Bir gün sende gidecek misin koşarak bensizliğe.
Arkandan şaşıp bakıp kalakalacak mıyım öylece enkaz gibi.
Sahi, çok severdin kıyamazdın ya gözlerime düşen hüzünlere…
Zorla büyütüldüğüm, çarçabuk biten çocukluğum gibi bırakacak mısın beni çark edilmiş yarınlara.
Korkarım yitişlerden, gidişlerden, sessizlikten…
Biliyor musun korkardım karanlıktan, ışığı olmayan alt kattaki izbeliklerden.
Bütün sokak köpekleri beni beklerdi ısırmak için, bütün kediler sırada tırmalamak için…
Gündüzleri ateş böcekleri toplardım, gecelere saklardım.
Kaçardım, korkak bir yaşama doğru, sinmiş, sessiz ve nefessiz. Ben, benimle bile hayal kuramazdım, tüm hayallerimde kahramanlarım vardı sen gibi.
Yarım kalmışlıkların yakalanamadığı, aniden uyanılan düşler gibi…
Yarımlık sevdalar yazdım yüreğime.
Habersiz deryalara daldım.
Koluma vurdu, soluma vurdu, yoluma durdu bilmediklerim.
Çocuktum…
Yüzümde terlememiş bıyıklarımı özler, kırmızı kahve ve de siyah sakallarımı sever, gözlerimde izleri beklerdim.
Soğuk bir gece miydi, ılık bir hazan mı, yoksa kopan bir fırtına sonrası dalgalar mı seni…
Büyümüş gözbebeklerime vurdu resmin…
Büyüdün, büyüttüm…
Büyük büyük adımlar açtım zamana senli.
Bembeyaz sayfalar, içi dolmuş kelamlara, dünya değer selamlara muhtaçtım.
Açtım, açık, bir yanımda büyümeyen ben, diğerinde oluk oluk akan özlem ırmaklarım…
Sana, bana, bize b/akıyordum.
Sevmenin her türlüsüne nikah kıyardım, giyerdim adam gibi bembeyaz cümlelerimi…
Siyahı bile boyardım Çingene kırmızısıyla hayatın…
Olsaydın, olsaydı, gözlerindeki sevincin kelimelere düşen ifadesinde benli mürekkep izleri.
Kim bilir, hala kapılar açık…
Hala özlemin…
Belki de yenemediğin korkuların tutmakta seni.
“Seni çok seviyorum” cümlesine ömrümü verecektim.
Ne acı… Adını yazmak varken yüreğime, kazmışken derininden kıyıma köşeme, çekmişken içime dışıma, sevmişken, bakışlarında ben gülüşlerini…
Gidecek misin bir gün? Sensizlik kâr mı kalacak yanıma…
Yoksa bıraktıkların, yaşadıkların, yaşattıkların…
Kim verecek yaşatamadıklarının hesabını…
Korkma kızmam…
Kıyamazdım ya, titreyen yüzündeki suskulara…
Bilirim sebeptir ayrılığa, imkansız ırmaklarda yüzmek, dalmak derinliklerine, bir inci tanesi edasında bulunmuş, üşümüş, yüzlerde parlayan biz gülüşlerini…
Ağlıyor musun?
İlk defa…
Oysa, gözyaşını en son deden öldüğünde tanımıştın, yangınlarını uzak dağlardan gelen sulara atmıştın.
Kalbine gömmüştün de… Neden bu hıçkırıklar…
Yanağından süzülenler…
Ya beni…
Hangi kayalardan atacaksın yok olmam için,
Hangi ürkek duygularınla vuracaksın
Hangi sulara vereceksin alıp götürsün diye
Hangi tellere asacaksın bedenimi
Hangi üzüm şarapları dökeceksin mezarıma
Hangi mahzun şarkıyı söyleyeceksin ardımdan
Oysa…
Neyse…
Boş ver…
Gidiyor musun, bir şey mi unuttun geride bakıyorsun…
Alma…
Alma… N’olursun…
Kalsın bende, sana dair düşlerim…
Mozan-Muharrem Araz
11 Mart 2009
Martılar Şehri
Muharrem ArazKayıt Tarihi : 24.3.2009 21:42:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Muharrem Araz](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/03/24/oysa-neyse.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!