim tutuksuz yargılama kararı verdi. Duruşmam bir ay sonra yapılacak. Ününüzü duydum. Savunma avukatlığımı sizin yapmanızı istiyorum. Babam Antalya'nın zenginlerindendir. Olaydan onların haberi yok, istediğiniz ücreti öderim. Yeter ki ceza almayayım. Üniversite okuyorum, kurtarın beni…"

AVUKAT SUAT BEY

"Evet, belli ki yaptığına pişmansın evlat. Seni bu durumdan kurtarmak lazım… Şanslısın ki şikâyetçi olan YATIRBANK, ticari faaliyet yürüten bir anonim şirkettir. Bir kamu bankası olmadığı için ATM cihazı kamu malı sayılamaz. Bankanın yürüttüğü faaliyet kar etmeyi hedeflediği için ATM cihazı konulması kamu hizmeti olarak da değerlendirilemez. Bu nedenle nitelikli mala zarar verme suçunu düzenleyen TCK 152/1-a maddesi uygulanamaz, sanık suçun basit halinden TCK 151/1 maddesi gereği cezalandırılman gerekir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi – Esas No: 2012/903, Karar No: 2012/11338, Tarih: 16.10.2012 gereği seni Para cezasıyla kurtarırız…"

Sevinçten ne yapacağını şaşıran Turgut ayağa kalkarak Avukatın eline sarılır ve öper;

TURGUT

"Allah sizden razı olsun. Benim geleceğimi kurtardınız Avukat Bey… Peder yarın memleketten para havale edecek. Alır almaz, ücreti size yatırırım…"

Avukat Suat ayağa kalkarak çocuğun sırtını sıvazlar;

AVUKAT SUAT BEY

"Öğrencisin, iyi bir okulda okuyorsun. Senden danışmanlık ücreti almayacağım, davanı da takip edeceğim. Sakın bundan sonra toplumun suç saydığı davranışlarda bulunma. Hadi şimdi git, derslerine iyi çalış. Okulunu bitir ve topluma faydalı bir birey ol…"

Turgut kapıdan çıkar gider. Avukat Suat Bey oturup, düşünmeye başlar. Kendi kendine söylenir;

AVUKAT SUAT BEY

"Yıllardır insan haklarını savundum da hayatın akışına karşı kendimi savunamadım. Sevdiğimi alamadım, bir yuva kuramadım. Çevremde konuşacak kimseler de kalmadı. Bundan sonra ya huzurevi, ya da…"

Der ve kendi kendine kahkaha atar ve yüksek sesle bağırır;

"Ya da Cezaevi…"

Bir süre suskun kalır ve ardından kendi kendine;

AVUKAT SUAT BEY

"Eğer bilerek ve isteyerek suç işleyip, hapse girersem, konuşacak bir sürü arkadaşım olur. Hem, yazacağım son romanımda mahkûmların yaşam koşullarını da yerinde görmüş olurum… Yaşasın, macera beni bekliyor…"

Masaya oturup elini çenesine dayar ve bir süre ne suç işleyeceğini düşünür. Sonra oturduğu koltuktan hızla ayağa kalkar ve yüksek ses tonuyla, başparmağını çıtlatarak;

"Buldum…"

SAHNE 3: GÜNDÜZ VAKTİ - CEZAEVİ ÖN KAPISINDA BEKLEYEN ARKASI AÇIK KAMYONET - İÇERİ ALINAN ESNAFTAN GELEN MALZEMELER - MAKARNA PAKETLERİ - ŞEKER ÇUVALI - ZEYTİN VE PEYNİR TENEKELERİ - SİGARA PAKETLERİ - YOĞURT KOVALARI

MÜDÜR MURAT BEY – KÜÇÜK ESNAF REMZİ - BAŞGARDİYAN BEKİR BEY - İKİ GARDİYAN – MALZEME TAŞIYAN ALTI MAHKÛM

Mahkûmlar yoğurt kovalarını içeri taşımaya başlamışken Müdür Murat Bey elinde kalın bir sopa ile yanlarına gelir. Yerde duran yoğurt kovasının kapağını kaldırır ve elindeki sopayla yoğurt kovasının içini karıştırır. İçinden küt diye bir ses gelince sopayla onu dışarı çıkarır. Bu bir içi dolu 35 lik rakı şişesidir. Öfkeli bakışlarını Esnaf Remzi'nin üstünde gezdirir;

MÜDÜR MURAT BEY

"Buraya içki sokmanın yasak ve suç olduğunu bile bile bunu buraya nasıl getirirsin? Hiç utanmıyor musun Remzi Efendi?"

Diye bağırır ve ardından Başgardiyanın gözlerinin içine bakarak;

MÜDÜR MURAT BEY

"Derhal Esnaf hakkında tutanak tutun, savcılığa suç duyurusunda bulunacağız!.."

Diye emreder. Başgardiyan utancından ne söyleyeceğini bilemez. Zira bu işte kendisinin de parmağı vardır;
BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Güçcük esnaf zaten eziliyo, bi de biz ezmeyelim Müdü Bey… Adam ekmeğinden olmasın, güçcük Esnafı bu seferlik affedevirelim. Eğer bi daha böyle işlere kalkışısa o zaman suç duyurusunda bulunuruz gari…"

Esnaf İki elini önüne kavrar ve boynunu büker;

ESNAF REMZİ

"Allah aşgına ben ettim, siz etmeyin, savcılığa vemeyin beni. Acıyın, çoluk çocuğum va, hapse girersem çocuklarım aç kalı... Söz veriyon bi daha böyle bi şey yapmecen…"

Diye yalvarır. Onun bu haline acıyan Murat Bey;

MÜDÜR MURAT BEY

"İyi, bu seferlik seni affediyorum."

Der ve bakışlarını Başgardiyanın gözlerinin içine diker;

MÜDÜR MURAT BEY

"Söyle ambar memuruna, bundan böyle küçük esnaflarla alışveriş yapmasın, büyük marketlerden alışveriş yapacaksınız!.."

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Emriiz başüstüne müdürüm."

ESNAF REMZİ

"Allah sizden ırazı olsun…"

Der ve arkasını dönerek kamyonetine biner, aracı çalıştırıp oradan arkasına bile bakmadan hızla uzaklaşır.

SAHNE 4: DIŞ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - SİYAH RENKLİ BİR STEJİN RENAULT MARKA RESMİ ARAÇ - AFYON ÇİÇEKLERİ AÇMIŞ BİR TARLA KENARINDAN ARAÇLA YOLDA GİDİYORLAR
CEZAEVİ MÜDÜRÜ MURAT BEY - ARAÇ ŞOFÖRÜ AZİZ

Yol kenarında tarlalarda açmış rengârenk afyon bitkisi çiçeklerini gören Müdür Murat, şoföre seslenir;

MÜDÜR MURAT

"Aziz Bey, şu çiçeklerin güzelliğine bak, arabayı yol kenarına çek de şunlardan biraz toplayıp, bizim cezaevinin bahçesine dikelim. Başsavcı cezaevi önündeki bahçeye biraz şekil verin, çiçeklerle süsleyin demişti…"

Aziz Bey, içinden gülümser. Biliyordu çiçeklerin afyon bitkisi olduğunu fakat amirine söylemez;

ŞOFÖR AZİZ BEY

"Olu, amirim…"

Şoför aracı yol kenarında durdurur. Araçtan birlikte inerler. Afyon bitkilerini köklerinden sökmeye başlarlar;

MÜDÜR MURAT

"Her renkten toplayalım. Beyaz, mor… Ne güzel görünüyorlar değil mi?"

Şoför Aziz içinden gülümser ve başını sallayıp toplamaya devam eder. İkisi de birer kucak dolusu bitkileri kökleyip, aracın bagajına bırakırlar. Aziz aracı çalıştırır ve Cezaevine gelirler.

SAHNE 5: DIŞ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - SİYAH RENKLİ RESMİ ARAÇ - CEZAEVİ
NÖBET TUTAN İKİ ASKER - ŞOFÖR AZİZ - MÜDÜR MURAT BEY - BAŞGARDİYAN BEKİR BEY- GARDİYAN İSMAİL

Nöbetçi asker aracın geldiğini görünce düğmeye basar, kapıyı açar. Siyah araç cezaevi bahçesine girer. Şoför Aziz araçtan inerek arka kapıyı açar, Murat Bey araçtan iner ve Cezaevi girişindeki ana kapının yan tarafındaki zile basar. Küçük pencereden Müdürün geldiğini gören nöbetçi gardiyan, kapıyı açar. Bu sırada Başgardiyan Bekir Bey de yanına gelmiştir;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Hoş geldiniz Müdü Bey…"

Murat bakışlarını Bekir Bey'in üzerine diker;

MÜDÜR MURAT BEY

"Gelirken yol kenarında çiçek tarlaları gördük. Aziz Bey'le birlikte biraz kökleyip aracın arkasına koyduk. Açık ceza evinden üç-beş mahkûm getirin de çiçekleri ön bahçeye dikmenizde yardımcı olsunlar…"

Diye emreder. Bekir Bey başını öne arkaya sallar ve gülümser;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Emriiz başım üstüne müdürüm."

SAHNE 6: GÜNDÜZ VAKTİ - DIŞ MEKÂN - CEZAEVİ ÖN BAHÇESİ
ŞOFÖR AZİZ- BAŞGARDİYAN BEKİR BEY - NÖBETÇİ KULÜBESİNDEN BAHÇEYİ GÖZETLEYEN ELLERİ SİLAHLI İKİ ASKER - AVLUYA ÇIKARILAN ÜÇ MAHKÛM

Bekir Bey bakışlarını şoför Aziz Bey'in üzerine diker;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Aziz, topladığınız çiçekler nerede?"

Aziz duvarın dibine indirdiği haşhaş bitkilerini gözüyle işaret eder;

ŞOFÖR AZİZ

"Aha oraya bıragtım… Sana zahmet başsavcının görebilceği bahçenin en güzel köşesine bunları sıralayıve…"

Der ve ardından kahkaha atar… Başgardiyan bunların haşhaş bitkisi olduğunu anlamakta gecikmez. Ellerini iki yana açarak, yanına yaklaşır ve mahkûmların duymayacağı şekilde fısıltı halinde söylenir;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Lan olum bunla haşhaş… Bunları dikesek başımıza iş açma mıyız?"

ŞOFÖR AZİZ

"Boş ve… Biz, 'bize emredileni yaptık' deriz …"

Bekir Bey'in de aklına yatar. Afyon çiçekleri mahkûmların da yardımıyla Cezaevi ön bahçesine dikilir…

SAHNE 7: DIŞ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - BELEDİYE BİNASI ÖNÜ
AVUKAT SUAT BEY - BELEDİYE BAŞKANI AYAZ BEY - BAŞKANIN ŞÖFÖRÜ - BAŞKANIN KORUMASI

Avukat Suat Bey, göl kenarındaki arazisine yeni yaptırdığı villaya bir türlü oturum ruhsatı alamamış, belediye ruhsatsız villaya yıkım kararı çıkarmıştır. Üstelik burada Belediye başkanının da villası vardır. Bu yüzden Belediye Başkanına zıt gitmektedir. İşleyeceği suç bellidir. Belediye başkanını yumruklayıp, hapse girmek niyetindedir. Yağmurlu bir havada Belediye binasının önündeki bir kâffede saatlerce oturup, Belediye başkanının çıkmasını bekler. Nihayet Belediye başkanının siyah Mercedes'i kapının önüne yaklaşır. Koruması Belediye Başkanının kafasına şemsiye tuttuğu bir anda Avukat Suat Bey başkanın karşısına dikilir ve suratına iki yumruk atar. Şaşkınlığını üzerinden atamayan başkan bağırmaya başlar;

SİYAH TAKIM ELBİSE VE KRAVATLI BELEDİYE BAŞKANI

"İmdat… Yetişin, adam öldürüyorlar, açık saldırı var…"

AVUKAT SUAT BEY

"Sen komşu araziye kendi villanı kurar, benim arazime nasıl oturma ruhsatı vermezsin. Seni mahvedeceğim…"

Koşuşturan görevliler Avukat Suat Bey'i yaka paça yakalayıp, polise teslim ederler. Hâkim karşısına çıkan Avukat Suat Bey kendini savunmaz, tutuklanır. Yanında iki polisle cezaevi kapısına gelince onu kapıda Başgardiyan karşılar. Ellerini ovuşturarak;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"O… Kimleri görüyoz? Yılladı mahkumlala görüşmeye gelen ünlü avukatımız suç işleyip de buralara mı düşmüş. Belediye başkanının az daha gözünü kör ediyomuşsun. Zaten benim çekme kata da izin vemediydi… Pek iyi olmuş ellene sağlık. Hadi geç içeri…"

Diye dalgasını geçer. İki Polis memuru Avukatı teslim edip, dışarı çıkar.
SAHNE 8: DIŞ MEKÂN - GECE VAKTİ - İSTASYON PARKINDA BİR BANK
TİLKİ SELİM - TREN İSTASYONU PARKINDA TREN BEKLEYEN İNSANLAR - İKİ TİNERCİ - SARHOŞ BİR ADAM

Aylardır kirasını ödeyemeyen Tilki Selim'i ev sahibi evden atmıştır. Üvey babası eve sokmadığı için, anasının evine de gidemez. Geceyi kimselerin görmeyeceği İstasyon parkında bir bankta geçirmek ister. Tilki Selim'in yanına o gece iki tinerci ve bir şarapçı musallat olur. Tinercilerden birisi bankın üzerinde, altına kartonlar sermiş uyumaya çalışan Tilki Selim'in yanına yaklaşır. Bir eliyle poşetin içindeki tinerinden çeker, diğer eliyle onu dürterek;

TİNERCİ GENÇ

"Hemşerim, bally alcem, paran va mı?"

TİLKİ SELİM

"Git işine hemşerim ya, gecenin bu vakti beni neden rahatsız ediyon? Para mara yok… Zaten param olsa ev kirasını ödedim, buda ne işim olurdu?"

Tinerci eli boş uzaklaşınca peşinden elinde şarap şişesiyle sarhoş vaziyette bir adam Tilki Selim'in yanına yanaşır;

ŞARAPÇI

"Hemşerim, burası benim mekan, galk ordan ben yatcam…"

Tilki Selim korkudan yattığı yerden kalkar. Çaresiz bir vaziyette oradan uzaklaşır. Sabaha kadar şehir içinde dolanır durur. Karnı da iyice acıkmıştır. Elleriyle pantolonun ceplerini dışa çıkarır. Hiç parası yoktur.

SAHNE 9: İÇ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - LİGROS SÜPERMARKET
TİLKİ SELİM - SÜPERMARKET ÇALIŞANI KIZ - MÜŞTERİLER - KAMERA - GÜVENLİK GÖREVLİSİ - KADIN MÜŞTERİ - 4 KİŞİLİK POLİS EKİBİ

Gündüz vakti gözüne kestirdiği bir Süpermarketten içeri giren Selim, yükte hafif pahada ağır ne varsa hırsızlık yapacak, kendini yakalatıp kış gününü hapiste geçirecektir. Reyonların önüne geçip, kameranın kendisini göreceği şekilde üzerindeki paltonun ve pantolonunun ceplerini malzemelerle doldurmaya başlar. Bir taraftan şarkı söyleyerek bisküvilerden atıştırır, bir taraftan da kameraya karşı ellerini iki yana açıp oynamaya başlar. Onun hırsızlık yaptığını gören yaşlı bir kadın müşteri, görevliye şikâyet eder. Dış kapıda duran güvenlik görevlisini dürter ve işaret ederek Selim’i gösterir;

MÜŞTERİ KADIN

"Len sen bostan mı bekliyon. Bak şu adam rafları boşaltıyo, hemen polisi ara, tutuklevesin gari…"

Güvenlik görevlisi dışarı çıkıp, usulca cep telefonu ile polisi arar;

GÜVENLİK GÖREVLİSİ

"Alo… Orası Emniyet mi? Ligros merkez şubemizde hırsızlık vakası va, acil ekip gönderilivesin…"

Tilki Selim mağazanın duyarlı kapısından dışarı çıkarken, sinyal ötmeye başlar. Güvenlik görevlisi yanına yaklaşır ve üstünü aramaya başlar. Tilki Selim güvenlik görevlisi üstünü ararken gıdıklanır kahkaha atmaya başlar ve yanlışlıkla güvenlik görevlisine bir yumruk sallar. Güvenlik görevlisi yere iki seksen uzanır. Kısa sürede markete gelen polis ekibi Tilki Selim'i yakalar. Tilki Selim polisleri görünce hala kamera karşısında oynamaktadır. Polisler üzerinde arama yapıp, çaldığı malları boşaltırlar. Tilki Selim de pantolonun ceplerinden, çaldığı malları kendi elleriyle çıkarıp polislere barkotlarını gösterir;

TİLKİ SELİM

"Bakın bunların değeri yüksektir ha… Ucuzla işim olmaz. Ben değerli adamın, ona göre muamele edin gari!.. Kışı geçiriverem yete..."

