Özel Emanet Şiiri - Dua Ekseni

Dua Ekseni
66

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Özel Emanet

“ÖZEL EMANET”
Kapitalist batı,senenin 365 gününü parsellemiş ve her günden bir değil, bir çok çıkar elde etmek için akla hayale gelmez “anma günleri” icat etmiştir.Her anma bir hediye,her hediye bir para kazanma yolu demek.Hediyesiz anma günleri de yine düzenleyenlere birer rant kapısı aralamakta.
Hani bir söz vardır “Bir koyundan, bir post çıkar” diye.Hayır efendim bir koyundan bir post değil,birkaç postu çıkarmayı başarmışlardır.Nede olsa “KOYUN”! Ne dersen,ne yaparsan ağzını açmaz, melûl-melûl bakar, hak verircesine “melerrr “durur.
Şöyle ki; 365 günün her gününü ayrı ayrı “önemli ve de kayda” değer gün ilan ettikleri gibi; Anneler günü,babalar günü,sevgililer günü, kadınlar günü,….Allah’ın günlerimi biter? Her Allah’ın günü bir “özel gün”. Bu “birinci posttur”
Senenin aynı günlerini bir kez de haftalara ayırıp “ikinci postu” çıkarırlar. Engelliler Haftası,Orman Haftası,Şehitler Haftası,…….Haftası,Haftası.
Bitti sanmayın!
Bir de tüm yılı hasrettikleri anmaları vardır ki,bu da “üçüncü posttur”
Mevlana Yılı,Eğitim Yılı,…… Yılı,Yılı.
Evine; eşi,çocuğu,kedisi,köpeği,kanaryası sığan, fakat, evinin hiç bir köşesine sığdıramadığı Ana-Babasını Kimsesizler Yurdu’na bırakan “evlat”, senenin bir günü hatırlayarak,parasına kıyıp aldığı hediyeyle yükümlülüğünü yerine getirmişçesine,gönül huzuruyla sevinerek evine döner.
Senenin her günü hır-gür içinde geçen,kafasına estikçe sövüp-dövmekte bir beis görmediği, bir kez gülümsemeyi esirgediği “sevdiceğine-eşine”,koştur-koştur bir gül alıp “farz görevini” ifâ etmenin gururunu,mutluluğunu yaşar.
Bir hayli yabancısı olduğum bu gün,hafta,yıl parselleyicileri ve sevgisini ranta dönüştüren zihniyet beni pekte enterese etmiyor.
Bu haftanın “Dünya Engelliler Haftası” olduğunu basından okuyunca şahidi olduğum ve beni derinden sarsan,etkileyen bir olayı dillendirmeden edemedim.
Avrupalılar,19 yy’a kadar zekâ özürlü ve ruh hastalarını hasta olarak kabul etmeyip,bu tür insanları “şeytanın ortakları” kabul ediyorlardı.Haliyle bu zihniyet tedavi yerine,o tür hastaları “günahlarından arındırmak” için diri diri yakıyordu.
Yine sağır ve dilsiz doğanların iman sahibi olamayacaklarına hükmetmelerinin sebebi “Çünkü iman, duyulan,dinlenilen sözlerle oluşur,gelişir” (St.Agustinus.354-430 yaşamış Hıristiyan düşünür) teziydi.
Modern,çağdaş Batı zihniyetinin iz düşümü olarak Türkiye’de de hamilelik boyunca rutin kontrollerde bebeğin gelişimi çeşitli yöntemlerle izlenmekte eğer bir anormali bulgusuna rastlanırsa, büyük çoğunluk tarafından kürtaj yoluyla yaşamına son verilmektedir.
Sakat doğacak bebeğin tedavi / bakım giderlerinin külfeti ve ekonomiye müspet katkısının olamayacağı göz önünde bulundurularak topluma vereceği zarar/gider düşünülerek doğmadan,gebeliği bitirmek, son derece normal (!) karşılanabilmektedir.
Yine, ailesine getireceği maddi külfet ve bakımından dolayı manevi yük, aile ve doktor arasında alınan kararla bebeğin hayatına son verilerek çözülmektedir.
İşte bu haftanın Engelliler Haftası olması hasebiyle müslümanın fitnesi (*) , Allah’ın en güzel emanetlerinden biri olan çocuğuyla sınavına örneklik teşkil edecek, çok zor ama bir o kadar da ulvî davranışın yansıması aileyi gündeme taşıyarak,imanlarına şahitlik edeceğim.İmanın ne büyük nimet ve direnç kaynağı olduğunun delili güzel insanlar.
Hacer’le Ahmet iki yıl kadar önce evlenmişlerdi.İkisi birlikte islami kitaplar sattıkları küçük,mütevazı dükkanlarında omuz omuza hem rızklarının peşinde koşuyorlar,hem de Allah kaygısını yaşam biçimi olarak benimsedikleri davalarının tebliği için çırpınıyorlardı.
Bir ara uğradığımda sordum;
-Ne zaman teyze oluyoruz?
-Allah’tan ayıpsız kusursuz,razı olacağı bir evlat istiyoruz.Nasibimizde varsa, hayırsa inşallah verir.
Altı ay kadar önce yine sipariş verdiğim bir kitabı almak üzere uğradığımda;
-Biliyor musun? Ahmet’in bile haberi yok.İlk Sana müjde veriyorum.Test yaptırmıştım. Az önce öğrendim.Allah nasip ederse teyze oluyorsun.
Söylerken gözlerinin içi gülüyordu.Nasılda yanakları al al mutluydu.
Ziyaretine veya bir kitap almaya gittiğimde, bazen elinde bir patik,bazen bir bebek yeleği örerken görüyordum.Aldığı kilolardan şikayet ediyordu.Bebeğinin adı konusunda benim önerimin ne olduğunu sormuştu.
Bir hafta kadar önce uğradım.Doğumun ne zaman olduğunu ve cinsiyetinin belli olup olmadığını sordum.
-Temmuz sonu nasipse,erkekmiş dedi.
-Az kalmış,Rabbim önünü sonunu hayır etsin,yardımcın olsun.Adına karar kıldınız mı?
-Amin.Evet.Muhammed Emin koyacağız inşallah.
- Allah,adıyla müsemma etsin.
-Biliyor musun? bebeğim yaşamayacakmış.
-Nasıl yani?
-Her ay ultrasyona girip kontrolleri yapılıyordu.5. aya kadar her şey normal görünüyordu. Daha sonra bir anormallik olduğu ama burada bilemediklerini söyledi doktorum.İstanbul’da bir bayan Prof.’un özel muayene hanesine gittik.Yapılan tetkiklerde Beyin sapı denilen omurilik soğancığının (bulbus) dışarıda geliştiği ve beyinde su toplanmaya başladığı tespit edildi.
Doktor hemen kürtaj edilmesi gerektiğini söyledi.İstem dışı eşimin elini sıkıca kavramışım.
-Hayır,Asla bu mümkün değil. O bana Allah’ın emaneti ben can vermedim ki ben yaşamına son vereyim.
-Kızım zaten yaşaması imkansız.O kadar az rastlanan bir vak’a ki! Tedavisi,ameliyatı hemen hemen olanak dışı.Yaşasa bile o süre içinde hiçbir şey hissetmeyen,konuşmayan, gülmeyen bir yaratık olacak. İyi düşün kararını ver.Beni dinlersen kürtaja izin ver. Daha çok gençsin başka sağlıklı çocukların olur.
-Hayır, düşünmeme gerek yok.Benim bu konuda kararım olamaz.Allah kararını vermiş, benim sınavım bu yönde olacak dedim.
Dönüp geldik.Karyolasını,odasını,giyeceklerini hazırlıyorduk yavaştan- yavaştan. Her şeye ara verdik.
Ahmet’le oturduk,doğunca hemen ölürse adı konur mu? Cenaze namazı kılınır mı? Gibi dini vecibelerin neler olduğunu araştırıp öğrenelim diye konuşmaya başladık.Kalbimi yokladım.Hüzün vardı ama hamdolsun asla isyan,sıkıntı,çaresizlik vb duygular yoktu.
-Aklıma ne geldi biliyor musun Ahmet?
- Hayırdır, ne geldi canım?
- Hani; Rumeysa Kadın (r.anh) ın çocuğunun ölümünde eşi Talha’ya “Komşu emanet bir şey verse sonrada istese ne dersin? ” sorusuna Talha’nın cevabı “ Emanet elbette alacaktır.” Rumeysa’nın “ O halde Allah emanet verdiği çocuğumuzu aldı” teslimiyetiyle teselli etmesi geldi.
-Elbette verende,alacak olanda Allah. Her ne kadar çocuğumuz özürlü görünse de, dilerse sağlıklı doğmasına güç yetirecek olanda O.Her halükarda sonuç bizim hayırımıza olacak.Ama ahret,ama dünya hayatında.Hatta ikisinde de.
Bu arada çocuğumun durumunu öğrenenlerden her birinden bir ses çıktı.
Kimisi” Yedi aydır hamallığını yaptın boşuna”
Kimisi” Şimdi daha doğmadığından seni ne büyük bir zorluk beklediğinin farkında değilsin.Kolay mı özürlü çocuğun bakımı? ”
Bir diğeri ” Ağrısını,sancısını çekeceksin,özlemle bekleyeceksin.Ellerin bomboş kalacak”
Büyük çoğunluk çocuğumun hayatına son verilmesini kabul etmemin vebali olmayacağı yönünde akıl(!) veriyorlardı.
Son gidişimizde doktorumda;
-Kızım kararında ısrarlımısın?
-Evet.O bana Rabbimin “Özel Emaneti”.Umuyorum ki beni Özel Kulları arasında gördüğünden,herkese verdiği sağlıklı sıradan emaneti değil,özel emanetini teslim etti.İnşallah en güzel şekilde,razı olacağı hal üzere bu güne kadar taşıdığım gibi, benden geri alıncaya kadarda özenle taşıyacağım.”Çekemeyeceğiniz yükü yüklemem” diyor.Adını da Muhammed Emin koyacağız. O benim “Cennet Çocuğum” olacak. Eğer Rabbim ömür verir yaşarsa ona her baktığımda Cenneti göreceğim yüzünde.
-Tamam kızım.Madem kararını değiştirmeyeceksin, sana bir psikolog arkadaşımın yardımını almanı öneririm.Doğumun sezaryenle olacak.Ameliyattan çıkıp, ayıldıktan sonra bebeğini kucağına vermeyeceğiz.Sütün gelip emzirmek istediğinde yıkılırsın,bu acıyı taşıyamazsın.Dolayısıyla bence tıbbi destek alman gerekli.
-Hayır,buna da gerek yok.İnşallah sabredenlerden olurum.
Hacer bunları anlatırken; İçimde bir yerlerin sızladığını hissediyordum.Tüm bunları konuşurken ikimizde mahzun, ama birbirimize güç veren sözler ediyorduk.Rabbim ne büyük ve zor bir fitneydi?
Ayrılıp eve geldiğimde, gözleri dolu dolu, lakin imanla dimdik duruşuyla, Hacer sanki yanı başımda dolanıp duruyordu.
Dul ve yetimler yararına yapmış olduğumuz kermesten beyaz bir şal satın aldım. Tüm özel gün kutlamalarına hiç sıcak bakmadığıma aldırmadan,kendimle çelişki olan bir karar verdim.Güzel bir hediye paketi yaptım.İki gün önce “Anneler Günü”ydü. Hacer’i ziyarete gittim. Her zaman elinde patik vs bebek giyecekleri örerken görürdüm.Şimdi kitap okuyorken buldum.
-Selamun Aleykum “Özel Anne”. Bak sana bir emanet getirdim.Bunu sana Muhammed Emin “Anneler Günü” hediyesi olarak iletmemi istedi.
Yutkundu.Paketi açtı ve yüzüne bastırdı.İkimizde ağlayarak birbirimize sarıldık.
Selam ve muhabbet ola…

