Artık tam esma'ya açılmak üzereyken,o da ne !tavernada birden müzik çalmaya başladı ve çok güzel bir ses tavernayı inletmeye başladı.Eski İstanbul şarkıları ve rumca parçaları o kadar güzel yorumluyordu ki ,gözlerimi ondan alamıyordum.Bir an göz göze geldiğimizi hatırlıyorum.
Bir de baktımki, onun da bana doğru baktığını farkettim.Masamıza kadar gelerek sizin için ne söylememi istersiniz diye kibarca sorunca ''Ahhh İstanbul, İstanbul olalı ,hiç görmedi böyle keder'' parçasını söylerseniz sevinirim dedim,tabiiki seve seve diye, çok güzel söyledi.Esma'ya şarkı bitince kalkalım mı ? diye sordum.Aklım bu çok güzel sesli şarkıcıda kalmıştı.Tamam Kaptan deyip gemiye doğru yola çıktık.
''Sen bana önemli bir şey mi söyleyecektin? ''dediğinde, çok önemli bir konu değildi, sonra da konuşsak olur diye geçiştirdim.Essma gemiye çıkıp dinlenelim deyince , eksik bir şeyler var mı?bir bakayım gemi için diye Esma'dan ayrılır ayrılmaz, koşarak tavernaya geri döndüm.
O güzel sesli bayan şarkı söylemeyi bitirmiş, kalabalık bir turist grubuyla oturuyordu.Kendisine garsonlarla meyveli ve yanan mumlu şahane bir servis tabağı yolladım.Bir baktımki meyve tabağıyla masama gülümseyerek geldi.Tanışalım ben Eleni diye elini uzattı.Aslında turist rehberiymiş ,müziği çok sevdiği için şarkı söylemiş.Başımı döndürmüştü bu yunanlı sarışın mavi gözlü tam bir afetti.O kadar içten gülümsüyordu ki,bakışlarımı ondan kaçıramıyordum.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...