Yerden kalkan güvenlik görevlisi bağırır;

GÜVENLİK GÖREVLİSİ

"Bana yumrug attı polis bey. Doktora çıkıp darp raporu alcan, kendisinden maddi ve manevi olaraktan şikayetciyim…"

Değeri yüksek çaldığı mallar bir poşet içine konulur, polisler Tilki Selim'e kelepçe takarak polis aracına bindirirler.

SAHNE 10: DIŞ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - BAŞSAVCI ARACIYLA CEZAEVİNE GELİR
ADALET BAKANLIĞI AMBLEMLİ SİYAH MERCEDES - ARAÇ ŞOFÖRÜ - BAŞSAVCI - NÖBETÇİ KULUBESİNDEKİ ASKER - MÜDÜR MURAT BEY - II. MÜDÜR RUKİYE HANIM - BAŞGARDİYAN BEKİR BEY - İKİ GARDİYAN

Bir gün Başsavcı cezaevine denetlemeye gelecektir. Nöbetçi kulübesindeki asker başsavcının aracının geldiğini görünce telefonla içeri başgardiyana haber verir;

NÖBETÇİ ASKER

"Başsavcının aracı göründü, birazdan burada olur…"

Haberi alan Başgardiyan müdür beyin odasının kapısını çalıp söyler;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Müdü Bey, Başsavcı birazdan buda olu…"

Müdür Murat Bey, II. Müdür Rukiye Hanım, iki gardiyanla birlikte Başsavcıyı karşılamak üzere ön bahçeye çıkarlar. Ceketlerin düğmeleri iliklenir esas duruşa geçilir. Aracından inen Başsavcı cezaevi bahçesindeki haşhaş kapsüllerini görünce şaşırır ve bağırır;

BAŞSAVCI

"Bunlarda ne, hangi sivri dikti bunları buraya?"

MÜDÜR MURAT BEY

"Ben diktim sayın başsavcım. Bunlar zamanında çok güzel çiçek açmışlardı."

"BAŞSAVCI

"Bu bitkilerin özel izinle dikilmesi gerektiğini, izinsiz dikmenin suç olduğunu bilmiyor musun?"

MÜDÜR MURAT BEY

"Siz ön bahçeyi çiçeklendirin diye talimat verince ben de tarlalarda rengârenk açan laleye benzer bu bitkileri gördüm. Tarlanın birinden kökleyip bizim ön bahçeye diktik. Çiçeklerini dökünce bunlar haşhaş oluyormuş. Haşhaşlı ekmek yapar yeriz dedik…"
BAŞSAVCI

"Müdür bey bu bitkilerden eroin yapılıyor, bilmez misin? Ön bahçeye bunları diktin, bari arka bahçeye de dişi Hint keneviri dikseydin… Esrar, eroin, tam olurdu bahçeniz!.."

Cezaevi müdürü renkten renge girer, Başmemur, II. Müdür ve iki gardiyan kıs kıs gülmektedirler;
MÜDÜR MURAT BEY

"Özür dilerim Sayın Başsavcım, bu bitkileri izinsiz dikmenin suç olduğunu bilmiyordum…"

Başsavcı yumuşak bir ses tonuyla;

BAŞSAVCI

"Belli ki sen bu yörenin yabancısısın, suç olduğunu bilmiyordun. E… Öyleyse ne yapalım?"

MÜDÜR MURAT BEY

"Siz bu şehrin Validen sonra gelen en üst makamısınız. Büyüklük sizde kalsın…"

Bu sözlerden etkilenen Savcı Bey omuzlarını yukarı kaldırarak siyah gözlüklerinin altından gülümser;

BAŞSAVCI

"Lüzumsuz işlerle mahkemeyi meşgul etmek istemem, seni affediyorum…"

Müdür Bey derinden bir oh çeker;

MÜDÜR MURAT BEY

"Sağ olun Başsavcım…"

SAHNE 11: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - BİR KUYUMCU DÜKKÂNI
KUYUMCU ADAM - SOYGUNCU - ALTIN BOZDURMAK İSTEYEN NEDİM

Üzerinde siyah montu, altında kot pantolonu, ayaklarında siyah çizmesi olan genç, kafasındaki örgü şapkayı iki eliyle indirince sadece gözleri görüneceği bir vaziyet sağlanır. Yirmi beş yaşlarındaki bu genç cuma günü camiye yakın bir kuyumcudan içeri girer. Komşu esnafların çoğu dükkânlarını kapatıp cuma namazına gitmiştir. Önce montunun içinden çıkardığı siyah renkli küçük bir keseyi tezgâha bırakır, sonra belinden çıkardığı silahın namlusunu kuyumcuya doğrultur. Yüksek ses tonuyla;
SOYGUNCU GENÇ

"Yaşamak isteyosan heç sesini çıkamadan, vitrindeki bilezikleri, şu keseye dolduruve hemşerim!.."
Korkudan ne yapacağını şaşıran kuyumcu söyleneni yapar;

KUYUMCU

"Tamam, tamam… İstediğini yapcem, vuma beni…"

Kuyumcu altın bilezikleri siyah kesenin içine doldurur ve soyguncuya uzatır. Soyguncu genç, bakışlarını kuyumcunun üstüne diker ve silahı ile tehdit eder;

SOYGUNCU GENÇ

"Sakın alarm düğmesine basem deme. Bak, peşimden gelisen, bağırısan seni öldürün ha ona göre!.."
Kuyumcu içinden söylenir;
KUYUMCU

"Salak mıyım? Zaten mallamın sigortası va. Fazla çalınmış mal gösterip, sigotadan fazlasıyla paramı geri alırım olu bite…"

Diye düşünür ve soyguncunun gözlerinin içine bakıp;
KUYUMCU

"Mallaa al ve hemen kaybol gadeşim budan… Gorkma peşinden gelmecen, canıma susamadım daha…"

Soyguncu elindeki su tabancasından kuyumcunun yüzüne su sıkar ve tam kapıdan çıkarken içeri siyah montlu, siyah şapkalı, altında kot, siyah bot giymiş aynı yaşlarda Nedim isimli bir genç, maskeli soyguncuyla göz göze gelir. Soyguncu genç elinde silahıyla kapıdan çıkıp, koşmaya başlar. İçeride soygun olduğunu anlayan Nedim, hırsızın peşinden koşturur ve etrafta gördüğü insanlara bağırır;

NEDİM

"Yakalayın… Hırsız gaçıyo…"

SAHNE 12: GÜNDÜZ CUMA VAKTİ- CAMİ DIŞ MEKÂN
CAMİ AVLUSUNDA CUMA NAMAZINI KILAN CEMAAT - İMAM - SOYGUNCU - NEDİM - POLİS EKİBİ
Soyguncu genç yüzündeki siyah örgü maskeyi yukarı kaldırınca şapka olur. Koşarak kuyumcuya yakın Isparta Mimar Sinan Camisi'nde cuma namazını kılan caminin avlusundan içeri girer. Caminin içerisi dolmuş, cemaat avluda bile namaz kılmaktadır. İmamın sesi hoparlörden duyulur;
İMAM
"Allahü Ekber…"

Derken soyguncu cami avlusunun arka kapısından girip, ön kapısından çoktan uzaklaşmıştır. Polisler aynı mont, aynı kot, siyah örgü şapkalı ve üzerinde benzer botlar giymiş bulunan Nedim'i, cemaatin cuma namazını kılmasın beklerken, suçlu diye yakalarlar. Nedim polislere direnir ve yalvarır;
NEDİM

"Bu işte bir yanlışlık va, valla billa ben suçsuzum…"
Diye yalvarsa da onu dinlemezler. Yakalayıp karakola götürülür.
SAHNE 13: GÜNDÜZ VAKTİ- İÇ MEKÂN - KARAKOL
NEDİM - POLİS EKİBİ - KUYUMCU - EMNİYET AMİRİ

Kuyumcu soyguncuyu teşhis için karakola çağrılır. Görünmez bir camın arkasından gence bakar. Emniyet amiri sorar;

EMNİYET AMİRİ

"Kuyumcuya giren, bu şahıs mıydı?"

KUYUMCU

"Soygunu yapan gencin üzerinde aynen böyle siyah mont, altında kot pantol, yüzünde siyah masge vadı. Sadece gözleri görünüyodu, suratını net göremedim amirim."

EMNİYET AMİRİ

"Son kez soruyorum, soygunu bu kişi mi yaptı?"

KUYUMCU

"Eh, evet… Sanırım buydu…"

SAHNE 14: İÇ MEKÂN - GECE VAKTİ - 38 KİŞİLİK CEZAEVİ KOĞUŞU
ALTI AY EVVEL İSTANBUL'DAN RİNGLERLE ISPARTA CEZAEVİNE SEVK GELEN OTUZ MAHKÛM - SEKİZ YEREL MAHKÛM - MAHKÛMLARDAN BAZILARI KOĞUŞTA BÜYÜK BİR MASANIN ETRAFINDA OTURMUŞ ÇAY İÇMEKTE - SOHBET ETMEKTEDİRLER

Avukat Suat, halinden bitkin olduğunu gözlediği bir mahkûma sorar;
MAHKÛM AVUKAT SUAT BEY

"Sen neden buradasın?

MAHKÛM ÇULSUZ NAFİZ

"Hastayım hemşerim. Dışada paran yoksa sağlık hizmetlenden faydalanamazsın. Çulsuzum, ilaç almaya gücüm yetmeyo. Ben de Eczaneden senetle ilaç aldım, ödeyemedim. Para cezasını hapse çevidile, çocuklaamdan ayırdıla. Tek iyi yönü burda tedavimi olup, çıkacem."

MAHKÛM LAVANTA HAMZA

"Hemşerim senin Avukat oldunu biliyon. Deyive bana, sen neden budasın?"

MAHKÛM AVUKAT SUAT

"Belediye Başkanını tokatlamaktan içeri girdim. Yağmurun ortasında başkanı tokatlamak için saatlerce beklediğimi hatırlıyorum. Burası dışarıdan daha umut verici ve güvenilir. Yaşlandım kimsem yok. Gece olunca yalnızlıktan bunalıma giriyor, konuşacak birini arıyordum. Dışarıdaki arkadaşlıklar hep menfaat üzerine… Burada hiç yalnızlık çekmiyorum, etrafımda konuşacak insanlar var. Hem son romanımı da burada yazacağım."

TİLKİ SELİM

"Ayladı kiramı ödeyemeyince evden atıldım. Bi bankta yatem dedim, tineciler, şarapçıla musallat oldula, dışarısı tehlikeli olmaya başladı. Ben de suç işleyip içeri girem dedim. Valla içesi dışadan daha güvenli olmuş…"
MAHKÛM SALİH

"Ben de, uyuşturucu bağımlılığından kurtulabilmek için, kasıtlı olarak, denetimli serbestlik geçici koruma emrini çiğnedim. Polisler beni evimizin önünde kendilerini beklerken buldular. Amacım bir an evvel hapse girip uyuşturucudan kurtulmaktı, şimdi kullanmıyorum…"
Soygundan giren Nedim bir türlü buraya alışamamıştır;
MAHKÛM NEDİM
"Ben işlemediğim bir soygun suçundan buda yatıyom. Ben masumum diyom, kimse bana inanmeyo… Kuyumcudaki altınları ben çalmadım, soygunu ben yapmadım…"
AT HIRSIZI RIFKI

"Zaten hep öyle olu… Budakilerin hepsi masum... Kimse suç işlememiş, ar namus tertemiz… Sanki tutup bizi buraya zorla getimişle… Bundan sona sana, "Ben Masumum Nedim" decen gari…"
Herkes kahkaha atar;

BEN MASUMUM NEDİM

"Ben gerçekten masumum ya… Anlameyonuz mu beni siz… Alışamadım buraya, geceleri yatameyom. Suçsuz yere yatmak goya bana…"

TUFACI NACİ

"Yaprağı yerken kipir kipir, sapına gelince meeeeeleme. Geceleri yatamıyorsan ayağına şaşal bağlayalım…"

Meydancı Kerim yanında hiç çakmak taşımaz, sürekli birilerinden ateş isteyen bir tiptir. Süpürgeyi bir köşeye dayar. Elindeki tek dal sigarayla Kolpacı Tufan'ın yanına yaklaşır:

MEYDANCI KERİM

"Çakmak va mı?"

KOLPACI TUFAN

"O… Sürekli ateş istiyon, şimdi sana bi çakmak lazım!.. Bi çakasam götünün üstüne oturamazsın gari…"
ARAP SÜLO

"Susun arkadaşlar, haberleri dinleyelim be ya… Meclise yasa sunulmuş, yakında af çıkacakmış. Yasa çıksa da kurtulsak mapus damından…"

Kaşar Yaşar espri yapmak ister. Arap Sülo'nun gözlerinin içine bakarak;

KAŞAR YAŞAR

"Romanlara af yokmuş…"
Arap Sülo bu söze üzülür, boynunu büker;

ARAP SÜLO

"Zaten biz ikinci vatandaşız. Herkes bizi "Çingene" deyip hor görür be ya. Bi tekme de sen atsan ne çıkar…"
HAFIZ AVUKAT SUAT

"Dinime küfreden imam olsa bari… Allah katında tüm insanlar eşit yaratılmıştır. Siyahın beyazdan, uzunun kısadan hiçbir üstünlüğü yoktur. Burada da herkes eşittir. Kimse kimseye benim yanımda üstünlük taslamaya kalkmasın!.."
Diye koğuştakileri uyarır;
MÜEBBET RAFET

"Burası Medrese-i Yusuffiye… Burada canını katile, malını hırsıza teslim edersin. Burda tilki sıçsa bakır olur. Yıllardır bu af haberlerini çok duyduk. Biz müebbetlikler, "Yat kurtul" yasasına inananlardanız…"

MAHKÛM TEKİN

"Ben ünlü Eyüplü Halit'in üçüncü kuşaktan torunuyum…"

Koğuş ağalarından eli tespihli külhanbeyi Çerkez Kadir kaşlarını çatar;

ÇERKEZ KADİR

"Ben de Eyüp'de oturuyorum. İstanbul'da gelmiş geçmiş bütün kabadayı, mafya âlemini iyi tanırım. Eyüplü Halit ismini ilk kez duyuyorum. O da kimmiş?"
MAHKÛM TEKİN

"Nasıl tanımazsın Ağam, rahmetli dedemin dedesinin dedesi Osmanlı sonu, Cumhuriyet'in başlangıcında Türk tarihinin isim yapmış ilk Emniyet Müdürlerindendir…"

ÇERKEZ KADİR

"Ha… Şuna 'Milattan önce' desene... Emniyet müdürlerini nerden bileyim, bana mafya babalarının adını sor evladım…"

