Hayatımıza giren her insan ya kahramanı olur öykümüzün ya da figüranı… Çok kez geçmiştir içimizden figüranla kahramanın yer değiştirmesi ama olmaz roller öyle yazılmış ve sahneye çıkma sırası önceden belirlenmiştir….Kanıksasak da gider geliriz gerçekle duygu dünyası arasında.
Geceyle uyum içindeydi saatin tıkırtıları. Lambanın dimeri en aza ayarlanmış loş odada oturuyordu kadın. Kucağında, yaşanan zaman bir tutammışcasına sarı bir kurdeleyle bağlanmış birkaç not, belki de birkaç mektup, yanında yılların yorgunluğu yüzüne düşmüş bir insan gibi yüzü çatlaklarla dolmuş birkaç siyah beyaz resim olan kutuyu tutuyordu. Yaşlanmış ellerinin kutuyu bir bebek gibi okşadığının ayrımında olmadan gözleri
dalıp gitmişti gecenin sinsi karanlığına.
Ne düşlediğini bilmiyor gibi kımıldadı. Belli ki saatlerdir oturuyordu aynı koltukta. Belki de birkaç dakika olmuştu zamanın farkında bile değildi, tek hissettiği her yanının tutulmuş gibi sızlamasıydı. Ne de olsa yaşlanmıştı. Kalkıp yatağına gitmek istedi. Ama kucağındaki anıların ağırlaştırdığı kutu onu çarmıha gerilmiş bir mahkum gibi mıhlamıştı olduğu yere, kalkamadı.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,