Özledim be kardeşim,
Soğuk kış gecelerinde sobanın dibinde oturduğum günleri,annemin pazardan aldığı kestaneleri teker,teker sobanın üstünde pişirmeyi özledim be kardeşim. Babamla sobanın üstünde demleyip içtiğimiz çayı,akşamları oğlum gel bi tavla atalım demesini,ablamın bizi mutlu şekilde izlemesini özledim be. Abimin ben sana böylemi öğrettim demesi,annemim karışmayın benim oğluma o daha küçük ne anlar tavladan demesini özledim be. Ardından ailecek izlediğimiz; Deli Yürek dizisini özledim be kardeşim. Herkes mutluydu o dizide be kardeşim,insanlar gerçek seviyordu birbirini,böyle saçma sapan aşk muhabbetleri yoktu be,ne günlerdi çocukluğumuz. Sonra hep beraber futbol maçı yapardık mahallede,arada bi kaçamak yapar. Esma teyzenin kayısı ağacına hücum ederdik,susadığımızda ise eve gitmek yerine koşarak camiden kana,kana su içerdik,Çok güzeldi be çocukluğumuz. Hiç bi dost birbirini satmıyordu,herkes kardeş içinde yaşıyordu,herkes abi,abla gibiydi. Biz dedelerimizin bize anlattığı masallarla büyüdük,nenelerimizin tekerlemeleri ile çocukluk geçirdik,büyüklerimizi sayar,küçüklerimizi severdik. Bizim küçüklüğümüz güzeldi bilader; tasolar vardı, misketler vardı, bilyalar vardı yardırırdık yokuştan aşşağı arkamızdan komşular ayakkabı falan atardı, milletin bahçesine dalardık teki bağırırdı hep ağaca dalan var diye kaçardık hemen ordan, sporcu kartları vardı tamamlayınca hediye alıyorduk, sabahtan akşama kadar dışarda top oynardık, yukarı mahalle aşşağı mahalle vardı yukarı mahalle hep düşmandı bize, birbirimizle hic geçinemezdik mahalle maçları yapardık hep mevzu cıkardı. Şimdikiler öyle mi? ; 14 yaşında cocuk gelmiş sanalda uyuşturucu muhabbeti yapıyor, 14 yaşındaki kızın ağzında şeker olması lazımken başka neyse küfür etmeyeceğim. Biz annemize ' lan ' diyemezken millet birbirinin annesine sövüyor hoşlarına gidiyor, Adamsınız ya. Neyse uzun lafın kısası bizim çocukluğumuzdan eser yok şimdiki nesilde.
Ve sonrası;
Her fırsatta gözlerimizi de katarak doyasıya gülerken şimdi sadece dudaklarımızla ve belli belirsiz güler olduk. Hele ki sevinmek bizim için zorların zoru bir iş olup çıkıverdi. Ne bir kelebeğin ardından koşmaktan zevk alıyorduk artık, ne de yeni bir ayakkabıya sahip olmaktan. Biz büyüdükçe hayallerimiz küçüldü. Önceden birkaç kurşun askerle dünyayı kurtarırdık. Şimdi ise düştüğümüz çukurdan kendimizi kurtaramıyoruz. İnsan yaşadıkça hayat değişebilir. Farz edin ki şu an çocukluğunuz dikilip karşınıza sizden hesap soruyor.Ne yaparsınız? Karşısında durup ona cevap mı verisiniz yoksa arkanıza bakmadan kaçıp gidermisiniz? Hele bir de hayallerinizden söz açmaya başlarsa, onun hayal gücünün enginliğini en iyi bilen olarak hiç sıkılmadan rahatça anlatabilecek misiniz her geçen gün kısırlaşan hayallerinizi? Hep söylüyorum sizlere,bizler büyüyoruz ama hayallerimiz küçülüyor. Zordur çocukluğu özlemek. Çünkü her özlemin içinde bir umut olur gerçekleşmesi, geri gelmesine dair. Fakat çocukluk için yoktur böyle birşey, imkansızdır. Gene de siz delicesine özlersiniz çocukluğu. Annenizden alacağınız para ile hangi çikolatayı alacağınız, pembe boya bittiği zaman filleri hangi renkle boyayacağınız, doğum gününüzde size hangi hediye geleceği, 3-c deki Ayşenin kırmızı tokaları endişelendiğiniz, endişeleceğiniz en büyük problemlerdir.
