Sansürlü adamdı gözlerini kapattığında...
Yüreğim,
senin yanında çarpmak istiyor...
Sahiplenme sevdasıydı yüreğimi kazıyan acılar
ve onun ardındaki.......? sansür
adam,
sansürlü adam...
Yasakların içinde dolambaç olmuş küskünlüklere meydan okumuş,
umuda sarılmış
ve yok etmiş sansür fermanını...
Sansürlü adam... Ansızın sahip çık sevdana dedi kendi kendine...
Gözlerini kapattı, kendini deniz kenarında,
dalgaların vurduğu bir taşın üstünde,
elinde sevdiğim diyebileceğinin eli vardı...
Açtı gözlerini,
yüzüne tuzla kavrulmuş deniz suyu çarptı...
Açtı gözlerini...
Eliyle gözlerini sildi, ıslaktı...
Sahiplen sevgini dedi mırıldanarak...
Oysa ıslak taşın üstündeki sansürlü adam yalınızdı ve düşsel görüntüsünde mavi köpüklerle raks ediyordu... Hem denizin hırçınlığına, hem de mavi köpüklere sahipleniyordu kendince, oysa sansürlüydü düşleri de... Bir ses anımsadı... Sevgine sahip ol dendiğini anımsadı ve avuçları terledi bu kez tekrar...
Kaybetme korkularımın ardında kalan sen, beni er meydanlarında yalancı pehlivanlar gibi, yağlanmış bırakan sen, boş verilmiş zamanlarımın içinde, sırtıma acı kırbaçlarını biteviye vuran sen, sevmenin bedelinde beni aciz bırakan sen, bari rüyalarımı sahipsiz bırak, ne olur...
Bu kabuslarla sürtünürken ben, o pervasız sinsi gülüşlerini bari bırak artık...
Unutma ki sevgi, bedenine işkence edenlere azap verir...
Yüreğimdeki bütün yangınlarında sana özlem yanıyor, cıvıldayan mavi kuş...
Ben hep hasretini suladım, mavi düşlerindeki yolculuğumda, bir gün başı oldun hoş bir kelimenle, tüm yolculuklarım sesinin özlemi ile başlarmış meğer, genç ama
dinç hasrete eyvallah diyerek...
Seslerinin yetmezliği sarıyor bedenimi, özlemlerinden artan bakışlarımı...
Hasretlerin sol yanındayım, açık avuç sağ elimle, örtüyorum senden kalan bakışlarımı, sensizlikle dermansızlığa uzanan eller boynumda, bir yabancı, bir teklik bu arayışının ardındaki bedenle ben...
Öz sevgide kaldı yüreğim yanmalardan uzak, tüm sansürlerin üstüne yüz örtüleri atılarak...
Sabahlara uzanan ilk gün ışığı girmeli aralık penceremden, ilk sen vuslat sesiyle, ben de geldim yüreğindeki köşeme diyerek...
Bütün arınmışlıklardan öteye ulaşan bir diklik olmalı bende kalan senle, nelerin varsa diyerek...
Yüreğimdeki bütün yangınlarında sana özlem yanıyor, cıvıldayan mavi kuş...
Boğazlanma, tırmalanma seslerinden uzak, kaybolmuş kuytulardan çıkarak yeni gün sabahına senle olmak için, ben de geldim bak diyerek, yokluklara, yoksulluğa, sessizliğe, sensizliğe, yaşanmamış cümleleri yaşamaya, umudun peşinden koştuğumuz yılların dermansızlığına boş vererek, ben de geldim, dur gitme diyemeyen yüreğin yanına, demek için geldim...
Zorlara meydan okuyan hayatındaki zorunlulukları kaldırmak için, zorluklarını yok etmek için yeni gün sabahında sendeyim demek istiyorum yüreğine...
Masalların çocuklarıydık biz, geç kalmış sevdalara koşan, kendi masallarımızın ardına saklanan, kızıl tan şafaklarının özlem bekçileriydik biz... Sen ve ben, her gün doğumlarının ışık huzmelerinde vardı birbirimizi arayan bakışlarımız...
Oysa bilmiyor, belki de hissetmiyorduk bizden başka şafak bekçilerinin varlığını, biz
kendimizi, kendimiz gibi sevgiye kilitlemiştik, oysa yorgun özlem bakışlarımızı...
Sen, sen yeni yeni heyecanlarım, yüreğime senin için çok iyi bakıyorum ve onun sen özlem titreyişlerini özenle dinliyorum, gözlerimi çocuk sevinçleri gibi ışık kırılmalarına bırakıyorum derken, bana yeniden sevmeyi öğretir misin?
Oysa gözlerim hâlâ sana yorgun...
Bıraktım yüreğimi senli ezilmelere, dönüp arkana bakma, bırak döküleyim geçmişin kulvar boylarına...
Bırak ezilsin yüreğim, umurumda değil, bir tek sözüne adamışım ben bu hayatımı...
Zamansız sevmenin sancılarını yaşarken, zapt edilemeyen duygularımın bitimsiz isteklerindeyim...
Bir anlık sevdaların kör sarhoşluğundan kaçarken, gülme isteklerimin sebebisin diyerek, ezilen yüreğimi yüreğine yapıştırdım...
Benim çektiğim özlemleri,
sen de içine sindirince, anlayacaksın beni...
Yüreğimin ezilişini yüreğinde hissedince,
sen de kaybolacaksın o ezilmelerin içinde...
Güllerin yaprak döküşlerini,
kozasına çekilen ipek böceğinin havasız kalmasını,
nefes kesilmelerinde hissedince, sen de benim,
nefes alamıyorum deyişlerimin anlamını,
nefes kesilmelerinde, boğazının tıkanışında, göreceksin...
Baharı, yaz'ı, sonbaharı sana sakladım, kara koyu kışlar zaten benim, gerisi mi, zaten yağmurlu bir ömür bendeki...
Unutulmuşluğumun ardında kalan tek düşümdü hatırlanmak, onu da bulduğumdadır ki tüm düşlerim gerçekleşerek bana doğru koşman olur, aç kollarını sevdiğim, gelen ben, bir bakış atacak ben, bir sen olacak ben, tüm akışların önüne geçen sen varlığı, bırak sarmalansın tüm sarmaşık dalları uzanabileceği uzağa koşan ben sevdiceğim...
Unutulmuşluğun anlamını sordular, eksik kalan cümlelerle, kavuşma arzusu dedim tek anlamla, o da beklentimdir dedim suyun tersindeki akışta...
Bense bir zamanlar vazgeçilmiş sevgilerde ezilirken, sendin avuçlarımdaki sıcaklık, bir umur, bir nefes, bir umut, bir umul...
Şimdilerde dağılmış kasvetlerimle karşımda bekleyen sen vardın oysa...
Sen çıplaklığını sararken güneşle, oysa benim kapandığım anlardı içime, ürkmüş, pecmurde, yoksunlaşmış, yoksullaşmış oldum dünyaya...
Sevmenin de sınırlarını tarif ederken yüreğime, kanayan göz diplerimi hiç görmedin...
Kayıt Tarihi : 14.5.2011 13:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!