MAHKÛM (AVUKAT) SUAT

"Ben dedenizin yaptıklarını bir kitapta okumuştum. Oturduğu evi karakola çeviren, kendisini komiser tanıtan ünlü dolandırıcı Eyüplü Halit sizin dedeniz mi? Hani şu muhitindeki Rumları, Ermenileri karakola çağırıp, ihbarcılıkla suçlayan. Daha sonra da rüşvet isteyip bu insanları soyup soğana çeviren… "
Der ve kahkaha atıp anlatmaya devam eder;

MAHKÛM (AVUKAT) SUAT

"Şimdi bu Eyüplü Halit, asıl adı Halit Keskiner olan şahıs, Türkiye'nin en meşhur dolandırıcılarından... Aslen Giritliymiş İstanbul işgalinin sonlarında, Türk ordusunun şehre girmesine üç-beş gün kala yakın arkadaşı Arap Abdullah ile Rumların yoğun olarak yaşadığı Feridiye semtinde, metruk bir bina satın alıp kafasına göre “karakol” kurmuş. Kentteki otorite boşluğu nedeniyle kimse garipsememiş. Kendisini “komiser”, arkadaşını da “bekçi” tanıtıp, mahallenin zenginlerine musallat olmuş. Eyüplü Halit, Arap Abdullah'ı bölgede oturan paralı Rumlara gönderip "hakkında ihbar var" veya "sen masum Türk vatandaşlarını İngilizlere ispikliyon" gibi gerekçelerle karakola çağırtıyor ve kızgın komiser rolünde onları sıkıştırıyor. Karakola çağırdıkları kurbanları nezarete atıp, iyi polis kötü polis rolü oynayarak, onları korkutup serbest bırakma karşılığında rüşvet istiyor. Onlar da kurtulmak için para, altın ne varsa veriyorlar. Üçkâğıtçı merhum Eyüplü Halit'in Türkçe okuma yazması yok ama çok güzel Rumca ve Fransızca konuşurmuş. "

ÇERKEZ KADİR

"Eyüplü Halit'in hikâyesini ilk kez duyuyorum. Çok heyecanlıymış, anlatsana biraz daha Avukat…"

MAHKÛM (AVUKAT) SUAT

"Eyüplü Halit sık sık cezaevine düşermiş. Eyüplü Halit, 1935’te yine hapisken bir mektupla Mussolini'yi dolandırmış. Hapishanede kasa hırsızı bir İtalyanla tanışmış. Onu kafaya alıp Mussolini’ye bir mektup yazmış:
"Sayın Mussolini ben sizi çok seven, fikirlerinizi çok takdir eden bir Türk’üm. Antalya'nın sizin hakkınız olduğunu savunduğum için hapis yatıyorum. Yardımınıza muhtacım..." Mektup postalandıktan bir ay sonra İtalyan Başkonsolosu onu ziyarete gelmiş ve yüklüce bir parayı Eyüplü Halit’e teslim etmiş."
Mahkûmlar kahkaha atarlar;

MAHKÛM AVUKAT SUAT

"Durun daha bitmedi… Eyüplü Halit yine böyle hapse düşmüş, tahliyesine bir gün kala koğuşa yeni bir mahkûm gelmiş. Halit, bunu kömürlüğe götürüp:
"Bak kardeşim, bu koğuşun sobası bana ait. Ama ben yarın çıkıyorum. Sobanın yanmasından ben sorumluyum ve her gün diğer mahkûmlardan beşer kuruş alarak yolumu buluyorum. Seni sevdim, 15 lira verirsen bu sobayı sana satarım, kısa sürede köşeyi dönersin…" demiş.
İyi para kazanacağını düşünen zavallı mahkûm onun attıklarına inanmış. Yanında getirdiği paralardan 15 lirayı hemen oracıkta vermiş. Eyüplü Halit, ertesi gün cezaevinden tahliye olmuş. O gidince koğuştakilerden ısınma parası isteyen mahkûm güzel bir dayak yemiş, aklı başına gelmiş…
Eyüplü Halit, altmış sekiz tane gelin adayını "evleneceğim seninle" vaadiyle kandırıp takı, mücevherat, para… Allah ne verdiyse yolup, onları nikâhsız bırakmış… Dolandırdıktan birkaç ay sonra yakayı ele vermiş ve götürüldüğü karakolda günlerce işkence görmüş, on yıl ceza alınca cezaevinde hastalıktan ölmüş…"

MAHKÛM TEKİN

"Ben bunları hiç duymamıştım. Vah benim garip dedem, sana işkence eden eller nasır tutsun inşallah…"

AVUKAT SUAT

"Acaba sen Eyüplü Halit'in hangi hatunundan olma çocuğun, çocuğunun, çocuğusun evladım?"

Der ve kahkaha atar.

MAHKÛM ÇAYCI OSMAN

"Bizim Tekin, dedesinin dedesinin dedesinin genetiklerini almış Avukat Bey. Bu gödüğün pek tekin adam deeldir, suçu dedesininkiyle aynı, dolandırıcılık…"

ÇERKEZ KADİR

"Hadi zaptiyeden korkan Urum ehlini anlarım, hadi zihinsel problem kabul edilen faşizmin neferi diktatörü de anlarım, amma 68 tane kadını hangi ara dolandırdın, nasıl kandırdın, nasıl idare ettin? Biz birini bile zor ikna ediyoruz. Karıyı ikna etmek için aldığımız altın bilezikler için de bankalara domalıyorken..."

ÇAYCI OSMAN

"Çıkınca Eyüp mezalığına gitmek ilazım… Mezarına gidilip el, yüz sürülesi bir dedemizmiş. Belki bize beleş meza bulu…"

SAHNE 15: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - CEZAEVİ AÇIK GÖRÜŞ MAHALLİ
MAHKÛMLAR BİR MASA VE ETRAFINDA DÖRDER KİŞİLİK SANDALYE BULUNAN AÇIK GÖRÜŞ SALONUNDA ZİYARETÇİLERİYLE GÖRÜŞME YAPMAKTADIRLAR.
TİLKİ SELİM - TİLKİ SELİM'İN ANASI - KOLPACI TUFAN - TUFAN'IN KARISI ZELİŞ - ZİYARET MAHALLİNDE NÖBETÇİ GARDİYAN

Ziyaret günü ziyaret mahalli, mahkûm ve aileleriyle doludur. Tilki Selim'in annesi ilk defa oğluna yılbaşı günü yapılan açık görüşe gelmiştir;

TİLKİ SELİM'İN ANNESİ

"Oğlum suçun ne, neden attıla seni içeri?"

TİLKİ SELİM

"Ligros Mazasından cebime üç-beş malzeme atmıştım. Parayı ödemeyi unutunca, gapı ötmeye başladı. Güvenlikçi üstümü araken gıdıklandım, istem dışı ona bi yumruk sallevemişim. Adam dövmekten iki yıl yedim. 5275 no'lu yasaya göre üçte iki yatıp çıkcem gari… Ne yaptın sen, hesabıma az para yattın mı?"
TİLKİ SELİM'İN ANNESİ

"Vah yavum… Demek adam dövmekten hapistesin. Bi de elle senin hısızlıktan yattığını söylüyola. Pis yalancıla... Elin azı torba değil ki büzesin. Hesabına yüz lira yattım, idareli gullan."

TİLKİ SELİM

"Ne yapen ana, güvenlik görevlisi üstümü ellemeyedin, ben de yumruk atmazdım dingile. Bi kış görüp çıkcedim, şimdi dingilin beni ellemesi yüzünden iki kış görcem gari…"

TİLKİ SELİM'İN ANNESİ

"Ulan olum. İçeri girerkene ananı belledile, didik didik he yerimi elledile. Aranmadık yerimi bırakmadıla… Şincik ben de suç mu işleyen gari?"
Köşedeki masada Kolpacı Tufan ve karısı yan yana oturmaktadır. Kolpacı Tufan'ın karısı son derece seksi bir elbise giymiş, üzerinde şişme bir yelek vardır. Tabi şişme yelek olduğundan gardiyanların haberi yoktur. Kolpacı Tufan karısı Zeliş'e aşk dolu cümleler söylemektedir;

KOLPACI TUFAN

"Canım karıcım. Senin hasretinle burada günden güne çürüyorum. Varlığım, burada yaşama sebebim sensin…"

Diye karısına övgüler dizer. Sonra kulağına eğilip fısıltı halinde sorar;

KOLPACI TUFAN

"İstediğim malı getirdin mi?"

Zeliş yüksek sesle kıkırdayarak üzerindeki şişme yeleği gösterir;

ZELİŞ

"Mahputpaşa'dan aldım. İstediğin mal üstümdeki yeleğin içinde kociş…"

Der ve üzerindeki yeleği usulca çıkarıp masanın üzerine bırakır. Ziyaret mahalliden görevli Gardiyan Hakan yüksek ses tonuyla ziyaretçilere seslenir;

GARDİYAN HAKAN

"Yüksek sesle gonuşmak, birbirinizle elleşmek, goglaşmak yasak… Lütfen bunlaa dikkad edelim."
Görüşme bittikten sonra Kolpacı Tufan yeleği kendi üzerine giyer, koğuşuna geri döner. Koğuş nöbetçisi elleriyle üst aramasını yapar, Kolpacı Tufan koğuşuna girer. Koğuştan içeri giren Kolpacı Tufan tuvalete gider. Sırtındaki yeleği eline alıp iç kısımdan fermuarı çözer içindeki malı çıkarır. Karısının kırmızı kilodunu eline alıp, öpüp koklamaya başlar. Kendi kendine bir şarkı mırıldanır;
KOLPACI TUFAN

"Senin hasretin varken, bu şehirde yaşanmaz ki… Yaşanmaz… Yaşanmaz… Yaşanmaz ah yaşanmaz…"

Sonra kırmızı kilodu üzerine giyer, gider ranzasına oturur. Kulağına kulaklıkları geçirip radyodan Linet'in sesinden "Bilir misin?" şarkısını dinlemeye başlar…

SAHNE 16: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - CEZAEVİ KOĞUŞU - AVLU
KOĞUŞTA BULUNAN 38 MAHKÛM O GÜN ÇERKEZ KADİR'İN TAHLİYESİ İÇİN AVLUDA TOPLANMIŞLARDIR. AVLUNUN BİR UCUNA İKİ MASA YAN YANA KONMUŞ ÇERKEZ KADİR TAM ORTADA - EKİP BAŞI ADAYLARI ÇERKEZ KADİR'İN İKİ YANINA OTURMUŞLARDIR. MANGAL KURULMUŞ - SAZ GÂVUR ALİ - KEMAN KOLPACI TUFAN - UD TUFACI NACİ - KLARNET ARAP SÜLO - DANSÖZ KIYAFETLİ BİR MAHKÛM KIZ İSMET - GARDİYAN HAKAN

Koğuş bir ekip başı ve dört ‘aza’dan oluşan yönetim kurulu tarafından yönetilmekte, Ekip başı ‘kral muamelesi’ görmektedir. Nereye girerse orada herkes ayağa kalkıp onu saygıyla selamlamaktadır.
Ekip başı Çerkez Kadir o gün tahliye edilecektir. Koğuştaki hükümlüler koğuş avlusunda mangalları yakmışlar, sazlı sözlü davullu zurnalı bir veda partisi düzenlemişlerdir. Mahkûmlardan biri dansöz kıyafeti giymiş göbek atmakta, mahkûmları eğlendirmektedir. Mahkûmlar orkestrası çalar, eğlence devam eder yemekler yenir;

EKİP BAŞI ÇERKEZ KADİR

"Bu güzel eğlence ve ziyafet için hepinize çok teşekkür ederim arkadaşlar. Şartla tahliye günüm geldi çattı, İnfaz Memuru tahliye dosyamı hazırlamış, birazdan müdür yardımcısı yanına çağırır, tahliye eder. İnşallah tez vakitte af çıkar da hepiniz evlerinize, ailelerinize kavuşursunuz…"

Sıra yeni Ekip başını seçmeye gelmiştir. Çaycı Osman bir konuşma yapar;

ÇAYCI OSMAN

"Şimdi değeli akedeşle… Bildiğiniz gibi Ekipbaşı, koğuşun düzeni, para toplanması, ilk gelenleden ayakbastı parası ve düzenli para toplanması, yemek işleri, mahkûmların yönetim ile ilişkileri, mahkûmların çıkarlarının diğer koğuşlardaki mahkûmlara karşı korunması gibi işlerin tamamından ekip başı sorumludu. Ekip başının bilgisi olmadan, koğuşa hiçbir eşya sokulamaz.
Ekip başı için adaylarımızı biliyonuz. Kurt Yusuf, Kaşar Yaşar, Hafız (Avukat) Suat, Kolpacı Tufan. Herkesin bi oy hakkı vardır. Adaylanızın adını bi kağıda yazıp bu elimde tuttuğum ayakkabı kutusuna atacasınız. En çok ismi çıkan aday, Ekip başı olacaktır… Yeni seçilen Ekip Başı, dört azasını kendisi seçecektir. Olay bu gada basit."
Koğuştaki mahkûmların kimisi sigara kâğıtlarına, kimisi gazetenin boş bir sayfasına, kimisi çizgisiz, kimisi çizgili kâğıda adayların isimlerini yazarak, kutudan içeri atarlar… Oy sayımına geçilir. Kutunun içindeki oylar masanın üzerine saçılır. Çaycı Osman herkesin gözü önünde teker teker okumaya başlar, bir hükümlü de kâğıda oyları toplar;

ÇAYCI OSMAN

"Yaz katip, Kaşar Yaşar'a bi oy… Avukat Suat'a bi oy…"

Oylar sırayla sayılır, kâtip yazar. Nihayet son oya sıra gelmiştir;

ÇAYCI OSMAN

"Evet akedeşle… Şincik en çok oyu Avukat Hafız Suat ve Kurt Yusuf almıştır... Her ikisi de on beşe oy almışladır... Elimde tuttum bu son oyu kim alısa, Ekipbaşı o olacaktır..."

Tam bu sırada beyaz bir güvercin uçarak gelir Avukat Suat Bey'in omzuna konar. Millet şaşkınlık içinde güvercine bakarken Çaycı Osman;
ÇAYCI OSMAN

"Hah… İşte tam zamanında Hafıza talih kuşu gondu..."
Der mahkûmlar kahkaha atar. Güvercini yakalayan Avukat Suat ayağına bağlı pusulayı görür. Mahkûmlar pusulanın içinde uyuşturucu olduğunu sanır. Uyuşturucudan yatan Mahkum Salih öne atılır;
MAHKÛM SALİH

"Bu kuş bana gelecedi, verin benim kuşumu..."

ÇERKEZ KADİR

"Ulan sütü bozuk, hani sen buraya uyuşturucudan kurtulmak için girdiydin. Tü senin kalıbına…"
Der ve okkalı bir tükürük savurur. Suat Bey kuşun ayağına bağlı pusulayı eline alır, içinde beyaz papatyalar ve bir mektup vardır sadece. Mektubu açıp yüksek sesle okumaya başlar;
AVUKAT SUAT

"Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma, unutursan küserim, beybabama söylerim… "

Mektubu okur ve şaşkın bir vaziyette

AVUKAT SUAT
"Ben de başıma devlet kuşu kondu sanmıştım…"

Mahkûmlar kahkaha atarak gülmeye başlarlar. Çerkez Kerim Salih'e yüzünü çevirir;

ÇERKEZ KADİR
"Bu ne böyle… Kuşlarla haberleşme devri geçeli yüzyıllar oldu evladım. Bari davul çaldırsaydın… APS var, İadeli taahhütlü var, telsiz var, telefon var… Hiç bilemedin vatsap diye bi şey var…"
Avukat Suat elinde tuttuğu kuşu Salih'e uzatır;

AVUKAT SUAT
"Al şu kuşunu da dışarıdaki sevgiline pusula yazıp geri gönder. Yanlış anlaşılır, bir daha kuş vasıtasıyla haberleşmek yok, yasak!.."
ÇAYCI OSMAN
"Elimde tuttuğum oy Kaşar Yaşar'a çıktı. Eşitlik yine bozulmadı…"

Eski Ekip başı Çerkez Kadir devreye girer. Elini yeleğinin cebine sokar;

EKİP BAŞI KADİR
"Gelelim asıl meseleye… Eşitlik bozulmadığına göre, elimde tuttuğum bozuk parayı fırlatacağım…"
Der ve Avukat Suat Bey'e bakışlarını dikip sorar;
EKİP BAŞI ÇERKEZ KADİR
"Yazı mı, tura mı?
AVUKAT SUAT BEY
"Tura…"
KURT YUSUF
"Yazı…"
Ekip Başı madeni parayı havaya fırlatır. Para yerde üç tur atar ve yuvarlanıp rögardan içeri düşer. Hep birlikte rögara bakarlar. Karanlık olunca para görünmez. Müebbet Rafet el fenerini getirir ve rögarın içine ışık tutar. Para tura gelmiştir. Çaycı Osman bağırır;

ÇAYCI OSMAN
"Tura geldi…"

Avukat Suat Bey artık koğuşun Ekip Başıdır. Mahkûmlar sevinçle onu ayaklarından tutarak havaya kaldırırlar… Mazgaldan nöbetçi gardiyanın sesi duyulur;

GARDİYAN HAKAN

"Sesinizin volümünü az düşürün akedeşle, II. Müdür Rukiye Hanım geldi. Çerkez Kadir hazırlansın, tahliyesi va…"

Çerkez Kadir koğuştaki arkadaşlarıyla sarılarak vedalaşır;

ÇERKEZ KADİR

"Herkes hakkını helal etsin… Koğuşa kendi paramla aldığım televizyonu, buzdolabını, kanaryamı kafesiyle birlikte yine koğuşa bırakıyorum. Ayidas spor ayakkabılarımı Berber Sefer'e, Nake eşofmanlarımı Çaycı Osman'a bırakıyorum. Onların üzerimde çok emekleri geçti. Hepiniz inşallah tez vakitte çıkarsınız…"

Der ve bakışlarını Ispartalı mahkûmların üzerinde gezdirir;

ÇERKEZ KADİR

"İstanbullularla nasılsa bir gün bir yerde görüşürüz. Yerel arkadaşlar, İstanbul'a yolunuz düşerse Eyüp'teki bizim mekâna beklerim. Allah kurtarsın…"

Der ve açılan demir kapıdan alkışlarla uğurlanır.

SAHNE 17: İÇ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - KOĞUŞ
II. MÜDÜR RUKİYE - BAŞGARDİYAN BEKİR - GARDİYAN HAKAN - 6 GARDİYAN - MAHKÛMLAR

Sabah koğuş sayımına girildiğinde, koğuştaki mahkûmlardan birinin sallandığını, ayakta duramayacak vaziyette olduğunu gören II. Müdür Deli Rukiye, mahkûma bakışlarını diker:

II. MÜDÜR DELİ RUKİYE

"Senin neyin var, dalgada kayık gibi sallanıp duruyorsun. Hasta mısın?"

MAHKÛM LAVANTA HAMZA

"Hık… Bugün az başım ağrıyo Müdürem…"

Deli Rukiye hassas burnuyla mahkûmun ağzının rakı koktuğunu anlar ve Baş memura bakışlarını diker;
DELİ RUKİYE

"Başefendi, bunun ağzı ne kokuyor böyle?"

Başgardiyan Bekir Bey mahkûmun üzerini koklar;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Valla Müdire Hanım Yeşil Ispatamızın simgesi gülyağı mı desem, lavantası mı desem… İkisinin arası bi şey kokuyo gibi geldi bunuma…"

Deli Rukiye mahkûmun üzerini yakından koklar;

DELİ RUKİYE

"Senin burnunla ilgili bir sorunun var galiba Başefendi. Bu mahkûm bal gibi de rakı kokuyor. Nerden, nasıl giriyor bu içki içeri?"

Başgardiyan sessiz kalır. Lavanta Hamza parmağını kaldırır;

MAHKÛM LAVANTA HAMZA

"Sanırım yanlış anladınız Müdürem, hık… İçtiğim sadece sallamalı anasonlu çay. O yüzden sallanıyorum, anlayacağın…"

DELİ RUKİYE

"Sallama… Ben sana şimdi bi yumruk sallarım, aklın başına gelir, dallama..."
Der ve Başmemura bakışlarını diker, kaşlarını çatıp söylenir;

DELİ RUKİYE
"Derhal bu koğuşta arama yapılsın!.."

Sekiz gardiyan ve bir başgardiyan 38 kişilik koğuşta arama yapmaya başlarlar. Deli Rukiye koğuşun ortasındadır. Başgardiyan Bekir, mahkûmlara yüzünü döner;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Herkes avluya çıksın, üst aramanız yapılacak. Bir kişi koğuş içerde kalsın, koğuş araması yapılırken bize yardımcı olacak!.."

Mahkûmlar koğuşun avlusuna ip gibi dizilirler. Nöbetçi Gardiyanlardan birisi bağırır;

GARDİYAN HAKAN

"Herkes üzerinde ne varsa çıkarıp, yere bıraksın. Ceplerinizde bir şey kalmasın…"

Diye uyarıda bulunur. Mahkûmlar boncuklu çakmaklarını, sigara paketlerini, tespihlerini, cüzdanlarını, ceplerinde ne varsa önlerine boşaltırlar. Gardiyanlar elleriyle mahkûmların üzerlerini arayıp, koğuş avlusunda bulunan, bir süpürge sopasına bağlı pet şişelerden yaptıkları haltere benzeyen dambılları toplatır:

GARDİYAN İSMAİL

"Size kaç kez şu petşişeleden dambıl yapmayın deyoz anlameyonuz… Hep, guru gürültü. Siz yapasınız biz toplarız…"

Gardiyan Hakan cebinden metreyi çıkarıp, avluda asılı duran çamaşır ipini ölçer;

GARDİYAN HAKAN
Çamaşı ipleniz de 5 metreyi geçmecekti, bu yedi metre. Tam iki metre fazla…"

Der ve fazlalığı kesip çöpe atar. Gardiyanlar koğuş içi aramasına geçerler. Yatakların altları, üstleri aranır, dolaplara bakılır. Kapılar, pencereler, zemin tokmakla kontrol edilir. Kullanılan fazla ilaçlar, içeriye girmesi yasak olan maddeler toplanır. Gardiyan İsmail koğuştaki mahkûma yüzünü çevirir;
GARDİYAN İSMAİL

"Yatakların önlerine çaşafları perde gibi dizmeyin. Siz dizer, biz sökeriz…"

Der ve elindeki ucu kırık meyve bıçağıyla perdeleri söküp atar. Gardiyan Hakan sigara karton kutularından yapılmış 52 lik iskambil destesini bulur ve elini alıp Rukiye Hanım'a gösterir;

GARDİYAN HAKAN

"Şuna bak amirim. Yine içede kağıt oyneyola. Biz toplamakdan usandık, onla kumar oynamaktan usanmeyolaa…"

DELİ RUKİYE

"Aslında yaptıklarının suç olduğunun farkında bile değiller. “Bunu kim yaptı?” desek, kimse çıkmaz ortaya. Aslında koğuşun hepsine birden basacaksın "Üç ay ziyaretten men" cezasını akılları başına gelecek de… Neyse at şunları yine çöpe. Adamlar tabağın üzerine konan sineklerden bile "kim daha önce uçacak" diye kumar oynuyorlar… İyi ki içeride para yok. Paraları Emanet para memurluğunda…"

GARDİYAN HAKAN
"Para yok emme kantinde sigara çok… Sigarasına oyneyola…"

DELİ RUKİYE
"Aman iyi… Neyse siz kesici ve delici aletlere bakın!.."

Hakan utangaç bir tavırla iki elini önüne bağlar;

GARDİYAN HAKAN
"Delici alet mi dediniz amirim…"

Deli Rukiye öfkelenir, kaşlarını çatar;

DELİ RUKİYE
"Hadi hadi… Önüne bak, daha bi şey bulamadınız. Bir an önce bitirin şu aramayı."

İçeride kesici, delici, uyuşturucu bir alete rastlanmaz, aramaya son verilir. İçeriden içki şişesi çıkmayınca Deli Rukiye şaşırır ve kafasını kaşıyıp bakışlarını nöbetçilerin üzerinde gezdirir;

DELİ RUKİYE
"Bu işte bir iş var. Adam nasıl oluyor da sarhoş oluyor anlamış değilim. Fakat rakının kokusu er geç ortaya çıkacak, sorumlusu kimse en ağır cezayı alacak!.."

Diye tehdit eder ve bir uyarı yaparak odadan dışarı çıkıp kendi makam odasına gider.

SAHNE 18: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - II. MÜDÜR ODASI
DELİ RUKİYE - İSPİYONCU RUHİ - MAHKÛM KURT YUSUF - BAŞGARDİYAN BEKİR BEY - KOCA GÖBEKLİ ÇİLLİ GARDİYAN HAKAN

Kısa süre sonra Deli Rukiye'nin kapısını Başgardiyan Bekir Bey çalar;
DELİ RUKİYE
"Gir…"

Diye bağırır. Bekir Bey Rukiye'nin huzurunda;

BAŞGARDİYAN BEKİR
"Sizinle görüşmek isteyen mahkûm dilekçeleri vadı, görüşmek iste misiniz?"

DELİ RUKİYE
"E ne duruyorsun Başefendi, hemen mahkûmları yanıma getir… Belki önemli bir şey vardır, mesai bitmeden görüşmeleri yapayım."

BAŞGARDİYAN BEKİR
"Görüşme yapcekleri koğuşlarından çıkadım, kapıda hazır bekliyorlar zaten."

Der Kapıda bekleyen mahkûma kafasıyla içeri girmesi için işaret eder;
MAHKÛM KURT YUSUF
"Ben İstanbul Kurtköy'de ikamet ediyorum. Yedi köyün ağasının oğluyum. Personelinizin televizyonları, midi buzdolapları, klimaları eskimiş, yenisini alabilirim. Size rüşvet bile verebilirim. Tek şartım beni öbür koğuşa verin. Bizim koğuşun ağası Suat denen adam seçildi, öbür koğuşun ağası yakında tahliye olacak. Yan koğuşa ağa olmak istiyorum…"
DELİ RUKİYE
"Rüşvet vermenin suç olduğunu bilmiyor musun? Bir de yazıyla "rüşvet verebilirim" diye yazmışsın?"
MAHKÛM KURT YUSUF

"Hep bu Avukat Suat yüzünden... Bana böyle yazmamı o söyledi, demek benle dalgasını geçmiş. Ben ona yapacağımı iyi bilirim. Koğuştaki çıbanbaşı zaten hep o…"

Deli Rukiye sinirli bir ses tonuyla bağırır;

DELİ RUKİYE
"Bu dilekçeyi okumamış olayım. Bu kafayla mı Ekip başı olacaksın. Git koğuşuna azıcık dinlen, belki aklın başına gelir…"
Yüzünü Başgardiyan Bekir Bey'e döner;

DELİ RUKİYE
"Sırada kim var?"

BAŞGARDİYAN BEKİR
"Kaçık Tahir, çarşafı yırtıp atkuyruğu ördüğü ipi tuvalet penceresinin demirine bağlamış, kendini asmak istemiş… Mahkûmlar, ipten canını zor kutamışla…"

DELİ RUKİYE
"Biliyorum. 'İfadesini alıp, Psikolog Ayşe Hanım'la görüştürün' demiştim…"

BAŞGARDİYAN BEKİR
"Psikologla da, din görevlisi Adem Bey'le de görüştüdük. Yine de intihardan vazgeçirememişle… Siz bi görüşüverin, belki intihardan vazgeçirirsiniz amirim…"
DELİ RUKİYE
"Peki, tamam… Gelsin içeri öyleyse."

İki gardiyan Mahkûm Tahir'in iki kolundan tutarak Rukiye Hanım'ın odasından içeri sokarlar. Deli Rukiye Tahir'e bakışlarını diker;

DELİ RUKİYE
"Senin derdin ne, neden yaşamak dururken öbür dünyaya gitmek için can atıyorsun?"

KAÇIK TAHİR
"Paramı, pulumu her şeyimi Kıbrıs’ta kumarda kaybettim. Bıktım bu hayattan, parasız nasıl yaşanır onu dahi bilmiyorum. Ölmekten başka çıkar yolum kalmadı müdüre hanım…"

DELİ RUKİYE
"Sen evli misin?"

KAÇIK TAHİR
"Evliyim, bir de lisede okuyan kızım var…"

DELİ RUKİYE
"Seni gidi menfaatçi… Sen ölürsen karın dul kalacak. Karın bu yaşta dul kalınca başka kocaya varacak. Karının yeni kocası, kızının üvey babası olacak. Üvey baba karını düdüklerken belki kızına göz koyacak… Hiç bunları düşünmedin mi?"

Kaçık Tahir, Deli Rukiye'nin anlattıklarını şaşkınlıkla dinler ve fikrinden oracıkta cayar;

KAÇIK TAHİR
"Evet… Doğru söylüyorsun Müdüre Hanım. Anlattıklarınızdan sonra asla intihar etmeyi düşünmüyorum. Vallahi de billahi de Vazgeçtim…"
Der ve gardiyanlar onu alıp koğuşuna götürürler.
DELİ RUKİYE
"Sıradaki gelsin!.."
Huzura çıkan Ruhi esas vaziyette beklemektedir. Dilekçeyi eline alan Deli Rukiye Ruhi'nin gözlerinin içine bakar;
DELİ RUKİYE
"Dilekçende benimle görüşmek istediğini yazmışsın. Anlat, seni dinliyorum?"

İSPİYONCU RUHİ
"İçkinin içeri nasıl sokuldunu bi şatla söylerin."

DELİ RUKİYE
"Neymiş şartın?"

İSPİYONCU RUHİ
"Beni sevgilimle görüştüseniz söylerin…"

DELİ RUKİYE
"Zaten cezaevine girdiğinden itibaren üç arkadaşınla görüşme hakkın var, neden zamanında (altmış gün içinde) bir dilekçeyle kız arkadaşının adını yazmadın?"

İSPİYONCU RUHİ
"Üç akedeşle görüşme hakkım olduğunu bilmeyodum. Kimse bana bu konu hakkında bi şey söylemediydi. Şimdi öğrenmiş oldum."

DELİ RUKİYE
"Tamam, şimdi İnternet UYAP sisteminden bilgilerini inceledim. Daha altmış günlük başvuru süren dolmamış. Bir dilekçe ile görüşmek istediğin üç arkadaşının adını, biliyorsan adreslerini ve telefonlarını yaz, görüştüreyim. Hatta haftalık telefon görüşüyle şimdi adreslerini bile öğrenebilirsin. Anlat bana, içeri rakı nasıl giriyor?"

İSPİYONCU RUHİ
"Kavun, kapuz…"

DELİ RUKİYE
"Hasta etme kadını. Ne kavun karpuzu?"
İSPİYONCU RUHİ
"Sayıma geldiniz gün üzelerine çentik atılan, işaretli kavun kapuz yiyenle geceden kafayı buldula. O sarhoş akedeş da geceden kalma, çok kapuz yemişdi anleceğin. Manav Halil şırıngayla çektiği rakıyı, kavun kapuzların içine basıyo. Ekip Başı Suat Bey bu olaya göz yumuyo…"

Başgardiyan Bekir Bey işittikleri karşısında gözlerini irice açar, dudağını ısırır. Mahkûma yüzünü çevirip sorar;
BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Sakın bu anlattıklarını koğuştakiler duymasın, seni linç edele... Koğuşundakiler soracak olurlarsa, "Üç akadeş görüşü yapmak için dilekçe vemiştim, müdüre hanım bu konuda bana yadımcı olmak için yanına çağımıştı," desin."

