Bizi Buraya Getiren Ne?
Burası bütün dünyanın gözlerini kamaştıran, tüm dünya insanlarının ağzının suyunun aktığı, Bir taşına büsbütün Acem mülkünün fedâ edildiği, taşı toprağı altından pırlantadan değerli olan şehir. Ve bizler çok uzun yıllardır bu şehirde yaşayan, bir anlamda İstanbul’a İstanbul’un hak ettiği değeri verebilmek için kendisini sürekli yenileyen, eğitimli, uygar insanlar olarak bu gün İstanbul Oltulular Derneği’nin çatısı altında toplanırken kendime bu soruyu sordum.
Bizi buraya getiren ne?
İstanbul’da bulamadığımız bir şey mi var?
Oltulu olmak bizler için neden bu kadar önemli?
Oltu’yu anlatmak, Oltululuğu yaşamak isteğimizin altında yatan; kabuk tutmuş bir yaranın için için kaşınıyor olması mı?
Herhangi iki Oltulunun gözlerinin birbirine değdiği andaki coşku ile çıkacak olan kıvılcımların üşüyen herhangi bir yerimizi ısıtma umudu mu?
Tarihimizde bizlerin ve bizden önceki büyüklerimizin miras diye dut pestili katmanlarına sarıp sakladıkları gönül sevdaları mı?
Dünyanın en pahalı parfümlerine bile eş tutamadığımız Pekmez kazanlarından yükselen o muhteşem buhara karışan cağ kebabı kokusuna duyulan özlem mi?
Yoksa bunların hepsi birden mi?
Evet, elbette ki bunların hepsi önemli birer sebeptir
Ve elbette ki bunlara eklenecek nice kişisel sebeplerimiz vardır.
Tüm bu kişisel sebeplere eklenmesi şart olan çok önemli bir de genel sebebimiz daha vardır.
Bu sebep Oltu’muzun birçok şehre nasip olmayacak çeşitlilikle dolu olduğunu şaşkınlıkla öğreneceğimiz inanılmaz tarihidir.
Mini minnacık bir kasaba halkının özgürlük mücadelesi, önce Rus, ardından İngiliz işgalinden kurtuluş süreci, bölgedeki Rum, Ermeni ve Türkler arasındaki çatışmalarda yaşanılan acılar ve kurtuluş için kurdukları Oltu Şûra Hükümeti ve de bu hükümetin Oltu tarihi üzerindeki çok çok önemli etkisi…
OLTU ŞURA HÜKÜMETİ
İnsan bu sözcükleri ardı ardına dikkatle okuduğunda ciddi ciddi düşünme gereği duyuyor.
Muhtarlık, kaymakamlık, valilik, sancak beyliği değil.
Yanlış duymadınız.
HÜKÜMET!
Oltu Şura Hükümeti
Oltu halkı bağımsız bir hükümet oluşturmuş, oluşturduğu hükümet ile de …
Bence sözü burada yarım bırakalım ve bu hükümetin oluşum sürecine çok kısa başlıklar halinde göz atalım.
1877-1878 yılları arasında Osmanlı padişahı II. Abdülhamit ve Rus çarı II. Alexander döneminde yapılmış olan ve de Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiği için halk tarafından 93 Harbi olarak bilinen, Osmanlı’nın ağır yenilgisi ile sonlanan savaştan sonra Batum, Kars ve Oltu savaş tazminatı olarak Ruslara verilir ve 40 yıl Rus yönetiminde kalır.
Rus yönetiminde iken Oltu halkının hangi koşullarda nasıl bir yaşam sürdürdüklerini ayrı bir inceleme konusu olarak bırakarak bu kırk yılın sonlarına gidelim.
Ağustos 1914te I. Dünya savaşına Osmanlı devleti de bir Alman komutanın komuta ettiği Osmanlı donanması ile savaşa katılır. Almanyanın yanında yer alarak savaş sürecini yaşar. Bu savaş ortamı içerisinde önceden Rusyaya savaş tazminatı olarak verilmiş olan, içinde Oltu’nun da bulunduğu bölgenin geri alınması amacı ile Enver Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu 22 Aralık 1914de iki koldan Rus idaresindeki Oltu üzerine taarruza geçer.
