büyük zamanın içinde geçip gidenlerin düşüncesi ve korkularıyla soldu rüzgarlar. artık çiçeklerin hepsi ağaçlar gibi büyümeli, çünkü yeşil fena zehirlendi. kahverengi ve gri resimleri yaz ortası ve sonunda yanarken, çatırtılarını duyuyorum. susma ve bana denizden bahset. odun ateşlerinin yakışını ve yanışını bilirim, hemen sönerler. tatlı bir uyku gelirken üstüme üstüme, babamın muhallebi, rosto ve üzümlü pilav getirdiği, ağaçların benden boylu olmadığı zamanlar gelir aklıma. karin gözlerimde bir gece bir senden gelen sesler. mavi ışıkla uca doğru yürürken ne kadar acemiyim ve ne kadar suya hasretim, hep bunu gördüm. artık etimi çiğne ve tek bir gün bile aç kalmam de.
denizi getir bana, şarap kokusunda ağzım yanarken ve ağzım acıdan daha pis kokarken, çiçek ağaçlarında dallar tutuştur dişlerime, öyle üzülme ben hemen ölmem. yanık yağ kokularından geçerken ve elimde buza dönmüş arpa suyu varken ve siyahlar giyinmiş kız denize öylece sessiz bakarken, taşları çalıp cebime koydum. karin ben hırsızım, denize yakın ne varsa saklarım dedim, biraz kum, biraz güneş, biraz çağ dalları ama karin halen tuzum yok. bana deniz getir derken yaraların zehrini alan tuzu demek istemiştim. gülme bak dışarıda bir bahar koşuyor ve gecenin bu sessizliğinde, buz tutan yollara inat ayaklarım koşuyor
bir gün gel, gece olsun ve ay uyumuş olsun
mermerin sabrıyla bir ışık yanıyor tepelerde, akdenizin kokusuyla üstüme gelen böcekler, soğan kokuları ve kovlar, tuzdan çok akıyorlar. açtım kapımı ve bağırdım, mehtap vardı, karşı kıyı karanlıkta titriyordu ve biliyordum ki, adalar denizin içinde, karadan kaçıyordu.
öyle ateş gibi bakma dilim sonbahar sarısı
şimdi direnen kalemle, bir duvara çiçek resimleri yaparken, renk renk gözlerim açıyor. sabah olmasın diyenlere inat ve günün kar yağmış beyazlığına inat, sana gelmek deniz oluyor. ağızdım şimdi tadıyla öpülen ve köşede bir mum titriyordu. mavi ışık ilk şarkıları söyleyen çocuk gibi, dans edip bahar diyordu.
deşildim ki ben su derim gülen yüzüne
artık taslar dolsun ve ayin başlasın diye, ekmeği kırıp batırıyorum suyun düştüğü yere, çıbanlar patlıyor ve bir yetim ölürken gece vakti, martılarda ortada yokken karşılardan türkü sesi geliyor. ağıttan beter ve yaralı bir söz, gelip kuruluyor ellerime
tükenmiş sözü yolların illa yürü diyor
yaradılışa beş kala/ sayfa 73 / ‘08
Zafer Zengin EtnikaKayıt Tarihi : 30.1.2008 23:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!