Başlayabilmek..ilk adımların heyecanla karışık biraz korkulu mutluluğu..
Ve anlamsız başlayan her başlangıç kadar sıkıcıydı hayat..büyük taşların her yapıda yer alması gibi tüm edebi cümlelerin vazgeçilmez konuğuydu''hayat,aşk,sonsuzluk''..
Sebepleri mi sorgulamalıyız yoksa? önemsenmek! ! ..Bilinme ve anlaşılabilme KAYGISI..ya da umutsuz bir şizofreni? belki de hiç..yani yokluk ve onun hissettirdiği herşey'leşebilme tutkusu...
Ve cümlelerinin sonundaki üç nokta ele vermiştir onu.bir beyaz sayfa; silik,mavi bir kalem ve soğuk gri bir beyinle varoluşunu sorgulaması,küçük bir çocuğun,denize attığı taşın yarattığı dalgada boğulmasından farklı değildi...
''Rollerimiz! ''diye düşündü bir yanı acıyarak.yalnızca normal insan statüsü için kabullendiğimiz anlık evrimler.gülebilmek ya da dışlanmamak amacıyla yitirdiğimiz kişiliğimiz(varsa) ve basitliğimiz ki sorsanız''yalınlaşma''derler.(her yalanın doğrulanabildiği bir dünya)
''Takmıyorum HİÇBİRİNİ''diyecekti az kalsın.ancak umursamadığı(ya da öyle hissetmeye çalıştığı) şeyler temele inince çarpıyordu umursamayanın da yüreğine.**kendim**dediğimiz,şu an tanımlayamadığımız olasılıkların bileşimi ve başkaları diye eleştirdiklerimiz de potansiyel bir ''kendim''in parçası değil mi aslında?
bu yüzden; diğerleri derken de kendini sorguluyordu ümitsizce...
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta