gidiyorum…
acılardan soyutlanmış beynimin
karla kaplı bir şehrin ışığında yaşamayı
anlamsız bir düş kılmasının yorgunluğuyla gidiyorum!
çoğu zaman korkmuşken ayrılıklardan,
vakitsizdi tüm sonbaharlar
ve engeldi yağmurlu geceler
o ateşten gömleği giymeye...
bu sebepten,
şarkı söylemeye çıkardım gece yarısı
bir kedi gelirdi yanıma
giderken kal demeyişin acıtmak korkusundanmış
ya da tutamayışın ellerimi
ve sadece bir teselliydi son sarılışın,
acıyınca böylesine canım
kollarının neden titrek olduğunu anladım.
Ait olmadığım gecelerden dönüp gelmiştim
Gece olmuştu düşüncelerim
Sonrası,
Zamansızdı ve kısa…
Gitme demedim bu kez! ..
Yıllar önceydi ama,
teni yakan ayazıyla bir kent vardı burada,
kent vardı ve birde ben;
anlatamaz derdini sarhoş ağzıyla…
ardında bıraktığın,
sadece bir yalnızlık değildi aslında.
yanılmıyorsam eğer
96 yazında,
şehri İstanbul'un karanlık bir sokağında,
gelip durdu gözlerimde
mavi gözlü esmer bir çocuk...
-adı Mustafa-
kimbilir belki bir aşk,
belki onlaca,yüzlerce aşk...
kaybetti kimi,kimi buldu
hayal etti
tam da şu anda bazıları,
kimileri varlığına isyan...
“baktığım en güzel gözlerdi gözlerin, düşler kadar güzel, gece kadar derin
ve tuttuğun ilk ellerdi ellerim, düşler kadar kırık, gece gibi serin…”
bilsen ne kadar istedim,
bakarken ardından “gitme” demeyi…
tek bir kelime oysa, fazlası yok,
simdi ben seni sevdim ya
oyle buyuk beklentilere
girme sakin
canimlar cicimler
bilmez benim agzim
yarın yine kavga edeceğiz belkide seninle
ve şimdi bunu okuyan çok bilmişler
de ayrı yazılır diyecekler
ve ben o kadar yılgınımki ayrıştırılmaktan,
meydan okuyorum türkçeye...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!