Özlemek neye yarar ki hiçbir şey eskisi gibi kalmadıktan sonra. Eskiden bir kediyi sever gibi severdin beni. Ben de yanında süt dökmüş kediler gibi dururdum. Şimdi ne kedi sokuluşları kaldı bende ne de senin sıcaklığını arayışım kaldı bende. İnsan yaşamamak istedeğini yaşamak ister; ama elden bir şey gelmez. İnsan özlediklerinin yanında olmak ister; ama elden gene bir şey gelmez. İnsan sonunda kendini kaybetmek ister. O zaman hayata elveda der ve sonunda hikaye biter. Bütün bunlara rağmen hikayeyi bitirmemeli insan. Devam etmeli acılarından şiirler çıkarmaya. Devam etmeli acılardan gün batımı manzaraları yapmaya. Yürekten yaşamanın sonu beyne kurşun sıkmak olsa da, beyinden yaşamanın bedeli kalpten ölmek olsa da yaşamaya ölümüne devam etmeli. İnsanlar hayatını yaşarlar. Yola devam ederler; ama bir tek şey var hayatın boş olduğunu unuturlar ellerine bir şey geçmez; çünkü hayat zaten boş. İnsanlar yüreklerini dolduramamışlarsa neye yarar ki? Hayat zaten boş eline bir şey geçmez, gerçek sevgiyi tatmamışlarsa. Yaşamak, yaşamamak, hayata devam etmek ya da etmemek sevmek, sevmemek, susmak, susmamak. En iyisi yoluna bakmak... Özür diledikten sonra affetmek, sonradan affetmek neye yarar ki? Zaten kalp kırılmış kırıkdıktan sonra ne yarar ki o sevgiyi taşımaya. Birden duracaksın soracaksın kendine neden bu düzen böyle diye. Neden herkes sahte? Sonra bakacaksın göreceksin çare yine sensin. Hayatta yaşadığımız dengesizliklerin asıl nedeninin ya kendini ya da başkalarını olmaması gereken yere koymandan kaynaklanmıştır. O zaman yerini bileceksin. Kendini ve başkalarını hayatına tekrardan yerleştirirken, temizlik yaptığın hayatından genzine hoş kokular dolmaya başlayacaktır. İşte o zaman derin bir nefes almanın zevkini sürersin. Yaşamak meğer bir taşın aralığından bakmakmış anlarsın. Aralığı gereksiz insanlarla doldurmaktan vazgeçtiğinde, gerçeği görürsün. Gerçek ise, herkesin kendi cürmü kadar sevdiğidir. Hayatında büyük yer kaplayanların, sevgileriyle de büyük yer kaplamalıdır. Eğer öyle değilse, hayatın küçük insanların büyük gölgeleri altındadır. Seni karanlığa mahkum edenler yıldızlı geceleri de sana hor görecekleridir. Diyeceğim o ki, ben artık kediler gibi bacaklarına dolanmaktan vazgeçtim. Öyleyse neden ayklarını özleyeyim ki?
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...