Öyle Aniden Şiiri - Yağmurcu Yağmurcu

Yağmurcu Yağmurcu
1

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Öyle Aniden

Baharı karşıladım bu sabah deniz kıyısında.
Geceden almışım üstüme sevdanı.
Hiç mi hiç üşümedim.
Nasıl oldu farkında değilim.
Öyle aniden geldin girdin içeri,
bir sabah vakti hiç izin almadan.
Doyasıya özgürlüğünü seyrettim gözlerinin.
Yüzünün tüm kıvrımlarını ezbere çizdim denize.
Bir balıkçı oltası yardı suyu.
Deniz oldum dalgalandım yürüdüm üzerine.
En az üç beş balık bir arada.
Sonra baktım, oltasındayız yaşamın hepimiz.
Çırpındı durdu birimiz, ha gayret, düştü denize.
Diğerleri kovayla buluştu, istifini bozmadan.
Ben oltanın ucundayım, misinada balık.
Hiç aldırış etmeden, tutulmayı öğreniyorum hayata.

Öyle aniden geldin girdin içeri
Bir öğle vakti hiç izin almadan.
Sayacılar saya keser,
boyacılar boya yaparken Gedikpaşa’da,
rugan oldum ayaklarına,
üzerime yeni yapılmış yaz temizliği.
Nasırlı eller, bir şişe bira,
ve tükenmeyen izmaritler.
Vurdum yokuşuna, çık Allah çık.
Ne garip şu Arnavutlar,
çizgilere basmamaya imkân var mı?
Bir çırpıda atladım üzerlerinden.
Düştüm çınar altına tek şekerli.
Neyzen Ferit Abi’ye ney oldum.
Üflendim durdum, bir başka notada.
Öyle içlendim ki,
kendimi ulu çınarlara vurdum,
dağ, taş yankılandım.
Göçmen oldum, uçtum gittim uzaklara,
güz olmadan.
Bir tüfek sesi.
Vurulmuşum Fatih Ormanlarında.
Küt diye düştüm toprağa, kanatsız misali.
Bir avuç gökyüzü örttü üstümü,
mışıl mışıl uyudum.

Öyle aniden geldin girdin içeri.
Bir kuşluk vakti hiç izin almadan.
Kapılar kapandı arkamdan.
Çıktım gittim ardıma bakmadan.
Döviz oldum ellere, taşındım.
İlahilerle konuldum musalla taşına, gözyaşlarına şehit.
Yol oldum, ezdi geçti üzerimden Ramazan.
Başında miğfer, belinde kasatura asılı kemer.
Boya oldum kaldırımlara.
Bir seçimlik rengarenk politika.
Kürsülerde söz oldum,
aksırıncaya kadar kustum olanca gücümle
üzerlerine kalabalığın.
Alkış oldum, parmaklarda can havli.
Elinde değnek, kısacık saçlı, tıknaz koro şefi.

Öyle aniden geldin girdin içeri.
Bir akşam vakti hiç izin almadan.
Bir anda, bahçesinde İsmail’in,
buruk çay oldum ince belli bardaklara.
Durmadan yudumladılar beni.
İri kıyım bir tanesi, içmedi,
öylece seyrettik birbirimizi.
Sonra çıkarttı bir demir beşlik bıraktı tabağıma.
Hayatın tüm demi çöktü üzerime.
Servis edildim tüm masalara tavşan kanı.
Gülüşmeler, bağırışımalar.
Kaçtım oradan, koştum koştum,
ışık oldum, neon oldum çatılarda.
Pencerede bir kız çocuğu, şimdi benimle konuştu.
Duymadım.
“Ben de iyiyim, yeni çıktım!..”
Bileğimde izi mahpusluğun.
Ve ille ağır ağır adımlar voltaya inat.
Yürüdüm kilometrelere düşman.
Her dinde namaz kıldım, kıble oldum.
Sonra, adamı dinden, imandan çıkardılar.
Klarnet, keman, darbuka.
Tabaklarda meze, tadından yenmeyen.
Kadehlerde rakı oldum, içildim, buz gibi.
İki dilim kavunla arkadaşlık kurdum.
Çevreme üşüştü insanlar, ama ne muhabbet.
Göbek oldum atıldım, kalabalığa aldırmadım.
Hiç utanmadım.
İki kürdan, bir adisyon, kolonyalı mendil oldum.
Hesabım çokmuş hayata, ödeyemedim.
Bıraktılar önüne kapının hırpalayarak,
öylece.
Gözüm kör olsun.

Öyle aniden geldin girdin içeri.
Bir gece vakti hiç izin almadan.
Ayda bir kere on dakika.
Sarılsam mı, sevişsem mi bilemiyorum.
Çok sustuk, konuşurken.
Sevişirken, hep konuştuk.
Hep sustuk, seviştik, konuştuk.
Ne de çabuk geçiyor yanında zaman.
Hiç bir şeye aldırmadan.
Öyle ansızın.
İstedim ki, sabah hiç olmasın.
Uyandım birden. “Günaydın şeker.” Kıtlama.

Öyle aniden geldin girdin içeri.
Zamansız.
Hiç izin almadan.
Sağım, solum, önüm, arkam duvar.
Aradan geçti zaman, sevdama aldırmadan.

Öyle aniden çıkıp gittin odamdan.
Bir gündüz vakti hiç izin almadan, son ayda.
Bir daha dönmedin geri.
Cebimde nefesi telefonunun.
Sıraladın durdun hünerlerini.
Gün kırılmaya gebeydi vitrayında.
Renklerin alı al moru mor.
Sandalyenin bir bacağı yok.
Sekerek yüzüyor denizde balık.
Yüreğini satın almış bir denizci,
yok pahasına satıyor akşam vakti mezatta.
Bir kuruş veren çıkmıyor.
Son ayda umut yok.
Canı çıkıyor gecelerin.
Saatler beş on beş, sabah olmuyor.

Öyle aniden çıkıp gittin odamdan.
Bir gündüz vakti hiç izin almadan, son ayda.
Bir daha dönmedin geri.
Pencerede iri gözlü çocuklar.
Biri kız biri oğlan.
Birinin gözü düşüyor, gözden düşüyor diğeri.
İkisini de küfesine atıyor yaşlı oduncu.
Ağzında sarı dişler.
Boynunda işli mendil ve ispinoz kokusu.
Aldırış etmeden ilerliyor kalabalığa.
Biri kayıp gidiyor kevgirinden yaşamın.
Diğeri iki çeki gelmiyor kantarında hayatın.
Arşesi düşüp kemancının, bir teli kopuyor,
Eksik bir beste kulaklarını tırmalıyor konukların.
Mum ışığında şamata yapıyor aydınlar.
Oda karanlığa boğuluyor.
Gölgenin izini takip ediyorum, nefesine tutunarak
Soluksuz kalıyorum bir anda, ayaklarım çıplak.
Kanın akıyor toprağa.
Kokusundan mahalleden geçilmiyor.

Öyle aniden çıkıp gittin odamdan.
Bir gündüz vakti hiç izin almadan, son ayda.
Bir daha dönmedin geri.
Sigaramın dumanında bir mani.
Kollarımda tütüyor lastik ayakkabılarının kokusu.
Yürüdükçe aşınıyor özgürlük.
Her karesinde ayrı bir hüznü sevdanın,
gözümün önünde yok oluyor.
Yabanıl bir yaz çiçeği yağmur bekliyor.
Yamacında kardelen durmadan acıyor,
gün batımına yaşamın.
Öyle aniden geçip gidiyor yaşam...

Yağmurcu Yağmurcu
Kayıt Tarihi : 24.12.2024 16:21:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
ÖNCEKİ ŞİİR
SONRAKİ ŞİİR
Hikayesi:


Bir tesadüf karşılaşan iki zihin mahkumunun sevdaya dair onulmaz devinimi. Yaşamlarından kesitlerin sembollerle paylaşıldığı, delişmen duygularının metaforlar marifetiyle aktarıldığı satırlar. Lirik türde olduğu söylenebilir.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!