Yıllar yıllar önce mutlu bir ülke vardı. Bu ülkenin avcı bir sultanı. Adı da İbrahim... Bu ülkenin ormanlarında nice güzel ceylanlar vardı, çoktu... Nil nehrinin kenarına kurulu bu ülke mutluluklar ülkesiydi... Sadece Ceylanlar dışında herkes çok mutluydu... Ceylanlarsa ne yapacaklarını o zaman da da bu zamanda da pek bilmiyorlardı... Sultan İbrahim'in bir gece damında biri gezdi... Niye boş yaşarsın, binlerce ceylandan ne istersin... Ceylan avcılığı için mi yaratıldın? Para mal- mülk yeterince var ama sana yetmiyor hala. Neden?
***
İbrahim çözüm yolunu gecelerce aradı, durdu... Sonunda bir karar vermeliydi, verdi. Mutluluğun yolu belki de bir ceylan olmaktan geçiyordu... Mutluluk ülkesi kendi ülkesi değildi. Vardı, biliyordu ama neresindeydi dünyanın...
İşte o ülkenin ormanında bir Melek Ceylan vardı. Annesiz kalmıştı çok küçükken... Bugün kardeş bulmuştu bu ormanda. Nil nehrinin kenarında. Tamda aradığı gibi bir kardeş... Diğer ceylanlar çok konuşuyordu ama o konuşmayanını sadece kendisini dinleyenini bulmuştu. Allah'a şükrediyordu tıpa tıp kendisine benzeyen bu kardeş için... Henüz altı aylıktı. Biliyordu ki henüz hayatın başıydı onun için. Hayat neler getirir bilmezdi. Bu mutluluk şehrinde bir tek ceylanların mutluluğu yakalayamadığını bilir, avcılardan da nefret ederdi...
Annesi yoktu demiştik. Çok iyi hatırlıyordu o günü... Can derdine düşmüşlerdi. Ormanın derinliklerinden hep annesinin sesi gibi sesler gelir, bazen rüzgârın sesi olurdu bu, bazen suyun. Bu su başına çok sık gelir olmuştu sırf bu yüzden. Ve bu nehir başında bulurdu hep o kardeşi, dertdaşı ceylanı. Nehirden su içmek istediğinde gelirdi kardeş ceylan (arkadaş ceylan) . Dertleşirdi onunla...
__Ben kimsesizim. Annemi kaybettim. Annem bensiz nasıldır. Ağlıyordur eminim. Benim kaderim böyleymiş kardeş. Yalnızım. Şu karınca dursa iki dakika benle konuşsa. Şu kelebek bugün görürüm yarın yok. Şu çiçek ne şanslı kendisine arılar gelip duruyor. Gökyüzü ne güzel. Ama su daha güzel. Su çok leziz. Anne sütü gibisi yokmuş değil mi kardeş. Hep susuyorsun, hiç konuşmuyorsun. Ben de susuyorum ama anneme. Kimler kovaladıysa onu, kimler bozmuşsa huzurumuzu davacıyım mahşerde. Hadi gel gidelim arayalım mı onu. Hep beraber arayalım dediğinde iseyoktu kardeşi, yoktu arkadaşı. Hep böyle oluyordu...
O gün anlatacakları bitinceye kadar suyun başında anlatır. Suyun içindeki bu kardeşine hep anlatınca rahatlar. Bezende bir avcı sezinler yaşam kaygısına düşerdi. Kaçmalıydı. Yaşamak güzeldi... Kaçmak bile hoşuna giderdi bazen. Kaçmak unuttururdu ona her şeyi. Annesini de böyle bir gün kaçarken kaybetmemiş miydi?
Annesizliği kimse bilmiyordu bu ormanda anlaşılan. Kendisi gibi kimse yoktu yaralı. Şu orman ne güzel. Neresi güzel dedi sonra kendi kendisine, ANNESİZ neresi güzelmiş. Ne güzel günlermiş o günlerin değeri ne ile ölçülür şimdi.
__ Kızım, meleğim derdi annesi. En güzel ceylan sensin... Seni hep koruyacağım şu elleri kırılasıca avcılardan... Bilhassa o İbrahim sultandan bunun için davacı olacağım. Gerekirse sarayının da damına çıkacağım bir gün!
Yanından ana kız bir Zebra geçti. Üzülerek baktı onlara. Benekli şeyler dedi. Ne şanslısın dedi yavru Zebra'ya. Bu onların anlamadığı bir dildi. Zaten onu anlayan kim vardı. Bir ses duymuştu yine. Kulaklarına tanıdık bir ses. Nehirden uzaklaşmıştı ya arkadaşı, kardeşi mi çağırıyordu. Yoksa annesi mi. Bir kuş sürüsü gördü gökte, yağmur yağacak dedi. Ne zaman bu sürüyü görse peşinden yağmur yağardı. Bir solukta indi nehire. Arkadaşı oradaydı işte.
__ Annem gelecek, bulacak beni diyordu (yaşıyorsa mutlaka bulur diyordu içinden.) Ne o arkadaş yine suskunsun, yine mi hiç birşey demeyeceksin her derdini sana açmış birine. Bir kelime de sen et. Bir kelimecikte olsa artık konuş benimle. Hep ben konuşuyorum olmuyor. Senin derdin hiç mi yok...
O gün nehire yine gitti... Artık dert anlatmak istemiyordu..
Sevmiyorum seni! . Neden suda yaşarsın sen balıklar gibi. Ve bugün suya iyice soktu kafasını suya. Suyun derininde aradı arkadaşını... Suyun altını görmek arkadaşına gitmek isterken kafası suya iyice gömüldü. Balıklar vardı renkli renkli. Ama nefes almakta zorlanıyordu şimdi. Ne yapıp edip bulacaktı kendisine benzeyen, kendi gibi olan ama sular şehrinde, suların içinde yaşayan arkadaşını!
__ Nerdesin arkadaş, nerdesin kardeeş. Bugün bulacağım seni derken vücudu hep suyun içinde, nehirin içinde kalmıştı... Boğuluyordu, nefes alamıyordu. Annesine gidiyordu belki de, arkadaşı annesine götürüyordu onu. Büsbütün nefessiz kaldı...
Son olarak annesini gördü. Hasret bitmişti. Su onu annesine arkadaşına getiren köprüydü demek... Sağol arkadaşım dedi. Annesine kavuşmuştu...
__ MELEĞİM DEDİ ANNESİ, geldin nihayet, buldun beni demek.
Ayrılık nasıl gelmişti, neden ayrılmıştı gül anne (annesinin adı da gül) kızından onu anlatayım :))
***
O gün işte o günde zalim avcıları görmüştü annesi, hissetmişti yakında olduklarını. Avcıların başında Malik vardı. Malik o yörenin İbrahim sultandan sonra en malikli adamıydı. Ve o yörenin en ihtiraslı avcısı. İbrahim sultandan bile fazlaydı av tutkusu. Bütün ceylanlar onu tanırdı. Ve ondan nefret ederlerdi. Merhameti yoktu. Allah belasını versin diye o maliğe hep beddua ederlerdi... Bilhassa İbrahim sultan memleketten gidince çok azmıştı Malik. O gün Oklara hedef olduğunu hissetmişti Gül anne. Malik ve adamlarından bugün kaçamayacağını hissetmişti Gül anne, Gül ceylan.Canını istiyordu avcılar her zamanki gibi. Ve onun canı meleğiydi. Onu kurtarmalıydı. Birden koşmaya başlamıştı. Avcılar bu avın epeydir peşindeydiler zaten. Bilhassa bu av bugün kaçamayacaktı. Yine yoracaktı bugünde onları demek. O gün son nefesini vermişti anne Gül ceylan. Koşturmaca ölümüyle bitmişti. Ama kızını kurtarmıştı işte. Onun için ölmüştü. Onunsa görecek güzel günleri olmalı!
Hasret tek taraflı değildir hiçbir zaman. Adı Nil' di bu gölün. Şu an yağan Yağan yağmurun adı 'Sevgi'. Sevgi tanecikleri düşüyordu bu şehre yine de. Avcıları çok olsa da. Onlar da düzeleceklerdi belki. Belki İbrahim Sultanın bulduğu doğru yolu bulacaklardı. Sevgi damlaları düşüyordu yeryüzüne. Gök ağlıyordu demek. Kara bulutlar onun için gelmişti. Sevgi katreleri Gül anne için ağlıyordu o gün. Nil nehri dalgalanıyor, kabarıyordu hırsından, Tam yanıbaşındaydı Gül anne... Ağlıyordu Nil nehri belki de Melek ceylan için de...
Gül anne Meleğinin gözlerine bakarak. Sen olsun Gül kızım demişti. Benim peşimden de Ağlama artık. Böyle düzeni dünyanın. Biri av olur biri avcı... Gözlerini kaparken ağlamasın gökyüzü. Göreceği güzel günler olmalı dünyanın. Belki avcılar zamanla pişman olurlar yaptıklarından. Allah belki ceylanlar için öbür tarafta avcısız bir dünya verecek!
