Oysa Hayatı Yaşamaktı Gerçek Olan…

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Oysa Hayatı Yaşamaktı Gerçek Olan…

Geceler senin gelinliğindi, korkusuzca örtündüğümüz…

Dalgaya karşı kürek çekimi bu boşuna yaşam gibi nefessiz kalış,
savaş böyle birşey işte omzumun düşüşüne sebep olan...

Aslında benlik savaşımıydı tüm bocaladığımız şaşkınlıklar, belki bir umuda, belki de bir yalnızlığa çıkardı bu düş ardı yakarışlar, ben seni kendim sanırken aslında ben sen olmuşum, farkındasızlıktı bunlar bir kıvılcım çakması gibi, belki de bir kâbustan uyanıştı haykırma zamanları, belki de umut ertesi bir istekti yalnızlaşmak, belki de bir ürpertinin ilk basamağı idi ama korkusuzluk korkusunu yenmiştim sadece geçmişin tül perdesini yakarken... Sense ben olma sevdasının dışına atmıştın kendini, yaklaşan sondu belki de bu çırpınışlar, ben bendim, aslında ben sendim ama ben sende hiç olmuşum ona da eyvallah...

Artık gün ışığı bekçiliği yapıyorum sabahın ilk ışıklarını tutmak ve senden kopmak için…

Her düşünce hayatın içindeki karelerden biridir ki sonundaki noktadan önceki kelime, çoğu zaman özlemdir, acıları ardında bırakabilirse...

Biz şarkılarımızı en sevdiğimiz için dinlerken, çoğu zaman bir başkası da o şarkıyı en sevdiği için dinler...

Aslında o şarkı kendimizi anlatır diye düşünürüz ama bir başkası o şarkıyı en sevdiği üzüldü diye de dinler...

Belki de biz en güzel şarkıyı sevdiğimizle göz göze dinlerken, cümlelerin peşinden koşarak dinlediğimiz şarkıyı, mırıldanırken en çok sevildik...

Belki bahar, belki sonbahar, belki de kara koyu kışlar geçecek, sen gelemez oldun...

Dinlediğimiz en güzel şarkı aslında en sevdiğimizin omuzlarında, onun gözlerine bakarak ağlarken dinlediğimizdir...

Şimdi seçtiğimiz şarkılarla, sevdiğimizle beraber gülme zamanı, tabii yollarda olma şartıyla...

Neden bu kadar yorgunsun, neden hâlâ görmüyorsun ellerimi sana doğru açtığımı, neden hâlâ senin için yazdığım şarkılarda kendini yok sanırsın, oysa bak gökyüzü yere düşüyor, bense seni hâlâ eski şarkılarla yaşıyorum, kırılma bana, ben hâlâ sende kilitliyim...

Biz can havli ile koşarken sevdayı yaşadığımız zamanlarda, koşarken durduğumuz ilk anda, kesik nefesler almadan önce sevdiğimizin adıyla nefes verirken onun adını söylerdik, biz sevgide ölmek için değil yaşamak için vardık….

İsteksiz bir yaşam bu belki de boş verilmiş duygularla cebelleşmek, son güneş ışıkları yapışıyor tuzla kavrulmuş derilerime, canım yanıyor ama içim daha çok… acıyor...

Zorbalık değil bu hayata, sadece geçmişin her şeyini tuza basıyorum, tüm günahları boynuma alarak…

Hadi boş ver yarın çok sıcak olacak kavrulacak yine yüreğim ama son deniz suyu tuzu alnımdan akıyor senin için akıttığım terle birlik...

Ölürüm yoluna dememe içerledi yanımdaki onurlu ses, kimse için ölemezsin dedi kimsesiz kalamam dedi, gülümsedim, acının sonuydu bu söz dedim, gülümsedi...