23 Aralık 1914’de Rus birlikleri püskürtülür. Oltuya Türk birlikleri girer. O günkü çarpışmalarda Oltuda biri albay olmak üzere bin kadar Rus askeri esir alınır.
8 gün süre ile (1 Ocak 1915 gününe kadar) başarılı taarruzlar yapan Osmanlı kuvvetleri Sarıkamış’ta 90.000 askerin donarak ölmesi ve ardından Enver Paşa’nın İstanbul’a dönmesi yani kısaca Sarıkamış felaketi sonucu hücum gücünü kaybeder ve taarruz üstünlüğünü Ruslara kaptırılmış olur.
İki gün içerisinde Ardahan üzerinden ilerleyen Rus birlikleri Türk kuvvetlerini geri atarak 3 Ocak 1915den itibaren Oltu yönünde ilerlemeye başlarlar.
Osmanlı Kuvvetleri Oltudan çekilir.
15 gün sonra Rus Kazak alayları 17 Ocak 1915de Oltuyu işgal ederler.
Bu bölgedeki Müslümanların Türk Ordusuna yaptıkları yardımların intikamını Rus kuvvetlerinden aldıkları cesaretle Ermeni çeteleri çok feci şekilde alırlar. Bahçecik, Havdos, Terping köylerinin erkeklerini tamamen kılıçtan geçirirler.
Şenkayanın Nüsük, (Çatalelma) Güreşken, Zakim (Şenpınar) Çermik(Kaynak) köylerinin erkeklerini de Sibiryaya sürerler.
Diğer bütün Türk köylerini de yakıp yıkarlar.
Ermenilerin yaptığı bu saldırı, tecavüz ve katliamlara -Oltu ahalisini Osmanlı askerine yardım ettiği için hain olarak kabul eden- Ruslar son derece kayıtsız kalırlar.
Bu dönemde bütün doğu Anadolu halkına Ermeniler büyük felaketler yaşatırlar. Güneybatı, Kafkasya, Ardahan Oltu ve Kars Dolaylarında birçok Türk çocuğu öksüz kalır. Yaşananlar Azerbaycan basınında yer alınca Azerbaycan Türkleri arasında büyük üzüntü yarattır ve Moskova’da okuyan Türk öğrencileri tarafından 1905de kurulmuş olan on yıllık Bakü İslam Cemiyet-i Hayriyyesi yardımlarını bu bölgeye ulaştırır.
1915 Martında Rus Çarından gerekli izin alındıktan sonra bu cemiyetin Felaket ve Harp zedelere Yardım Heyeti Tiflisten Karsa, sonra da bölgedeki diğer yerlere ve Oltuya da görevlilerini gönderir.
Kars, Ardahan, Oltu ve Kağızman’da şubeler açılır.
Cemiyet-i Hayriye görevlileri zor durumda olan vatandaşlara yardım etmekle kalmayıp Rus memurların yaptığı haksızlıkların ve Ermeni baskılarının durması için gerekli girişimlerde bulunurlar.
Oltu’ya gelen ilk temsilci sayın Dr. Sultan’dır. Bu doktor sadece öksüz çocukları koruma altına almakla kalmayıp ilçemizin ileri gelenleri ile görüşerek halka direnme, milli mücadele ve istiklal ruhunu aşılamıştır. Sultan hanımefendiden sonra gelen görevliler de onun fikirleri doğrusunda halkı bilinçlendirmeye devem etmişlerdir.
Bu görevliler Oltuda araştırmalar yaparak 21 köyün tamamen dağıldığını, 540’ı çocuk olmak üzere 10 bine yakın Türkün büyük sıkıntı içinde olduğunu tespit ederler.
Buraya kadar okuduklarımızdan 1914-1917 yılları arasında Oltuda çok ciddi anlamda zor bir hayat sürdürüldüğünü öğreniyoruz.
Bu zor ve sıkıntılı hayat sürüyorken
1917de Rusyada Bolşevik devrimi başlar. Çarlık devrilir. Birinci Dünya Savaşı biter ve Ruslar Oltuyu terk ederler.
Ruslar Oltu’dan giderlerken ellerinde bulunan silah ve cephaneleri yanlarında götürebilmenin olanaksız olduğunu bildiklerinden bu silah ve cephaneleri o dönemdeki toplam 180 köyden sadece altı tanesinde yaşayan Ermenilere bırakırlar.
Artık Ruslar çekilmiş, Ermeni ve Rumlar da meydanı boş bulmuşlardır.
Ermenilerin Oltuyu Türklerden temizlemek arzuları hiç bitmemiş olduğundan halka zulüm yapmaya yeniden başlarlar.
1918 ilkbaharında öyle bir mezalim yaparlar ki bu mezalim OTUZDÖRT KIRGINI adı ile hafızalardan hiç silinmeyecek şekilde tarihteki yerini alır.
Rusların Oltu’yu terk etmelerinden sonra Oltunun yönetimi Er icra Komitesi”nin eline geçer.
Bu komitede Türklere yardımcı olan gürcü asıllı iki Rus subayı vardır.
Cemiyetin yardımını dağıtmak için Oltuya gelen İsmail Nazaralioğlu, Melo-Tortum mıntıkası temsilcisi olarak Rus ve Ermeni makamları ile yazışır, halkın haklarını savunur.
Oltulular onun etrafında toplanırlar İsmail Nazaralioğlunu kendilerine rehber seçerler.
1917 sonlarında Oltulu Türkler teşkilatlanmaya karar vererek İsmail Nazaralioğlu başkanlığında. OLTU MILLI İSLAM KOMİTESI”ni kurarlar
İsmail Nazaralioglu başkanlığında kurulan birde özel kâtibi bulunan komite 11 üyelerden oluşmuştur.
1917de ki Bolşevik devrimi, Oltu İslam Komitesinin daha hızlı ve rahat çalışmasına olanak sağlar ve bu durum bölgedeki Ermeniler ile Rumların gözünden kaçmaz.
İşgal altında bulunan Kars, Ardahan, Batum Sancakları ile beraber Oltu sancağı da Osmanlı Devleti ile birleşme isteklerini; Sadrazam Talat Paşa’ya, Almanya, Avusturya, Macaristan Dışişleri bakanlıklarına ve Sovyet Hükümetine bir telgrafla bildirdiler.
Türkler 1878den beri askerlik yapmadıkları için silah kullanmasını bilmemektedirler.
Ermeniler hem askerlik yapmış ve hamda silahlanmışlardır
Rus subaylarından Bağdayefin komuta ettiği 250 kişilik bir Ermeni düzenli bölüğü mevcuttur.
Ayrıca Oltudaki bütün depolar ve ambarlar Ermenilerin elindedir. Çok acılı ve zor günlerde Ermenileri Otludan çıkarma kararı alan ve bunu uygulayan Oltu İslam Komitesinin yürüttüğü çalışmaları bu yazının sonundaki ekler bölümünden okuduğunuzda muhteşem bir akıl oyunu ile Ermenilerle nasıl baş ettiklerini de öğrenmiş olacaksınız.
Oltu İslam Komitesinin Ermenileri Otludan çıkarması ve ardından Osmanlı askerlerinin Halit paşa komutasında Oltu’ya girişi ile hissedilen sevinç içerisinde Kırk yıllık kara günler denilen bu günlerin bitmiş olduğu inanç ve arzusu ile 25 Martı Kurtuluşu günü olarak ilan etmiş olsalar da tarih süreci içerisinde bu kara günlerin bitmiş olduğunu zannederek…
Evet, burada da sözü yarım keselim ve bu tarihten sonrasında neler olduğuna da kısaca göz atmaya çalışalım.