Kimin zamanında yaşanmıştı bu öykü söyleyeceğim artık. Adı Nil olan bu gölün kenarına sonraki günlerde İbrahim Sultan yine geldi. Bir zamanlar sultandı ama bugün gönül sultanı olmuştu. Şimdi dervişin biriydi. Üzerinde yüz yamalı hırkası vardı. Elinde iğne ipliği. Yüz birinci yama için. Bu gölün kenarı ne güzeldi. Ne güzellikler vardı Yarap! Şu ceylanları eskiden nasıl avlıyordu o bile şaşıyordu şimdi. Yanına kadar yaklaşıyorlardı ceylanlar bugün. Demek ki daha önce nefret ediyorlardı ondan. Keşke yine şu memleketin sultanı olsam ve avcılığı büsbütün yasaklasam. Ama geçmişti Bor'un pazarı. Zamanında yapacaktın o işi İbrahim? Nasıl kıydın şu ceylanlara.ŞU RENKLİ BALIKLAR HEP TOPLANMIŞLAR nehrin kenarına. Kendisini seyrediyorlardı... Belki de gülüyorlardı yama yaptığı için... Koskoca sultana bak diyorlardı. Koskocalığı gitmişti. Ve bundan da çok memnundu... Eskiden olsa yanına kadar balıklar gelir miydi? Bir atlı duydu. Atlı yakınına yaklaştı. Atlı bir zamanlar hükmünde olan ülkenin insanlarından biriydi. Malikti bu. Kendisini tanımasından korkmuştu doğrusu. Malik tanımıştı bu sökük diken atlıyı... Tek başına av yapacaktı bugün. Bugünde bir ceylan peşindeydi... Koskoca padişaha bak dedi atlı içinden sökük dikiyor... Gülmemek için kendisini zor tuttu. Ve göz göze geldi atlıyla. Şununla kafa bulayım dedi içinden. Bakalım sultanlığı neden bırakmış. Atlı atından indi. Gururla, kibirle yaklaştı eski sultanına. İşte o sıra iğnesi bu Nil gölüne düştü İbrahim'in. Hey gidi Edhem'in oğlu demişti yine içinden. Bir iğneye bile sahip çıkamadın... Malik İçinden neler demişti. 100 YAMALI hırkan olunca ne geçti eline ha. Beraber av yapardık. Yama yapacağın iğneye sahip çıkamıyorsun. Hey Edhem oğlu İbrahim. Sana ders vereyim bugün... Hani nerde saltanatın, atlas, libas elbiselerin. Nerde, ne için terk ettin. Yamalı elbiseler için mi? Ve neler neler dedi daha.
Renkli balıklardan biri iğnesini uzattı o sıra bu gönül adamının. Ve balık konuştu İbrahim'le kendi diliyle. Gül ceylanı vuran aha da bu adam diye fısıldadı. Gül ceylanı da melek ceylanı da biliyordu İbrahim. Hep pişmanlık duyuyordu. Balıklar melek ceylanın nasıl öldüğünü de söylemişlerdi. Bu yaşanan sahne çok acıydı. Balıklar çok üzülmüşlerdi.
Melek ve Gül anne bu sefer beraberdiler. Gökten izliyorlardı bu hadiseyi. Allah'ın bu anne- kıza son lütfuydu.
Atından inen atlı İbrahim'in eline yapıştı öpmek için. Bu ne sultanlık ki balıklar iğnesini getiriyor. Bu ne sultanlık ki hiçbir sultanlıkta yok. Affedin dedi. Bilemedim. Çok vicdan azabı çekiyorum. Sizde avcıydınız, sizde avlanırmışsınız bu ormanlar da bir zamanlar, anlarsınız beni. Ben bir ceylan vurdum ki,
__ Sus dedi İbrahim. Sus. Aklına bir ceylan peşinde koştuğu yıllar geldi yine. Av onun bu dünyada evladından bile daha sevdiği tutkusuydu. Evladı? Kaç yaşındadır sahi. O da bir babaydı. Evladını terk edip gitmişti sultanı olduğu bu şehirden. Buradan da sadece geçiyordu. Sadece yama yapacak ve vaktin namazını eda edecekti.
_Sus dedi yine yanı başında ağlaşan Malik'e. Bizi Allah affetsin. Şu Nil gölünde gel abdest alalım. Gel yine tövbe edelim. Atlı birinci tövbesinde O ise belki yüz binlerce tövbesinden birini daha ediyordu.
_ BENDE SİZİNLE GELSEM, NEREYE GİDİYORSANIZ...
__ Nereye gider İBRAHİM BİLMEZDİ Kİ. İBRAHİM'DE BİLMEZ Kİ BUNU. Olur der. Yol NEREYE giderdi, oğluna mı gider Mekke' ye mi. Mekke'ye diye çıkmıştı yola yıllar önce hâlbuki. Ve milletin 6 ayda gittiği yere o yıllardır varamamıştı. Gönül sultanı olmuştu ama avladığı ceylanların içini kavurması yine bitmemişti...
Melek ceylan ve annesi bu adalete şaştı, kaldı. Ve onları affetmişlerdi. Mutluluk şehrinde yine de avcıların da avların da nesli tükenmemişti...
04.10.2012
İbrahim ArslanKayıt Tarihi : 19.3.2014 10:57:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İbrahim Arslan](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/03/19/oykulerim-ibrahim-in-yolu.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!