Umut ile umutsuzluk arasında koşuşurken sadece sen varlığına lânet ediyordum, sadece geçmişin çivisini çekiyordum, sadece geleceğe bakarken gülümsüyordum seni gömdüğüm toprağa basarken...

Senin bastığın kumların üstündeyim ters tabanla, hani sevgi ölmez diye yazdığın kum üzerindeyim koca bir çukur açıyorum tüm öfkemi gömüyorum...

Yaşamak, yani yaşatılmak tam zamanında olmalı, tam zamanında öğrenmelisin sevildiğini ve tam da zamanında görmelisin seveceğini, hayat bu hep tam da zamanında koşmayı sever, tam zamanında nerede duracağını bilmeyi sever ve hayat tam da zamanında nefes olacaksın der eğer sevgiye koşacaksan...

Ben sana kurşun sıkmadım, neden kanatıyorsun yüreğimi, bu uzaktan bir düşüş değil, vazgeç aramamazlıktan, bir ölüye selam söylemeye de gerek yok, öldürmene hiç gerek yok, seni sevdim demedim sana, sadece senle ölmek isterim dedim, hadi hepsini boş ver, sadece sen mutlu ol...

Bu gün sana ne yazayım diye düşündüm, o kadar çok geçmişten gelen güzelliğin var ki hangisini yazsam doyumsuz olacağım ama tek cümlem var bu gün sana, benim yüreğim seni şefkat duyguları ile hep sevdi dersem artık inanamamazlık edemezsin...

Biz baharı taşıdık yazlara, kışlara, biz gülüşlerimizi taşıdık, bahar sonrası kara kışlara, omuzlarımız dondu sarıldık sevgiye, gülüşlerimiz dondu, tutunduk sevgiliye, biz hayatı taşıdık karakış sonrası baharlara, gülmek için, hayatın son seslerini umutla duyduk
bezmedik, dizkapaklarımızdaki kanamaların acısıyla düştük, kalktık ama yalnız değildik, alemde...

Tutunduk birbirimize düşmekten kurtulmak için...

Bu yüzden ben seni ben seni çok sevdim sevgili, verdiğin umut acısıyla...

Bu gün zor bir gün oluyor bana sevgili, hem de çok zor bir gün...
Bu gün geçmişin üstündeki perdeyi iyice yapıştırıyorum zamanın geçmişine...

Bu gün son bir damar zonklaması ve beden titremelerini yaşıyorum ve sen bu gün geçmişin karelerine yapışıp mıhlanıyorsun sessizce gözlerime ve hapsoluyorsun hayatımın geçmişteki zamanına... Bu gün karar ortasındayım, senli varlığımı yok edip, sensizliğe cesaretle atlama çabasındayım... Umurumda değil gözlerinin koyuluğu, masumluğu, istekli görüntüsü ve hınzırlığı... Artık her şeyin dibini oydum, yeni bir adım var önümde, geleceğin umutlarına, geçmişin ürpertilerinden...

Bazan düşünürüm yeni bir hayat var mı dünyada diye garip değil mi var demek geldi içimden hem de belkisiz…

O kadar belkili cümle yazdım ki nefes almaya da belki demek gelir içimden bazen sorarım kendime bu kasvet yazılarının arasından bana gülmek var mı diye belki diyemem korkudan, olabilir mi derim…
Senle konuşmaya başladıktan sonra bu soruları sormaz oldum ama yeni bir şey öğrendim, birileri için de dua etmem gerek hangi kelimeler olacak umurumda değil sadece iyilik düşünmek gerek dedim…

Bana sordun yalnız yaşamak senin karakterin mi diye, laf aramızda ben yalnızlıktan korkarım, ıslık çalarım gece yürüyüşlerimde, bazen ıslığı şaşırıp mırıldanırım ama cümleler yuvarlanır dilimden az sonra hepsini unuturum bana uymuyor derim ve hayıflanırım, bazen bir dost sesi duyar gibi olurum, kendini topla kasvetten çık derim
ve gülmek için şarkı sözü yazarım kendime, ona ne olduğunu bilmediğim nota tutarım işte o an koptum demektir, kendimi yolda harmandalı oynar bulurum, köşeye bir yere saklanırım gülmek için, şaşkın bakanlardan kaçarım ve haykırırım karanlığa bu benim hayatım, ağla, gül sonra aç ellerini, beceremediğim bir oyundur harmandalı oynamak,
oturur ona da gülerim…

Sonra acıları yazdığım cümleler gelir aklıma, insanların “ağladım yazılarda kaybolurken” demeleri gelir kulak diplerime, işte o an veryansın kahkahalarım olur ve dövünürüm ağlamaklı geçen günlerime ve yazının tek cümlesi kalmıştır aklımda son raunt odur, işte o zaman kimse alamaz beni gülme çemberimden ve son cümle gelir aklıma aslında yazının sonudur o, “hayat derim bir çember, bir tutacak gerek döndürüp güldürmek için,” döndürdükçe gülmelerim azalır…

Çilenin son raundu aklıma gelir ve tek cümle ile boşvermişim kalemin rengini, neden hayatım mavi olmadı diye, bazen sorarım “kendimi hiç sevdim mi” diye, cevap durgun çıkar, ne zaman duruldum ki de kendimi seveyim diye, yine bulamadım son cümleyi
ve haykırırım son anda “bir omuz olmalı göz göze iken ağlayışlarımızı durdurmalıyız” diye ve gülümserim ardından burnuma dokunurum veya gıdıklamak isterim kendimi gülmelerden bir pay alayım diye…

Sonra derim ki “uzaklarda elbet bir benden çok ağlayan vardır şimdi ona ulaş bakalım” diye ve karanlıkları deler gözlerim arayışlarımla…
Oysa haykırışlar bir başadır ve ben “her şeyden güçlüyüm hadi kendine bir gülümse” der yeniden düşerim kalemin ucundan yaşamın gerçeklerine…

Oysa hayatı yaşamaktı gerçek olan…

Ve ben son cümleyi nerdeyse bulmuştum…
O zaman ıslak gözlerle, gözlere bakmak neymiş dedim kendi kendime…

Cümlelerin süsleri sayfalarda saklanmaktadır…

Ve ben o saklılara hiç ulaşamam çünkü onlar benim kâbusumdur aslında ve kendi düşümden kendi korkularım başlar, ayırmak gerekti aslında “huzur Anka Kuşunun aradığı umutta saklıydı ve ben bu huzurun zaman bekçiliğini yapıyordum…

Her şey bazen acı bir gülüşle, acı bir gülümseme ile belli eder kendini…
Tek cümle olabilir hayatımızı bağlayabilen, “her ateş tutulacak yerinden tutulmalı, bu acı gülüşün ardından, onu kalbinin son damarından tutmalı o zaman el yanmaz, göz yanmaz…”
Sadece gözler konuşmalı, sadece yürek, beklentisiz konuşulamaz mı, sadece elin dışı tutulamaz mı, sadece gözlerle tutulamaz mı, her şeyin içinde ten rengi mi olmalı,
gözler görmez mi uzakları, bence gözler yakın eder uzakları, anlıyorum içindeki değişmez yangını, direndikçe değerlisin kendine…

Ve kendimden saklanmamak artık yeni umudumdu…

Bense mutluluk sandığım içimizde bir şeyler vardır daha ve o var olan, çoğu zaman an gelir dinamit gibi patlar yüreğimizde, yeniden doğar insan, ben hiç bezmedim, hiç de bitmedim, bazen bittim sandım ama mecburiyetim vardı bitmemeye ve yeniden başlarım hayatın çivilerini sökmeye…

Oysa ben senin gecelerimdeki kalbim olmanı çok istemişimdir hep, uğuldamasını yüreğimde hissetmek için...

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 10.6.2012 17:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4