Palamutbükü'nün Gözlerden Seken Sırrı Şi ...

Aynur Uluç
498

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

koşulsuzkabul hâli...

Tatil için gidilen yerlere ne çok anlam yükleriz. Bir yıl boyunca durmaması gereken bir pil gibi sürekli doldurduğumuz bedenimiz ve beynimizin tamamen boşalacağını umduğumuz yerlerdir ne de olsa tatil mekânları. Bedenimizin dinginleşip, zihnimizin berraklaşacağı yerler. Ve bu nedenle herhangi bir yere değil, özenle seçilmiş bir yere gitme ihtiyacı duyarız. Hepimizin bu seçim için hazırladığı beklenti listesi farklıdır. Sakin bir yerle bütünleşmenin tadına varmayı listesinin ilk maddesi olarak yazanlar için, mükemmel bir seçim olacak, şimdi sözünü edeceğim yer. Akdeniz’in ışıltılı sularını doyasıya seyredebileceğiniz, sakinliğinin içinde kendinizi salacağınız; Datça, Palamutbükü.

Peşin peşin söyleyeyim ki; İstanbul’dan yola çıkanlar için on altı saati aşan bir karayolunu göze almak gerek. Ancak Marmaris’e vardıktan sonra kıvrılarak gidilen yolda iki tarafta da yer yer kaybolup ortaya çıkan mavilik, yeşillerin içinden göz kırpıyor size. Bir yarımadada yol alıyor olmanın farkı bu. Derken, Datça’ya varıyorsunuz ancak yol bitmiyor. Datça’da bir başka araca geçip ondan sonra da epeyce bir yol gidiliyor Palamutbükü’ne varmak için. Bir başka seçenekse uçakla Bodrum’a, oradan feribotla Datça’ya ve yine aynı şekilde karayoluyla Palamutbükü’ne varmak. Hele bir de oralarda “gelin havası” diye tabir edilen bol çalkantılı havaya rast gelmişseniz deniz yolculuğu da hayatınızın macera hanesine yazılabilecek epey anı ile katkısını sunacak demektir size. Okumak bile uzun geldi değil mi yol serüvenini? Bu kadar aktarma ile gelinebilen bu yerin belki güzellik sırrı da uzak oluşundadır, kim bilir. Sır, insanların rahatça ulaşıp, kaçınılmaz olarak oraya kendilerine dair izlerini bırakamamalarındadır, diye düşünüyorsunuz. Ancak içinde biraz kalınca anlıyorsunuz sırrın bu koşulu da içerecek şekilde perde arkasında kalan yanını. Palamutbükü hele de yolların bu kadar geniş ve olanaklı olmadığı dönemlerde Marmaris’e bile bir haftada ulaşılan uç bir köşede kalmış. Ama Yunan adalarına teknelerle her gün gidip gelebilme ve onlarla sürekli bir şekilde sıkı alışveriş içinde olma olanağı ile gelişmiş, yapısı. Böyle olunca o kültürü de oldukça benimsemiş kendini oluştururken. Anlattıklarımdan da anlaşılacağı gibi halen de pek o kadar kolay gidilip gelinebilen bir yer değil. Yol cidden çok yorucu, ancak oraya vardığınızda yolda nasıl gelmiş olduğunuzu unutuyorsunuz bile. Muhteşem bir deniz ve içinde yüzmekte olan sadece birkaç kişi. Neresinde olursanız olun, sanki bir evin içinde geziyormuşsunuz gibi bir tanıdıklık hissi. Hatta herhangi bir evde değil, bizzat kendi evinizde geziyormuşsunuz hissini veren bu “kabul hâli ”, hemen sarıyor insanı.

Bir marketi var, küçücük; ama ne ararsanız buluyorsunuz. Mayom eksik, gözlüğüm yok, gelmeden önce terlik almaya fırsat bulamadım gibi konuları hiç dert etmenize gerek yok yola çıkmadan önce. Burada bunları sayfiye fiatları ile değil, büyük şehirlerde alabileceğiniz ücrete buluvermek, beş dakika. Marketteki satıcıysa eski Türk filmlerinden fırlamış bir karakter gibi. Ağır ağır konuşan muzip tarzıyla keyif katıyor geziye. Hemen kasanın yanında duran hayli eski bir fotoğrafta, kardeşim tek defada buluyor karakterimizi. O ise, şimdiki hâline pek de benzemeyen görüntüsünden dolayı resimde bu kadar kolay bulunacağına ihtimal vermiyor olmalı ki önce şaşkınlık içinde kalsa da, sonra kendisini çabuk toparlayarak “Bu fotoğrafta kimler yok ki ” diyor. “İşte şu muhtar oldu, işte şu otobüsçü…” Parmağıyla göstererek tek tek sayıyor o günün mahalle futbol takımı oyuncularını.

Tamamını Oku
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara 16.09.2008 - 22:17

    Bizler mekanda geziyorken , mekan da bizim bilinç ve altı dünyamızda geziniyor aslında..



    Cevap Yaz
  • Zaman Sarrafı
    Zaman Sarrafı 13.09.2008 - 19:06

    acılarımıza gülümsemekten başka çaremiz mi var sanki !

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta