Karanlıklar
ülkesindeyim,
Çığlıklar ortasında.
Acılarla kardeş olduk,
Aydınlık maratonunda.
Oysa;
Yaşamak için
doğmuştuk,
Öyle olmalıydı,
aslında.
Yaşatan biz,
Yaşayan başkaları.
Hadi bizden geçtik,
Bari çocuklarımız;
yaşasaydı.
Hiç koşamadık,
İlerleyemedik.
Biz koştukça;
Yarınlar;
uzaklaşıyor muydu?
Yoksa;
hiç koşmuyor muyduk?
Geriye baktığımda;
Tükenen ömrüm,
doluyor gözlerime.
Dün gibi
aklımda;
Simit tablalarının,
Boya sandıklarının,
Ağırlığının altında;
Çığlık, çığlığa,
umut satardık.
Babamın dolan gözleri;
Beni de ağlatırdı,
“yavrumun
ekmeğini yemek de varmış”
dediğinde.
Mutluydum;
çocukluğumda,
Simit sırası kapmak için,
Anamın gün doğmadan
uyandırışlarında,
mızrak gibi,
zıpkın gibiydik.
Koşardık umut satmaya.
O gün
bu gündür,
Ömrümüzü satmışız meğer.
Gencim daha,
yirmi yedisindeyim,
Ama hüzün basıyor kalbime,
Yarınlar aklıma geldikçe.
Oysa;
Nasıl bir
dünya
isterdik,
Çocuk
kalbimizle.
Hüzün
basıyor
kalbime,
Oysa;
Yaşamak
için
doğmuştuk.
29.Aralık.94
Kayıt Tarihi : 2.5.2007 16:56:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tepside Hamsi Buğulama... Sabahları erkenden uyanırdım çocukluğumda, yine böyle bir sabahta, kulak misafiri olmuştum, annemle babamın konuşmalarına. “ Pazar harçlığını ne yapacağız Mustafa? ” demişti annem, “ yok hanım para, borç bulursam yollarım çocuklardan.” Demişti babamda. Çocuk yüreğimle, çok içerlemiştim bu konuşmaya ve o an kararı mı vermiştim. Günlerden Salı’ydı ve kasabamızda Pazar kurulurdu, okula sabahçı gidiyordum, ilkokul üç ya da dörtteydim. O günkü okuldan hiçbir şey anlamamıştım, son zili duyar duymaz, koşar adımlarla fırına yönelmiştim. Önlüğümü çıkarıp, okul çantama tıktıktan sonra, yüz tane simidi kaptığım gibi, vurmuştum kendimi yollara. - Simiiit vaaar! Var mı taze taze, gevrek gevrek simiiit istiyeeeen! Simiiiit! Diye avaz avaz bağıra, çağıra üç dört saatte satmıştım bütün simitlerimi. Kafama koymuştum bir kere, kazandığım parayla pazarlık görecektim eve. Sonra dalıp pazarın içine, iki kilo hamsi, domates, salatalık, elma, portakal, falan almıştım büyük bir mutlulukla. Eve gelince annem,“ nerdesin sen? ” diye kızacakken, elimdekileri benim aldığımı duyunca, ışıl ışıl ağlamaklı gözleriyle; “ sağol yavrum.”demişti. Sonra balıkların içlerini bir güzel temizledi, yıkadı, tuzladı, tek tek tepsiye dizdi, üzerlerine, domates, soğan ve limonu yuvarlak keserek serpiştirdi. Nasıl da güzel kokmuştu balıklar, sobanın üzerinde pişerken. Kalabalık bir aileydik, altı oğlan, en küçüğümüz kız. Babamız gelince eve adeta nefeslerimizi tutardık, babacığımı hem çok sever, hem de çok korkardık. Hava kararmıştı, sabırsız bir beklemeden sonra, babacığım nihayet eve geldi, sofra hazırdı, tepside hamsi buğulamaya baktı, “ parayı nerden buldun hanım? ” dedi. Annem gülümsedi ve bana baktı, “bu gün oğlumuz gördü pazarlığı, okuldan sonra gidip simit satmış.” Dedi. Babam zaten çok duygusaldı, gözleri doldu, koklayarak, gözlerimden öptü ve “oğlumun ekmeğini de yedim ya “ dedi. O günden sonra hep severek gitmiştim ayakkabı boyamaya, simit satmaya. O günü ve o balığın tadını hiç unutamamıştım. Şimdilerde ara sıra, kokusu yayılır, evimizin odalarına, aynı anacığım gibi yapamasa da aşkım, o günü hatırlatır bana; tepside hamsi buğulama...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!