Özlemek denen şey ne ki acaba?
Taşkın bir yağmur mu?
Yoksa tipik bir yağmur mu?
Ya da bir hırçın sel mi, bizleri alıp götüren?
Bir deniz mi acaba, her gün bir güneşi batıran?
Deniz her gün bir güneşi batırır,
Ama güneş her gün batacağını bile bile,
Tekrar döner denize…
Güneş denize âşıktır çünkü.
İşte özlemek budur,
İşte budur mecbur olmak,
Daha ötesi var mı bunun?
Özlemek göğsünde parlayan kızıl bir bıçaktır.
Özlemek sümbülün dudağındaki biçaredir.
Bülbülün dilindeki sazdır.
Yolu gözleyen iki gözdür özlemek.
Özlemek teselli iki söz değil,
Gönülün kapısız odasıdır.
Özlemek akıntının tersinde yüzmek gibidir.
Yüzdükçe yorulursun,
Yoruldukça başladığın yere geri dönersin.
Özlemek o kadar da kolay değil,
Hele araya bir de mesafeler girmişse
Hatırını bile sormadan zamanın,
Apak bir hançerdir o zaman, belinde parlayan.
Sokak başında dibine ışık veremeyen bir lambadır özlemek.
Herkesi görürsün,
Kendini göremediğin kadar…
Kayıt Tarihi : 26.5.2010 12:09:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)