Ve siz de şikayet edersiniz ve dua edersiniz bir an önce büyüyeyim diye. Yaşınızı büyük gösterir buçuklu sayılar söylersiniz. Bir an önce büyümektir tek derdiniz. Yıllar geçer. gittikçe hayatınızda değişiklikler olmaya başlar. Artık sorunlarınız daha büyüktür. Gönül işleri, arkadaşlık ilişkileri, ilk kavganız, ilk ilişkiniz, dersler, üniversite derken bir bakarsınız ki çevrenizde kimse yoktur ve tek başınıza bir odada oturmaktasınızdır. Birden bir eksiklik duyarsınız içinizde, bir özlem. sebebini ararken yaşadıklarınız, size acı veren olaylar geçer gözünüzün önünden. Kalp acıları büyütmüştür sizi. Oysa küçükken aklınıza acı diyince gelen tek şey yere düştüğünüzde hissetiğiniz duygudur.. işte o an içinizde başka bir acı hissedersiniz. Bu acı imkansıza duyulan özlemdir. Bir anlamda da çocukluğu özlemektir. Ve bu satırları yazmaya başlarsınız işte.. İçiniz acıyarak.. Bir yaş daha büyüyerek..
Ve çocukluğumuza dair bir o kadar şeyler vardır hayatımızda. Küslük nedir bilmezdik. Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize. Ne her gördüğümüzü isterdik, ne de her istediğimiz olurdu. Ama bunalımlara girip çıkmazdık. Ertesi gün unuturduk. Bir giydiğini bir daha giymemek, önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize. Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik. Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçük kardeşe kaldığı günlerden bahsediyorum. Sökülenin atılmayıp dikildiği, yıprananların yamalarla saklandığı günler. İşte bu yüzden her anne iyi bir terzi ve her baba yenilerini alamadığı için içi biraz buruk olurdu. Ama modayı yinede takip ederdik biz. Mesela; ipten kemerlerimiz, çoraplardan eldivenlerimiz vardı. İşte bu yüzden ekmek ve emek bizim için nimettendir. Kaybetmemek için sıkı sarılırız ekmeğimize de, sevdiklerimize de. Ve dahası birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık. Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık. Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.Benim neyim varsa çocukluğumda yanımda bulunan kardeşlerimindi.
Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık. Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi. Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi... Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı. Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık. Çocukluğumda en çok bahar ayını severdim. Bahar güzel gelirdi çocukluğumuza her yer yemyeşil rengarenk çiçekler. Ölesiye koştururduk arı misali o çiçek senin bu çiçek benim. Demet demet çiçekler toplardık ellerimize sığmayan.Salep çiçeklerinden laleye, sümbüle, papatyalara.. Gönüllerimiz çiçek doluydu zaten daha hayatın ağır yüküyle karartılmamış ve yüreklerimiz hep sevgi doluydu. Baharı çiçeği yeşili seviyorduk ölesiye daha aşkın kıvılcımları ilk çarpıntıları düşmemişti içimize ve daha ayrılığı keşfetmemiştik ve ayrılanların acısının ne olduğunu bilmiyorduk. Sevmek aynı şeydi bizim için çiçeği sevmek, ağaçları sevmek, baharı sevmek, herhangi bir kızı sevmenin pek ayrı bir yanı yoktu bizim için. İçimizdeki coşku daha bir artardı baharın gelişiyle oyunlar oynardık, salıncaklar kurar, yedi kiremitler oynardık. Her şey çocukken güzeldi. Baharın gelişi bile...Diz boyu otlar olurdu kırlarda kekik kokuları ciğerimize dolardı. Sular ısınırdı bütün çocuklar suya inerdi. Yüzerdik daha yüzmeyi yeni öğrenmiş olmanın heyecanı ile. Bahar yağmurlarında iliklerimize kadar ıslanırdık büyüklerimizden işiteceğimiz azarlara inat. Her yer sel olurdu zaten büyüklerimizde sellerden ve yıldırımlardan sakınırlardı bizleri. Yağmur sonrası yıldırım izleri daha belirgin olurdu ağaçlarda. Bahar güzel gelirdi çocukluğumuza ve güzel geçerdi. Diğer baharları büyük bir özlemle bekler olurduk. Baharın çiçekleri neyse bizde hayatın çiçekleriydik o zaman. Bahar güzel gelirdi çocukluğumuza ve o güzellikleri geçliğimize doğru biz daha az fark eder olduk. Aslında hala güzel baharlar sadece biz uzağına düştük baharın. Ve anneannem çok güzel dolmalar yapardı bende oturur şehvetli bi şekilde onu izlerdim. Her sorduğumda bunu nasıl yapıyorsun diye,kalk ordan elinin hamuruyla kadın işine karışma derdi bana. Nerden bilecekti ki büyüdüğümde benim aşçı olacağımı onun gibi yemekler yapacağımı,çocukluğumda aklımda kalan anılarımdan hikayelerimden bi tanesiydi bu işte.
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta