Mardinde doğdum,İstanbulda yoğruldum
Bir kasım akşamı sokak lambalarının altında gölgemden bile kaçacak kadar soğuktum kendime.
Yazı bekleyen asi bir güz,
Yaprak dökmüş ağaçlar,telafisini bekler baharın.
Dönüp dönüp aynı yola çıkmak gibidir bir sevdaya tutulmak.
Kendini yavaş yavaş senin için yakan bir sigara gibi
Acısını sana verdiği zehirli okla,kederini ölümüyle sonlandırır...
Bir insan hayatıydı sana olan aşkım;
Çocukluk,gençlik,olgunluk ve yaşlılık.
-Başlarda çocukça sevdim masum,saf temiz bir mülteci çocuğu gibi sorgusuz sualsız sevdim.
-Sonra feda etmeyi öğrendim.Önce kendimi sonra bu uğurda önüme çıkan her engeli yani gençliğimi heba ettim.
Çakır gözlü billur
Toprak kokulu güzel
Heybesinde sevda taşıyan aşk kokulu dilber
Kalp atışlarımın ritmini
gözlerinde taşıyan sevgilim
Hizmetkar kıldın beni kendine
Bir rüyam var hocam
Çocukların gülüp,koştuğu
Mahalledeki teyzelerin sohbetlere dalıp gittiği
Devlet'in huzuru temin ettiği bir rüyaydı hocam.
Rüyaların tersi çıkar derler ya hani hocam,
Toprağın ilacı sudur
İnsanın ihtiyacı ise sevgi ve barıştır.
Toprağın kanla sulandığı
İnsanın ise ölümle cezalandırıldığı
Bir çağa açtık gözümüzü.
Bir ölüm sessizliği var içimde
Suskun,durgun ve biçare
Umut dolu ama bir okadar da umutsuz
Aşk gibi tıpkı sen gibi acımasız ve duygusuz
Yoruldum sensiz olmaktan.
Ucu bucağı olmayan bir şehir,içinde o,bu,şu ve bir şair
Galata'dan seyre daldım Üsküdarı,
Üsküdardan evvel sana denk geldi anlamsız bakışlarımın anlam kazandığı,
Gözlerimin gözlerine düştüğü,
Sözlerimin Haliç'e döküldüğü,
O aana takıldım kaldım.
Ya sana düşecektim ya da İstanbul boğazına....
Tam göğsümün üstüne bir tohum ekti
Çakır gözlü,tohum kalple bütünleşti,
tomurcuklar üredi,gecenin bir yarısı pencerden uçup gittiler,toprak kokusuna ulaşmak istercesine sana doğru uçtular.
Kaç yüzün var söyler misin bana?
Hangisiyle karşımdasın
Soğuk bir buz duvarı gibi kalbimi dondurduğun yüzle mi ?
Yoksa ateşte harlanmış gözlerinle kalbimi külleştiren yüzünle mi ?
Bazen bir şeyler olur ya hani;
insanın bir başka insana onunda günün birinde bir insan oluduğunu unutturan,
sevmek önünü ardını düşünmeden bir masal gibi pür-ü pak masumca,içten duygularla seni seven ardından seninle dalga geçmeyen...kutu kadar küçücük bir eve iki tane kedinin bile sığamayacağı bir evde saf duygularımızı sıkıştırıp bir ömür tüketebilirdik,olmadı ama, sen beni tüketmeyi seçtin bende duygularımı...bir ömrü duygusuzca geçirenler kervanındayım bende,insan insan olsa insana insan olduğunu unutturur mu ?
devamı gelsin istiyor musunuz? :) beni mutlu edin ozaman yorumlarınızı bekliyorum.