Mahkûm dışarı çıktıktan sonra Deli Rukiye, Başgardiyan Bekir Bey'e yüzünü çevirir;
DELİ RUKİYE
"Her olayın arkasında Avukat Suat var. İfadesi alınsın. Disiplin kurulu toplansın, ona "üç ay ziyaretten men" cezası verelim…"

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY

"Olu Müdire Hanım. Ben birazdan pisko Ayşe Hanım'a, Özcan Örtmene, idareci Avakatı Aydın’dan Muammer'e sölerim. İçedekileri hep o kışkırtıyor. Zaten Avukatı Aydın’dan başka kimsesi gelmiyo, verelim cezayı. Müdü de onayla nası osa…"

DELİ RUKİYE
"Diğer dilekçe yazıp, benle görüşmek isteyenler var. Bunlar ne istiyor?"

Başgardiyan dilekçelere göz gezdirir;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY
"Kaşar Yaşar'ın yattığı yatağın ortası delinmiş, yeni yatak istiyo…”

DELİ RUKİYE

“Pis mendebur. Bu kaçıncı yatak… Ben onun yatağı niye deldiğini gayet iyi biliyorum. Derhal hakkında tutanak tutun, ‘Kamu malına zarar vermekten’ dava açılsın!..”

BAŞMEMUR BEKİR BEY

“Kurt Yusuf’La görüştünüz zaten, Ekipbaşı olamayınca utancından koğuş değişikliği istiyo… Uyuşturucudan kutulmak isteyen Salih hastaneye gitmiş, doktola yeşil reçeteli ilaç "fil deviren-sarışın bomba" yazmadı diye hastaneyi şikâyet ediyo..."

Deli Rukiye elini sallar;

DELİ RUKİYE

"O… Bunların derdi bitmez kardeşim. Ben günlerdir yanağımdaki beni aldıramadım, ön dişlerime estetik yaptıracaktım onu bile yaptıramadım…"

Ağzını açıp ön dişlerini gösterir;

DELİ RUKİYE

"Bak şu ön iki dişimin arasından fare bile geçer…"

Der ve birlikte kahkaha atarlar.


SAHNE 19: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - KOĞUŞUN İÇİ
HÜKÜMLÜ DAMAT AHMET - BERBER SEFER - SUAT BEY - NÖBETÇİ GARDİYAN HAKAN - ÇAYCI OSMAN - AT HIRSIZI RIFKI

Yeni evlenmiş, gerdeğe giremeden hapse atılmıştır Ahmet. Cezaevine talimat gereği pembe oda yapılmış, odanın açılışı yapılacaktır. İdare Gözlem Kurulu karar almış, ilk olarak Damat Ahmet'e eş görüşmesi verilmiştir. Ahmet eş görüş gününü telefonla karısına bildirmiştir. Eş görüş günü tarihi gelip çatmıştır. Ahmet koğuşun ortasındaki bir sandalyeye oturmuş, Berber Sefer de onu permatikle sakal tıraşı etmektedir. Bir taraftan da etrafındakilere dertlenir;

BERBER SEFER

"Genç yaşta suç işleyip hapse girdim, yıllardır yatıyom. Benim günahım ne? Evlenemediysek suç bizde mi? Burdan ta en üst makamlara kadar sesleniyon, ben de ödül olarak garı isteyon…"
MAHKÛM (AVUKAT) SUAT BEY

"Haklısın… İnsan haklarına, eşitlik ilkesine aykırı bir durum var ortada. Muhalif ve iktidar milletvekillerinin hepsine imzalı birer mektup yazıp yollayalım. Belki sesimizi duyar da bu konuda bir önerge hazırlayıp Meclise sunarlar. Acilen bu eşitlik ihlalinin ortadan kaldırılması için çalışma başlatmalıyız…"

Çaycı Osman hazırladığı çay bardağının içine gizlice viagrayı ufalayıp katar ve elinde bir tepsiyle Gavat Ahmet'in yanına gelir, çayı ikram eder;

ÇAYCI OSMAN

"Gitmeden iç şunu, için ısınır…"

Damat Ahmet çaydan bir yudum alır, yüzünü ekşitir;

DAMAT AHMET

"Ne var len bunun içinde, tadı değişik geldi?"

ÇAYCI OSMAN

"Çayını iç, suyunu sorma. Sana özel bir karışım, atom hazırladım. Valla billa Pembe odada sana üç tur attırır bu içtiğin çay…"

Der ve koğuştakilerle birlikte kahkaha atarlar. Damat Ahmet çayı bir fırtta içer bitirir. Berber Sefer, bir limonu sıkıp, suyunu Ahmet'in yüzüne sürer. Mahkûm Lavanta Hamza elindeki deodorantla Ahmet'in koltuk altına ve onun apış arasına sıkar. Deodorantı gösterir;

LAVANTA HAMZA

"Lavanta kokulu… Her yerin mis gibi lavanta koksun damat…"

Damat Ahmet eğilip domalır;

DAMAT AHMET

"Bari azıcık da götüme parfüm sık, daha iyi koksun…"

Yine koğuştakiler kahkaha atarlar. Aradan yarım saat geçer koğuşa gelen giden yoktur. Damat Ahmet'in malı çoktan uyanmış ortalıkta dolaşmaktadır;

DAMAT AHMET

"Of… Nerde kaldı bizim avrat?"

Damat Ahmet'in malını kaldırmış vaziyette ortalıkta mal mal dolaştığını gören At hırsızı Pala Rıfkı onun yanına yaklaşır. Gözlerinin içine bakıp pala bıyıklarını sıvazlar;

AT HIRSIZI PALA RIFKI

"Ne o lan, burda garı bulamadın da bizi mi düzecen?"

Der ve Ahmet’in suratına okkalı bir tokat yapıştırır. Koğuştakiler kahkahalarla gülerler. Damat Ahmet Demir kapıyı yumruklamaya başlar:

DAMAT AHMET
“Gardiyan, aç kapıyı…”

Diye bağırır. Avukat Suat yanına yaklaşır:

AVUKAT SUAT
“Evladım sizlere kaç kez söyledim, “Gardiyan” diye seslenmek yok. Yeni ismiyle, “İnfaz Koruma Memuru” diyeceksiniz…”

Arap Sülo atılır;

ARAP SÜLO
“Avukatım şunlara söyleyin, bana da “Çingene” demesinler. Bize de “Roman” diyorlar artık be ya…”
Gülüşürler. Gardiyan demir kapıdaki mazgalı açıp seslenir:

GARDİYAN HAKAN
“Ne var, kapıyı neden çaldınız?”

DAMAT AHMET
“Benim karım gelecekti, bekleye bekleye ağaç olduk memur bey. Daha gelmedi mi?”
GARDİYAN HAKAN
“Kudurdun mu, birazdan gelir…”
Der ve mazgalı suratına sertçe kapatır.
SAHNE 20: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - CEZAEVİ ARA KORİDOR
KORİDORDA NÖBET TUTAN NÖBETÇİLER - AHMET'İN KARISI SEYHAN - SEYHAN'A EŞLİK EDEN BAYAN GARDİYAN DURDU HANIM

Damat Ahmet'in karısı Seyhan Hanım, o gün eş görüşü için İstanbul'dan yola çıkmış, son derece seksi bir kıyafet giyinip, saçları yapılmış, suratında bir okka makyajla cezaevine gelmiştir. Bayan Gardiyanla birlikte koridorda nöbet tutan gardiyanların şaşkın bakışları arasında başı dimdik kendinden emin bir şekilde pembe odanın önüne gider, açılış için toplanmış memurların arasında beklemeye başlar.

SAHNE 21: İÇ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - KOĞUŞ KAPISI ÖNÜ KORİDOR
NÖBETÇİ GARDİYAN HAKAN - DAMAT AHMET - KOĞUŞTAKİ HÜKÜMLÜLER

Kapı nöbetçisi gardiyan demir kapının mazgalını açar ve içeri seslenir:

NÖBETÇİ GARDİYAN HAKAN

"Damat Ahmet… Ziyaretcin geldi. Pembe odanın önünde açılış için hazır ve nazır seni bekliyola… Sende çabuk hazılan."

DAMAT AHMET

"Ben çoktan hazırım, Kapıyı aç…"

Diye bağırır. Kapı açılıp dışarı çıkarken gerdeğe gidiyormuşçasına koğuştakiler tarafından sırtına yumruk atılır ve Pembe odaya uğurlanır.

SAHNE 22: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - CEZAEVİ PEMBE ODA
MÜDÜR MURAT - II. MÜDÜR RUKİYE - PSİKOLOG AYŞE - DOKTOR GÜLİZ - ÖĞRETMEN ÖZCAN - KÂTİP ŞENOL - HÜKÜMLÜ DAMAT AHMET - AHMET'İN KARISI SEYHAN - NÖBETÇİ GARDİYAN HAKAN - BAŞGARDİYAN BEKİR - GARDİYAN DURDU HANIM

Gündüz gelen cezaevi kâtipleri, sağlık memurları, pisiko sosyal servis çalışanları açılışta koridorda toplanmışlardır. Pembe odanın kapısına bağlanan pembe kurdele, Müdür Murat Bey ve II. Müdür Rukiye Hanım tarafından kesilecektir. Bayan gardiyan Durdu Hanım elinde bir tepside makası tutmaktadır. Müdür konuşma yapar;

KURUM MÜDÜRÜ MURAT

"Mahkûmların kurum içindeki veya dışındaki genel durumları, iyileştirme etkinliklerine ilgileri ve uyumları, kurum düzenine karşı tutumları, kendilerine verilen işlerdeki gayretleri gibi beklenen davranış ve tutumlarını teşvik esaslı bu eş görüşünü ilk defa idare gözlem kurulu kararıyla uygulamaya koymuş bulunmaktayız. Yönetmelik, ceza infaz kurumlarında bulunan tüm hükümlü ve tutukluları kapsıyor. Cezaevlerinde pembe oda uygulaması, yönetmeliğin 4. bölüm, 11. madde ile 17. madde arasında, “Eş ve Aile Görüşmesi Ödülü” başlığı altında düzenlenmiştir.
Evet... Yasa gereği cezaevimize biraz geç de olsa imkânlar çerçevesinde iki adet pembe oda yapmış bulunuyoruz. Şimdi kurdeleyi kesip açılışı yapalım. Hayırlı olsun…"

Der ve gardiyan Durdu Hanım'ın elinde tuttuğu tepsinin üzerindeki makasları Murat Bey ve Rukiye Hanım ellerine alıp, ikisi birlikte kapıya bağlanan kurdeleyi keserler;

II. MÜDÜR RUKİYE HANIM

"Aylardır çalışmasını yaptığımız pembe odaların açılışı nihayet bugüne nasip oldu. Devletimize, milletimize, cezaevimize hayırlı olmasını dilerim… Pembe odamızın ödüllü ilk misafirlerine bugün "hoş geldiniz" diyoruz ve bu çiçekle birlikte Kurum Müdürümüzün özel olarak hazırlattığı pembe plaketi, kendilerine hürmetle takdim ediyoruz…"

Rukiye Hanım eline aldığı çiçeği Damat Ahmet'in karısına uzatır. Müdür Murat Bey pembe plaketi Damat Ahmet'e verir. Tüm çalışanlarla birlikte pembe oda gezilir. Cezaevi teknisyeni Kara Mehmet Pembe odanın tanıtımını yapar;

TEKNİSYEN KARA MEHMET
"Pembe odadan iki adet sağ ve sol bloklara yaptık. Her odada çift kişilik yatak, masa, iki sandalye, mini buzdolabı, metal elbise dolabı, banyo ve tuvalet bulunmaktadır. Ses geçirmeyen nitelikteki pencereler perdeyle kaplıdır. Çift arasında kavga çıkması, birinin diğerini şikâyeti halinde kullanılabilecek acil çağrı butonu mevcuttur..."

Diye açılışa katılanlara odanın tanıtımını yapar. Daha sonra açılışa katılan personel, çifti baş başa bırakarak dışarı çıkar. Müdür Bey Damat Ahmet ve Karısına yüzünü çevirir;

MÜDÜR MURAT BEY
"Ödüllü ilk çiftimizi pembe dünyalarıyla baş başa bırakıyoruz..."

Der ve kol saatine bakıp;
"Tam üç saat süreniz var, başlayın…"

Der ve odadan koşarak çıkar. Aradan yarım saat geçmez kadın alarma basar. Cezaevinde pembe odanın açılışından habersiz gardiyanlar alarm sesiyle yangın çıktı sanarak itfaiyeyi çağırırlar. On beş dakika sonra gelen itfaiye ekibi, hortumu cezaevi avlusuna uzatır. Başgardiyan Bekir Bey olayın içyüzünü itfaiye ekibine anlatır;

BAŞMEMUR BEKİR BEY
“Kusura bakmayın akedeşle, bizim pembe oda yeni açıldıydı. Ordaki evli çiftten biri alarma basmış. Şimdi oraya gidip, yangından gurtarılcek ilk malı dışarı çıkarcez. Bi yanlışlık olmış siz işinizin başına gidin…”
Der ve itfaiyeyi gönderir. Pembe odanın kapısı açıldığında Ahmet’in karısı perişan halde dışarıya kendini atar. Özenle yapılmış saçları dağınık, makyajı her tarafa akmış vaziyettedir… Nasıl gelirken havalı, başı dik geldiyse, giderken de memurların alaysı bakışlarından kurtulmak için başı hep öndedir.

SAHNE 23: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - KOĞUŞ AVLUSU
AVLUDA GAZETE OKUYAN - VOLTA ATAN - TESPİH ÇEKİP SOHBET EDEN - ÇAY İÇEN MAHKÛMLAR - AVUKAT SUAT - KAŞAR YAŞAR - BEN MASUMUM NEDİM

Avluda Ekipbaşı Avukat Suat Bey süslü bir sandalyeye oturmuş çayını yudumluyor, sağında ve solunda ikişer azası oturmaktadır. Avluda elleri tespihli karşılıklı volta atan, bir köşede çay içen, çamaşır yıkayan mahkûmlar da vardır. Avukat Suat Bey günlerdir herkese "Ben masumum…" diye kendini kanıtlamaya, sesini duyurmaya çalışan Nedim'e azalarından biriyle haber gönderir;

AVUKAT SUAT BEY
"Yaşar, git şu herkese ben masumum diyen genci buraya çağır. Duruşma evraklarını da alıp yanıma gelsin!.."

AZA MAHKÛM KAŞAR YAŞAR
"Hemen çağırem abem…"

Der ve koğuştan içeri gider. At hırsızı Rıfkı öncülüğünde bazı mahkumların televizyonda at yarışı izlediklerini görünce öfkeli bir ses tonuyla;

AZA MAHKÛM KAŞAR YAŞAR

"Hafız sizi at yarışı izlerken görmesin, hepinizin canına okur. Hemen değiştirin şu kanalı, müzik kanalı açın!.. Ondan izinsiz kanal değiştirmenin yasak olduğunu bilmiyor musunuz?"

Der ve Nedim'in ranzasına doğru yönelir. Üst kattaki ranzasına uzanmış, gazete okuyan Nedim'in yanına gelir ve bakışlarını diker;

AZA MAHKÛM KAŞAR YAŞAR

"Mahkeme evraklarını yanına al da Ekip Başının yanına gidelim. Hafız aynı zamanda iyi bir ceza avukatıdır. Sana yardımcı olacakmış…"

Nedim şaşkınlığını gizleyemez;
NEDİM
"O önce kendini gurtarsın. Madem iyi savunma avukatı, buda ne işi va?"

AZA MAHKÛM KAŞAR YAŞAR
"Orasını Karıştırma… Bedava avukat buldun da, kıllısını mı arıyorsun?"

Nedim kafasını iki yana sallar;

NEDİM
"İyi… Denemekte fayda va, nasılsa bedava… Sen git ben dosyayı alıp gelirim."