(duaekseni)

(*) Fitne: Lisan-ül Arab’ın 7. cildinin 18-21. sayfalarında verilen bilgilere göre, “ateşte yakmak” anlamındaki “fetn” kökünden türemiş bir ismünnevi (tür adı) olan “fitne”; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerin kendisiyle kaynaşmış olan değersiz maddelerinden (cüruf) ayrıştırılması, yani saflaştırılması amacı ile yüksek ateşte yakılması (potada eritilmesi) işlemidir.
“Fitne” sözcüğü sadece kıymetli madenlerin saflaştırma işleminin adı olarak kalmamış, kişilerin inançlarının, içyüzlerinin ortaya çıkarılmasında bir araç olan; mal yokluğu (fakirlik) , mal çokluğu (zenginlik) , hastalık, ölüm gibi durumlar ile körlük, topallık, sağırlık gibi bedensel kusurlar ve kıtlık, savaş gibi toplumsal olaylar da “fitne” olarak isimlendirilmiştir.
Sözcük daha sonraları “yakma” anlamı ekseninde; “acı çektirme, işkence, zayıf düşürme, saptırma, tartışma, deneme ve sınama” anlamlarında da kullanılır olmuştur.

Dua Ekseni
Kayıt Tarihi : 15.6.2007 15:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Dua Ekseni