Elviye-i Selase yani Üç Şehir adı ile anılan ve içinde Oltunun da olduğu bölgenin geleceğinin belirlenmesi için Brest-litowsk antlaşmasının 4. maddesine göre bölgede referandum yapılması gerekiyordu. Bu referandum yapıldı. Ve halkın büyük çoğunluğunun evet demesi ile Oltu Osmanlı devleti ile bütünleşti.
Bütünleşti bütünleşmesine ama hemen ardından Osmanlı Devleti Mondros mütarekesini imzaladı. Böylece hem kendi idam fermanını imzalamış, hem de içinde Oltu’nun da bulunduğu bu bölgeyi yeniden Rusya ya bırakmış oldu.
Bölge halkı bu ikinci terk ediliş şokunu kendi askerine ağlayarak “Bizi yine mi yalnız bırakıp gidiyorsunuz? ” sorularını sorarak yaşıyorlardı.
Kendi askerleri çekip gitti,
Kaderi ile yeniden baş başa kalan Oltu halkı belki ilk kez Osmanlı Devletine karşı bir de güven sarsıntısı yaşıyor ve yeniden başlarının çaresine bakmak zorunda kalıyorlardı.
Sayın Doktor Sultan’ın tohumlarını ektiği mücadele ruhu ölmemişti. İlk arayışlar başladı. Kars ve Ardahan bölgelerindeki İslam şuraları ile iletişim kuruldu ve hemen bu şuralara bağlı Oltu şubesi oluşturuldu.
İngilizlerin büyük planları gereği ne yapılacaksa yapılacak ama bu bölge mutlaka Ermenilere verilecekti. Kars şurası İngilizlerin ciddi gayretleri sonucu dağıldı. Kukla şuralar kuruldu Böylece Kars ve Ardahan bölgesindeki şuralar amaçlarına ulaşamadan ortadan kalkmış oldu. Bölge halkı her gün daha perişan oluyordu. Ermeni eziyeti bitmek tükenmek bilmiyordu. Bu ortam içerisinde batıya doğru göç başlamış bu da Ermenileri çok sevindirmişti. Çünkü istenilen zaten buydu.
Kars şurası dağıtıldığında Oltu şurası da (İslam Terakki Fırkası) dağıtılarak yerine içinde İngiliz parmağının olduğu Oltu Meclis_i İdaresi adıyla Ramiz bey başkanlığında yeni bir Kurul kurulmuştu. Oltu Meclis-i İdaresi Beş Türk ve bir Rum üyeden oluşuyordu. Bu kurulun oluşmasında etken olan İngiliz subaylar Oltu’dan ayrılıp Kars’a dönünce 17 Mayıs 1919da İngilizlerin kurduğu Meclis-i İdarenin kaldırılarak yeni bir idarenin kurulması ve Ramiz Beyin Başkanlıktan çekilmesi istendi.
25 Mayıs 1919da Oltu Meclis-i İdaresi kendisini feshetti ve Tahir beyzade Yusuf Ziya Bey Başkanlığında Oltu şura Hükümeti kuruldu.
Bu hükümetin kendisine özel ay yıldızlı bir bayrağı, kendi özel mührü ve bir devlette olması gereken her organı mevcuttu. Bu konudaki belgeleri Dil tarih coğrafya fakültesi mezunu, emekli Binbaşı, Türkiyenin en önemli sahafı araştırmacı Sami Önal’ın milli mücadelede Oltu isimli kitabından bulabilirsiniz.
Böylelikle İngilizlerin nisan ve mayıs aylarında iki ay süre ile Ermeniler adına yürüttükleri siyasetlerine son verildi.
Bu yeni Hükümetin sınırları Bardız yaylasından (Allah-u Ekber dağı) Göle’nin Karınca düzü, Tekirtos yaylası, Kanlı Dağı ve Artvin hududuna kadar uzanıyordu.
Bölgede bu olaylar olurken Mondros Mütarekesinin mahvettiği Anadolulun her bir köşesinde de bu bölgedeki çalışmalara benzer kıpırdanmalar başlamıştı.
Bitmiş tükenmiş, kendi idam fermanını kendisi imzalamış bir imparatorluktan geriye kalmış ve kendi kaderlerine terk edildiklerini anlamış bu perişan halkın üzerine, sarı saçlı mavi gözlü bir güneş olarak doğacak olan MUSTAFA KEMAL; İngiliz, Rus, Ermeni, Fransız, Rum ve Gürcülerin bandıra bandıra, lokma lokma yiyeceklerini düşünerek ağızlarının sularını siliyor olmalarına inat olsun dercesine BANDIRMA vapurundan inmiş hatta Erzurum’a kadar gelmiştir.
Bir taraftan da Ermeni zulmünden kaçabilmek için göç etmekte olan halkın göçünü önlemek amacı ile Halid Beyin Oltuya gönderdiği Fahrettin Bey, Narmana geçerek burada da Milli bir teşkilatlanma kurulmasını sağladı.
Mustafa Kemal’in Samsun’a ve oradan da Erzurum’a gelmiş olduğunun duyulması ile göç edenler geri gelmeye başladılar.
Oltu Şura Hükümeti milli şuralar içinde önemli bir merkez durumuna gelmiş oldu.
Oltu şura hükümetinin kararlı çalışmalarını, İngilizlerin ardı arkası kesilmeyen “bu bölgeyi Ermenilere terk edeceksiniz” şeklindeki ısrarlı girişimlerinin hepsini nasıl bir dik duruşla reddettiklerini, her reddedişin ardından başka bir zorlama ile karşılaştıklarını, asla yılmadıklarını ekler bölümünde okuduğunuzda ailelerinize ait anılarınızı anımsarsanız hiç ama hiç şaşmayınız.
Bunları bu bölümde anlatmayacağım ama sadece bir olayı da aktarmadan edemeyeceğim.
Rum asıllı Pasalof, Ermeni hükümeti tarafından Oltu’ya mülki amir olarak (mutasarrıf) tayin edildiğini ve beraberindeki kadro ile hükümet oluşturacağını söyler. Oltu Şura Hükümeti de gelen heyetin bu amaçla Oltuda kalamayacağını bildirir ve onları sınır dışı eder.
11 Haziran 1919da bu konuda bilgi isteyen Mustafa Kemale şu telgrafla bilgi verilir.
Silahlı 300 Ermeni tecavüz maksadıyla değil Oltu Hükümetini teşkil etmek fikri ile gelmişler, Oltu Müslüman Şurası kendilerine şimdilik ve ancak misafir olarak kalabileceklerini belirtmiş, bunun üzerine gelen Ermeni asker ve Jandarmalar geriye gitmiştir.
Bu telgrafın orijinal metni ektedir.
Bu kısa telgraftan da anlaşılan odur ki Oltu Şura Hükümeti artık tam anlamı ile bulunduğu yere hâkim ne yapması gerektiğini bilen, kararlı azimli bir hükümettir.
Bu hükümet ne kadar kararlı ise İngilizlerin tam desteğini almış olan Ermeniler de o kadar inatçıydı.
Oltu Şura Hükümeti idari ve askeri faaliyetlerinin yanı sıra, Önemli bir siyasi faaliyette de bulunmuş ve Paris Barış konferansına katılmayı istemiş, Cenub-i Garbi Hükümetinin yarım kalan girişimlerini tamamlamaya çalışmıştır.
Bu amaçla İstanbul’a gelmiş olan Yasin Haşimoğlu Paris Barış Konferansı ön temsilcileri ile burada görüşmüş. Mondros mütarekesi gereği Osmanlı Devletince terk edilen topraklardaki Ermeni ve Rumların Türklere yaptıkları zulümlerin boyutunu dile getirmiştir.
Biz Dünyada hiç kimsenin boyunduruğu altına girmek istemiyoruz. Bu uğurda bütün millet olarak yemin etmişiz. Dökülecek kanın günahkârı sizsiniz. diyerek Osmanlı ile bütünleşmek isteğini son bir kez daha ifade etmiş ve salonu terk etmiştir.
O dönemde İstanbul işgal edildiğinden Oltu Şura Hükümeti Paris barış konferansına katılamamış bu ön görüşme tarihe bu şekilde geçmiştir.
Oltu Şura Hükümetinin ve Anadolu’daki diğer bölgesel yönetimlerin Osmanlı devletinin bittiğini kabullenmeleri, İmparatorluğun son yıllarında ikide bir savaş tazminatı olarak saha topu gibi kullanılmış olduklarının bilincine varmaları gerekliydi. Aklın yolu birdi. Ve bu akıl doğru yolu bulacak Mustafa Kemal başkanlığında Ankara’da toplanan ve Yeni Türk Devletinin temelini oluşturan Meclise Mebus gönderecek, yıkılmakta olan Osmanlı Devleti yerine, yeniden kurulacak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile birleşerek “Oltu Bağımsız devleti kendi istek ve iradesi ile Türkiye Cumhuriyetine katılmıştır” şeklinde tarihine muhteşem bir cümle yazdıracaktı.
Olabildiğince kısaltarak anlatmaya çalıştığım bu bölümü normal olarak burada bitirmem gerektiğini biliyorum ama yine de kendi sözlerime Duayen gazeteci Sayın Hasan Pulur’un
“O da milletvekiliydi” isimli yazısından yapacağım alıntılarla devam etmek istiyorum.
“Yasin Haşimoğlu, 24 yaşında Meclise, bir ilin milletvekili olarak değil, bağımsız bir Türk devletinin temsilcisi, milletvekili olarak gelmişti...
Hangi devletin mi?
……..
“ Ortada devlet yoktur, Osmanlı yenilmiş, İstanbul işgal edilmiş, Mustafa Kemal Paşa daha Samsuna çıkmamıştır. Oltu halkı toplanır ve Oltu Şura Hükümetini kurarlar. Bu devlet, belki de tarihteki en küçük Türk devletidir, bir ucundan bir ucuna yürüseniz, üç saatte gidersiniz, hele şimdi otomobille 15 - 20 dakikada...
Devletin yüzölçümü, nüfusu küçüktür, ama Oltuluların milliyetçi duyguları ve bilinçleri çok büyüktür, Kuzgun leşe, devlet başa! ilkesi inançlarıdır. Devlet Başkanı, Yasin Beyin ağabeyi Ziya Beydir.
……
“Ankarada Meclis kurulmak üzere olduğu duyulunca, Yasin Bey, Oltu Şura Hükümetinin temsilcisi olarak, uzun ve çetin bir yolculuktan sonra Ankaraya gelir, daha 24 yaşındadır. Yolculuk bir ay sürdüğü için Meclisin açılışına yetişemez.
Yasin beyin ikinci oturumdaki anılarını da sayın gazeteci Erdal İzgiden alıntılayalım
Yasin Haşimoğlu’nu ilk meclise meclis başkanı Hamdullah Suphi Bey takdim ediyor ve “dilleri ile dinleri ile Türklükleri ile bizlerden ayrılmayacak olan Türklerin bir kısmını temsilen, bağımsız Oltu Şura Hükümetinin temsilcisi olarak şu an aramızda bulunan Yasin beyin elini Reis beyin yani Mustafa Kemal’in sıkmasını teklif ediyor ve Mustafa Kemal de bu teklifi oylamaya koyuyor. Büyük bir coşku ile alkışlanınca da Yasin Bey kürsüye çıkarılıyor ve bu el sıkışma gerçekleşiyor. Bu olay o anda meclis tutanaklarına geçtiği için bir tarihi belge olarak Oltu Şura hükümetinin ilk meclise temsilci gönderip kendi özgür iradesi ile Yeni kurulan devlete bütünleşen ilk bağımsız devlet olduğu tescil edilmiş oluyor.
Bu gün sizlere Oltunun Osmanlı Devleti tarafından hangi tarihlerde ve hangi koşullarda zaman zaman Rus idaresine terk edildiğini, Ermeniler tarafından ilk işgalin ne zaman ve hangi koşullarda olduğunu, kırk yıl süren(burada dikkatinizi çekerim sadece kırk yıl) Ermeni işgalinden kurtuluş mücadelesindeki korkunç sıkıntıların, çok az sayıda olsalar da Rumların, Oltu Türk halkı üzerindeki baskılarını, İngilizlerin tüm yöre üzerinde oynadıkları korkunç oyunların tarihlerini ve belgelerini aktarmaya çalıştım.
Oltu’da verilen mücadelenin gerçek boyutunu anlamak için bu tarihi belgeleri çok tarafsız gözle ve çok dikkatle okumak gerekir. Bu belgelerin bir dokümanını yazıma ek olarak hazırladım. O nedenle de konuşmamın içerisinde bunlara çok yer vermeden sadece ve sadece şunu vurgulamak istedim.
Dünyanın en küçük özgür Türk devleti olan Oltu Şura Hükümeti yönetimindeki Oltu, bu şura hükümeti tarafından yönetildikten sonra vatanın bölünmemesi gerekliliği ve gerçeğini çok iyi algılayarak kendi özgür iradesi ile Mustafa Kemal hükümeti ile birleşmiş, bir devlet iken küçük bir kasaba olmayı sadece bu bölünmezlik adına kabul etmiştir.
Her anlamda sürekli kendisini geliştiren Oltu insanı bu gün zengin kültürü, eğitim kurumları, alt yapısı, coğrafi konumu, tarihi, nüfusu ve gönül dolusu isteği ile İL OLMAYI HAK ETTİĞİNİ DÜŞÜNMEKTEDİR. Bu isteğinde de yerden göğe kadar haklıdır. Yakın tarihimizdeki birçok iktidarlar tarafından Oltu halkına verilmiş olan İL OLMA sözünün en kısa zamanda yerine getirilmesi için derneğimizin de elinden gelen girişimleri yapmak istemesi elbette çok doğaldır.
Yazımım üst bölümünde iki cümlemi yarım bıraktığımı anımsatarak Oltu’nun kurtuluşu olarak kutlanılan 25 Mart gününe geri dönmek istiyorum.
Tarihi çok iyi okuduğumuzda Oltulular 25 Martta kurtulduklarını zannetmiş ama ne yazık ki bunun gerçek olmadığını da çok kısa zamanda öğrenip yeni bir kurtuluş mücadelesi içine girmiştir. Oltu’nun gerçek anlamda kurtuluşu Türkiye Cumhuriyeti ile birleştiği 20 Mayıs 1920 günüdür. Bu nedenle bu çok özel günün tescil edilip Hatay’ın Türkiye Cumhuriyetine kendi özgür iradesi ile katılan son devlet olarak kabul edildiği gibi Oltu’nun da Özgür iradesi ile Türkiye Cumhuriyetine katılan ilk bağımsız Türk devleti olarak tescili gerekmektedir.
Araştırıp yazan
TAMAY ÖNAL POLAT
Matematik öğretmeni
15 Mayıs 2012. İstanbul
1) Milli Mücadelede Oltu……………………………………………………………………Sami Önal
2) Türk kültürü dergisi
3) Milliyet gazetesi
4) Hürriyet gazetesi
5) Milli Mücadelede Kars…………………………………………….Fahrettin Kırzıoğlu
6) Oltulu Yusuf Ziya Bey……………………………………………..Sami Önal
7) Yasin Haşimoğlunun Hatıraları…………………………………….Erdal Aydoğan
8) www.oltulular.com
9) Oltu……………………………………………………………………………………………...
Kayıt Tarihi : 15.5.2012 13:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!