Duruşma dosyasını yanına alıp avluya gider. Avukat Suat'ın önündeki masaya mahkeme dosyasını fırlatır;

NEDİM
"Valla billa ben masumum. Suçsuz yere hapse attılar beni. Avukata vercek param yok. Kimse bana inanmeyor…"

AVUKAT SUAT BEY
"Haftalardır koğuşta seni takip ediyorum. İster istemez konuşmalarını duyuyorum. Bir insanın suç işleyip işlemediğini konuşmalarından, davranışlarından anlarım. Belli ki sen suçsuzsun. Olayı baştan sona anlat bakayım, belki seni kurtarırız…"

Nedim olay günü yaşadıklarını Suat Bey'e anlatır;

NEDİM

"İşte böyle… Cuma günü millet camide toplanmış namaz gılıyodu. Ben de cami avlusunda milletin namaz gılıp bitimeleni bekleken elimden gaçıp gurtuldu…"

Suat Bey, dosyayı eline alıp yazılanlara göz gezdirir. Bakışlarını Nedim'in gözlerinin içine diker;

AVUKAT SUAT BEY
"Seni cami avlusundan toplayıp getirmişler anlaşılan…"

Der ve bu söze etraftaki mahkûmlar kahkaha atarlar;

AVUKAT SUAT BEY
"Birazdan on dakikalık telefon hakkımı kullanacağım. Asistanımı buraya çağırıp durumu anlatır, dosyayı ona teslim ederim. Hadi sen gir içeri, rahat ol…"

NEDİM
"Sağ olun Avukat Bey, size minnetta olurum…"

SAHNE 24: GECE VAKTİ - İÇ MEKÂN - KOĞUŞ RANZALARI - KOĞUŞA AİT YANYANA DÖRT AYRI TUVALET
AVUKAT SUAT - MÜEBBET RAFET - MÜEBBET ÜLFET - MÜEBBET FİKRET - MÜBBET SAFFET

Bir gece geç vakitte uyanan, koğuş tuvaletine giden Avukat Suat Bey'in peşine üç müebbet hükümlü düşer. Dört tuvaletin üçü kullanılmakta, biri kilitli tutulmaktadır. Suat Bey'in arızalı sandığı tuvaletin kapısı aralıktır. Suat Bey merak edip tuvaletin içine girince üç müebbet hükümlü Avukat Suat’ın üzerine çullanır, biri ağzını kapar diğer ikisi arızalı bildiği tuvaletten içeri onu zorla sokarlar. İçerde hazır bekleyen Müebbet Rafet, işaret parmağı ile onun gözlerinin içine bakıp "Sus…" der. Dört hükümlünün kendisine tecavüz edeceğini sanan Avukat Suat korkudan ne yapacağını şaşırmıştır, iki eliyle arkasını tutar;

MÜEBBET RAFET

"Sayın Yeni Ekipbaşımız. Korkmana gerek yok, sana bir şey yapmayacağız anlayacağın. Sana anlatacağımız mühim bir olay var. Senin de bilmeni arz ederiz hepimiz…"

Ağzını sıkıca kapatan Müebbet Ülfet, Rafet’in işaretiyle avukatın ağzını serbest bırakır. Omuzlarını kaldıran Suat Bey, heyecanlı, titrek bir ses tonuyla Müebbet Rafet'in gözlerine bakar:

AVUKAT SUAT BEY

"Ne, ne… Neymiş bu önemli mesele, anlat da dinleyelim?"

MÜEBBET RAFET

"Senin doğruluğuna, dürüstlüğüne sonsuz güvenimiz var… Bizi idareye ihbar etmeyeceğine namusun üzerine söz verirsen anlatırız!.."

Avukat gözlerini irice açar, dudaklarını büzüştürür;

AVUKAT SUAT BEY

"Size söz veriyorum. Kimseye bir şey anlatmayacağım…"

Müebbet Rafe Avukat Suat Bey'in kulağına eğilir, fısıltı halinde;

MÜEBBET RAFET

"Biz bu koğuşta gördüğün gibi ağır cezadan müebbet hapis yatan dört kişiyiz. Yıllar evvel af çıkınca müebbetliklere af vurmadı. Valla devletin bizlere bu yaptığına ayıp derler… Koca koğuşta dördümüzden başka kimse kalmadıydı. Biz de koca koğuşta can sıkıntısından ne yapacağımızı düşünürken, tünel kazıp kaçmaya karar verdik. Yıllardır bu arızalı sandığın tuvaletten tünel kazıp kaçmaya çalışıyoruz. Bu olayı her gelen Ekipbaşı bilir. Arama yapılacağı zamanlarda bu tuvalet açık tutulur diğer günler içine etmesinler diye biz bu tuvaleti kilitli tutarız. İdare anlamaz. Bize yeni Ekipbaşı olarak bu hususta yardım etmeni diliyoruz…"

Suat Bey etrafına göz gezdirir tüneli göremez. Bir süre suskun kalır;

AVUKAT SUAT BEY
"Af herkese vurmalı, bu eşitlik ilkesine tamamen aykırı bir durum. İyi de hani nerde, ben burada tünel filan göremiyorum?"
Müebbet Rafet tuvaletin havalandırma boşluğundaki seksen santim eninde, bir metre yüksekliğindeki duvarın dört bir köşesindeki sıva altındaki iri vidaları küçük bıçağın ucuyla söker. Kontrplaktan yapılmış duvarı eline alınca havalandırma boşluğu görünür. Suat Bey kafasını boşluktan içeri uzatınca yerin altının dehliz gibi oyulduğunu görür. Dehlizin içine tahta merdivenle inilmektedir;

MÜEBBET RAFET

"Bu elimde tuttuğum kalıp duvarı, gazete kâğıtlarını ıslatarak beyaz tutkalla birleştirip bu kontrplak üzerine sıvadık. Badana boyasıyla duvarla birlikte boyayınca hiç kimse anlamıyor…"

AVUKAT SUAT BEY

"Evet, duvar konuyla bütünlük sağlamış. Bir sanat harikası olmuş…"

Müebbet Rafet tuvaletin dışında bulunan Ülfet'e fısıldar;

MÜEBBET RAFET

"Biz avukatla aşağı ineceğiz, siz bize göz kulak olun!.."

Müebbet Rafet belinden çıkardığı el fenerini tutarak dehlizden aşağı inerek tünelin içinde birlikte yürümeye başlarlar. İçeride deri montlardan yaptıkları körük, naylon poşetleri birbirine bantlayarak yaptıkları havalandırma bacaları göze çarpmaktadır. İçeride bulunan cezaevinin temel yapısını gösteren haritayı işaret ederek gösterir;

MÜEBBET RAFET

"Şu an bu noktadayız. İşte bu toprak dolgudan tünel açarak dışarı çıkacağız. Ayrıca yıllardır tahliye olan ekip başlarından birisi de cezaevine yakın ev satın aldı. Evinin bodrum katından açtığı bir tünelle kısa süre sonra aynı noktada buluşmayı hedefliyoruz…"

AVUKAT SUAT BEY

"Maceralı bir girişim. İğneyle kuyu kazmanıza hayran kaldım. Ekip başı olarak halkla bütünleşmek uğruna bu haklı mücadelenizde, sizlere her konuda yardımcı olacağım… Yalnız şimdi kimseler görmeden hemen buradan çıkalım…"

Geldikleri gibi koğuşlarına geri dönerler. Ayrı ayrı ranzalarına geçip, derin bir uyku çekerler.

SAHNE 25: İÇ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - CEZAEVİ MEKTUP OKUMA ODASI
MEKTUP OKUMA GÖREVLİSİ BAYAN GARDİYAN HÜLYA - MAHKÛMLARIN YAZDIĞI MEKTUPLAR - GÖRÜLDÜ KAŞESİ - ODADA BAŞKA MASADA BİR ERKEK GARDİYAN SADIK

Mektup okuma görevlisi gardiyan elli yaşlarında, son derece kibar konuşan bir bayandır. Mahkûmların yazdıkları mektupları okuyup, kontrol etmektedir. Gönderilmesinde sakıncalı olmayan mektuplara "GÖRÜLDÜ" kaşesi vurmaktadır. Dolandırıcılık suçundan hüküm giymiş Tekin hem karısına hem sevgilisine mektup yazmıştır. Görevli bayan yan masada oturan erkek gardiyan duysun diye aşk dolu mektubu yüksek sesle okur, uygunsuz yerleri tükenmez kalemle karalar;

GARDİYAN HÜLYA

"Ay şu Tekin denen adamdaki cesarete bak. Bu mektubun aynısından hem karısına, hem de sevgilisine yazmış. Uygunsuz yerleri tükenmezle iyice karaladım. Dur dinle bak okuyorum…"

Der ve mektubu okumaya başlar;

GARDİYAN HÜLYA MEKTUP OKUR

"Canım sevgilim Reyhan, sana olan sevgimi anlatmaya sözcükler yetmiyor. Bu öyle kuvvetli bir sevgi ki, her an seni yaşamak, seninle yaşlanmak istiyorum. Beni yalnızlığımdan kurtarıp, hayal âlemine sürükleyen sensin. Bu kara zindanda seninle yaşadığımın farkına varıyorum. Biricik aşkım, gözlerin kadar parlak olmasalar da gözlerindeki ay ve yıldızları izlemek bana huzur veriyor. Çünkü olur da bir yıldız kayarsa dileğim sadece sana kavuşmak olacaktır. Bil ki; ellerimi semaya açtığım her duada, sadece senin ismin var…"
Gardiyan Hülya naz yaparak sol elini kalbinin üzerine götürür;

GARDİYAN HÜLYA
"Ay daha fazla okuyamayacağım, ne kadar yalancı, ne kadar dolandırıcı bi adam…"

GARDİYAN SADIK
"Ayrıntılara takılmayın Hülya Hanım. Suç unsuru müstehcen kelimeler yoksa boş verin..."

Gardiyan Hülya mektubun sonunu Sadık'ın gözlerinin içine bakarak kibarca okur;

GARDİYAN HÜLYA
"Dur daha neler yazmış, neler…"

Der ve mektubun sonunu okur;
GARDİYAN HÜLYA
"Sana olan sevgimi iliklerine kadar hisset diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Seni seviyorum...”
Gardiyan Sadık elini havada sallar;
GARDİYAN SADIK
"Çok eğlenceli bir mektup yazmış, salla değsin, yolla gitsin…"
Gardiyan Hülya içinden fısıldar
GARDİYAN HÜLYA
"Dur… Ben bu adama neler yapacağımı iyi bilirim…"

Der ve üzerlerinde adresleri yazılı mektupları değiştirir. Hükümlü Tekin'in Karısına yazdığı mektubu Sevgilisine, sevgilisine yazdığı mektubu APS karısına gönderir.

SAHNE 26: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - CEZAEVİ KORİDORU - KORİDORDA TELEFON AHİZELERİ - TELEFON GÖRÜŞMESİ YAPAN MAHKÛMLAR - MAHKÛM TEKİN - ÇULSUZ NAFİZ - ÇULSUZ NAFİZ'İN KARISI ZEKİYE
Her mahkûmun haftada on dakika telefon görüşme hakkı vardır. Çulsuz Nafiz telefon kartını takar eşiyle konuşma yapar. Telefon dinleme cihazı görevlisi görüşmeyi dinler;

ÇULSUZ NAFİZ
"Alo... Nasılsınız?"

ÇULSUZ NAFİZ'İN KARISI ZEKİYE
"Valla durumumuz hiç iyi deel. Sen gittin eve ekmek getirecek kimse yok. Üç çocukla günledi aç yatıyoz. Çocukla olmasa çalışı bakadım. Küçük hastalandı, devletten yeşil reçetele ilaçlaarını aldım. Lokanta önlenden yecek toplayıp çocukların karnını doyuruyom, ne yapayım…"

Konuşmaları dinleyen telefon görevlisi son derece üzgündür, gözünden iki damla yaş dökülür. İçinden kendi kendine;

TELEFON GÖREVLİSİ GARDİYAN
"Ben bu mahkûmun adresini alıp, para yardımında bulunmam lazım. Değilse gece uyuyamam…"
Tekin o gün karısı ile telefon görüşmesi yapmak için ahizenin başındadır. Telefon kartını takar numaraları çevirir. Karşıdan, "Alo…" sesi gelir:

MAHKÛM TEKİN
"Alo, Şerife… Benim biricik karıcığım nasılsın, çocuklar nasıllar?"

Ahizenin öbür ucundan avaz avaz bağıran bir ses duyulur:

ŞERİFE
"Senin Allah zaten cezanı vermiş, inşaAllah hiç çıkama oralardan. Aygır herif çapkınlık yaparken utanmadın mı üç çocuğundan? Mektubunu aldım, Reyhan kim söyle bana? Tahliye filan olursan sevgiline git, bak eve filan gelirsen kızgın yağ hazırladım ona göre…"

Der ve Tekin'in konuşmasına fırsat vermeden telefonu yüzüne kapatır. Tekin'in görüşmesi bitince gardiyan Hakan yanına yaklaşır;
GARDİYAN HAKAN
"Tekin, pek tekin görünmüyon… Suratın eşşekten düşmüş karpuz gibi kıpkırımızı olmuş, neyin va?"
MAHKÛM TEKİN
"Sanırım mektup okuma görevlisi aynı gün yazdığım mektupları karıştırmış. Sevgilime yazdığım mektubu karıma, karıma yazdığım mektubu sevgilime yollamış…"

GARDİYAN HAKAN
"Deme len… Bu saatten sonra yapacak bi şey yok. Gel seni bizim din görevlisinin odasına götüreyim. Bizim din görevlisine bi danış, belki sana bi hal çaresi bulu…"

SAHNE 27: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - DİN GÖREVLİSİNİN ODASI
DUVARLARDA ARAPÇA YAZILAR - DİN KİTAHLARI KÜTÜPHANESİ - YEŞİL TAKKELİ, ELİNDE UZUN BİR TESPİH BULUNAN DİN GÖREVLİSİ ÂDEM - TEKİN - GARDİYAN HAKAN

Gardiyan Hakan Vaizin odasının kapısını çalar. İçerden "Gir…" sesini duyunca kapıyı açıp kafasını içeri uzatır;
GARDİYAN HAKAN

"Hocam Tekin isimli mahkûm sizinle acil bir konu hakkında görüşmek isteyo, ne yapalık içeri alalık mı?"
CEZAEVİ VAİZİ BADEM BIYIKLI ÂDEM

"Getir Hakan Bey, görüşelim…"

Gardiyan Hakan ve Mahkûm Tekin odadan içeri girerler.

MAHKÛM TEKİN
"Selamünayeleyküm Hocam…"

CEZAEVİ VAİZİ BADEM BIYIKLI ÂDEM
"Aleykümselam… Dinliyorum, anlat evladım…"

Tekin iki elini önüne bağlar ve boynunu bükerek derdini anlatır:

MAHKÛM TEKİN
"Hocam rüyamda peri mi desem, Melek mi desem, nur yüzlü bir kız vardı, adı Reyhan'dı. Onunla ormanlık mı desem, göl kenarı mı desem, çalılık mı desem, yeşillik mi desem bir yere gidiyorduk. Gidip ne yapacaktık bilemiyorum. Şeytan mı desem, cadı mı desem, karım Şerife mi desem biri beni eliyle dürterek uyandırdı… Başıma bir felaket mi gelecek? Gördüğüm rüyamı yorumlar mısınız hocam?"
Badem bıyıklı Âdem Hoca, öfkeli bir ses tonuyla kaşlarını çatar;

VAİZ ÂDEM BEY
"Rüyan hayırlı olsun, olsun da... Bugün mü desem, yarın mı desem, öbür gün mü desem, Allah bir gün senin cezanı verecek… Yıkıl git karşımdan deyyus!.."

Diye onu odadan kovar.

SAHNE 28: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - CEZAEVİ KOĞUŞU
KIŞLIKÇI TİLKİ SELİM - HAFIZ SUAT - AT HIRSIZI RIFKI -

Gece rüyasında iç donunu ıslatan Kışlıkçı Selim, sabah uyandığında iç donunu değiştirmek için dolabına yönelir. İç donunu arar fakat bulamaz. Başka donu da kalmamıştır. Ranzasına oturmuş kitap okuyan Ekip Başı Hafız Suat Bey'in karşısına dikilir ve yüksek ses tonuyla:

KIŞLIKÇI TİLKİ SELİM
"Hafızım, aramızda hısız va… İç donum çalındı…"

Hafız Suat oturduğu ranzadan ayağa kalkıp, koğuşa yüksek sesle sorar;

HAFIZ SUAT
"Arkadaşlar aramızda hırsız mı var?"

Koğuştakiler kahkaha atmaya başlarlar.

AT HIRSIZI RIFKI
"Biz hâkimiz, masum bey…"

Gözler hırsızlıktan sabıkalı Askıcı Asım ve Tufacı Naci'nin üzerine yoğunlaşır.

ASKICI ASIM
"Bana bakmayın, ben dışarıda evlerden mal yürütürüm. İçerdeyken suç işlemek raconuma ters düşer…"

TUFACI NACİ

"Bana ters. Ben geceleri kilit kırarak dükkân soyarım. Bugün donunu çaldıran yarın da…"

Der ve susar. Koğuştakiler kahkaha atarak gülerler. Hafız Suat bakışlarını Kışlıkçı Selim'in üzerine doğrultur:

HAFIZ SUAT
"Şikâyetçi misin?"

KIŞLIKÇI SELİM
"Zaten iki donum vadı, üstümdeki kirlendi. Bunu yıkayınca donsuz mu doleşcen ortalıkta, tabi şikâyetçiyim Hafız Bey…"

HAFIZ SUAT
"Öyleyse koğuş avluya toplansın, mahkeme kurulsun. Don davası yapılacak…"

Koğuştakiler avluya dizilir. Mahkeme başkanı Avukat Hafız Suat ve dört azası masaya otururlar. Hafız Suat müşteki Selim'e sorar;
HAFIZ SUAT

"Don davasını huzurlarınızda açıyorum. Donunun rengi, markası neydi, nerden almıştın, Kaç beden giyiyordun?"

KIŞLIKÇI SELİM

"Ne renk olsun Hafız Bey, elbette beyazdı. Zaten Kantinde satılan donların hepsi beyaz… Orda ne satılıyosa ondan aldıydım. Bedenine bakmadım, İkiz le olabili…"

AVUKAT HAFIZ SUAT

"Doğru söylüyorsun. Kantinde sadece beyaz don satılıyor ve herkes oradan almak mecburiyetinde. Geriye sadece bir şık kalıyor…"

Der ve avludaki mahkûmlara yüzünü çevirir;

AVUKAT HAFIZ SUAT

"XL beden don giyenler, bir adım öne çıksın?"

Koğuşun neredeyse yarıdan fazlası XL giymektedir. Bir adım öne çıkarlar. Hafız Suat Kışlıkçı Selim'in gözlerinin içine bakar;

HAFIZ SUAT

"E… Koğuşun yarıdan gazlası XL Beyaz don giyiyor. Şimdi senin beyaz don olduğunu nasıl bileceğiz. Donunda bir işaret, bir emare filan var mıydı?"

KIŞLIKÇI SELİM

"Ben emareden filan anlamam. Gıcır gıcır, yesyeniydi…"

HAFIZ AVUKAT SUAT

"Öyleyse herkes pantolonunu indirsin. Bakalım kimlerin iç donu yeni…"

Herkes pantolonunu indirir. Kolpacı Tufan'ın iç donu kırmızı ipekten, dantellidir. Herkes şaşkınlık içinde Tufan'a bakar, gülüşürler. Tufan'ın utançtan yanakları kıpkırmızı olmuştur. Utançla başını öne eğer. Diğerlerinin donları beyaz, tertemizdir. Avukat öfkelenir;

HAFIZ SUAT

"Benden izinsiz bu kırmızı iç donu nasıl içeri girer?"

KOLPACI TUFAN

"Bizim avrat, yılbaşındaki açık görüşte şişme yeleğin içine sokup getirmişti. Hatıra olarak üstümde saklıyordum. Ne olur donuma el koymayın, ben onsuz yaşayamam… Eskiyince çöpe atarım."

Dört Aza, Ekip başı ile kendi aralarında konuşup davayı karara bağlarlar;

HAFIZ SUAT

"Karar: İç beyaz donun kimin tarafından yürütüldüğü anlaşılamamış olmakla beraber, Mahkeme sonucuna göre Kolpacı Tufan'ın bir adet fazladan kırmızı donu bulunması sebebiyle beyaz donlarından birisini Müşteki Kışlıkçı Selim'e vermesi oy birliği ile karara bağlanmıştır…"

SAHNE 29: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - KOĞUŞ İÇİ
BEN MASUMUM NEDİM - AVUKAT SUAT - KOĞUŞTAKİ DİĞER MAHKÛMLAR - GARDİYAN İSMAİL

Duruşması için sabah ringle Adliyeye götürülen Ben Masumum Nedim öğleden sonra mutlu bir şekilde koğuştan içeri girmiştir. Kollarını açarak bağırır;

BEN MASUMUM NEDİM

"Yaşasın… Suçsuzluğum anlaşıldı, tahliyem gerçekleşti…"

Der ve koşarak Ranzasında oturmuş son romanını yazmaya çalışan Avukat Suat Bey'in karşısına dikilir. Onun kalem tutan elini zorla öpmeye çalışır;

BEN MASUMUM NEDİM

"Allah razı olsun, senin asistan Avukatın Aydın Bey Isparta ve komşu illedeki bütün kuyumculara haber salmış. Asıl suçluyu Antalya'daki bir kuyumcuda bilezikleri bozdururken yakalatmış. Soygun yapan suçunu itiraf edince beni serbest bıraktıla..."

AVUKAT SUAT
"Yıllardır avukatlık yaptım. Senin suçlu olmadığını hissediyordum zaten. Gözün aydın…"

Ben masumum Nedim'in tahliye edileceğini öğrenen diğer koğuş mahkûmları onu tebrik ederler. Nedim eşyalarını hazırlayıp bir bavulun içine kor ve "Tahliye…" diye bağıran koğuş nöbetçisinin sesiyle koğuştan "Allah Kurtarsın…" diyerek çıkar.

SAHNE 30: İÇ MEKÂN - GECE VAKTİ - KOĞUŞ TÜNELİ
AVUKAT SUAT - MÜEBBET RAFET - MÜEBBET ÜLFET - MÜEBBET FİKRET - MÜEBBET SAFFET

O gün dört müebbet mahkûm cezaevinden firar edecektir. Gecenin kör karanlığında herkes uyumuştur. Tahliyesine on gün kalan Avukat Suat da onların kaçmasına yardım edecek, erketecilik yapacaktır. Suat Bey uyanmış tuvaletin dış kapısında onları beklemektedir. Ülfet, Fikret, Saffet ve Rafet takım elbiselerini giyip, kravatlarını takarak firar edecekleri tuvalete doğru giderler. Onların hazırlanıp geldiğini gören Suat Bey mahkûmları süzer;
AVUKAT SUAT

"Merdivenden inince dehlizde galoşlar var, üzerleriniz kirlenmesin diye getirttiğim galoşları oraya bıraktım."
Önce üç müebbetlik mahkûm Ülfet, Fikret ve Saffet'le sarılarak vedalaşır;

MÜEBBET FİKRET, ÜLFET VE SAFFET
"Hakkınızı helal edin…"

AVUKAT SUAT
"Helal Olsun…"

Tam bu sırada Müebbet Rafet;

MÜEBBET RAFET
"Eyvah ben yastığımın altında cüzdanımı unuttum, hemen alıp geleyim…"

AVUKAT SUAT
"Şimdi cüzdanın sırası değil, kimse uyanmadan bir an evvel gidin buradan."

MÜEBBET RAFET
"Olmaz çocuklarımın ve eşimin resimleri var cüzdanımın içinde, onları görmeden yaşayamam…"

Karanlıkta ağır adımlarla ranzasına doğru gider. Yastığının altından cüzdanını alıp geri dönerken yan taraftaki sehpaya çarpınca üstündeki kitap yere düşüp ses çıkarır. Üst ranzada yatan İspiyoncu Ruhi gözlerini açar ve arkasından gizlice onu takip eder. Müebbet Rafet'in köşedeki kilitli tutulan tuvaletten içeri Avukat Suat Bey'le birlikte girdiğini görünce şüphelenir. İçinden kendi kendine söylenir;

İSPİYONCU RUHİ
"Bu ikisinin arasında gayri meşruolmayan ilişki olduundan şüphelerim vadı, demek yanılmamışım. Yazı tura başkanı, şimdi yakdım çıranızı gari…"

Der ve geldiği gibi usul adımlarla yatağına geri dönüp, yatar. Avukat Suat tuvaletin içinde vedalaşarak Müebbet Ahmet'e sarılır. Gözlerinin içine bakarak;

AVUKAT SUAT

"Hadi bir an evvel çık git buradan. Dışarıda asistanım sizi bekliyor olacak. Tayland'a gidecek ilk uçakta Sahte pasaportlarınız hazır, Allah kurtarsın…"

Müebbet Rafet'de havalandırma boşluğundan içeri girerek gözden kaybolur. Suat Bey duvarı yerine monte eder. İspiyoncu Ruhi, kısa süre sonra Avukat Suat'ın gelip yatağına uzandığını görür. Gözlerini kapatır.

SAHNE 31: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - KOĞUŞ İÇİ
SAYIM İÇİN AVLUDA HAZIR BEKLEYEN 34 MAHKÛM - II. MÜDÜR RUKİYE HANIM - BAŞGARDİYAN BEKİR BEY - NÖBETÇİ ALTI GARDİYAN - AVUKAT SUAT - İSPİYONCU RUHİ

Koğuşa sabah sayımı için gardiyanlar, Başgardiyan Bekir Bey, II. Müdür Rukiye Hanım gelmiştir. Mahkûmlar koğuş avlusunda yine ip gibi dizilmişlerdir. Başgardiyan yüksek sesle bağırır;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY
"Koğuş sayılacak… Say…"

Mahkûmlar sırayla yüksek sesle saymaya başlarlar;

MAHKÛMLAR
"Bir, iki, üç, dört… Otuz üç…"

Elindeki mevcut çizelgeyi inceleyen Rukiye Hanım yüksek sesle bağırır;

II. MÜDÜR DELİ RUKİYE
"Mevcut sayısı bir tahliye otuz yedi olacaktı. Yanlış saydınız, çabuk yeniden sayın!.."

MAHKÛMLAR
"Bir, iki, üç, dört… Otuz üç…"

II. MÜDÜR DELİ RUKİYE
"Başefendi, yatakta filan uyuyan, duşta veya tuvalette adam olmasın bir bakın…"

Gardiyanlar her yere bakarlar fakat içerde dört kişiden eser yoktur;

GARDİYAN HAKAN
"Müdüre Hanım, bakmadımız yer galmadı, sanırsam bunla firar etmiş olcekler…"

II. MÜDÜR DELİ RUKİYE
"Eyvah… Bakanlığa ne hesap vereceğiz şimdi?"

Der ve acil butonuna basarak cezaevinin alarm sistemini çalıştırır. Kurum müdürüne bilgi verir;
II. MÜDÜR DELİ RUKİYE
"Müdür Bey, sayım eksik çıktı. Dört müebbet firar etmiş."

MÜDÜR MURAT
"Yandı gülüm keten helva. Sen hemen Adalet Bakanlığı'na vukuat raporu çek ve durumu telefonla bildir. Ben de güvenlik kameralarını iyice inceleyip, Cezaevi savcısına telefonla haber vereyim…"

SAHNE 31: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - KAMERA ODASI
KAMERA ODASINDA MONİTORLARI İZLEYEN İKİ GARDİYAN - MÜDÜR MURAT BEY

Müdür Murat, kamera odasındaki görüntüleri geriye sardırıp görevlilerle birlikte monitörleri baştan sona izler. Sonra savcı beyi telefonla arar;

MÜDÜR MURAT

"Sayın Savcım, güvenlik kameralarını iyice inceledik. Çatıdan veya bahçe duvardan kaçış olmadığını tespit ettik. Sanırım koğuş içende bir tünel var, başka türlü kaçmış olamazlar. Yüzbaşıya haber verdim, askerlerle birlikte koğuşu iyice arayacağız. Tüneli bulmamız lazım…"

SAHNE 32: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - KOĞUŞ İÇİ
OTUZ ASKER - 20 GARDİYAN - BİR KURT KÖPEĞİ - ARAMA EKİPLERİ HAZIRDIR - MÜDÜR MURAT BEY - YÜZBAŞI SERVET - 33 MAHKÛM - II. MÜDÜR RUKİYE HANIM - BAŞGARDİYAN BEKİR BEY - NÖBETÇİ ALTI GARDİYAN

Koğuşa giren görevliler mahkûmları avluya çıkarır. Avlu kapısını içerden kapatıp, askerlerle birlikte koğuşun her yerini didik didik aramaya başlarlar. Kurt köpeğine firar edenlerden birinin elbiseleri koklatılır. Kurt köpeği koğuş içinde iki tur attıktan sonra tuvalete doğru girer. Dışarıdan kilitli tutulan tuvaletin kapısını ayaklarını dayar. Peşinden giden Yüzbaşı Servet Bey, Müdür Murat'ın gözlerinin içine bakarak;

YÜZBAŞI SERVET
"Bu kapı neden kilitli, burayı açmamız lazım."

MÜDÜR MURAT
"Sanırım rögar arızalı, o yüzden kilitlidir. Dur hemen açtırayım…"

Der ve Başgardiyan Bekir Bey'e yüzünü dönerek;

MÜDÜR MURAT
"Başefendi buranın anahtarı nerede, çabuk açın şu kapıyı!.."

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY
"Bu goğuşun Ekipbaşında olcek. Çağırayım da açsın gabıyı…"

Başgardiyan Bekir Bey koğuş avlusunun kapısını açarak Suat Bey'e bakar;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY
"Hafız, izci gurt köpeği şu kullanılmayan tuvaletin önünde duruyo. Kilit sendeymiş yanına al gel de açalık. Sanırım firar ordan gerçekleşmiş…"

İspiyoncu Ruhi ortaya atılır. Yüksek ses tonuyla;

İSPİYONCU RUHİ
"Ben gece yarısı uyandımda Hafızla Müebbet Rafet'in kapalı tutulan tuvaletten içeri birlikte girdiklerini gözlerimle gödüm. Bu işin içinde bir iş va diye guşkulanıyodum. Demek bizim hafız, firara yardım ve yataklık ediyomuş…"

Duydukları karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Başgardiyan Bekir Bey öfkeli bakışlarla Avukat Suat'ı süzer;
BAŞGARDİYAN BEKİR BEY
"Zaten geçenlede koğuşta yasak madde bulundumaktan "üç ay ziyaretten men" cezası aldıydın. Eğer bu Ruhi'nin dedikleri de doru çıkarsa bi yıl hücre cezası alısın. Atık sittin sene budan sana çıkış yok, "Bi bilen" Hafız Efendi…"
Avukat Suat cebinden çıkardığı boncuklarla işlenmiş anahtarlığı çıkarır, birlikte içeri girerler…

SAHNE 33: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - KOĞUŞ İÇİ
OTUZ ASKER - 20 GARDİYAN - BİR KURT KÖPEĞİ - MÜDÜR MURAT BEY - YÜZBAŞI SERVET - II. MÜDÜR RUKİYE HANIM - BAŞGARDİYAN BEKİR BEY - NÖBETÇİ ALTI GARDİYAN - SUAT BEY

Hafız Suat eline aldığı boncuktan işlenmiş pembe güllü anahtarlığı sallaya sallaya içeri girer. Bekir Bey'le birlikte tuvalet kısmına geçilir. Suat elindeki anahtarlığı Bekir Bey'e verir. Silsile yoluyla Bekir Bey'de anahtarlığı Müdür Murat Bey'e uzatır;

BAŞGARDİYAN BEKİR BEY
"Buyu Müdü Bey… Dubul vece'nin nin anahtarı…"

Müdür Murat Bey tuvaletin kapısını açar. İçeri kurt köpeği sokulur. Kurt köpeği havalandırma boşluğunun duvarına ön ayaklarını kaldırarak tırmanmaya çalışır. Alıcı gözle duvarı inceleyen Müdür Murat Bey kafasını kaşımaya başlar;

MÜDÜR MURAT BEY
"Allah Allah… Kurt köpeği nerdeyse düz duvara tırmanacak!.."
Der ve arkada bulunan elinde tokmak bulunan Gardiyan Hakan'a yüzünü çevirir;

MÜDÜR MURAT
"Şu duvara sağlam bir tokmakla bakalım!.."

