Hangi şarkıyı söyleyeceğimi biliyorum!
Yeşil bir vadinin büyülü sesine karışan dizelerimi sana bırakıyorum! Yaşam salıncağının en hızlı yerinde yükseklere vuruyor rüzgar beni
Sabah şarkıları ağır geliyor uykulu gözlerime, sorgusuzca bakıyorum kayıp olan aralığa! Aralık’tan geçerken Ocak’a!
Uyruğu belirsiz kentler içinde …Yükseliyor duvarlar! Alkışlanan bir yaşamın neresinde durur oyuncular ve biz hangi rolümüzden kalma acılarımızı ortaklaşa yaşıyoruz farklı zaman dilimlerinde farklı şehirlerde…?
Herhalde hikayesini anlamadan, bir insanı anlamak imkansız, ya da mümkün değil! Bu kadar çok yaraya, o kadar çok insan hikyesi! Kuşkusuz sarılmak gerek kaleme bu yüzden! Kelam niyetine!
Hangi şarkıyı söyleyeceğimi ben de bilmiyorum! Ama oyalana oyalana bir günün de dökümünü yapıyorum dokumentar olarak! Aç avuçlarını ve bak diyor yüreğim! Geriye kalan bir çeyreğim! Hangi resmi alıp başka bir yere taşısam, altından mutlaka başka bir şey çıkıyor. Yırtmakla da bitmiyor bazen geçmişimiz … En iyisi kuytu çekmecelerin en dip köşelerinde seviyeli müdavimleri olmaya devam etsinler bu geçmişimiz. Bazen tertemiz, bazen de kirlice! Hem böylece varlıklarından uzun süre haberdar olma şansım da azalır…
Mesala diz kapağımda, sabah serinliğinin acısını çoktan unuttuğum yara izi saklı… Çok istedim; çok istedim silinmesini ama bir türlü gitmedi. Peki ya bunu hangi izbe köşeye saklayacağım? Bilen var mı? Yaşamın oyunları içinde oyun olan ve sayı saymayı dahi unutturan öyle çok anı deposu var ki içimde. Kapaklarını kaldırmaya ne gücüm yetiyor artık; ne de açmak için en ufak bir istek saklı duruyor düşüncelerimde.
Umursamadıklarımdan… Ve belkide sebepsiz bir korkudan …
Anlatamayacağım kadar ilginç bir gün dönümünde tenime yapışan; silinmesini hiç istemediğim ve bir ömür boyunca taşımaya gönüllü olduğum sihirli bir büyünün kokusu … Biraz sessizlik! Hasrete yüklenmiş bir gelcek! Biten geçmiş! Bir tutam ay ışığı…. ve biraz değil çokça ambarlar dolusu sevgi ve aşk …
Haydi gel ve uzan dizlerime, uyandırmadan içinde ki yanlızlığı … Bazen sadece uzaklığın kalbinde atar sevdanın susuzluğu…
Bir boşluğun içinden roller oynanırken çıkan güzellik! Bir iyimserlik eder ona eşlik! Kollarından yakaladığın, doyumsuz bir sabaha sarıldığın gece rüzgârı merdivenlerden aşağıya doğru yavaşça kaybolur.
Geride kalanlarsa ılık bir kelimedir içten içe derinlere yayılan…
Özlemin merdivenlerinden aşağıya kaç adımda inilir ki? Sormayın bu soruyu hiç bir zaman kendinize ve sadece hesaplaşın dürüstçe yüreğinizle!
Saygılar ve huzurla dolu bir gecede! Özlemin merdivenlerinden hiç inmemek dileğiyle …
26.01.2019
Hüseyin Arslan 3Kayıt Tarihi : 20.4.2020 21:29:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Hüseyin Arslan 3](https://www.antoloji.com/i/siir/2020/04/20/ozlemin-merdivenlerinden.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!