Gittiğin gün Nisan değildi, yağmurları çoktan yağmıştı şehrin.
Kuru topraklar kalmıştı aşktan geriye. Şimdi sızlayıp duran yüreğim değil, kahpe kurşunlarla vurulduk. Boynumuz eğik kaldı. El-pençe divan durduk kaderimize, bütün yükü sırtımda ayrılığın. Ah etmeye hakkım yok. Dilim varmıyor ismini söylemeye. Ne diyeyim ey sevgili; ne çıkar kadere sövsem, ne çıkar kuşansam nefretleri, giden gitti çoktan...
Artık zehirli otlar büyüyor yatağımda. Koynuma aldığım boş çerçeveler, sen değilsin, olmadın ki hiç, olamadık..
Üstümde hasretinin soluğu var...
Nefeslerim asırlık içimde.
Ölmüyorum ama yaşamıyorum da.
Ağaçların çiçeklerin rengi yok, kar yağmıyor, bahar olmuyor artık.
Hasretini örtüp üstüme, tatlı rüyalara dalayım diyorum,
Yüreği hançerlenmiş bir aşkın,
İki yaralı askeriydik senle.
Susuz toprakları,
Yıllanmış hayalleri beklerdik.
Bir avuç duayla yeşillenirdi bahar,
Taze taze kokardı önce,
Söz verdim geceye,
Suları kuruduğunda nehrin,
Kırmızı balık öldüğünde
Ve solduğunda hercai menekşe,
Kırgın bir söğüt dalına tutunacağım...
Gel işte,
Yalvartma artık beni,
Ne anlıyorsun böyle,
Gözyaşı, hüzün, hayat ağacın mı senin!
Kalmakla gitmek arasında,
Sonbahar ve kış,
Pazartesi ve salı...
İyi ki doğmuşum, iyi ki doğmuşsun,
Kederi de yaşattın ya,
Yine yenemediler bizi,
Bir can çekişme mevsimi bu yaz,
Hesap görüyor susuz kalmış hayaller,
Kaçıp saklansam,
Yokolup gitsem,
Boşverip bitsem...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!