Gardiyan Hakan düz duvara elindeki tokmakla vurur. Duvar sapasağlamdır fakat arkasından bir boşluk sesi duyulur;

GARDİYAN HAKAN
"Müdür Bey, duvarın akası havalandıma boşluğu, ondan böyle ses çıkıyo. Bu köpek azmış anlaşılan, ondan düz duvara tırmanıyo… Yıllardır koğuşlada genel arama yapıyoz. Tünel osa çoktan buluduk…"
YÜZBAŞI
"Bizim kurt köpeği dişi. Aybaşlarında bazen yanılabiliyor…"

Tam arkalarını dönüp tuvaletten çıkıyorlarken Avukat Suat'ın sesi duyulur;

AVUKAT SUAT
"Siz görevinizi yapmaya çalışan memurlarsınız. Devletimize saygımız sonsuzdur. Yıllarca Adaleti en iyi şekilde uygulamaya çalıştım. Maalesef dünyanın her yerinde durum aynı… Parası olana Adalet pek işlemez, olan garibana olur. Ne demiş atalarımız… "Zengin aracını dağdan aşırır, fakir düz yolda şaşırır…" Sizin göreviniz firarı önlemek, mahkûmun gayesi de kaçıp içerden kurtulmaktır. Yıllar evvel af çıkmış, eşitlik ilkesine aykırı olarak müebbetliklere af verilmemiş. İçerdeki dört müebbetlik de haklarını firar ederek almaya çalıştılar. Aldılar da…"

MÜDÜR MURAT
"İyi de nasıl, nerden kaçtı bunlar?"

Suat Bey, tuvaletin içindeki küçük kör pencerenin köşesine bıraktıkları ucu kırık bıçağa uzanarak eline alır. Bıçağın kırık ucuyla havalandırma boşluğundaki duvarın belli köşelerini kaldırır. Köşedeki dört vidayı sökerek kalıp duvarı eline alır ve şaşkın bakışlar arasında yan tarafa bırakır. Havalandırma boşluğunu gösterir;
AVUKAT SUAT
"İşte, buradan firar ettiler…"
Der ve tüneli gösterir.
SAHNE 34: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - HAVAALANI
AVUKAT SUAT'IN ASİSTANI - MÜEBBET AHMET - MÜEBBET ÜLFET - MÜEBBET -SAFFET - MÜEBBET FİKRET - TAYLAND'A GİDEN UÇAK

İstanbul Havalimanındaki bir kâffede Avukat Yılmaz ve dört müebbetlik firari mahkûm oturmuş, fikir alışverişi yapmaktadırlar. Avukat Suat'ın genç asistanı Avukat Yılmaz elinde tuttuğu sahte kimlik ve pasaportları dört müebbetliğe sırayla uzatır.

AVUKAT YILMAZ

"Suat Bey sizin için çok masrafta bulundu. Bir saat sonra Tayland'a gidecek uçağa bineceksiniz. Bunlar, yeni kimlikleriniz ve pasaportlarınız.”

MÜEBBET ÜLFET

“Çok garip bir adamdı şu avukat, kendinden hiç bahsetmezdi. Sen onun neyi oluyorsun?

AVUKAT YILMAZ
“O da benim gibi küçükken yetim kalmış. Üç yaşındayken ailesini trafik kazasında kaybetmiş. Rahmetli babaannesi büyüttü. Beni yetimhaneden aldı, burs verip okuttu ve adam etti. Babaanesi de ölünce hayatta kimsesi kalmadı.

MÜEBBET HİKMET
“Neden hiç evlenmemiş?”

AVUKAT YILMAZ
“Üniversite okurken sınıf arkadaşı bir kızla nişanlanmış. Diplomalarını alıp evleneceklermiş. Elele dolaştıkları bir gün inşaatın yedinci katından düşen pencere camı kızın boyun şahdamarını kesmiş, oracıkta can vermiş. Bir daha evlenmeye tövbe etmiş…”

Der ve onları süzer;

AVUKAT AYDIN

“Kimliklerinizde yazan ananızın, babanızın adlarını, doğum yerlerinizi ve tarihlerini, kendi adlarınızı iyice ezberlemeyi unutmayın!.. Yeni hayatınızda geleceğe umutla bakın. İlerde ailelerinizi de yanınıza aldırabilirsiniz…"

MÜEBBET RAFET
"Allah razı olsun, Hafız'ın Allah ne muradı varsa versin. Ona çok selamımızı söyleyin…"

AVUKAT YILMAZ
"Onun sizlerden tek isteği, doğru bildiğiniz yoldan şaşmamanız, herkese eşit mesafede ve adaletli davranmanızdır… Allah yolunuzu açık etsin."

Der ve vedalaşarak onların uçağa binmelerini uzaktan takip eder. Dört firari, Pasaport şubesinden sorunsuz geçer, uçağa binerler ve uçak zamanında havalanır.

SAHNE 35: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - CEZAEVİ
AVUKAT HAFIZ SUAT - MÜDÜR MURAT - II. MÜDÜR RUKİYE - BAŞGARDİYAN BEKİR - GARDİYAN HAKAN - ASİSTAN AVUKAT YILMAZ

Asistan Yılmaz Bey, Suat Bey'i ziyaret etmek için o gün cezaevine gelir. Ziyaret mahallinden göz okuma kaydı yapılır. Göz okuma kaydı yapan görevli gardiyan ona bakarak kahkaha atar;

GÖZ KAYIT GÖREVLİSİ GARDİYAN METE

"Hafız Suat'la biraz zor görüşüsün hemşerim… Kendisi firara yardım etmekten disiplin soruşturması geçidi. Yedi gün itiraz süresinde itirazda bulunmayınca İnfaz Hâkimliği cezayı anında onayladı. On bir gün hücre cezası aldı. Şu an hücrede, hapis içinde hapis yatıyo…"

AVUKAT YILMAZ

"Öyleyse Müdür Murat Bey'le bir görüşeyim…"

GÖZ KAYIT GÖREVLİSİ GARDİYAN

"Bekle Müdü Bey'e bi haber veren, görüşmek istese görüşüsün."

Der ve yanındaki iç hat telefondan Müdür Beyi arar;

KAYIT GÖREVLİSİ GARDİYAN

"Alo… Müdür Bey hücredeki Avukat Suat'ın Avukatı Yılmaz Bey sizle görüşmek ister, yanınıza gönderem mi?"
Ahizenin öbür ucundan Müdür Murat Bey'in sesi duyulur;

MÜDÜR MURAT BEY

"İşim başımdan aşkın, II. Müdürle görüştür…"

Kayıt görevlisi Rukiye Hanım'ın odasını arar;
GÖZ KAYIT GÖREVLİSİ GARDİYAN

"Alo… Müdüre Hanım, Avukat Suat'ın avukatı Yılmaz Bey görüşmek için gelmiş, Müdü Bey sizle görüşmesini söyledi, yanınıza gönderiyom…"

II. MÜDÜR RAKİYE HANIM
“Gönder gelsin!..”

Telefonu kapatan görevli, Yılmaz Bey'e yüzünü çevirir;

GÖZ KAYIT GÖREVLİSİ GARDİYAN
"Göz okumadan geç, Müdüre Hanım üst kattaki idare odasında sizi bekliyor…"

Aydın Bey gözünü okuma cihazına yaklaştırır, yeşil ışık yanınca duyarlı döner kapı açılır. Kapıdan geçerek üst kattaki Müdüre Hanım'ın odasının önüne gelir. Kapıyı çalar ve içeri girer.

SAHNE 36: İÇ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - İDARE ODASI
RUKİYE HANIM - AYDIN BEY - SEKRETER BAYAN - ÇAYCI MAHKÛM EŞREF

II. MÜDÜR RUKİYE HANIM
"Buyurun Avukat Bey benimle görüşmek istemişsiniz. Şöyle oturun…"

Aydın Bey kendisine gösterilen koltuğa oturur;

II. MÜDÜR RUKİYE HANIM
"Ne içersiniz?"

AVUKAT AYDIN BEY
"Ben bi orta şekerli kahve alayım…"

Rukiye Hanım masanın altındaki zili çalar. İçeri giren sekreter gardiyana iki orta şekerli kahve söyler;
II. MÜDÜR RUKİYE HANIM
"Bize iki orta şekerli kahve…"

SEKRETER GARDİYAN BAYAN
"Emredersiniz…"

Der ve kapıyı kapatır. Aydın Bey Suat Bey hakkında bilgi almaya çalışır;

AVUKAT AYDIN BEY
"Suat Bey'in hücreye konduğunu öğrendim. Tahliyesine on günlük bir süre kalmıştı, Sanırım aldığı bu ceza çıkış süresini uzatacaktır. Bu cezadan kurtulmasının bir yolu yok mu?

II. MÜDÜR RUKİYE HANIM
"İdareye haber verseydi bu cezayı almazdı. On bir gün hücre cezası almak demek, iyi hal kararını bir yıl ileriye atmak demektir. Anlayacağınız bir yıl daha cezaevinde yatacak. İnfaz Hâkimliğine itiraz da etmedi. Bu olay bizim de başımızı çok ağrıttı, televizyon gazete haberlerinde alay konusu olduk. Artık cezasına katlanacak."
Bu sırada Kapı açılır, içeri çaycı Eşref girer. Tepside getirdiği kahve fincanlarını bırakır ve gider. Kahveden bir yudum alan Aydın Bey;

AVUKAT AYDIN BEY
"Suat Bey şunun şurasında sekiz buçuk aydır hapis yatıyor, tünel yıllardır kazılmış, onun ne suçu olabilir? Aslında o çok yardımsever iyi bir insandır. Belediye Başkanını da isteyerek hapse girmek için dövdü. İçeride kitap yazıyordu…"

II. MÜDÜR RUKİYE HANIM

"Kitap yazdığını, içeride ve dışarıda yaşayan insanlara yardımlarda bulunduğu biliyorum. Koğuşlardaki pet şişe kapaklarını çuvallarla toplatıp, tekerlekli sandalye almamız için idareye verdi. Ziyarete gelen gariban ailelerine çeşitli bağışlarda bulundu. Avukat Suat Bey'den çok memnundum, ta ki Firar olayına kadar. Tüneli kazmamış olabilir, yerini iyi biliyordu ve idareye söylemedi. Artık olan oldu, yapacak hiçbir şey yok…"

AVUKAT AYDIN BEY
"Hücreden ne zaman çıkacak?"

II. MÜDÜR RUKİYE HANIM
"Üç gündür yatıyor. Daha dokuz günü var…"

AVUKAT AYDIN BEY
"Tamam, öyleyse haber verirseniz, hücreden çıkınca ziyaretine gelirim… "

Der ve ayağa kalkarak tokalaşıp oradan ayrılır…

SAHNE 38: GÜNDÜZ VAKTİ - İÇ MEKÂN - HÜCRE
AVUKAT SUAT - HÜCRE NÖBETÇİSİ GARDİYAN İSMAİL - BAŞGARDİYAN BEKİR - II. MÜDÜR RUKİYE - MÜDÜR MURAT

On bir gündür hücrede tutulan Avukat Suat Bey bir köşede diz çöküp oturmuş geçmiş günleri düşünmektedir. Yanına yaklaşan bir fareye ekmeği uzatır ve onunla konuşur;
AVUKAT SUAT BEY

"Gel bakalım Minik… İki gündür ortalıkta yoktun, nerelerdesin? Hem biliyor musun duvara çentik attım bugün buraya gireli tam on bir gün olmuş, birazdan çıkarırlar…"

Bu sırada koğuş nöbetçi gardiyanı mazgalı açıp içeri bağırır;

GARDİYAN İSMAİL
"Hafız Efendi hazırlan, birazdan seni koğuşuna geri göndereceğim…"

Hafız Suat Fareyle konuşur;

AVUKAT SUAT BEY
"Boş vakitlerimde bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim Minik. Artık veda zamanı geldi sanırım…"

Der ve ona veda ederken kalbini tutup yere yıkılır… Düşerken kafasını yere çarpar. Kalp krizi geçirip, hücrede hayata gözlerini yummuştur. Birinci Müdür Murat Bey, II. Müdür Rukiye Hanım, Başgardiyan Bekir Bey ve İnfaz Kâtibi Şenol Bey ve Cezaevi Doktoru mahkûmu hücresinden çıkarmak için gelirler. Nöbetçi gardiyan İsmail kapıyı açtığında içeride yerde cansız yatan Suat Bey'in cesediyle karşılaşırlar. Doktor koşarak yerde yatan Suat Bey'in nabzını kontrol eder. Bakışlarını Müdür Bey'in gözlerinin içine diker;

CEZAEVİ DOKTORU
"Ölmüş Müdür Bey…"

SAHNE 38: İÇ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - CEZAEVİ
AVUKAT AYDIN - MÜDÜR MURAT - II. MÜDÜR RUKİYE - BAŞGARDİYAN BEKİR - GERDİYAN HAKAN - GARDİYAN İSMAİL - GARDİYAN HÜLYA - 33 MAHKÛM

II. Müdür Rukiye Hanım telefonla Aydın Bey'i arar;

RUKİYE HANIM
"Aydın Bey, Avukat Suat Bey'in tahliyesi var, acil cezaevine geliniz…"

AVUKAT AYDIN
"Oh, çok şükür... Demek hücre cezası iptal edildi. Hemen arabama atlayıp geliyorum…"

Cenaze, mahkûmların yoğun isteği, savcılık ve idarenin uygun görmesi üzerine, bir tabutun içinde yaşadığı koğuşun içinden çıkarılır. Mahkûmlar son derece üzgün ve ağlamaklıdırlar. Tabut gardiyanların omuzlarında koridordan, dış kapıda bekleyen cenaze arabasına doğru götürülür.

SAHNE 39: DIŞ MEKÂN - GÜNDÜZ VAKTİ - CEZAEVİ KAPISININ ÖNÜ - CENAZE ARABASI
AVUKAT AYDIN - MÜDÜR MURAT - II. MÜDÜR RUKİYE - BAŞGARDİYAN BEKİR - GERDİYAN HAKAN - GARDİYAN İSMAİL - GARDİYAN HÜLYA

Avukat Aydın özel aracını park eder ve Cezaevinin bahçesinden içeri girer. Cenaze aracını ve toplanmış kalabalığı görünce II. Müdür Rukiye Hanım'ın yanına yaklaşır;

AVUKAT AYDIN
"İyi günler Rukiye Hanım, tahliyemiz hazır mı? Suat Bey'i almaya geldim…"

Rukiye Hanım üzgün bir vaziyette başıyla işaret ederek Cenaze arabasındaki tabutu gösterir;

II. MÜDÜR RUKİYE HANIM
"Tahliye… Başınız sağ olsun."

Der ve elindeki naylon poşeti uzatır;

II. MÜDÜR RUKİYE HANIM
"Bunun içinde son yazdığı romanı ve özel eşyaları var…"

Sedat Erdoğdu
Kayıt Tarihi : 28.6.2020 21:36:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Sedat Erdoğdu